02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

R PAZAR 4 1/2/07 14:15 Page 1 PAZAR EKİ 4 CMYK 4 4 ŞUBAT 2007 / SAYI 1089 Kardeş köy demek... Tarlabaşı Toplum Merkezi’nin “Yaratıcı Drama ve Sanat Atölyesi” Tarlabaşılı çocukları tiyatro ile tanıştırıyor. Üstelik de başrolünde onların olduğu bir oyunla, “Kardeş Köy”le. Çocuklardaki yeteneği geliştirmek ve dayanışmayı sağlamak amacıyla oluşturulan atölyeyi, eğitmen Metin Boran, oyunu ise çocuklar anlattı... “Kardeş Köy”, şehirli çocukların bir köy okuluna yaptıkları yardımı ve o yardımın sonuçlarını anlatıyor... (Solda İncilay Güven) arlabaşı Toplum Merkezi, farklı kültür, din ve milletten mahalle sakinlerini bir araya getiriyor, onlara ücretsiz eğitimler veriyor. Bu, İstanbul Bilgi Üniversitesi Göç Çalışmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi’nin, Ulaşılabilir Yaşam Derneği ile birlikte yürüttüğü bir proje. Merkezin en önemli katılımcıları ise çocuklar. Yaratıcı Drama ve Sanat Atölyesi de çocuklar için kuruldu. Amacı, “Çocuklarda varolan yetenek ve yaratıcı potansiyelin açığa çıkarılması, bu potansiyelin bilinçli bir biçimde yaratıma dönüştürülmesi, çocuklar arasında katılımı, dayanışmayı ve paylaşımı sağlamak”. Atölyenin kurulmasında altı yaşındaki bir çocuğun, Ferhat’ın da rolü var. Atölyenin yöneticileri çocuklara ulaşmak için nasıl bir yöntem izleyeceklerini düşüne dursun, o sokağa çıkıp, önüne gelen çocuğu durdurdu, atölyeye çağırdı ve grubun oluşmasına önayak oldu. Çocukların arasında daha önce tiyatroya giden birkaç öğrenci var, onların dışındakiler ne sahneye çıktı daha önce ne de sahne gördü. Şimdi hepsi, tiyatro oyuncusu, üstelik de kendi istek ve kararlarıyla oluşturdukları bir oyunda... Bilgi Üniversitesi’nin Dolapdere kampusunda sahnelenen oyunun adı, “Kardeş Köy”. Keman da, çello da, darbuka da var bu oyunda. Yaşı atölye için tutmasa da, oyunda Ferhat da kendine bir rol kapmış, anonsu ve kapanışı o yapıyor. “Kardeş Köy” ne mi anlatıyor? Yanıt çocuklardan: “Bir sınıfın başka bir okula yardımda bulunmak istemesini, o okulu kendilerine arkadaş, kardeş olarak seçmelerini” diyor oyunda emekli bir öğretmeni canlandıran Hakan Akgün. Oyunun mezun öğrencisi İsmail Çiçek ise, “Birlikte hareket eden, saygılı, kavgasız, kimsenin rahatsız olmadığı bir köyü anlatıyor” diyor. Vali rolündeki Aydın Şahin ise “Kardeş Köy”ü şöyle tanımlıyor: “Kardeş köy, kardeş köydür. Bence kardeş köy, insanların kardeşçesine, barışla, dostlukla yaşadıkları, güzel ve temiz topraklar. Saflığı ifade ediyor birazcık da. Azınlık olsa da böyle yerler var. Kimsenin kimseyi ezip geçmediği, rekabet etmediği yerler var”. Aydın Şahin. Esra Açıkgöz İsmail Çiçek. T Hayatı çocuklarla algılamak İ Aylin Erparlak. stanbul Bilgi Üniversitesi Tarlabaşı Toplum Merkezi'nin Çocukları Yaratıcı Drama ve Sanat Atölyesi'nin öğretmeni, Metin Boran. Çocuklar ondan, o da çocuklardan çok şey öğrenmiş. İşte atölye ile ilgili anlatıkları... Yaratıcı Drama ve Tiyatro Atölyesi'yle ilgili bilgi verebilir misiniz? Atölye, iki aşamadan oluşuyor. Birinci aşama, çocuklarda var olan yetenek ve yaratıcı potansiyelin açığa çıkarılması ve bu potansiyelin bilinçli bir biçimde yaratıma dönüştürülmesi amacını taşıyor. Bu çalışmalarda, çocukların