Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
R PAZAR 3 1/2/07 14:14 Page 1 PAZAR EKİ 3 CMYK 4 ŞUBAT 2007 / SAYI 1089 3 EDİTÖR’DEN stanbul öfkeyi yatıştırıyor, çünkü hep bir vaadi var. En umutsuz anında bile ne yapıp edip insanı kendine inandırıyor. Daha fazla para kazanabilirsin diyor, sınıf atlayabilirsin, kendini tepeden tırnağa değiştirebilirsin, hem kendin, hem başkası olabilirsin… İnanmayanların izlerini çabuk yok ediyor, tiner kokusunu emiyor, yoksulluğu vicdanların boşluklarına tıkıştırıyor, kahrın çığlığını kendi sesiyle boğuyor… İstanbul sık el değiştiriyor, her giden yasını da geride bırakıyor. Yolunuzu Haydarpaşa’ya düşürüp de İngiliz Mezarlığı’ndan geçirirseniz, Hintli askerlerin “sömürge” yalnızlıklarını bugün de hissedebilirsiniz. Beyoğlu’nda, Beyaz Rusların eğreti kiracılıklarından izler saklıdır hâlâ. Varlık Vergisi’nin, 67 Eylül’ün, 1964’ün eksilttiği Rum, Ermeni ve Yahudilerin bıraktığı boşluk her dem tazedir. 1950’de başlayan büyük göçle Anadolu’dan gelenlere yüklenilmeye çalışılır boşluğun telaşı, ama onlar aldırışsızdır. Çünkü madem ki “taşı toprağı altındır” bu kentin, onların payı, onların da hakkı vardır… Aslına bakarsanız İstanbul, kendisi için tutulan bu yasa da pek aldırmıyor. Yas görüşümüzü bulandırıyor. “İstanbul bozuldu, eski İstanbul yok artık” diyenlere, tarihin bizimle başlayıp bizimle bitmediğini anımsatıyor Enis Batur. Ali Deniz Uslu’ya bizim özlediğimiz geçmişi yaşayan kuşağın en az bizim kadar şikâyetçi bir kuşak olabileceğinden dem vuruyor. Peki bugünün kuşağını kimler oluşturuyor? İstanbul için yas tutanlarla İstanbul’un vaatlerinin peşine takılanlar arasında sallanıyor bu sorunun yanıtı. Kimsenin gerçek sahibi olamayacağı bir kent artık İstanbul. Yeni yoksullarının üzerinden yükselen yeni zenginlerini çitler, duvarlar arkasında yaşamaya zorlayan bir çatışma alanı. Başbakan Tayyip Erdoğan da bu çatışmayı durdurabilmek, duvarları yıkıp geleceğin zenginlerine “huzur”u sunmak adına İstanbul’a girişte vize uygulansın istiyor. Yoksullar çıkıp gitsin, yeni yoksullar gelmesin! İstanbul bu kadar vaat sunarken bu mümkün değil oysa. Ankara’dan ötesi bu kadar karanlıkken İstanbul’a düşen olsa olsa ateşini söndürmemek. Çatışma yoksa değişim de yok. Öyleyse umut ve İstanbul herkesin… İyi haftalar.. Berat Günçıkan bguncikan@yahoo.com Siyasal ve toplumsal olaylara “gençlerin şiddet eğilimi”ni neden göstermek alışkanlık haline geldi. Şiddetin gerekçesi ise hep “kolay” hedefler. Hrant Dink’in öldürülmesinin ardından da gözler hükümetten ve diğer iktidar merkezlerinden alınıp internet kafelere çevrildi. Gençler internet kafelerde şiddet içeren bilgisayar oyunları oynuyor, saldırganlıklarını artırıyor, sonra da kurbanlarının üzerine saldırıyor! Oysa oyunlarda da gündelik yaşamın ideolojisi ve aktörleri var… İ Mutlu Binark * Van... İnternet kafeleri suçlamadan önce... S on zamanlarda toplumsal ve siyasal yaşamımızda gelişen çeşitli fiziksel şiddet edimleri bir şekilde yeni medya ortamı ile ilintilendiriliyor. Özellikle