02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

PAZAR EKİ 5 CMYK 24 EYLÜL 2006 / SAYI 1070 5 YALANLA İLGİLİ HER ŞEY Şu anda olmayan bir grubun, “Yalan” adlı, yalandan parçası, algı yanılsaması yaratan fotoğraflar, başka birinin kopyası kimlikler, Bush, Kenan Evren, gazete kupürleri, yalan haberler, yalandan aşklar... Bunlar, Apartman Projesi’nin küçük mekânından sokağa taşan “Yalanla İlgili Her Şey” sergisinden ifşaatler. Girişte ise sergi açılışında gönderilmiş bir çelenk var. İmza: Recep Tayyip Erdoğan. Tabii bu da bir yalan. Selda Asal, Gaye Boralıoğlu, Murat Ertel, Neriman Polat, Hakan Gürsoytrak ve Dağhan Celayir yalanı anlatıyor. Her şeye rağmen “mutlu son”la biten bir Türk filmi repliği: Beni seviyor musun? Seviyorum. Yalannnn... Beyaz yalan, masum ya da büyük yalan, savunma mekanizması olarak, devlet yönetme sanatı olarak yalan, kendimize söylediğimiz, bize söylenen yalanlar, ilk yalanı söyleyen masallar... Hakikat kadar yalan, yalanlar kadar gerçek mi var? Daha arabesk bir deyişle “her şey yalan” mı bu dünyada? Gerçekle yalan nerede birleşiyor, nerede ayrılıyor? Selda Asal, bir sanatçı olarak “yalan”a dair yaşadığı çıkmazı bir serginin konusu yaptı: “Yalanla İlgili Herşey”. Apartman Projesi’ndeki bu anonim serginin, açıldığı günden bu yana genişlemeye devam etmesi yalanın ne kadar yayılmacı ve sindirilmiş olduğunu gösteriyor. Farklı disiplinlerden pek çok ismin, Komet, Cüneyt Özdemir, Canan Şenol, Serdar Akınan, Antonio Casentino, Ceren Oykut, GAYE BORALIOĞLU Yazar, senarist Eda Nazlı Noyan’ın videosu. Fatma Tülin’in de aralarında bulunduğu sergide yalan galerinin her yerine yayılıyor. Üst üste, iç içe, sıkışmış, yerde, tavanda, pencerelerde, boşlukta dolaşan yalanlar mekânın dışına taşmak istiyor. Sonu gelmeyecek bir itiraf zincirinin halkaları gibi her gün çoğalıyor. Belki de sergi yeni başlıyor. Çünkü yalan bitmiyor. Selda Asal tüm bunları da hesaba katarak bir duvar kâğıdı haline getirecekleri sergiyi İzmir’e ve Berlin’e taşıyacak. Yeni yalanlar, sonu gelmeyecek ifşaatlarla... Selda Asal. Yola çıkış noktası sanat olsa da sergide “yalan”ın her türlü tezahürünü görmek mümkün. Darbenin 26. yıldönümünde, 12 Eylül’de açılması da bu büyük demokrasi yalanının altını çizmek için. “Yalandan bahsederken darbelerden, Kenan Evren’den, sistemden, Bush’tan bahsetmemek olmazdı” diyor Asal. Gaye Boralıoğlu, Murat Ertel, Neriman Polat, Hakan Gürsoytrak, Dağhan Celayir ve Harold Pinter’la (Yalandan kim ölmüş!) yalan’ı konuştuk. Özlem Altunok Yalan sözcüklerle başlar. Çünkü eşyanın, doğanın kendisinde yalan yok. Sözcükler gerçeği ne kadar statikleştirir ve var olanı statik anlatmaya kalkarsa, o kadar yalanlaşıyor. Yalandan ne kadar uzaklaşır ve kendi yaratıcılığıyla kendi gerçekliğini yaratırsa, o kadar gerçek oluyor ve sanata dönüşüyor. Bu sergiye bir yazar olarak çağrıldığımda, serginin gerçekliği beni yalan söylemekten uzak tuttu. Daha doğrusu yazacak yalan bulamadım. Serginin diğer büyük galeriler gibi çalışmaması, sponsorsuz olması, özgür yapısı, gönülden çalışan ve düşünen insanlara kucak açmasını göz önünde bulundurarak onlara bir hediye yapmaya karar verdim. Böylece aklıma sergiye bir çelenk yapmak geldi. Bu, biraz da kravatlı, ceketli, makyajlı sergi salonlarına dair bir eleştiriydi. Başka bir galeride