Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
23 TEMMUZ 2006 / SAYI 1061 Hayaller Ruax’ta gerçek oluyor!.. G eçen yıl 2. Ritmix Creative Project’e katılarak hayallerinin peşine düşen Kemal Şahin, proje olarak sunduğu Ruax adlı oyunu geliştirip, geçen günlerde oyunseverlerin beğenisine sundu. Bir tür yaşam simülasyonu Ruax. Gerçek yaşamda hayal olarak önümüzde duran olgular Ruax’ta yaşam buluyor. Kim bilir belki gün gelir başbakan, hatta cumhurbaşkanlığı koltuğuna bile oturabilirsiniz; bu mümkün, ama önce yapmanız gereken, ruax.net’e tıklamanız!.. Ruax’ın anlamı nedir? Kısaca anlatır mısınız? Ruax pokerde kral anlamına gelen rua ve matematikte genelde bilinmeyen olarak kullanılan x'in birleşmesiyle oluşmuş bir kelime. Oyunu nasıl oluşturdunuz? Her şeyden önce kolay olmadı. Dört buçuk yıl önce bu fikir ilk aklıma geldiğinde çok heyecanlandım, hemen bir kâğıda ufak bir not aldım, sonra da bu proje hayatımın her alanına yayılmaya başladı. Gördüğüm, duyduğum her şeyi küçük kâğıtlara not almaya başladım. Ardından bu notları sadeleştirmeye çalıştım, çünkü bazı şeyler projeyi karmaşıklaştırıyor ve sıkıcı bir hale getiriyordu. Ardından matematiksel formüllerle bu yaşamın dengesini oluşturmaya başladım. Hâlâ da bu formülleri genişletiyorum. Bu çalışmaları yaparken kimseye bir şey söylemedim, çünkü hafif bir burun kıvrılmasıyla yaptıklarımı bir çırpıda yırtıp atabilirdim. Ruax sadece bir hayaldi; her gece uyumadan önce kafamda yüz binlerce kez oynadığım, sadece kendimin yaşadığı bir yaşamdı. Sonra Ritmix Creative Project yarışmasına katıldım ve projem birinci oldu. Son altı ay boyunca da Ritmix’in önerisiyle Aritab adlı şirketle projenin programlamasını ve tasarımını yaptık. Bir anlamda, hayallerimizin yaratıcısı bu oyun, öyle değil mi? Gerçek yaşamda olmamızı arzuladığımız hayaller, burada gerçeğe dönüşüyor!.. Evet, aynen öyle. Esasında; ben Ruax’ı bir oyun olarak değil, bir yaşam simülasyonu olarak gördüm. Ruax ile insanlara aslında şöyle diyorum: Her şeyi unutun; hatalarınızı, pişmanlıklarınızı... Her şeye yeniden başlıyorsunuz, bakalım bu sefer ne kadar başarılı olabileceksiniz? Bu, aslında insanın kendini ölçmesi gibi de bir şey, çünkü Ruax gerçekten sınırsız. Şu an Ruax I. Çağda; III. Çağda eğer Ruax yaşamında iyi bir strateji benimsemişseniz her şeyi yapabileceksiniz. Gerçek değil, rol gereği kötü... Fırat Tanış “Sır Çocukları” filmiyle “birdenbire” pek çok ödül aldı, sonra bir göründü, bir kayboldu. Birkaç dizide rol aldı. Sonunda “Aşka Sürgün” dizisindeki “kötü adam” Resul rolüyle tanındı. Sokaktaki adamı, öfkeli ve kindarı oynadı, ama kötünün cazibesine kapılmadı. Çünkü ona göre oynamak, hayatı anlama ve kendini ifade etme biçimi. Onu bu hafta gösterime girecek “Tramvay” filminde de görebilirsiniz... Özlem Altunok adamını oynuyordum. O dizi sayesinde Çetin Tekindor’la tanıştım. Bir işin erbabının yanında olmak, onun duruşundan, tecrübesinden faydalanmak da insana çok şey katıyor. Ayrıca dizinin ilk dört bölümünün müziğini ben hazırladım, müziğin görüntü üstüne bindiğinde nasıl