gençlerin şiddet ediminin aktörü olarak konumlandırıldığı toplumsal ve siyasal olaylarda, bu gençlerin internet kafelere çok sık gittikleri ve buralarda şiddet içeren bilgisayar oyunlarını oynadıkları hem yaygın medyada hem de hükümetin gündeminde yer buluyor. Çeşitli kentlerde internet kafelere yönelik belediye ve emniyet güçlerinin denetimleri arttırıldı, şiddet içeren bilgisayar oyunları valiliklerin genelgeleri ile listelenerek, kamusal alanda oynanmaları yasaklandı. Geleneksel medyanın, şimdi de yeni medyanın çocuklar ve gençler üzerindeki olası etkileri şiddet, pornografi ve tüketim kültürü değerlerinin ve tüketimciliğin aşılanması şeklinde saptanarak, bir çeşit panik içerisinde, ama muhafazakâr bakış açısıyla anaakım iletişim bilimleri literatüründe tartışılıyor. Hiç kuşkusuz, bu geniş literatürün gösterdiği gibi, yeni medya ortamı kadın ve çocuk bedeni istismarına yönelik içerikleri, her ğil. Tam tersine gerçek yaşamın ilişkilerinin, değer yargılarının yeniden konumlandırıldığı, güçlendirildiği alanlar. Bilgisayar oyunlarının anlatıları ister geçmiş, ister gelecek kurgusu içinde geçsin, başat kültürel örüntülerden ve cinsiyetçi rollerden besleniyor. Bu anlatıların tüketilme nedenleri ise bireye fantezi kurma, popüler bir bellek yaratma, eş anlı olarak diğer oyuncularla metinsel paylaşımda bulunarak, toplumsal etkileşime girme olanağı sunmak şeklinde açıklanabilir. Üstelik, bilgisayar oyunlarının anlatılarına bakıldığında gündelik yaşamdaki her türlü iktidar ilişkisini tüm taraflarıyla yönetenyönetilen, egemenezilen görmek mümkün. Bilgisayar oyunlarının türleri ne olursa olsun, anlatıda oyuncu ister seçtiği, isterse yarattığı karakter/avatar ile belli bir özdeşleşme ilişkisi içine giriyor, bu karakterin oyun içinde ulaşmaya çalıştığı hedefe giden yolda karşısına çıkan engellerle ki bunlar diğer oyuncular da olabiliyor mücadele ediyor. Özellikle devasa online oyunlarda (MMOPRG) oyuncuların klan kurup, oyundaki başarı ölçütlerini birlikte gerçekleştirmeye Kulağımızı ya da gözümüzü ne yana çevirsek, 24 saat cinsiyetçi söylemler, yabancı ve öteki düşmanlığı var. “Ağır ağabeyler” töre için ellerine silah tutuşturulan genç erkekler... Yine de şiddete kolay nedenler aranıyor: İnternet kafeler. nel şiddet”in, “…. kendine has bir bilgi kipine, aciz ve sinik bir düşünümsellik biçimine sahip” olduğunu belirtiyor. Bu bilgi kipini açıklayacak olursak, toplumsal alanda “büyüköteki”nden duyulan korku ve nefret, bu minvalde yaratılan ve oluşturulan önyargılar ve basmakalıp ideolojik kanı ve tutumlar, bu ideolojik bakış açısının kayıtsız şartsız egemenliğinden oluşuyor. İşte Türkiye’de gençlerin internet kafe ve bilgisayar oyunları kullanım pratikleri sorunlaştırılıp tartışmaya açılacaksa, yapılması gereken öncelikli iş, bu zaten var olan “ultraöznel şiddet” kipinin yeni medya ortamında fiziksel ve sözlü şiddet edimlerini hangi söylemler ve biçemlerde meşrulaştırdığını ve pekiştirdiğini sorgulamak. O zaman gençlerin dijital oyunları oynama nedenlerinden, pratiklerine ve bu oyunların içeriklerine, hatta üretim sürecine bakmak kaçınılmaz olacak. Bundan sonra atılması gereken ikinci adım ise, gençlerin hem formel eğitim sürecinde hem de gündelik yaşamda ırkçı, cinsiyetçi, homofobik söylemlere karşı sorumluluk etiğinden, beslenen bir şekilde duyarlı olmalarının sağlanması. Bu, sadece internet kafelerin denetlenmesi veya belli bilgisayar oyunlarının yasaklanmasının ötesinde bir adım. Örneğin ulusal yaygın medya metinlerinde, dizilerden reklamlara, haber programlarından yarışma programlarına değin 24 saatlik görselişitsel akışta dolaşıma sokulan cinsiyetçi ve heteroseksist cinsiyetçi söylemlerin, yabancı ve öteki düşmanlığının tek tek ayıklanması gerekiyor. Bu ayıklamayı yapmak hiç zor değil. Çünkü zaten bunlar kör kör parmağım gözüne “ayan beyan”: reklam metinlerindeki kırmızıbeyazlar, dizilerdeki “ağır” ağabeyler, töre ve namus için genç erkeklere verilen silahlar, gazetelerde atılan manşetler… Gençler eğer bu tür üretimlere karşı etik duyarlılık geliştirebilirlerse “ultraöznel şiddet”in kaynakları tükenebilir, toplumda “öteki”lerin var olma hakkına yönelik saygı, bu hakkı gerçekleştirmeye yönelik sorumluluk giderek yeşerebilir. Yeni medya ortamı üstelik bu amaç için olası gizil gücüyle de katkı da bulunabilir. ......................................................................... Not: Geçen haftaki sayımızda yayımladığımız, Jennifer Connelyy’i anlatan “Güzel, bağımsız, seçici” başlıklı yazıya Aslı Selçuk’un imzasını koymayı unutmuşuz. Selçuk’tan özür dileriz. Yine geçen hafta yayımlanan Nilgün Erdal Ongan’ı anlatan “Fellini hasta olunca o da eve döndü” başlıklı haberimizde Onay Ongan’ın ismi yanlışlıkla Emin Ongan olarak yazılmış. Özür dileriz. Cumhuriyet DERGİ* İmtiyaz Sahibi: Cumhuriyet Vakfı adına İlhan Selçuk Genel Yayın Yönetmeni: İbrahim Yıldız Editör: Berat Günçıkan Görsel Yönetmen: Aynur Çolak Sorumlu Müdür: Güray Öz Yayımlayan: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ İdare Merkezi: Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sok. No: 2 34381 Şişli/İstanbul (0212)343 72 74 (20 hat) Reklam Genel Müdür: Özlem Ayden Genel Müdür Yardımcısı: Nazende Pal Koordinatör: Neşe Yazıcı Reklam Müdürü: Dilşat Özkaya Rezervasyon: Mete Çolakoğlu / Mustafa Doğan (0212) 251 98 7475 / 343 72 74 Baskı: İhlas Gazetecilik AŞ 29 Ekim Cad. No: 23 Yenibosna/ İstanbul (0212) 454 30 00 *Cumhuriyet gazetesinin parasız pazar ekidir. Yerel süreli yayın. cumdergi@cumhuriyet.com.tr MEDYA OKUR YAZARLIĞI… Gençlerin internet kafe ve bilgisayar oyunları kullanım pratiklerine ilişkin yapılacak tartışmanın üçüncü adımını ise, “eleştirel medya okuryazarlığı” oluşturuyor. Douglas Kellner, eleştirel medya okuryazarlığını geliştirmenin, medyanın iletilerinin eleştirel bir biçimde açımlanmasının ve bunun etkileri üzerine çalışmanın çok önemli olduğunu belirtiyor. Kellner’e göre, kültürde var olan farklı ideolojik sesleri ve kodlamaları fark etmek önemli. Üstelik, başat ideolojiler ve imgeler, söylemler ile