yadırganmayacak bu çelenk, bu mekânda kendiliğinden bir başka objeye dönüştü. Çelengin üzerine ne yazsam sürpriz olur ve beni yalana daha çok yaklaştırır diye düşündüm ve çelengin üzerine Recep Tayyip Erdoğan yazdım. Neden olmasın dedim, herhalde o da bu sergiye gelseydi böyle yapardı... Ben yazarım, hatta daha da fenası senaryo yazarıyım. Yani işim biraz da yalan söylemek. Yine de sanatta yalan olmadığını düşünüyorum. İşin içinde bir yaratıcılık varsa ve işinizi doğru şekilde yapıyorsanız o kendi gerçekliğini kuruyor. Yalan, bence doğayla sözcükler arasında olan bir şey. Siz sözcüklerin kendi içinde bir dünya kuruyorsanız, o dünya gerçekten ve yalandan bağımsızlaşıyor. HAKAN GÜRSOYTRAK Ressam Bu sergiyi hazırlamak için bayağı uğraştık, en çok da ben... Bu kâğıtların çoğunu duvarlara, tavana ben çektim. Bu, bir yalan tabii... Hepsiyle Selda Asal uğraştı. Yalan nerede mi başlar? Bence gerçekle beraber başlar. Yani gerçeğin ne olduğunu düşünmeye başladığımız anda yalanı da düşünmeye başlıyoruz. Sanatçılar yanılsamaya ve taklide başvursalar da, her zaman gerçeğe meyilli olmuşlardır. Gerçek asla ulaşılabilecek bir şey değil, ama gerçeğe dair yapılan her şey, içinde yalanı da barındırır. Bence sanatın içindeki yalan, ideolojinin dayattığı masum yalanlardır. Tabii bütün bunlar yalanın ya da gerçeğin tanımını nasıl yaptığınıza bağlı... Masum ya da beyaz yalan var mıdır diyebilirsiniz. Bence bu noktada ahlaki düşünmemek lazım. Gündelik yalanları bir kenara koyarsak, yalanın kitlelere, düşünce biçimine zarar vermesi başka bir şey. Geleneğin yazılması, tarihin yazılmasından çok da farklı değil. Modernleşme süreci içinde yer alan toplumlar kökenlerini kaybettikleri anda, geleneğin tekrar uydurulması ihtiyacı doğuyor. Biz bu süreci 80’den sonra çok daha yoğun yaşamaya başladık. Giyim kuşam tarzı, davranış biçimleri, örgütlenmeler geçmişte öyle olduğu iddiasıyla yeniden üretilmeye başlandı ve bunlar bizim tarihimizde kalıcı, değişmez gerçeklermiş gibi aktarıldı. Bunun örneklerini bütün üçüncü dünya ülkelerinde görebiliriz: Buna kısaca “geleneğin icat edilmesi” diyebiliriz. Tarih yazımı zaten ideolojik, gelenek de bunun içinden üretildiği için ideolojik. Bu noktada bize simgeler, semboller yükleniyor, bu semboller ve bizim bugünkü kimlik meselelerimiz bütünleştiriliyor. Bir yandan bu sembollerin içi boşaltılıyor, diğer taraftan tek gerçek gibi dikte ediliyor. Ben sergide bunların içerisindeki yalana değinmeye çalıştım. Bunu anlatmak için de plastik, kitch bir laleyi sembol olarak kullandım. Laleyi beyaza boyayarak biraz Antik Roma görüntüsü verdim, sonra da sineklerle süsledim. Sergi, 30 Ekim’e kadar Apartman Projesi’nde... katıldım.Uzun süreden beri algı yanılsaması üzerine fotoğraf çekiyorum. Çünkü algı yanılsaması bize farklı dünyalar, düşsel yeni yaşam alanları açıyor ve bu aslında yalan bir dünya. Burada şehirdeki yansımalardan çektiğim su birikintisi, cam, çeşitli katı yüzeylerde de sorguladığım şey, algı yanılsamasının, yani bir görüntünün farklı bir perspektiften bakıldığında veya deforme edildiğinde gerçeği anlatıp anlatamayacağı? Daha önce, herhangi bir şeye, normal bir şekilde bakarak göremediğimiz bir detayı, yansıma aracılığıyla daha farklı görebilir miyiz, bu kentin anlamına ve tanımına daha farklı şeyler katabilir miyiz? DAĞHAN