Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
PAZAR EKİ 3 CMYK 24 EYLÜL 2006 / SAYI 1070 3 Gazeteci Oriana Fallaci, çoğu meslektaşının aksine, mesleğinde hep taraf olmayı tercih etti. Öznel ve hiddetli bir üsluba sahipti. Savaş karşıtıydı, çatışmaya ve muhalefete dayalı bir söyleşi tekniği vardı. Bir meslektaşının deyişiyle "intikam meleği"ydi. 15 Eylül'de öldü. Geride 11 kitap ve ödüller bıraktı. "Ben yargıcım" diyordu bir röportajında, "Ben karar verenim". Son kararlarından biri ise İslam karşıtlığıydı... Bir intikam meleği: Fallaci Nilüfer Zengin Yıl 1968. Oriana Fallaci Meksika’da... Y azar olarak hayli sakınmasız ve çarpıcı bir tavra sahip olan Oriana Fallaci, bir gazeteci olarak da son derece öznel ve hiddetli bir üslubu benimsedi. Yaser Arafat, Indra Gandhi, Zülfikar Ali Butto, Kaddafi gibi dünya tarihine damga vurmuş isimlerle yaptığı “kritik” röportajlarda nesnelliği bir kenara koyup, “taraf” olmayı tercih etti. Vietnam ve Ortadoğu savaşlarında muhabirlik yapan Fallaci’nin söyleşileri de, kitapları da “ölüm”ün çeperinde geçen yıllardan damıtıldı. Savaş karşıtı tavrını keskin bir biçimde ortaya koydu ve Washington Post’tan Ted Morgan’ın ifadesiyle zaman zaman neredeyse “bir intikam meleği” gibi davrandı. 29 Haziran 1930’da Floransa’da doğan Fallaci, iki kere St. Vincent gazetecilik ödülü, “Bir İnsan” adlı kitabıyla Viareggio ödülü, “İnşallah” kitabıyla da Prix Antibes ödülünü aldı. “Tarihle Söyleşi” kitabında İran Şahı, Henry Kissinger, Walter Cronkite, Golda Meir, Nguyen Van Thieu, Willy Brandt’le ses getiren söyleşiler yaptı. Chicago, Columbia, Harvard ve Yale Üniversiteleri’nde dersler verdi. “Her iş deneyimimde kalbimin ve ruhumun kibrini bir yana bıraktım, duyduğum ve gördüğüm her şeyi kendi kişisel meselem gibi gördüm” diyordu bir röportajında. Kişisel tutkusunu geride tutma gereği duymadan, çatışmaya ve muhalefete dayalı bir söyleşi tekniğiyle gazetecilerin sormaya cesaret edemediği soruları sordu. Söyleştiği dünya liderleri de bu gözü kara cesareti görmezden gelemedi. Fallaci’nin Rolling Stone’daki bir söyleşisinde söyledikleri gazetecilik anlayışını enikonu özetliyor: “Ben yargıcım, ben karar verenim. Dinleyin... Eğer ben bir ressamsam, sizi istediğim gibi resmetmeye hakkım var mıdır, yok mudur?” Savaşlar ve ölümle burun buruna geçirdiği yıllar, Fallaci’nin tutkulu üslubunu iyice keskinleştirdi, sık sık mesleki başarı peşinde koşmadığını belirtti, kişisel politikasını da ölümle takıntılı ilişkisi belirledi. Fallaci, bugünlerde gazeteciler arasında başka nedenlerle epeyi revaçta olduğu üzere söyleşi yaptığı kişi hakkında düşündüğü, hissettiği her ayrıntıyı okurla paylaştı. Buna en çarpıcı örnek, Yaser Arafat’la yaptığı söyleşi. Fallaci, Arafat’ın kalın Arap bıyığından, iri gövdesine, küçük ellerinden geniş kalçalarına ve kalın etli dudaklarına kadar her ayrıntıyı, bu ayrıntıların kendisinde oluşturduğu izlenimi okura aktardı: “Arafat’ın neredeyse hiç yanakları yoktu, her şey, kalın ve parlak dudaklardan oluşan geniş ağzının çevresinde toplanmıştı. Agresif bir burnu, sizi hipnotize eden gözleri vardı...” “BEN YARGICIM, KARAR VERENİM”... Fallaci, Yunanlı devrimci Alekos Panagoulis’le büyük aşk yaşadı ve “Bir Adam” romanını onun hikâyesinden esinlenerek yazdı. Dönemin faşist Yunan diktatörü Georgios Papadoupulos’a suikast düzenlemek üzereyken yakalanan Panagoulis’le 1973’te hapishaneden çıktığında söyleşi sırasında tanıştı. Oriana Fallaci, ölümünden bir süre önce, bilinen tutkulu ve saldırgan tavrıyla Müslüman karşıtı, ayrımcı bir politik tavır takınmakta sakınca görmedi. Özellikle, üzerinde onca şaibeyi taşıyan 11 Eylül olaylarından sonra, İslam karşıtı düşünce modelini hızla benimsedi. Kalbini hızlı bir devrimciye kaptıran, sol feminist dalganın en önemli figürlerinden biri olan Fallaci, bir tür “içeriden” Avrupa eleştirisi aracılığıyla İslam karşısında ırkçı ve faşist bir tavır takındı. Bu keskin manevranın hangi arada derede alındığı tam anlaşılamasa bile, belki “Ben yargıcım, karar verenim...” diye başlayan cümlesinde bazı işaretler aranabilir. Fallaci’nin tutkulu ve kasıp kavuran üslubu başka bir totaliter kaynağa dayanıyor muydu? Arafat’ı tarif ettiği cümleler, bugün geldiği noktaya dair ipuçları taşımıyor mu? Oriana Fallaci 15 Eylül’de öldü. Fallaci’nin kitapları: Hollywood’un Yedi Günahı (1958), Yararsız Cins (1964), Penelope Savaşta (1966), Benciller, 16 Şaşırtıcı Söyleşi (1968), Eğer Güneş Batarsa (1966), Hiçbir şey, bırak öyle kalsın (1972), Tarihle Söyleşi (1976), Doğmamış Çocuğa Mektup (1976), Bir İnsan (1980), İnşallah (1992), Öfke ve Gurur (2001).