22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

PAZAR EKİ 10 CMYK 10 PAZAR SÖYLEŞİLERİ 24 EYLÜL 2006 / SAYI 1070 Abdülkadir Bulut için gecikmiş sevgi sözleri Ataol Behramoğlu Abdülkadir Bulut’u düşündüğümde, aklıma nedense en önce, “Kaşık Adası” adlı şiiri gelir: Burgaz’la Heybeli arasında/Bir ada suyun içinde pusmuş, / Size göre bir toprak boyası / Bana göre sudan bir saksı / (...) Aslında ada değil de / Sanki tahtadan bir kaşık / Sıcak bir çorba sunmadığından / Sait Faik’in balıkçılarına / Yüzü hep denize yapışık Abdülkadir’in çoğu şiiri gibi kısacık bu şiirde, beni etkileyen, daha ilk okuyuşta şiiri belleğime kazıyan şey nedir? Şöyle diyebilir miyim: Yalınlık, özlülülük, sanki tek bir fırça hareketiyle çizilivermiş bir görüntü, “kaşıkyapışık” uyağındaki beklenmediklik... Fakat bunlar daha çok biçime ilişkin özelliklerdir. Bir de bu özlü sese sahip adamın söylediği şey var. Bu kısacık şiirde Abdülkadir, toplumsal bir çelişkinin altını, bir ada’nın kimliğinde, bir çırpıda çiziveriyor. Bunu yaparken de kızmıyor, bağırıp çağırmıyor, sanki bıyık altından hafifçe gülümseyerek, Kaşık Adası’na neredeyse acıyarak söylüyor söyleyeceğini... “Tahta kaşık”, “sıcak bir çorba”, “Sait Faik’in balıkçıları”... Bunlar da Abdülkadir’in olağan kahramanlarından bazılarıdır... “Sudan bir saksı”, “toprak boyası”, onun doğadan derlenmiş gereçlerinden bazılarıdır... “Pusu”yla bağlantılı “pusmak” sözcüğü burada, toplumsal, şiirsel bir anlam yükü kazanıyor. “Kaşık Adası” bir bakıma, Sait Faik’in balıkçılarını sırtından hançerlemeye hazır, pusuya yatmış, aynı zamanda da bunun utancını duyumsarcasına saklanmış gibidir... İstersek daha da düşünce üretebiliriz, bu kısacık ve tek bir şiir hakkında... Tipik bir Abdülkadir Bulut şiiridir bu. Susmayın! Bu ayıp sizin değil! Şengül Durucu K onumları sonucu değiştirmiyor, kadın şiddetten kendini koruyamıyor. Şiddetin sebepleri ise çeşitli ve hepsi birbirine benziyor. Namus, töre ve kıskançlık, stres, öfke,cehalet... Şiddete verilen tepki de hep aynı; rezil olmamak için saklamak, sessiz kalmak; hatta zaman zaman hak ettiğini düşünmek... Kadının eğitim seviyesi yükseldikçe suskunluğu da artıyor. Şiddetin bir yüzü de “namustöre” cinayetleri. Ayşe, Fatma, Güldünya... Aile meclisi toplanıyor, karar veriyor, tetik çekiliyor. Üstelik, erkekler kadar, aile içindeki kadınlar da cezalandırmanın gerekliliğine inanıyor ve ölüme onay veriyor. Töre cinayetleri son dönemde “nitelikli adam öldürme” kapsamına alınsa ve cezaları arttırılsa da, ilgili kanun, “namus” cinayetleri tanı nelde kadın haklarının kazanılması ve korunmasıyla ilgili çalışmalar, “Eşler Arası İlişkiler Destek Programı” eğitimlerinin içeriği, Urfa’da aile içi şiddetin boyutları ve kurumların şiddeti önlemek için tutumlarının nasıl olması gerektiği konuşuldu. Şanlıurfa Barosu Kadın Komisyonu üyesi avukat Devran Melik, İl Sosyal Hizmetler Müdürlüğü’nden Uzman Nazif Dağ ve Psikolog Dr.Nevin Dölek, aile içi şiddeti önlemede, alanlarında ne gibi çalışmalar yapıldığını anlattılar. Şanlıurfa Halk Eğitim Merkezi Başkanı, Türk Eğitim Derneği Şanlıurfa Koordinatörü, Şanlıurfa Barosu Başkanı ve KADER, Yaşam Evi gibi kadın derneklerinin başkanlarının da katıldığı panel sonunda örnek bir eğitim de yapıldı. Uzmanlar ve gönüllü liderler ile verilecek eğitimler Eylül ayında başlayıp, Şubat 2007’de bitecek. Projenin Urfa’daki tek erkek çalışanı Nazif Dağ, kendilerine veya kadın derneklerine başvurup “şiddet görüyorum” diyen kadınlara yardım ettiklerini, hayati tehlike içinde olanları hemen başka bir ildeki sığınma evine yerleştirdiklerini anlatıyor. Urfa’da kadın sığınma evinin olmadığını belirten Dağ, gerekli sosyal hizmet görevlileri, donanım, sıkı güvenlik önlemleri sağlanmadıkça burada bir sığınma evi açmanın görevliler ve sığınan kadınlar için çok tehlikeli olacağını vurguluyor. AİLE İÇİ ŞİDDETE SON “Aile İçi Şiddete Son” kampanyası, evdeki şiddetin yıkıcı ve kalıcı etkilerini ortaya koymayı, aile bireylerine şiddete başvurmadan anlaşmazlıkları çözmeyi ve Şiddet görüyor, susuyor ve utanıyorlar. Yasal ve sosyal haklarını bilmeyen kadınlar fiziksel şiddetin yanında, psikolojik ve cinsel şiddete de maruz kalıyorlar. Yakınları tarafından “namustöre cinayeti” adı altında öldürülüyorlar. Ne yazık ki, şiddete karşı, kadınlar kadar yasalar da suskun. mını içermediği için, bu vakalarda halen ceza indirimi söz konusu. TBMM kadınlardan ve sivil toplum kuruluşlarından gelen tepkilere karşın, “namus” kavramının suçu hafifletici bir unsur olarak kalmasında ısrarlı. Bu karamsar portre Hürriyet, CNN Türk ve ÇEV (Çağdaş Eğitim Vakfı), Türkiye ile BM (Birleşmiş Milletler) Ortak Programı’nı başlatan BM Nüfus Fonu danışmanlığında, “Aile İçi Şiddete Son!” kampanyasıyla değiştirilmeye çalışılıyor. Kampanya kapsamında seçilen sekiz il; Van, Kars, Erzurum, Trabzon, Ankara, Nevşehir, İzmir ve Şanlıurfa. Şanlıurfa’da geçen hafta Vali Yusuf Yavaşcan ve Urfa’nın ilk kadın Belediye Başkan Vekili Gülender Açanal’ın da katılımıyla gerçekleşen basın toplantısı ve pa “Aile İçi Şiddete Son” kampanyası kapsamında belirlenen sekiz ildeki kadınlara eğitim verilecek... Urfa’da yapılan panele de katılan Belediye Başkan Vekili Gülender Açanal, Şanlıurfa Belediyesi’nin kadınlara destek için Mikro Kredi projesi başlattığını, iş kurmak isteyen 147 kadına maddi ve manevi destek verildiğini belirtti. “Yerel Gündem 21” adı altında kadın, çocuk ve gençlik konseylerinin kurulduğu Urfa’da, kadınlara ücretsiz okuma yazma, bilgisayar ve el sanatları kursları da veriliyor. Kadınlar aldıkları eğitimlerle iş sahibi olup, pazarda erkeklerle rekabet edebiliyorlar. “Kocamdan beş milyon için dayak yiyordum, şimdi beni el üstünde tutuyor” sözleriyle duygularını ifade eden Urfalı kadınlar, bu projeyle ekonomik bağımsızlık ve özgüven kazandıklarını söylüyorlar. şiddetin önlenemediği durumlar için yasal hakları öğretmeyi, gönüllü kuruluşları ve hizmetlerini tanıtmayı amaçlıyor. 2004’ten bu yana kampanya projesi kapsamında İstanbul’un yirmi ilçesinden 12.500 kişiye eğitim verildi. T.C. Başbakanlık Aile Araştırma Kurumu’nun yaptığı araştırmaya göre aile içinde şiddet gören yalnızca kadınlar değil. Aile içi şiddet bir “aile meselesi” olarak görülürken, yaşlılar, çocuklar ve sayıları az da olsa erkekler de şiddete maruz kalıyor. Ailelerin yüzde 34’ünde fiziksel, yüzde 53’ünde sözlü şiddet uygulanıyor. Çocukların yüzde 46’sı fiziksel şiddet görüyor. Eşinden dayak yiyen kadın öfkesini çocuğuna yansıtıyor ve böylece şiddet zinciri uzayıp gidiyor... A. Behramoğlu, Metin Demirtaş ve A. Bulut. (1981) “Son Yüzyıl Büyük Türk Şiiri Antolojisi”nde Abdülkadir Bulut için yaptığım değerlendirmedeki sözlerimi yineleyecek olursam “...doğadan, halk insanının yaşamından çıkartılmış görüntülerle…. konuşma tonu ve edası, halksal bir bilgelik, alçakgönüllülük ve ağırbaşlılıkla” yazılmış bir şiir... Masamda, Silifke gazetesinin şiir eki olarak yayımlanan Andız dergisinin Abdülkadir Bulut özel sayısı ile bu sayıyı hazırlayan Ali F. Bilir’in mektubu duruyor. Ali F. Bilir mektubunda, Abdülkadir için bir kitap hazırladığını, kitaba onun dostlarının katkılarını beklediğini bildiriyor. Dergide çok değerli, çok içten yazılar okudum. Bilir’in giriş yazısı bunlardan biri. Şu cümlenin altını çiziyorum: “Yerel bir konuyu yerel dil kullanarak evrensel şiire dönüştürme yetisi ona özgüdür.” Sennur Sezer’in, hemşerisi olduğunu böylece öğrendiğim İsa Çelik’in (bu Pazar yazısının adını ondan ödünç alıyorum), Güngör Türkeli’nin, başkaca arkadaşların, anı değeri de taşıyan çok değerli yazılarını okudum. Osman Şahin şöyle diyor yazısının bir yerinde: “Günümüzde bazı şiirler yazılıyor; kokusuz, renksiz, arısız, plastik çiçekler gibi kandırıyorlar insanları. Bu tür şiirleri okuyunca, çocukluğumdan beri tanıdığım doğanın, yaşamın benden uzaklaştığını duyumsuyorum. Oysa senin dizelerin, beni yaşama ve doğaya daha çok yaklaştırıyor. Dünyayı dünya yapan ‘değişim’in ritmini, özünü yakalamışsın çünkü”... Bana 70’li yıllardaki dostluğumuzu, her şeye karşın bugünlerden daha namuslu ve anlamlı o günleri anımsatan, nice zaman sonra Andız’da bir kez daha okuduğumda gözlerimi yaşartan ve şu anda da yaşartmaya devam eden bir başka Abdülkadir Bulut şiiriyle bitireyim bu yazıyı... Ve bu şiiri, şimdi F tipi denilen cezaevlerindeki “düşünce suçlu”larına adamak, onlara Abdülkadir Bulut’tan bir arkadaş selamı olacak; arkadaşımın güzel yüzünü, gönlünü aydınlatacaktır... Arkadaş adreslerinde eskiden / İncecik ve güzel şeyler vardı / Gençliğimize ve geleceğimize dair / Sözgelimi, bir Aybastı sokağı / Ve altında şehir / (...) Oysa şimdi öyle değil / Düşünüyorum da günlerden beri / Nasıl düşürülmüş olabilir / Arkadaş adlarının yanına / ‘Kapalı’ ve ‘koğuş’ sözcükleri ataolb@cumhuriyet.com.tr Bazı erkekler Aylin Kotil eçen haftaki yazımda güçlü kadınlardan bahsetmiştim. Okuyuculardan çok fazla elektronik posta aldım. Ancak birini sizlerle paylaşmak istiyorum. Mektubu gönderen okuyucum bir erkek ve farklı bir erkek grubunun varlığından bahsediyor. Uzatmadan aktarıyorum: Bazı erkekler vardır. Hayatta her zaman kendi kendilerine yetebilmek için kendileri ile uğraşmayıp, kendi anlayışlarına göre bir çizgi tutturmaya çalışmış. Yer yer ailelerinin özellikle de annelerinin desteği ile kendi yaşlarındaki bir kız çocuğu ya da bir kadın neleri yapabiliyorsa, aynısını yapabilmek düşüncesiyle yetişmiş. Bu erkekler, en zor yemeği yapmaktan tutun, halı yıkamaya kadar her türlü temizliğin altından kalkabilir, ütü yapmaya kadar her türlü ince işi yerine getirebilirler (burada dayanamayarak bir soru sormak istiyorum: mesela bu kadar becerikli bazı erkekler nezle olduklarında ne yaparlar? Çünkü diğerleri nezle olduğunda kanser olduğunu zannedip etrafındaki herkesi pervane yapmayı çok iyi becerirler de ondan sordum) Hayatında bir kadın olduğunda, onunla sevgi adı altında paylaşacağı şeyin sadece sözcükler, dokunuşlar değil de aslında tüm bir hayat olduğu düşüncesinden yola çıkarak yukarıda anılan işlerden hepsinin kendi payına düşenini çoğu zaman daha bile fazlasını yapmaya gönüllüdür (gönüllüdür ama itiraf edin bir yapan olursa da hayır demezler). Zaten yalnızlık onların hayatının ana motifidir (ilk okuduğumda neden yalnız kaldıklarını anlayamadım, ama devam edin anlayacaksınız). G En yorgun zamanlarında, iş stresinin en had safhaya çıktığı zamanlarda bile sevgililerinin en ufak isteğini geri çevirmezler. ...Değil özel günleri unutmak, özel olmayan günleri, saatleri unutmadıkları gibi, her alandaki nezaketlerinden asla taviz vermezler. Yine de karşılarındaki onların kalbini kıracak ince bir yer mutlaka bulurlar (çünkü bu zayıf kadınların çok tipik bir özelliğidir, mutlu olmak onları rahatsız eder). Tıpkı güçlü kadınların sıkıntılarındaki bir anlık dışavurumunun onları huysuz yaptığı gibi, bu erkekler de en ufak bir dışavurumda hemen anlayışsız olurlar. .....Sonunda bu erkekler kadınlar tarafından onları sahiplenmemeleriyle itham edilirler (bu da zayıf kadın sendromudur). ...Kıskanç da değildir bu erkekler hem de hiç. Karşısındaki insanın zihinsel, duygusal ve vicdani özgürlüklerine, onların varlığına saygı duyarlar (fazla demokrasi çok iyi bir şey değildir!).... Terk edilirken “keşke kıskansaydın” parola gibi bir sözdür. Güçlü kadınlar gibi onlar da terk edilir. Terk etmek pek onların payına düşmez. Sonra haber alırlar ki terk eden sevgilileri yeni hayat arkadaşlarıyla çok mutludurlar. Çünkü yeni sevgilileri onların etek boyuna, bluz askısının kalınlığına müdahale eder. Telefonları kapalı ise, açar açmaz azarlanırlar, neden kapalıydı diye. Çünkü artık değer görüyorlardır (Hep söylerim önce disiplin sonra demokrasi! ). Köle gibi çalıştırılmanın mutluluğu ise hiçbir şeye değiştirilmez. Çünkü artık değer görüyorlardır (siz daha hâlâ işlerimi kendim halledeceğim diye uğraşın). ...Bizim diğer erkeklere mi ne olur bu arada? Onlar da sonu ne zaman geleceği belli olmayan, belki de bir ömür sürecek olan yeni yalnızlıkları ile hayatlarının özüne dönmüş, kalplerinde yepyeni bir sevgi biriktirmeye başlamışlardır bile... Tabii bu yazıyı özetledim çok güzel cümleler vardı, ama yerimiz dar maalesef. Yorum yapmadan duramayacağım. Sevgili okurumuzun bahsettiği kadınlar tamamen zayıf kadınlar grubuna giriyor. Benim de derdim buydu zaten! Erkekler bu kadınları çok seviyor ve onlara deli gibi âşık oluyorlar. Aynı erkek güçlü bir kadın karşısında yukarıda anlatılanların hiçbirini yapmıyor. Biri biliyor ve üşenmiyor ise bana erkeklerin neden bu kadınlara bağlandığını anlatsın. Tabii erkek gözüyle. Hepinize iyi pazarlar. aylin@kotilsarigul.com
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle