Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
R PAZAR 7 29/3/07 15:34 Page 1 PAZAR EKİ 7 CMYK 1 NİSAN 2007 / SAYI 1097 7 Film seyretmeleri bir film! Vahit Tansoy Antalya’dan kalkıp geliyor film festivaline, bir otelde kalıyor, hiçbir filmi kaçırmamaya çalışıyor. Emin Çapa ise peşi sıra ailesini de sürüklüyor, sinema tutkusunu onlarla paylaşıyor. Çapa İstanbul Film Festivali’nin 26’ncısı için çoktan biletlerini aldı, Tansoy ise bu yılın “seyircisi”. Bütün filmleri ücretsiz izleyecek… Deniz Yavaşoğulları er yıl yanında koruması ve şoförü olduğu varsayılan iki erkekle geliyor. Üçü ayrı kuyruklara giriyor ve bilet alıyorlar. Bu yıl aldığı bilet sayısı 87. Adı bilinmiyor. Kadın, iki çocuğu var, hamileliklerini de İstanbul Film Festivali’ne göre ayarlıyor. Anadolu yakasında oturuyor, ama festival zamanı Tepebaşı’nda bir otele yerleşiyor. Yani onun sinema tutkusu sınır tanımıyor. Yalnız değil elbette, o farkında değil, ama Vahit Tansoy ve Emin Çapa ile yarışıyor. Biz ona ulaşamadık, ama “en sadık” diğer iki izleyici Tansoy ve Çapa ile görüştük. Emin Çapa CNN Türk’te ekonomi müdürü. Bir olayı anımsamak istediğinde “Hani Passolini’nin geldiği” ya da “Yesterday’in ödül aldığı” sene diyecek kadar sinema tutkunu. Eşi de tutku ortağı. Çapa’nın film kaçırmamak (Tek Kişilik Düet) adına vize sınavını katılmamışlığı da var. Tam 40’ında, tabii, doğum gününü de iki film arasında koştururken kutlayacak… Sanatın bütün dallarına tutkulu, ama sinema bambaşka… Sinemaya ilginiz nasıl başladı, neyin etkisi oldu? Aklım ererek ilk filmi altı yaşında seyrettim, Cüneyt Arkın’lı bir Tarkan filmiydi. Lise öğrencisiyken Lady Chatterly’nin Âşığı kitabını okumuştum. Sonra ünlü soft porno oyuncusu (Emanuella filmlerinin yıldızı) Sylvie Kristel’in çevirdiği Lady Chatterly’nin Âşığı gelmez mi sinemalara? Hem iyi aile çocuğu, (o zamanlar daha açılmamıştık tabii!) hem kendi çapında entelektüel birisi olarak ne yapacağımı bilememiştim. Tabii sonunda babama söyleyip gittim, ama hayatımın işkencesiydi. (Film değil, salonu paylaştığım seyirciler ve ortam) İstanbul Film Festivali’ne ne zamandan beri katılıyorsunuz? Askerde olduğum yıl hariç hepsine katıldım. Film seçerken nelere öncelik gösteriyorsunuz? Bizim film seçme sürecimiz şöyle gelişiyor: Festival kitapçığı evde herkes tarafından bir kez okunuyor. Herkes beğendiği filmlerin yanına beğeni derecesine göre adının başharfiyle işaret Emin Çapa koyuyor, mutlaka gideceklerine üç, kaçırmak istemediklerine iki, görmek istediklerine tek çarpı. Ortaya herkesin en az 3540 filmlik bir listesi çıkıyor. Bunları eşleştiriyor ve herkesin kaç film görmeye hakkı olduğunu belirliyoruz. Sezonda gösterime girmeyecek, yönetmeni, konusu, oyuncuları bazen sadece ülkesi heyecanlandıran filmlere öncelik veriyoruz. Önceden filmini gördüğümüz oyuncu ya da yönetmene ilişkin fikriniz oluyor ya da hiç görmediğiniz bir yönetmenin filminin konusu ilginç gelebiliyor. Kesin karar veremiyorsam ödüllere bakıyorum, Cannes, Venedik, Sundance, Madrid, Vancouver… Üst üste üç dört film izleyince kafanız karışmıyor mu? Bir kez dört film seyretmiştim, o zaman bile kafam karışmamıştı... Onun dışında günde en fazla üç film görüyorum. Her film sizin çevrenizde kendi kozasını örüyor, günler sonra bile hazmetmeye, okumaya devam H Grabavica. ediyorsunuz. Geçen hafta, 1985’te izlediğim, yalnızlık, kalabalıkta yalnız olmak, insanın yalnızlıktan ölebileceği üzerine İsviçre filmi “Kızılderililer Hâlâ Uzakta”yı (Patricia Moraz) hatırladım birden, oradaki oyuncunun ne hissettiğini ta içimde hissettim. Belli ki aileniz de bu işin bir parçası, çevreniz durumu nasıl karşılıyor? Arkadaşlarım genelde yönetmen, oyuncu veya film sormak için beni arar. Çalıştığım bütün işyerlerinde de herkes benim festival sırasında rölantide çalışacağımı bilir(di). Randevularımı, iş akışımı ona göre ayarlarım. Bazen yıllık iznimin bir bölümünü kullanırım. Bugüne kadar itiraz eden hiçbir işyerim olmadı. Çünkü benim bilgi birikimim işimin bir parçası. İster ekonomi yapayım, ister siyaset. Normalde ne kadar sıklıkta sinemaya gider veya film seyredersiniz? Hangi filmlerin vizyona girdiğine bağlı olarak bazen haftada birkaç, bazen de ayda iki film izlerim. Ya evde kaç filminiz (DVD, vs) var? Benim evimde TV yok. Biliyorum bir televizyoncunun evinde televizyon olmaması tuhaf, ama böyle. Bu bizim ailece uyguladığımız bir karar. Filmleri büyük bilgisayar ekranımızda izliyoruz. Yüzün üzerinde DVD’miz var, ama tam sayıyı bilemiyorum. En sevdiğiniz filmler neler, yönetmenler, oyuncular… Benim için tüm zamanların en erişilmez oyuncusu Greta Garbo’dur. Ben küçücük bir çocukken de bu kanaatteydim, delikanlıyken de, orta yaşıma geldiğim bu günlerde de bu kanaatteyim. Garbo’dan sonra gençliğimin gözde yıldızı Nastassja Kinski gelir. Yönetmenlerde iş çatallaşıyor, Tarkovsky, Kurosawa, Truffaut, Renais, Allen, Besson, Klimov, von Trotta… En etkilendiğim festival filmleri ise Altın Lale alan “Tılsımım Koru Beni” ve sinemada beni ağlatan tek film olan “Grabavica”… Türk sineması hakkında ne düşünüyorsunuz? Türk sinemasına haksızlık yaptığımızı düşünüyorum. Bu kanaatim ilk kez yıllar önce “Hayallerim Aşkım ve Sen”i seyrettiğimde oluştu. O filmi Elizabeth Taylor çevirsin, inanın Oscar alır. Yalnız son dönemdeki bu suni/sahte/kışkırtılmış/yaratılmış milliyetçilik dalgası ve onun beslediği filmler, diziler furyasını şaşkınlık ve biraz da öfkeyle izliyorum. (uzaktan tabii, ne gidiyorum ne görüyorum) VAHİT TANSOY Hayata da film gibi bakarım... Vahit Tansoy, Antalya’da yaşıyor, tam bir sinema ve Festival müdavimi. Bu tutkusu bu yıl ödüllendirildi de, İKSV Başkanı Şakir Eczacıbaşı’nın isteğiyle Tansoy’a konuk kartı verildi, yani istediği filmi ücret ödemeden izleyecek... Film tutkunuz ne zaman, nasıl başladı? Sinema tutkum kendimi bildim bileli var. Beni hayata bağlayan ve yaşama gücü veren tek şey diyebilirim. Tüm hayatım onun üzerine endeksli, iyi bir film için özel bir geceye dahi katılmam. İlk izlediğiniz filmi hatırlıyor musunuz? Hatırlamıyorum, ama “Rüzgar Gibi Geçti” çok net aklımda, çünkü beni büyülemişti. Ne zamandan beri festivale sürekli olarak katılıyorsunuz? Sanırım 18 senedir. Her yıl kaç bilet alıyorsunuz? Şu anda festivale bilet alma rekoru, 76 filmle bende. İstanbul’da nerede kalıyorsunuz? Arkadaşlarımın evlerinde kalıyordum, ama uzak ve yorucu olduğu için iki yıldır Taksim civarında bir oteldeyim. Biraz pahalı oluyor, ama sinema için her şeye katlanıyorum. İzleyeceğiniz filmleri neye göre seçiyorsunuz? Daha çok yönetmen ve ülke sinemasını tercih ediyorum, ama arada bir ilginç çalışmalar oluyor, onları da izlemeye çalışıyorum. En sevdiğiniz filmler, yönetmenler, oyuncular… Filmler, “Aşk Zamanı”, “Dalgaları Aşmak” ve “Bebekler”. Yönetmenler Wong Kar Wai, Theo Angelopoulos, Bruno Dumont, JeanPierre Jeunet, Tsai MingLiang. Oyuncular ise Gong Li ve Nicole Kidman. Aşk Zamanı’nı hâlâ haftada iki kez DVD’den izlerim, ve her seferinde ilk kez izliyormuşçasına heyecanlanırım. Paha biçilmez oyunculuk, yalın anlatım, muhteşem müzik… Artık Aşk Zamanı. günümüzde aşklar çok sıradan bir duygu gibi daha net görürüm diye düşünürsek, her anımız bir film yaşanıyor, oysa bu filmde anlatılan o karesi kadar eğlenceli veya düşündürücü olabilir. eski aşk. Veda ederken ellerini koyacak Peki bu durumda sizin asıl hikâyeniz ne olurdu? yer bulamamaları, yağmur sonrası saçak Vedalar, ayrılıklar her zaman beni etkilemiştir, eğer bir film altında sessiz konuşmalar, aşka sunulan çekmek isteseydim tamamen veda olan bir şeyler ortaya zarif bir selam,sadakat, yalınlık, hüzünlü çıkartırdım. bir sadelik, sigara dumanı, her kıyafetin Türk sinemasını izliyor ve beğeniyor musunuz? bir başka duyguyu anlatması, kırmızı Türk sinemasını son yıllarda izlemiyorum, çünkü televizyon perdeli otel odaları, dar koridorlar, dizilerinin tekrarını ve baştan savma senaryo ve kaçamak bakışlardaki o derin acısı, oyunculukları görmeyi reddediyorum. Zeki Demirkubuz, yavaş çekimler ve iç parçalayıcı keman Nuri Bilge Ceylan ve Reha Erdem en sevdiğim yönetmenler. sesi… Demirkubuz’un “Masumiyet”ini kıskandığımı da Yönetmenlik yapmayı veya söylemeliyim, bu filmi çekmiş olmayı çok isterdim. senaryo yazmayı hiç düşündünüz mü? Festivaller dışında ne kadar sıklıkta sinemaya gidersiniz? Film yönetmeyi düşünmedim, ama Antalya’ya gelen her filmi izler, not tutarım. Geçen sene hayatı bir kamera arkasından sinemada 196 film izlemişim. bakıyormuşum gibi izlerim. Bence Tahminen şu ana kadar kaç film izlemişsinizdir? hayatın her alanı bir film sahnesi olacak 43 yaşındayım, bu zamana kadar ne kadar film izledim kadar renkli, ama bunu görmek lazım. bilmiyorum, sanırım hesaplayamam da. Nereden bakarsam olayı farklı açıdan