CELAYİR Fotoğrafçı, yönetmen Bir görüntüyü çektiğiniz açı, normalde görünenden apayrı bir gerçeklik yaratabilir. Yani fotoğrafla da, sinemayla da yalan söyleyebilirsiniz, ama bu, fotoğrafı çeken kişinin yalancı olup olmamasıyla ilgilidir. Bazen de olayı daha ilginç kılmak, gerçeğe daha çabuk ulaşmak için yalan söylemeniz gerekebilir. Kısacası sanatın yalan söyleme gücü var, ama çoğunlukla bu gücü kullanmıyor ve iyi ki kullanmıyor. Bir grup arkadaşla beraber şehirdeki yansımalar aracılığıyla şehri gözlemlediğimiz bir çalışma yürütüyoruz. Ben bu sergiye, bu çalışmalara ek çekimler yaparak Evrim Altuğ’un “Düşünen Adam” çalışması... NERİMAN POLAT Ressam Fotoğraflar: VEDAT ARIK MURAT ERTEL Müzisyen Sanırım benim çalışmam serginin içeriğine tamamen uygun. Daha önce “Zen” diye bir grubumuz vardı, ama artık yok. O grupla yaptığımız bir şarkının ismi “Yalan”, ama albümde parçayı söyleyen ben değilim. Albümün kapağında saz çaldığım söyleniyor, ama o parçada gitar çalıyorum. Sürekli bir yalan hali... Yani bu sergiye de yalandan katılmış oluyorum. Burada sevdiğim ve inandığım insanlar var. Bu mekâna inanıyorum, çünkü “normal” galerilerin biraz yalan olduğunu, bu galerinin ise “gerçek” galerilerden biri olduğunu düşünüyorum. Yalan yazıyla beraber başladığını, gerçeklerin yazıyla beraber çarpıtıldığını düşünüyorum. Tarih büyük bir yalandan ibaret. Bu yüzden bize gerçeklik diye sunulan her şey yalan, en büyük gerçeklikse sanatla, efsanelerle yaratılan şeyler. Sergi 12 Eylül günü, yani yakın geçmişimizin en büyük yalanının yıldönümünde açıldı.Darbe, yozluğu, depolitizasyonu beraberinde getirdi. Bugün daha da büyük yalanlar söyleniyor. TV bir yalan makinesi, Amerika, Hollywood tecrübelerini 11 Eylül’le ortaya koyuyor... Müzik açısından düşündüğümüzde de darbe, grup müziğini bitirdi, piyanist şantörlerin ortaya çıkmasını sağladı, müzikte soyadı olmayan kuşakları yarattı, yozluğu normalleştirdi. “Yalan” fikri sergi kavramı olarak sonsuz açılıma sahip. Benim sergideki video çalışmamın adı da “Tekrarlanma”. Video, Marmaris’te yerliyabancı turistleri eğlendirmek için düzenlenen şov görüntülerinden oluşuyor. Bu şovlardaki animatörler hep bir şeyin kopyası: Madonna kılığında şarkı söyleyen bir travesti, yaşından beklenmeyen bir dans sergileyen kız çocuğu, Şakira ya da Michael Jackson kopyaları... Bunlar, bir yandan kendi içinde, yozlaşmanın estetiğini oluşturuyor, bir yanıyla güzel ama bir taraftan da bitmiş bir dünyanın görüntüsü gibi. Her şeyin yalan olması üzerine gerçekleşmiş olduğu için bu yalan kimlikleri seçtim. Hiçbir şekilde kimliğin kalmadığı bir dünyanın görüntüsü. Neden bir sürü sahte, yalan kimlik var? Çünkü Batılılaşma politikası her şeyi yok etmek, üstünü kapatmak ve başka kılığa bürünmek üzerine kurulu. Bugün çağdaş sanat, yaşananlara dair çok fazla bir şey öneremiyor, ama hiç olmazsa olanı göstermek ve ayna tutmak zorunda. Herkes bunu biliyor olsa bile, belki bir kere daha... Gündelik yalanlar mı? Onlar olmadan olmaz. Kendimizi gün içinde kaç kez yalan söylerken buluyoruzdur acaba? Bence doğal, yoksa kendimizi koruyamaz, savunmasız kalırız. Benim söylediğim yalanla bana söylenen yalan arasındaki etki farkıysa, başka bir yalan... Thorbjorn Reuter Christiansen’in işi...
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle