Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
23 TEMMUZ 2006 / SAYI 1061 5 Kennedy Caddesi’nde, 26 Temmuz 1945’te... Şinçi Çiba, Japonya’nın Portekiz büyükelçisiydi. İkinci Dünya Savaşı yıllarında “tarafsız ülke” Türkiye’ye sığındı. Potsdam’da Japonya savaş suçlusu ilan edilince önce eşi Miyoko’yu Şinçi Çiba ve eşi Miyoko... öldürdü, sonra harakiri yaptı. Oğlu ve torunu da diplomat olan Çiba, Samuray soyundandı. “Savaşın müttefiklerin lehinde gelişme göstermesi üzerine en yakın ‘tarafsız ülke’ olan Türkiye’ye siyasal sığınmada bulunmuştu. Ankara’da bugün Kennedy Caddesi denilen yerde, alçakgönüllü barakamsı bir evde, babaannem Miyoko ile yaşıyorlardı. O günlerde Lizbon’dan ya da Ankara’dan Tokyo’ya uçakla geri dönmeleri olanaksızdı. Avrupa’nın değişik ülkelerinden de pek çok insan, güvendikleri tarafsız Türkiye’ye sığınıyorlardı. Dedem ve ninem de onlar gibi Türkiye’ye güçlükle ulaşmış, Ankara’da oturmaları uygun görülmüştü. O tarihte Ankara’da Japon Büyükelçiliği yoktu.” Öykünün kahramanlarının fotoğraflarını istedim Çiba’dan, gönderdi... Özellikle bugün yayımlıyorum. Çünkü! *** Önce o günlerin tarih dizinine özetle göz atalım: 411 Şubat 1945: Karadeniz’de Kırım Özerk Cumhuriyetinin başkenti, Akmescit’in 79 km. güneyinde Yalta’da ABD adına Franklin D. Roosevelt, İngiltere’den Winston Churchill ve SSCB’den Josef Stalin buluşmuşlardı. Churchill, Roosevelt ve Stalin’in dünyanın siyasal paylaşımını yaparken bırakıldığı izleyicilik rolünden dolayı düş kırıklığı içindeydi. Toplantıya ABD adına önce Franklin D.Roosevelt katıldı, onun ölümü üzerine yerini yardımcısı Harry S. Truman aldı. İngiltere’yi ise seçimi yitiren tutucu Churchill’in yerine de İşçi Partisi’nden Clement Atlee temsil etti. Alman ve Japon “savaş suçlularının” yargılanmasına ilişkin toplantıda alınması öngörülen ilke kararları dünya radyolarına yansıdı. Babamın “ajans sever” komşuları gibi, Ankara’daki Çiba çifti ile Yozgat’ta bir kampta “enterne edilmiş gözaltına alınmış” sivil Almanlar Potsdam haberlerini, parazitli kısa dalga radyolardan dinliyorlardı. *** Şinçi Çiba herhangi bir büyükelçi değildi, kökü binlerce yıl geriye giden “Çiba” adlı bir Samuray ailesinden geliyordu. Postdam’dan gelen haberler onda herkesten çok kaygı uyandırdı, çünkü siyasal sığınmacıdan “savaş tutsağı” konumuna geçmişti, şimdi de “savaş suçlusu” ilan edilebilirdi. O, bir Samuray’dı ve gereği neyse o yapılmalıydı! Ancak eşi Miyoko’yu arkasından yalnız bırakmak da istemiyordu. Kararını 26 Temmuz sabahı eşine açıkladı. Geleneklerine bağlı bir Japon kadını olan Miyoko kocasına itiraz edecek durumda değildi. Evdeki ekmek bıçağı ile önce eşini öldürdü Şinçi Çiba, sonra kendi karnında “harakiri” eylemini gerçekleştirdi. Çift, Ankara’da Cebeci’de Asri Mezarlık’ta, bir duvar kenarında dinsel kurallar yerine getirilmeden gömüldü. *** 2 Ağustos: Çibalar’ın harakirisinden bir hafta sonra Potsdam Toplantısı “savaş suçlularının yargılanmasına” ilişkin ilke kararlarını da alarak sona erdi. 6 Ağustos: ABD, Japonya’nın Hiroşima kentine ilk atom bombasını attı. Binlerce insan öldü, on binlerce insan yaralandı ya da sakat kaldı. *** 6 Ağustos’ta Şinçi Çiba’nın oğlu Kazuo Japon donanmasında görevliydi. O sabah gemisiyle açık denizdeyken, Hiroşima’da ilk atom bombasının patlayışını, mantarını, zehir