acayip bir dünya yarattığını da öğrenmiş oldum. “Yeditepe İstanbul”da da konservatuvarda okuyan, şarkı söyleyen bir karakteri canlandırıyordunuz. Sanki bir şekilde müzikle oyunculuk hep bir araya gelmiş gibi... Evet, biraz tesadüfi, hepsinin içinde bir şekilde müzik de oldu. “Aşka Sürgün”de de türkü söylemişliğim var... Fotoğraf: UĞUR DEMİR E Hedeflediğiniz kitle özellikle gençler mi, yoksa her yaşa hitap ediyor mu? Sadece gençler değil, her yaştan, her cinsiyetten, her eğitim düzeyinden insanın oynayabileceğini düşünüyorum. Çünkü Ruax’a girdiğinizde, dediğim gibi bu dünyayla hemen hemen hiçbir bağlantınız kalmıyor. Ruax yaşamında, yaşlı veya genç, eğitimli veya eğitimsiz herkes çok büyük yerlere gelebilir. 15 yaşında bir çocuk ilerde başbakan olabilir. Veya hiçbir eğitimi olmayan bir kişi Ruax yaşamının en bilgili kişisi olabilir. İlgi nasıl peki? Beklediğiniz katılım oldu mu? Çok fazla! Hatta ilk günler bazı aksaklıklar yaşadık. Amacım altıyedi 10 bin kişiyken, neredeyse bir haftada bu hedefe ulaştım. Umarım bu ilgi hep sürer. Ruax hükümeti yeni yeni kuruluyor, cumhurbaşkanlığı koltuğunda siz mi varsınız? Yeri ve zamanı geldiğinde devredecek misiniz? Evet, şu an ben cumhurbaşkanıyım, hükümet olarak da programlamasını yaptığımız arkadaşlar var, ama bu tamamen yol göstermek için. İnsanlar ilk iki çağda her istediklerini olamıyorlar, biz biraz insanlara yol göstermek istiyoruz ‘Bakın burası böyle, sistem böyle...’ gibi. Sonra seçimlerle bütün yönetim değişebilecek. İktidar kavgaları, cumhurbaşkanlığı seçimleri bu oyunda da geçerli olacak mı? Ruax her şeye açık, sınırsız. Kavgalar da olacaktır tartışmalar da, ama bunların hepsi Ruax yaşamını ilerletmek için olacaktır. Çünkü Ruax’ın en büyük avantajı internet üzerinden yürümesi. Bu da insanların eleştiriyi daha rahat yapabilmelerini sağlıyor. Yani Ruax başbakanına karşıysa bir insan, bunu rahatça söyleyebilecek. Oyun şu sıralar sadece Türkçe oynanabiliyor, önümüzdeki süreçte, uluslararası bir profil kazanacak mı? Evet. İşte o zaman Ruax ile ilgili hayallerim tamamlanmış olacak. Şu an Ruax’ın,10 senelik izlemesi gereken süreç hazır durumda. Bunun içinde olan, Ruax’ın yurtdışına açılıp Ruax yaşamını diğer ülke insanlarıyla beraber yaşayarak, ithalat, ihracat yapmak, farklı kültürlerin kaynaşmasını görmek... Hedefiniz? Hayatta hep hedefim oldu, asla hayatta kalmakla yetinmem. Ruax kadar kaliteli iki projem daha var. Fakat bunlar için henüz erken. Hiçbir zaman araştırma yapmadan, incelemeden bir iş yapmak istemem. Bu yüzden Ruax çok başarılı oldu, hadi hemen diğerlerini hayata geçireyim gibi bir düşüncem yok. Onların tamamlanması için daha 23 yıla ihtiyaçları var. skiden Erol Taş, bilemediniz Nuri Alço ya da tecavüzcü Coşkun gibi ayrı sıkletlerde, sayılı kötü adam karakteri vardı ve iyilerle kalın çizgilerle ayrılırlardı. Bu az sayıdaki kötülerin kadın temsilcileri ise Aliye Rona, Neriman Köksal ve Suzan Avcı’dan ibaretti. Oysa bugün dizilerde ya da sinemadaki kötü adam ve kadınlar, ne sadece kötü ne de esas oğlandan daha az cazibeli. Fırat Tanış