düşünsel, zihinsel, duygusal, fiziksel ve toplumsallaştırma süreçlerine yaratıcı oyun örnekleri ile katkı sunuluyor. Bu pedagojik süreç aynı zamanda çocuklarda katılımı, dayanışmayı ve paylaşımı hedefliyor ve birlikte üretimin yolunu açıyor. Çalışma tamamen gönüllülük ilkesi ile gerçekleştiriliyor. Yaratımda çocuk olabildiğince özgür bırakılıyor, sansür ve otosansür utangaçlığının koşulları ortadan kaldırılıyor. İkinci aşamayı ise yaratım ve üretimin gösterimi oluşturuyor. Bu gösterimlerin amacı esas olarak katılımcının gelişim süreçlerini takip etmek ve özgüven oluşumlarını pratik olarak pekiştirmek. Bu program sadece Tarlabaşı’ndaki çocuklara mı yönelik? Katılan çocukların profili nedir? Evet bu program sadece ve şimdilik Tarlabaşı’ndaki farklı etnik kökenden insanların çocuklarına dönük, amaç bu muhitte yaşayan çocukların kendi iç barışıklığını sağlamak, diğer yandan da onlara okul dışı bir sosyal meşguliyet oluşturmak. Çocuklar genelde 9 13 yaş grubunda. Çoğunun ailesi göç etmek zorunda kalmış, yoksul ve neredeyse hiçbir geliri yok. Bazı çocukların aileleri parçalanmış ve kimi kriminal olaylara karışmış, çocuklar annebaba sevgisinden mahrum bırakılmışlar. Bazı çocuklar ailelerini geçindirmek için çalışmak zorunda ve bu durumu yetişkin bir insan gibi içselleştirmişler, çalışmayı, yaşadıkları hayatın zorunlu bir sonucu olarak görüyorlar. Anlaşılan çocuklara ulaşmak çok kolay olmadı? Doğal olarak çocuklar başlangıçta biraz yadırgadılar, ancak sonraları buluşma ve etkinlikleri anlamaya çalıştılar. Başta haftada sekiz saat olan çalışma süresi, kendi istekleri ile 12 saate çıkarıldı. Bu gösteri tamamen onların istek ve kararları doğrultusunda düzenlendi. Bu deneyimin çocuklara ne kazandırdığını düşünüyorsunuz? Çocuklardaki en büyük değişim, birlikte yaşama ve üretme koşullarına çok çabuk uyum göstermeleri oldu. Tabii ilk zamanlarda kendi aralarında tartışma yaşanmadı değil, ancak bu tartışmalar rencide edici, aşağılayıcı ya da örseleyeci bir şiddete dönüşmedi, bunu grup kendi engelledi. Yaratım ve üretim süreçlerinde ilk başlarda kimi öğrenciler çekingen, ürkek ve içe kapanıktı. Çoğu, bireysel üretimlerde utangaç ve bedeniyle ortaya Hakan Akgün. Metin Boran, oyun öncesi çocuklara son uyarıları yaparken... çıkmaya ve yeteneğini fark ettirmeye yanaşmıyordu. Zamanla bir grup olma bilinci oluşmaya başlayınca bu ürkeklik ve çekingenlik de yerini üretime aktif olarak katılmaya bıraktı. Kendi aralarında artık küfretmiyorlar, sorunlarını konuşabiliyorlar. Bu, size neler kattı? Hayata, insana ve gerçek diye algılanan toplumsal görüngülere çocuk gözüyle yeniden bakma olanağı sundu. Çocuklarla eğlenerek öğrenmek ve onların ayarından hayatı algılamak değişik bir sezgi gücü veriyor insana. Ayrıca onlarla yorum ve sentez yapmak ya da bir fotoğrafın alt metnini konuşmak başka bir eğitsel süreç ve değişik bir duygu. BİZİ İZLESİNLER VE ÖĞRENSİNLER... Oyunda hepsinin kendi yaşamında da gördüğü bazı sorunlar var. Kendi tanımıyla “zeki, çocuklara çok bağlı, yardımsever, biraz da modern” bir öğretmen rolündeki İncilay Güven için oyun yardımseverliği, köy okullarındaki öğrencilerin muhtaçlığını anlatıyor. “Bizim okulun da altyapısı biraz zayıf aslında” diyor, “O kadar güzel bir okul değil”. İsmail’in sorunu da aynı, “Bizim okulun bodrum katını sınıf yaptılar. Onların durumu kötü”. Aydın daha da dertli, “Bizim okulumuz depremden zarar aldı ve bu sene tadilat oldu. Bu tadilattan çok rahatsız olduk, çünkü bunu biz dersteyken yaptılar” diyor. Hakan, oyunu izleyenlerin, oyundakiler gibi başka insanlara yardım etmesi gerektiğini söylüyor. “Arkadaşlarımı çağırdım” diyor İsmail, “çünkü bilgilensinler ve yardım etmeyi öğrensinler istedim. Ben bu oyundan ve atölyeden saygıyı ve sevgiyi öğrendim”. Oyunun “çalışkan öğrenci”si Aylin Erparlak’da arkadaşlarını çağırmış, hem öğrensinler, eğlensinler hem onu sahnede görsünler diye. Çoğunun atölyeye kaydolmadan önce zamanları televizyon karşısında geçiyormuş. Bundan en çok da Aydın şikâyetçi, “Televizyonu açıyordum, güzel bir şey olmuyordu, sıkılıyordum. Top oynuyordum, sıkılıyordum. Evde oturuyordum sıkılıyordum. Sürekli sıkılıyordum yani. Burası bana iyi oldu. Sanatın değişik dallarını da öğreniyoruz” diyor. Her gün okul çıkışlarında gelmiş Aydın, yorulduğu zamanlarda bile. “Gelmesem arkadaşlarımı satmış olurdum. Yorulsam da, yorgun yorgun gitmek zorundaydım. Çünkü biz burada bir iş yapıyorduk ve o işi bitirmek zorundaydık. Burada önce kendi yeteneğimi eğittim. Drama konusunda çok şey öğrendim. Ayrıca buraya başladıktan sonra uyumlu oldum” diyor. İncilay, tiyatroyu çok seviyor. “İnsanlar tiyatro yaparak ne öğreniyorsa ben de onu öğrendim” diyor: “Mimiklerimi kullanmayı, sabırlı olmayı, ses tonumu ayarlamayı... Oynarken birinin kimliğine bürünüyorsun, çok zor değil. İnsanlar oyunu izlesinler istiyorum, çünkü oyun her insanı sevmeyi, yardıma muhtaç olanlara yardım etmeyi ve bunun küçük yaşta öğretilmesi gerektiğini anlatıyor, insanlara ellerindekinin değerini gösteriyor. Heyecanlı değilim, bundan sonra tiyatroya devam edeceğim”. Altı yaşındaki Ferhat... SERGİ K Kadının Rengi “Kadının Rengi” sergisi, 19 heykeltıraş ve ressamın gözünden kadını anlatıyor. Serginin geliri ise kadınlara gidecek; “Kadın Fonu”na aktarılacak. adının Rengi sergisi, 19 resim ve heykel sanatçısının eserlerini bir araya getiriyor. Beşiktaş Çağdaş’ta 9 Mart’ta kadar sürecek olan sergi, 21. yüzyılın izlerini taşıyan anlatımlarla, bu sanatçıların kadına bakışını anlatıyor. Beşiktaş Belediyesi tarafından, Kadın Fonu’nun “Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesi” kampanyası yararına düzenlenen sergide yer alan yapıtların satışından elde edilen gelir, şiddete maruz kalan kadınlar için düzenlenen kampanyada kullanılmak üzere Kadın Fonu’na bağışlanacak. Kampanyanın amacı, kadına karşı şiddetin, özellikle de aile içi şiddetin önlenmesi, kadın erkek ilişkilerinde eşitliğin sağlanması, özel ve kamusal alanlar arasındaki uçurumun kapatılması. Pazartesi dışında her gün 10.3019.30 saatleri arasında gezilebilecek sergide Eren Eyüboğlu, Leyla Gamsız, Nur Koçak, Komet, Ergin İnan, Suzy Hug Levy, Şahin Paksoy, Eyüp Öz, Alp Tamer Ulukılıç, Mehmet Uygun, Meray Topsakal, Selma Gürbüz, Ali Konyalı, İrfan Önürmen, Altan Çelem, Aslı Özok, Burçin Erdi, Pelin Özgöçen ve Mustafa Özbakır’ın eserleri yer alıyor. Beşiktaş Çağdaş MKM (Mustafa Kemal Merkezi), Uğur Mumcu Cad. No: 8 Akatlar / İstanbul Tel: 0212 351 93 90
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle