Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
R PAZAR 6 1/2/07 14:17 Page 1 PAZAR EKİ 6 CMYK 6 4 ŞUBAT 2007 / SAYI 1089 stanbul Kulübü, Sabancı Üniversitesi’ndeki İstanbul’u seven, İstanbul üzerine kafa yoran öğrencilerin iki yıl önce, İstanbul’da gördükleri sorunlara müdahale etmek için kurdukları bir kulüp. Eminönü’nde kliması çok ses çıkaran bir işletmeyle konuşuyor, gürültü kirliliği yapan barlar için valiliğe şikâyette bulunuyorlar. “Vapurlarımızı vermeyeceğiz” ya da “Haydarpaşa’ya sahip çık” gibi kampanyalara katılıyorlar. Amaçları, İstanbul’u anlamak, paneller, seminerler ve gezilerle İstanbul dışından gelenlere onu anlatmak, onun sadece Taksim ve Kadıköy’den ibaret olmadığını göstermek, kısacası İstanbullu bilinci oluşturmak. Kulübün üzerinde en çok kafa yorduğu, “Kim İstanbullu?” sorusu. Bunun için “İstanbullu Olmak” konulu sertifika programı düzenlediler. Yeni programın adı ise, “Hepimiz İstanbulluyuz”. Kulüp Başkanı Bilal Macit, “Bu programlara olan talep bize insanların İstanbul üzerine kafa yorduklarını Beni hemen İstanbul’a geri götür! İ gösterdi. İstanbul gerçekten saygı duyulması gereken bir şehir, bir sanat, farklı kültürleriyle bir mozaik. Bunun değerini bilmeliyiz. Ayasofya güzel, önemli, ancak bunun tek nedeni büyük sütunları olması değil. O yüzden gezilerimizi İstanbul’un güzelliklerini görmekten ziyade, İstanbul’un önemini, yaşamını anlamak için düzenliyoruz” diyor. Üyeler arasında, Gaziantep’ten gelenler de var, İzmir’den, Bursa’dan, Aydın’dan da. Osman Toprak ise üç kuşak İstanbullu. “İstanbullu olmak, İstanbul’u her yönüyle sevmeyi getiriyor. İstanbul herkesin” diyor. Yine de vize uygulanmasından yana, “Nedeni çok basit, her gün göç olması, şehrin bunu kaldıramaması, daha fazla yeşil alanın katledilmesi... Bu konuda biraz katıyım. 1980 sonrası gelenleri geri gönderebiliriz. Mesela, deprem olduğunda yapılan araştırmalar, günde dört kişinin İstanbul'dan köyüne döndüğünü gösteriyor. İnanıyorum ki çok fazla aile gitmek istiyor” diyor. Macit için bu çözüm değil, “Dışarıdan insan alınmasa da İstanbullular ne kadar bu şehre sahip çıkmayı biliyor, onların verdikleri zararı nasıl engelleyeceğiz” diye soruyor. Ona göre İstanbullu olmak için burada doğmak yetmiyor. İstanbul’a göç oluyorsa, bunun suçlusu o insanlar değil, onları cezalandırmak da doğru değil… Peki üniversiteliler İstanbul’un daha çok neresini kullanıyorlar? Yanıt Macit’ten: “Maddi durumu iyi olanlar Bağdat Caddesi, Etiler. Eğlence için Taksim, Kadıköy... Bebek’e de gidiyorlar, ancak Boğaz’ın tadını çıkarmaya değil, wafel yemeye. İstanbul sadece güzelliklerden ibaret değil, bir de arka sokakları, varoşları var. Bir gün bir iş için İskenderun’dan gelen bir arkadaşımla Çağlayan'a Sadabat denilen eski İstanbul’un olduğu yere gittik, ‘Beni hemen İstanbul’a geri götür’ dedi. İstanbul’u tanıyacaksak buraları da bilmek zorundayız”. FARUK PEKİN (Fest Travel kurucusu) Sokaklarda kaybol ki... Göç nedeniyle son 50 yılda İstanbul nüfusu sekiz kat, yerleşim alanı yüz kat arttı. Kent aşırı sömürüldü, kullanıldı. İstanbul’da sefalet ve lüks, zenginlik ve yoksulluk yan yana yaşanır hale geldi. İstanbul, bu sefer, yeni gelenler tarafından fethedildi. Bu lehçeye de, genel kültüre de yansıdı. Çok dilli, dinli, kültürlü bir sosyoekonomik kuruluşun bireyleri olarak hoşgörülü, eğitimli insanlar yerine hoşgörüsüz yapılar da ortaya çıkmaya başladı. Kentli olma yerine hemşeri bilinci oturmaya başladı. Ocakbaşları, türküevleri böyle ortaya çıktı. Yeni bir İstanbullu kimliğindeki en önemli nokta kenti ve kentliyi tanımamak. Kentli mahallesindeki ilişkilerinden koptu. Aynı apartmanda yaşayanlar birbirini tanımıyor. Ancak İstanbul bitti demeden, nostalji yapmadan bu çok dilli, dinli, kültürlü kent kimliğini fazla dağıtmadan, zaafa uğratmadan bir yerlere taşıyabiliriz. Bunun yolu kenti tanımaktan, algılamaktan geçiyor. Kentte yaşayan herkes eşit olarak bu kentin nimetlerinden yararlanma hakkına sahip olmalı. Kültürel nimetler eşit paylaşıldığında yeni bir İstanbullu kimliği oluşacaktır. 18 yıldır İstanbul’da “Adım Adım İstanbul”, “Köşe Bucak İstanbul” gezileri yapıyoruz. Şimdiye kadar 25 bin kişi katıldı. İstanbul ve çevresinde 85 güzergâha ulaştık. Bir kenti tanımanın en iyi yolu, o kentin sokaklarında kaybolmaktır, kenti koklamaktır, insan, kültür ve mekân ilişkilerini algılama bilincini geliştirmektir. Bu kültür gezileri ile İstanbulluları İstanbul ile yeniden buluşturuyoruz. Fotoğraf: FatmaOrhan Durgut’un “Havadan İstanbul” kitabından. Başka İstanbul yok! Hem itiyor, hem çekiyor İstanbul. İttikleri ya “eski”yi içlerinde tutanlar ya da sosyal, kültürel ve ekonomik olarak kıyıda kalanlar. Kentin yeni projelerinde yoksullara yer yok üstelik. Buna rağmen İstanbul’u çıkış olarak görenlere ise Başbakan Erdoğan kapıları kapatıyor, vize uygulansın istiyor. Peki siz kendinizi ne kadar İstanbullu hissediyorsunuz? Lisede kendimi çok İstanbullu sanırdım, dünyanın merkezindeyim diye düşünürdüm. Gençliğim, 80’lerde Beyoğlu’nun arka sokaklarının pavyon olduğu, alt kültürlerle iletişime girdiğim bir dönemdi. Şimdi kendimi hiç İstanbul üzerinden düşünmüyorum. Belki Türkiye’nin pek çok yerinde araştırmalar yaptığımdan, kendimi taşra ile, dışarıda olma haliyle daha çok özdeşleştiriyorum. İstanbul çok büyük bir ayrışma yaşadı. Alt kültürlerle ya da başka sınıfların birbiriyle ilişkilenme biçimlerinin rastgeleliği yok oldu. Öğrencilerime zorunlu göçü, konfeksiyon atölyelerini, Zeytinburnu’ndaki dönüşümü, Gazi Mahallesi’ndeki muhalefet halini, Küçük Armutlu’yu anlattığımda bana yabancı bir dilde konuşuyormuşum gibi bakıyorlar. Eğitimli cehalet İstanbulluluk dediğiniz şeyin karşısındaki en büyük engel. Peki Erdoğan’ın tekrar gündeme getirdiği vize uygulamaları bu sorunların çözümü olabilir mi? İstanbul’un çekim merkezi olmasının tek nedeni, ekonomik değil, dünyanın merkezinde olma hissi, İstanbul hayali, hülyası... Bir şekilde İstanbul’a göç devam edecektir, bunu kabul etmeliyiz. Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Kadın Sorunları Araştırma ve Uygulama Merkezi'nin yaptığı araştırmaya göre, merkeze yakın köylerin bir numaralı gelir kaynağı, çocukları İstanbul’a çöpe yollamak. İstanbul’un güzelleşmesi adına yapılan yeniden dönüşümlerle Diyarbakır’daki köylerin gelirleri ellerinden alınacaksa, İstanbullu olmaktan çok daha ciddi sorunlar var demektir. Esra Açıkgöz / Ali Deniz Uslu / Deniz Yavaşoğulları Dr. NAZAN ÜSTÜNDAĞ (Boğaziçi Üniversitesi Sosyoloji Bölümü) Bedeli kim ödüyor? Sizin için İstanbullu olmak ne demek? Bence, İstanbul’da yaşamak, İstanbullu olmak için yeterli. İstanbullu olma halinin bir dışlama söylemi ve pratiği olarak kullanılmasına karşı çıkmalıyız. Aslında İstanbullu olmak fikri, biraz ideolojik konumumuza, biraz kendimizi nasıl tanımladığımıza bağlı olarak değişiyor. İstanbul çok daha farklı dinlere, etnik kökenlere mensup insanların yaşadıkları yerdi, ama zaman içinde Türkleşti. İstanbullu olma bilincinin önündeki en büyük engelin hemşerilik bilincinin kentte de devam ettirilmesi olduğu söyleniyor. Evet, ama bazen çok abartıyoruz. Mesela çalışma yaptığım Esenyurt’ta belli bir bölgeden olmak, ortak bir kimlikti aynı zamanda. Esenyurtlu, Ümraniyeli, Gazi Mahalleli olmak diye ciddi bir durum da var. İstanbul Nişantaşı’ndan, Etiler’den, Taksim’den oluşmuyor. Sultanbeyli Nişantaşı, Esenyurt Etiler, Ümraniye de Kadıköy kadar İstanbul. Bu mekânları ortak paydada toplayıp, İstanbullu olmak bilinci diye bir kavramdan söz edemez miyiz? Niye böyle bir şeye ihtiyaç duyuyoruz ki? Bunun olması için İstanbul'un olanaklarından yararlanan ve karar mekanizmalarına katılan insan sayısını artırmak gerekiyor… Sürekli, Sultanbeyli’de yaşayanların çoğu hiç deniz görmemiş deniyor, tamam, ama İstanbul deniz değil ki… Ben de şunu söyleyebilirim, Nişantaşı’nda yaşayanların yüzde 95’i de İstanbul’un kenar mahallelerini görmemişler, onlar ne kadar İstanbullu? İstanbul’un bedelini kim ödüyor? İstanbul’a yeni bir dünya şehri kimliği kazandırılması için uğraşılıyor. Bu kimliğin bedelini mecburen iskân ettirilenler, gecekonduları yıkılanlar ödüyor. İstanbul’un hizmet sektörünün düşük maaşlarının, sigortasızlığının bedelini yine varoşlarda yaşayanlar ödüyor. O emek ve şehri yapanlar görünmez kılınıyor. Bence İstanbul’un kimlik sorunu tamamen dışlama ve kabul etmeme üzerine kuruluyor. O anlamda İstanbullu kimliği değişecekse, bu kimliğe verilen mana da değişmeli. Fotoğraf: Volkan Mert Nasıl bir değişim olmalı? O kimlik ancak, eski, yeni, bütün göç etmiş olanları ve İstanbul’da yeni pratikler, yeni kültürler oluşturan herkesi içerecek bir mana atfedilirse kapsayıcı olabilir. Mesela Diyarbakırlı olmak bana çok daha anlamlı bir üst kimlik gibi geliyor. Çünkü bu aynı zamanda bir tecrübeyi, belli bir geçmişi, iktidarlardan belli şekilde zarar görmüşlüğü paylaşma hali. Şu anda İstanbul’da böyle bir şey yok. Bu da İstanbul'un elitlerinden, karar verme mekanizmalarının, kimlik kuruluş biçimlerinin dışlayıcılığından kaynaklanıyor.