da, bu “yeni kötü”lerden biri. “Aşka Sürgün” dizisindeki öfkeli ve kindar Resul rolüyle, kötülüğün renklerinden birini sundu, rolü gittikçe büyüdü, dizinin ilgi toplayan karakterlerinden biri oldu. O, kötülerin yükselişini, daha çok güven ortamının sarsılmasına ve bu yüzden insanların özdeşleşecek karakterlere sığınmasına bağlasa da, insanların izlediklerine inanmasına şaşırıyor. “Hayat da bir oyun, ama önemli olan oyunun farkında olmak ve yüzleşmek” diyor. Elbette, bunlar, onu yeni kötü rollerde görmemize engel değil. Sırada bu hafta gösterime girecek Olgun Arun imzalı “Tramvay” filmindeki şiddet uygulayan genç bir adam ve bir de “Hırçın Kız”daki acımasız Petruchio rolü var... Yıllar önce, bir festivalde müzik grubunuzla bir konser verdiğinizi hatırlıyorum. Bir de besteleriniz var; Emre Altuğ’un, Levent Yüksel’in, Gülay’ın yorumladığı... Kısacası benim aklıma oyunculuktan önce, müzisyen kimliğinizle geliyorsunuz... Sanırım müziğe olan eğilimim, oyunculuk gibi özel bir koşul beklemediği için, daha önce ortaya çıktı. Müzik için, akademik bir eğitim almadım, ama konservatuvardan sonra, bir yıl kadar müzikal bölümüne devam ettim. Bestelerim var, ama albüm yapmak gibi bir hedefim yok. Yine de içten içe iyi bir besteci olmak istiyorum. Tiyatro müziğin önüne ne zaman geçti? Aslında biri, diğerinin önüne geçmedi. Müzikle de, tiyatroyla da lisede ilgilenmeye başladım. Bunda Mehmet Beyazıt Lisesi’nde okumamın etkisi büyüktü. Hayatımda o kadar keyif aldığım, kendimi parlak, özgüven sahibi hissettiğim zaman azdır. Neydi Mehmet Beyazıt Lisesi’nin önemi? Fikirtepe’de, her sosyal sınıftan insanın bulunduğu, muhalif yapıda bir okuldu. Sürekli oyun çalışır, yıl sonuna oyunlar, şiirler hazırlar, festivallere katılırdık. Oradan mezun olanlar arasında Serdar Orçin, Feridun Koç, Cüneyt Uzunlar, Yaşar Kurt gibi birçok tanıdık isim var. Orada kendimi ifade etmenin bir biçimini öğrendim, sonrasında ne yapacağım belli oldu. Konservatuvara girdim ve 12 yıl sonunda, bu yıl mezun oldum. Neden o kadar uzun sürdü? İnsanlarla tanışmak için biraz zamana ihtiyacım vardı. Dört yıl boyunca Şehir Tiyatroları’nda çalıştım, sonra orada olamayacağımı hissedince ayrıldım. Zaten ardından, çok beklemeden “Sır Çocukları”na başladım... RAHAT, HAFİF VE GERİLİMSİZ Oynadığınız rollerin bir ortak özelliği de kötü, karanlık adamlar olmaları. Gösterime girecek “Tramvay” filminde de şiddetli birini oynuyorsunuz... Nasıl hayatta da kimilerinin duygulu, heyecanlı, ağır insanlar olduğunu ayırt ediyorsak, oyunculukta da benzer bir durum yaşanıyor. Sıkletiniz, arayışlarınız, görüntünüz önem kazanıyor. “Tramvay”da da sevgisevgisizlik, bireysel ve toplumsal şiddet üzerine bir hikâye anlatıyoruz ve ben öfkeli, sorunlu bir karakteri oynuyorum. Peki, bu roller sizde nasıl karşılık buluyor? Her seferinde yeni bir yanımla yüzleşiyorum. Bir oyunun içinde olmanın rahatlığını, hafifliğini yaşıyorum. Öyle bir oyun ki, mesela bir dağın tepesine çıkabiliyor, hamamdan çırılçıplak çıkıp sokakta koşabiliyorsun. Bunları yaparken de kendimi sağaltılmış, rahat