metinlerde bunları altüst edenleri de birbirinden ayırmak, en iyi ve en kötü medya kültürü arasında bir ayrım yapmayı, muhalif alt kültürler ile alternatiflerin nasıl yaratılabileceğini öğrenmek gerekiyor. Kellner’in başvurduğu eğretilemeyle dersek, “insan ne yerse odur dedikleri gibi, insan aslında ne görür ve işitirse odur”. Dolayısıyla medya kültüründeki “junk food”dan kaçınmak, daha sağlıklı, daha besleyici ürünler seçmek için bireyler harekete geçirilmeli. Bu noktada daha iyi tatları, yani medya kültürünün daha iyi ürünlerini ayırt etmenin öğretilmesi gündeme geliyor. Günümüzün görselişitsel kültürü içinde doğmuş ve buna doymuş genç kuşaklar doğal olarak ne medyaya eleştirel bir bakış açısına sahip ne de medya okuryazarı. O nedenle eleştirel medya okuryazarlığının demokratik ve katılımcı yurttaşlık politikası kapsamında geliştirilmesi gerekiyor... *Doç. Dr., Başkent Üniversitesi İletişim Fakültesi türlü şiddet ediminin doğallaştırıldığı birtakım dijital oyunları küresel ölçekte erişilebilir ve yaygın kılıyor. Saatlerce bilgisayar ekranı karşısında oturarak, boş zamanın sanal uzamda kurulan ilişkilerde, bilgisayar oyunlarında elde edilen sanal kariyerde değerlendirilmesinin gençlik kültürü üzerinde etkileri elbette var. Ancak, medyanın internet kafeleri ve bilgisayar oyunlarını günah keçisi ilan etme ve kolluk güçlerince "denetim" ve "zaptü rapt" altına alma durumunun, Türkiye’de gençlerin şiddete olan eğilimlerini çözmeyeceğinin farkında olmamız gerekiyor. Bu nedenle toplumsal ve bireysel yaşantımıza sirayet eden şiddet kültürünün beslenme kaynaklarını bulmak ve eğer gerçekten kurutmak, ıslah etmek veya dönüştürmek istiyorsak gençlerin yeni medya kullanım pratiklerine dair farklı sorular sormamız gerekiyor. Henry A. Giroux’un deyişiyle medya metinleri var olan kültürel topografyayı yeniden inşa ediyorlar. Gençlerin yeni medya kullanım pratikleri de bu bağlamda gündelik olarak deneyimlenen siyasalkültürel her türlü edimden, zihin örüntülerinden yalıtık, sanki ayrı bir “uzamda” gerçekleşiyor de çalışma çabaları, son kertede etnik köken aidiyetine dayanan sanal cemaatlerin kurulması ile sonuçlanıyor. Sanal uzamda oynanan dijital oyunlarda farklı coğrafyalarda/sunucularda Türk, Kore, Alman, Fransız, İspanyol, Rus klanları birbiri ardına ortaya çıkıyor, sanal klan savaşları ve oyunda/ yaşamda kalma stratejileri geliştiriliyor. ULTRA ÖZNEL ŞİDDET… Slovaj Zizek, küresel kapitalizmin toplumsal koşullarından beslenen iki aşırı şiddet kipi olduğunu söylüyor: Bunlardan ilki, evsizlerden işsizlere değin bir yığın dışlanan ve kolaylıkla yerleri ikame edilebilen bireylerin öznesi oldukları “ultranesnel” (yapısal) şiddet; ikincisi ise, “ultraöznel” şiddet. İkincisi etnik ve dini köktencilik biçimleri tarafından gerçekleştiriliyor. Zizek’in işaret ettiği her iki şiddet kipi de Türkiye’de rahatlıkla gözlemlenebiliyor. Gençlerin internet cafe ve bilgisayar oyunları kullanım pratikleri ile ilişkisinin kurulması gerekense “ultraöznel” şiddet kipi. Zizek, “ultraöz