Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
PAZAR EKİ 6 CMYK 6 24 EYLÜL 2006 / SAYI 1070 Zaman kaybetti onlar kazandı J ames Dean (19311955) beklenmedik ölümüyle Amerikan toplumunda kitlesel bir histeri yarattı. 30 Eylül 1955’te Porsche 550 Spyder arabasında, kaza geçirdiğinde henüz 24 yaşındaydı. Erken ölümü hayran sayısını arttırdı, Amerikan gençliğinin idolü olmaktan öte, onların ilk kez perdede özdeşleşebildikleri bir anti kahraman oldu. Dean’in özel yaşamıyla ilgili çok şey söylendi, çok şey yazıldı. Oyuncu Pier Angeli’nin annesi Katolik olmadığı için kızının onunla evlenmesini istememişti. Dean’in adı Cary Grant’ın eski karısı ünlü milyarder Barbara Hutton’la, Terry Moore, Ursula Andress gibi aktrislerle de anıldı. Giant’ın (Devlerin Aşkı/1956) setinde rol arkadaşı Elizabeth Taylor’la platonik âşık olduğu bile söylendi, ama bunların tümü stüdyoların organize edip düzenlediği görüntülerdi. Çünkü milyonları aşan yeniyetme hayranı vardı ve stüdyolar genç adamın gerçek cinsel eğilimini kalabalıklardan saklamak zorundaydılar. Oysa Dean çarpıcı yükselişini tek bir kadına, Geraldine Page’e (19241987) borçluydu. Ünlü aktris onu olduğu gibi kabul eden, anlayan, yanında huzur bulduğu tek kadındı. Jimmy ve Geraldine’in yolları 1952’de Actor’s Studio’da kesişti. Bir yıl sonra, André Gide’in romanı L’immoraliste’den (Ahlaksız) uyarlanan oyunun provalarında yakınlaştılar. Oyunda Page doyum yaşamayan bir eşi, Louis Jourdan kocasını, henüz 23’ündeki Jimmy ise eşcinsel bir Arabı Beşir’i canlandırıyordu. Jimmy kocayı baştan çıkararak çiftin saygınlığına gölge düşüren karmaşık, tehlikeli bir roldeydi. “Çok kaygılı, sıkıntılıydı, adamakıllı ürkmüştü” diyor Ahlaksız’ın öteki oyuncularından Salem Ludwig. “Korkusunu güçlü görünerek yatıştırıyordu. Gençti, bu oyun dönüm noktasıydı”. İlk gün Geraldine, yönetmen Herman Shumlin’e James’i kendi bildiği gibi oynamasında özgür bırakmasını önerdi. Bu olağanüstü yetenekli gence hayrandı, onun gerçek bir kompozisyon aktörü olduğuna inanıyordu. “Ondan fantastik bir ışık yayılırdı. Çevresindekileri yoğun bir ilgiyle izlerdi. Bu yoğunluk bazılarını korkuturdu. Rahat, gevşek görünümünün ardında bu olağanüstü yoğunluk gizliydi” demişti Page. “Jimmy ve Geraldine arasındaki hayranlık karşılıklıydı” diye belirtiyor oyuncu Maxwell Cauldfield, “Geraldine onun besleyici toprağı gibiydi”. Dean’in Jourdan’ı baştan çıkarma sahnesini toparlayamayan Shumlin, perde açmadan altı gün önce, 9 Ocak 1954’te yönetmenlikten alındı. Aslı Selçuk Renklendirme: Derya Polat Kısa sürdü, ama James Dean’in yükselişinde bu aşkın büyük payı vardı. “Ahlaksız” oyununun provalarında yakınlaştılar. Geraldine Page için James Dean, “fantastik ışıklar saçan” bir oyuncuydu. Bir yoruma göre de Page, Dean’in besleyici toprağıydı. Dean eşcinseldi ve Page onu yargılamayacak tek kadındı. Üç buçuk aylık aşk, birinin kısa, diğerinin uzun, ama ikisinin de hayatlarını kapladı... James Dean’in deseni. (Geraldine, tiyatro sahnesinde çırılçıplak.) Birbirlerini beğenmeleri, duydukları karşılıklı güçlü dostluk aşka dönüşmüştü, ama bu olanaksız bir aşktı, çünkü James Dean erkeklerden hoşlanıyordu. 1949’da askere çağrıldığında görevlilere “Beni askere alamazsınız, ben eşcinselim” diyerek doğruyu söylemişti. New York’a Actor’s Studio’daki Elia Kazan’la Lee Strasberg’in derslerini izlemeye geldiğinden beri 3. Cadde’deki gay barlara gidiyordu, Türk hamamlarının sürekli müşterisiydi, sık sık sevgili değiştiriyordu. Bir söylentiye göre Dean’in bedeninde sigara söndürmek gibi bazı mazoşist eğilimleri de vardı. Bu kez Jimmy doğru kadını bulmuştu, ona sadakatsiz olmasına, eşcinsel serüvenlerini sürdürmesine karşın Geraldine onu yargılamayacaktı. O sıralar Geraldine klasik müzik yapan bir müzisyenle evliydi, bu yüzden üç buçuk ay süren ilişkilerini gizli tuttular. Page’in kızı Angela, annesinin James Dean’i hiç unutmadığını belirtiyor: “Ölümünden yıllar sonra da annem soyunma odasındaki aynasının kenarına onun fotoğraflarını koymayı sürdürdü. Aralarında çok güçlü, aşktan da ileri bir şeyler olmuştu. Sanatsal anlamda ikiz ruhlara sahiptiler.” 1 Şubat 1954’te, Ahlaksız’ın ilk gösteriminden sonra, sinema ve TV’de küçük roller oynayan James Dean aniden parlayıverdi, basın onu övmeye başladı, insanlar ilgiyle onu alkışlamaya geldi. 4 Mart günü Geraldine’i Cocteau’nun trajedisi “La machine infernale/Cehennem Makinesi”nin provasına getirdiğinde Jimmy’nin yaşadığı duygusal krizi sunucu Ed Strum şöyle anlatıyor: “Salonun dibinden bir inleme sesi duydum. Geraldine’in gözyaşları içinde Jimmy’yi kucakladığını gördüm. Onun kollarında Jimmy adeta bir cenin gibiydi. Ağlamasının sebebi çocukken annesinin ölüm haberini almasını hatırlamasıydı. Herkes gittikten sonra Jimmy hıçkırıklara boğuldu. Neler olduğunu anlatmaya çalışıyordu, ama sözcükler yetersizdi. Onu tutmaya çalıştık, titremeye devam ediyordu. Bu kriz bir saatten fazla sürdü.” Bu olaydan 4 gün sonra, 8 Mart 1954’te James Dean ilk kez uçağa binerek Hollywood’un yolunu tuttu, o günden sonra da 30 Eylül 1955’teki ölümüne dek Geraldine Page’i hiç görmedi. Page, otuz yıl özenle Dean’in çizimlerini saklamıştı. Bunlar Page’in 1987’de ölümünden sonra kamuoyuna sunuldu. O YOKSA BEN DE YOKUM... Shumlin’in yerine getirilen Daniel Mann da James’in Beşir rolünü kısalttı. Kırıcı, gürültülü bir tartışmadan sonra Dean oyunu terk etti. Yapımcı Billy Rose başka birini bulmaya karar verdi, ama Geraldine karşı çıktı: “Çok değerli birinin gitmesine izin verdin, o yoksa ben de yokum.” Yapımcı ve yönetmen için son anda oyunun yıldızından vazgeçmek söz konusu bile değildi. İş Geraldine’in Jimmy’yi kalması için ikna etmesine gelmişti. “Çok zor bir zaman geçiriyorduk. Üstelik oyundaki altı aktör senatör Joseph McCarthy’nin komünist listesindeydiler” diyor Ludwig, “Jimmy’ye eğer sen gidersen perde kapanacak, Onlar da işsiz kalacaklar, uzun süredir stüdyoların, tiyatroların dışladığı bu oyuncular ancak iş bulabildiler.” “Geraldine’in yanında oturan Jimmy bir an durakladıktan sonra ağlamaya başladı, hıçkırarak kalıyorum” dedi. Salem Ludwig’e göre Jimmy’nin kalma nedenlerinden biri de Geraldine’di. Bin bir surat: GÜVEN KIRAÇ Mutlu Hesapçı üven Kıraç’ı önce Masumiyet’te izledik, etkilendik. Ardından diğer filmler geldi; Laleli’de Bir Azize, Salkım Hanımın Taneleri, Duruşma, Abdülhamit Düşerken, Gönül Yarası, Anlat İstanbul, Duvara Karşı, Kebab Connection, Hacivat Karagöz Neden Öldürüldü, Takva... Birçok önemli televizyon dizisinde de gördüğümüz oyuncu, tiyatro yapmaya da devam ediyor. Çünkü, onun için oyunculuktan daha güzel bir yaşam yok, hatta var oluş sebebi de oyunculuk! Hikâyesiyle ilginç bir film Takva Altın Portakal’daydı... Belki dün gece açıklanan ödüllerden biri ya filmin ya da Kıraç’ın oldu, ama haber yayına yetişemedi... Kıraç’la sonuçlar öncesi, Taşların Sırrı dizisinin setinde konuştuk, film ise 1 Aralık’ta gösterime girecek. Takva nasıl bir film, konusu nasıl? Takva Arapça bir kelime, anlamı; Allah korkusuyla ve sevgisiyle davranma biçimi demek. Yani hayattaki bütün faaliyetlerini o korku üzerinden yönlendirme. Biz de bu filmle, mümin olma yolundaki insanı nelerin beklediğini, onun nasıl davranması gerektiğini anlatmaya çalıştık. Bu filmin önemi ne? Geçen yıllarda 11 Eylül gibi İslamın sahip çıktığı terör olaylarında, bütün dünyanın kim bu insanlar diye merak G ettiğini düşünüyorum. İslam nedir, Müslümanlar kimdir, neye inanırlar? Film işte bu noktada önemli. Gerçek bir müminin nasıl olduğunu