ve gerilimsiz hissediyorum. O zaman oynamanın nasıl bir boşluğu doldurduğunu sorsam... Bana göre oyun, insanın yaşamı öğrenme biçimi, oyuncu da yaşamın içindeki ilişkileri, bağları sorgulayan, ortaya koyabilen kişi. Zaten oyun duygusu, insanın mesleği ne olursa olsun, hepimizde var, ama en önemlisi insanın oyun oynarken kendini kandırmaması. Çünkü oyun beceriler kadar, zayıflıklarınızın da farkında olmanızı gerektiriyor. OYUNCULUK VE BEN... Birçok ödül aldığınız ilk filminiz “Sır Çocukları” nasıl bir deneyimdi? İlk defa bir sinema seti içinde oldum, neyin nasıl yapıldığını gördüm. Ayrıca setten çok iyi dostluklarla ayrıldım. Mesela tabiri caizse, İstanbul’un ilk sokak çocuklarından, danışmanımız Adana Ersin... Bir gün setteyiz, dediler ki, “Bu Ersin, şimdi size tiner, bali çekmeyi ve zararlarının ne olduğunu gösterecek”. Ondan pek çok hikâye dinledik. Büyük bir şiddetin içinde büyümüşler, mesela o soğuk 86 kışında sokaktalarmış. Filmde anlatılanlar, biraz yumuşak bile kaldı, aslında gerçekte olup bitenler çok daha sert... Bir sokak çocuğunu canlandırdınız, ödüllendirildiniz ve sonra bir süre ortalarda görünmediniz, öyle değil mi? Evet, ama sanırım bu, biraz da benimle ilgiliydi. Bir filmde rol alıyorsun ve birdenbire “en iyi erkek oyuncu” oluyorsun. Sonra insanlar sana o ödülün getirdiği bir değerle bakıyor. Sen de daha seçici, bilinçli olman gerektiğini düşünüyorsun. Bunlarla karşılaşırken insan kendi kendine “Bir dakika ya, ben ne yaptım ki” diyor. Ödül bir buzdağı, insanı onore eden bir yanı olduğu kesin, ama bir de görünmeyen böyle bir kısmı var. Sonra yüzünüz daha çok dizilerle tanınır oldu? Evet. “Şeytan Ayrıntıda Gizlidir”, “Yeditepe İstanbul”, “Aşka Sürgün” ve son olarak “Felek Ne Demek”... “Şeytan Ayrıntıda Gizlidir” Ahmet Ümit’in yazdığı polisiye bir hikâyeydi. Emniyetle işbirliği yapan sokak KÖTÜNÜN CAZİBESİ Şu kötü adam rollerine dönecek olursak, eskiden kötü adam rolleri bu kadar popüler değildi. Kötünün cazibeli hale gelmesini neye bağlıyorsunuz? Açıkçası benim için herhangi bir rolden daha cazip değil. Kendi adıma, biraz tesadüflerle, biraz da yapımcıların risk almak istememesiyle ilgili. Kötünün daha cazip olduğu ise doğru, çünkü kötü, hem insanın doğasında dile getirmediği, egoist, hayvani ihtiyaçlarıyla, hem de baskının arttığı, güvenin azaldığı ortamlarla ilgili. Bu yüzden hakkını aramak için her yola başvuran insanlar ortaya çıkıyor. İnsanların legal hayatlarında yapamadıklarını, televizyondaki karakterler onların yerine yapınca da, bu karakterlerle özdeşleşiyorlar. Mesela “Aşka Sürgün”de bir sahneyi Eminönü’nde bir çarşıda çektik. Ben, rol gereği, kız kardeşimi saçlarından sürüklerken, kenarda çekimi izleyenlerden alkış sesi yükseldi. Bu, onların da yerine yaptığım bir eylemi onaylama alkışıydı. Peki ya tiyatro? Çok mutluyum, çünkü uzun bir aradan sonra Oyun Atölyesi’nde Kemal Aydoğan’ın yönettiği Hırçın Kız’da Petruchio’yu oynayacağım. Kadının maruz kaldığı şiddeti anlatması açısından da bugünle ilişkili, önemli bir oyun. “Tramvay” filminden... CUMHURİYET 09 CMYK