anlatan kaynakça olarak bakabileceğimiz bir film. Takva, İslamiyete inananları da inanamayanları da bir kez daha dışarıdan bakmak suretiyle, bir şeyleri yeniden öğrenmeye ve sorgulamaya itecek. İnanan da bir kez daha bakacak dünyasına, çünkü; içindeyken bazı şeyleri göremiyorsun ve anlayamıyorsun. Siz hangi karakteri canlandırıyorsunuz? Tarikat liderinin başyardımcısını. Yaşlı şeyh postunu bana bırakıyor. Tekkeyi çeviriyor, zikirleri yaptırıyorum. Bu rol neler hissettirdi size? Ben film yapma hakkımı daha çok bağımsız sinemadan yana kullandım. Bu da bağımsız filmlerden biri. Her filmde değişik bir tecrübe ve heyecan yaşıyorum, her seferinde acaba değişebilecek miyim, bu rolümde de insanlar bana inanacaklar mı korkusunu taşıyorum. “Anlat İstanbul”da ne kadar kariyerim içinde mavi boncuk gibi duracak bir travesti karakterini canlandırmaya gayret ettiysem, bu filmde de, radikal dinle ilgili bir insanı oynamaya çalıştım. İşin güzelliği ve keyfi burada, hayatın içinde dolaşıp farklı karakterlerde olmak... Yorucu bir yolculuk... Hep söylediğim gibi, bir tek şeyin peşindeyim: İşim üzerinden sevilmek. Var oluş sebebim mesleğim benim. Sinema filmlerinde en çok rol alan oyuncusunuz... Tam 9 yıl ve 15 film. Hiç fena değil. Nitelikten çok ni celik önemli, geriye dönüp baktığımda utanılacak hiçbir şey yapmadığımı görüyorum. Mesleğe başladığım ilk yıllarda kalbimden bin bir surat olmayı geçiriyordum. Filmlerime bakarsanız, puzzle gibi bir şey çıkıyor ortaya, Masumiyet’teki Yusuf, Anlat İstanbul’daki Mimi, Gönül Yarası’ndaki Mehmet, Hacivat Karagöz Neden Öldürüldü’de Pervane... Bunların kaçını becerebildim, ne kadar geçerli not aldım bilmiyorum, ama yarısından bile geçerli bir not alabilmişsem bu benim için iyi bir şey. Bekleyen sinema projesi var mı? Ümit Ünal ile çalıştığımız, Serra Yılmaz ve Mehmet Günsur’un da olacağı bir iki sinema projesi yurtdışında gerçekleşecek. Fatih Akın’la konuştuğumuz işler de var. TAŞLARIN SIRRI... Diziler de devam ediyor, şimdi sizi “Taşların Sırrı”nda izliyoruz... Çocuklar için fantastik bir dizi. Bir cini oynuyorum bu dizide. Cin 530 yıl öncede yaşıyor ve bu dünyaya geliyor... Bu işler ya çok sevilir ya da sevilmez. Enteresan bir iş. Uluslararası projelerde de yer aldınız. Sistem ve işleyiş nasıl? Türkiye’de sistem daha oturmadığı için setlerde bir kaos var. Her işte sistem olmazsa yorulursun. Yurtdışında kurallar ve sistem içinde yürüyor iş, saatler belli, işin ve insanın sağlığı önemli... Türkiye’de çok yoğun çalışıyoruz. Bugünlerde bu sorunlara sendikal çözümler aranıyor. Sinema Emekçileri Sendikası (SineSen), Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu’nun desteğiyle oyuncu, yönetmen, ışıkçı, set işçisi gibi onlarca emekçinin haklarını güvence altına almak için bir çalışma başlattı. 15 Eylül’den beri SineSen temsilcilerinin setleri denetleme hakları var, gerekirse setleri durduracaklar. Yapımcılar çalışanlarıyla “Takım Sözleşmesi” imzalayacak. Takım Sözleşmesi girişimine Film Yön Der, ÇASOD, SODER; Sen. Yazarl. Der. Sinema Yazarl. Dern, TODER; Seslendirme Sanatçıları Derneği, Sinema Televizyon Eseri Sahipleri Meslek Birliği gibi bir çok meslek kuruluşu destek veriyor. Sonunda biz de sistemli ve düzenli çalışma koşullarıyla daha sağlıklı projeler üretebileceğiz. Fotoğraf: UĞUR DEMİR Güven Kıraç, oyunculuğa başlarken 1001 surat olmayı düşledi. Onlarca filmde onlarca yüze büründü. Şimdi de bir tarikat liderinin yardımcısı rolünde. Toronto’da “Kültürel Yenilik” ödülünü alan Takva, İslam’a dair sorulara yanıt arıyor, Müslüman kim, neye inanır? Kıraç’a göre film inananları da inanmayanları da yeniden sorgulamaya itecek. “Taşların Sırrı” adlı televizyon dizisinde de oynayan Kıraç, “Varoluş sebebim, mesleğim” diyor...