bulutlarını gözleri ile gördü. “Babam Kazuo” diye anlatıyordu Akira Çiba “Annesi ile babasının 11 gün önce Ankara’da öldüklerinin haberini alamadan, dünyanın bu en acı olayına tanık olmuştu”. *** 9 Ağustos: İkinci atom bombası Nagazaki kentini, insanları ile yok etti. 10 Ağustos: Japonya, İsviçre aracılığı ile ABD’ye başvurup “Japonya İmparatoru’nun hak ve ayrıcalıklarına dokunulmaması koşulu” ile teslim olacağını bildirdi. Öneriyi ABD değil, ileri görüşlülükle, general Douglas Mac Arthur kabul etti. 2 Eylül: Tokyo koyunda Missouri zırhlısında Japon Başbakanı Suziki, Japonya’nın teslim anlaşmasını imzalayıp ülkenin yönetimini Mac Arthur’a teslim etti. *** Baba Kazuo Çiba, tüm özel ve genel acılarına karşın, general Mac Arthur’un Japon İmparatoru’na saygı göstermesini olumlu karşıladı. Eğer Mac Arthur, “Güneşin Oğlu” olan imparatoru aşağılasaydı, bir Samuray çocuğu olarak, öteki vatandaşları gibi, birkaç Amerikalıyı öldürmeye ant içmişti. Sonraları Tokyo’da üniversiteyi bitirip Dışişleri Bakanlığına girdi Kazuo. 1959’da, Tahran’da Japon Büyükelçiliği’nde görevliyken, oğlu Akira doğdu. 1979’da “Ortadoğu ve Kuzey Afrika Genel Müdürü”yken görev gereği yolu Ankara’ya düştü. Anne ve babasının kemiklerini Cebeci Asri Mezarlığı’ndan çıkarıp soyadlarını aldıkları Chiba ilindeki bir mezarlığa götürdü. Kazuo 198891 yılları arasında İngiltere’de büyükelçilik yaptıktan sonra İmparator Akihito’nun sözcülüğüne getirildi. İmparator, Kraliçe Elizabeth’in resmi konuğu olarak 1998 yılında Londra’ya yaptığı ziyarette 2. Dünya Savaşı’nda Japonlara tutsak düşen İngilizlerin tepkisi ile karşılandı. Göstericiler imparatorun ziyaretini Japon kamplarında, ThaiBurma demiryolu üzerindeki “Kwai Köprüsü”nün inşasında çalışırken ıslıkla çaldıkları “Albay Bogey” marşı ile kınadılar. Bir İngiliz gazetecinin “Gösterileri nasıl değerlendirdiği” sorusunu, Özgen Acar eçen Kurban Bayramı’nın birinci günüydü. Ocak’tı, her yer karla kaplıydı. Ankara’nın Kennedy Caddesi’nde bir Japon’un sokağa bir şişeden su serptiğini kimse gördü mü, bilmiyorum! Görenlerin ne düşündüklerini bilmek ise olanaksız! En azından, “Bu havada, bu Japon, böyle ne yapıyor? Şu Japonlar, ne garip insanlar?” diye düşünmüş olabilirler. Ancak, 47 yaşındaki Japon’un kim olduğunu; suyu neden, o noktada sokağa serpiştirdiğini ben biliyorum! *** Yıl 1945... Ekmek “vesikabelge”, kaput bezi nüfus kâğıdına basılan “damga” ile alınıyor. Komşuları, kahve dışında mahallenin tek radyosuna sahip İzmir Eşrefpaşa Posta Müdürü Hilmi Acar’in evinde “ajansıhaberleri” dinlemek için toplanıyorlar. Pencereler, perdelerden ayrı, simsiyah kâğıt perdelerle de iyiden iyiye örtülü. Hava saldırılarına bir önlem olarak karartma kuralları uygulanıyor, sokağa ışık asla sızmamalı. Biri Kadifekale’de, öteki Göztepe’de iki dev “ışıldak”, yabancı uçakları belirlemek amacıyla geceleri gökyüzünü tarıyor. “Ajans”; bir Hitler, bir Churchill, bir Stalin, bir Roosevelt, deyip duruyor. “Müttefikler” ya da “mihver” ordularının ilerlediğinden ya da gerilediğinden söz ediyor. En çok kullanılan sözcük “cephe”! Bir de anımsadığım, “ajans sever” konuklarımızın kimilerinin “Almancı”, kimilerinin “İngilizci” oldukları, haberlerin ardından, bir futbol maçı sonrasındaki gibi şiddetle tartıştıkları! G Samuraylar “Daimyo” Japon geleneğinde bir “kabileaile”nin “başı” konumundaki “derebeyiağa” anlamında bir unvan. “Samuray” ise “daimyo”nun hizmetindeki savaşçılar. 17. yy öncesinde samuraylar, hizmetlerinin karşılığını “pirinç” olarak alan, iki kılıç taşıma ayrıcalığına sahip kişilerdi. Ateşli silahların çıkmasından, hisarların yapılmasından sonra “daimyo”nun malikânelerinde saray erkânı oldular. İmparatorluğun ortaya çıkışında önemli destek gücü oluşturdular. Samuraylar, “buşidosavaşçıların yolu” adındaki “onur yasasına” körü körüne uymak zorundaydılar. Onur kırıcı bir durumda, karnın bir bıçakla yatay kesilerek parçalanması olan “harakiri” ile intihar yöntemini uyguluyorlardı. Çibalar, Japonya’da samuraylar arasında en ünlü, etkin, güçlü savaşçı aileydi. 1601 yılında bölündüler. Simgeleri “bir hilal ve ucundaki bir nokta”ydı. Hilal, “evreni”; nokta ise “kuzey yıldızını” simgeliyordu. Çiba inancına göre yıldız daima hareketsizdi, evren onun çevresinde dönüyordu. Bilindiği gibi Türk bayrağındaki yıldız “kuzey yıldızı” olan “Venüs”tür. Garip bir rastlantı Şinçi Çiba yüzyıllarca sonra kendisi ile eşinin yaşamına kabilesinin simgesi olan hilal ve kuzey yıldızı bayraklı bir ülkede son verdi... Şinçi Çiba öğrenciyken (üstte sağda)... Oğul Kazuo, Cebeci Mezarlığı’nda baba ve annesinin iskeletlerini çıkartırken (üstte)... O günlerde ajansı izleyenler arasında Japonya’nın Portekiz’deki Büyükelçisi Şinçi Çiba ve eşi Miyoko’nun olduğunu yıllar sonra öğrendim. Çiba çifti “cephe” haberlerini siyasal sığınmada bulundukları “tarafsız ülke” Türkiye’nin başkenti Ankara’da, basit tek katlı barınağımsı evlerinde izlemişlerdi. Kulakları altı ay İngiliz BBC ya da Berlin radyolarındaydı ve heyecandan öte kaygılıydılar! *** 16 yıl aradan sonra geçen Ocak ayında, ilk kez bir Japonya Başbakanı Juniçiro Koizumi Ankara’ya geldiğinde bir sürpriz ile karşılaştık. Japon Dışişleri Bakanlığı Sözcü Yardımcısı Akira Çiba, bir akşam yemeği eşliğinde, sınırlı sayıda Türk gazetecisine Koizumi ziyaretinin perde arkasını anlattı. Gündeminde, Japon askerlerini ziyaret etmek için Irak’a gitmek de vardı. Sözcü, “kesin değil” dedi. Ben “Güvenlik nedeniyle gizli tutuluyor, ama gidecek” dedim. İddiaya girdik. Kazanan sözcü oldu. Tokyo’dan gönderdiği iletide, kazandığı iddiaya karşılık çok sevdiği “Mehter Marşlarını” içeren bir CD istiyordu. Elbette, gönderdik! Resmi açıklamasından sonraki söyleşide anlattıkları, Başbakanın ziyaretini bir anda geri plana itti. Yan yana oturduğumuz için bir ara ikili söyleşirken bir soruma yanıt olarak Türkiye’ye daha önce gelmediğini söyleyen Çiba, sonra hüzünlü bir sesle “Ama” dedi “Ankara’nın benim için bambaşka özel bir anlamı var”. Sonra, dedesinin Ankara’daki altı aylık yaşamını anlattı. Olağanüstü trajik bu öyküyü o günlerde Cumhuriyet’te kısa bir haber olarak yazdım. “Dedem Şinçi Çiba, 2. Dünya Savaşı’nda Portekiz’de büyükelçiydi” diye başladığı öyküyü şöyle sürdürmüştü Çiba: 23 Şubat: Tarafsız Türkiye savaşı yitirdikleri anlaşılan Almanya ve Japonya’ya savaş ilan etti. O tarihten sonra Çiba çiftinin Ankara’daki durumu belirsizleşiyordu. 7 Mayıs: Hitler’in Almanya’sı müttefiklere “beyaz teslim bayrağını” kaldırdı. 17 Temmuz: Müttefikler, Alman ve Japonlara imza ettirecekleri barış anlaşmasının ilkelerini görüşmek üzere Berlin’e 30 km. uzaklıktaki Potsdam’da buluştular. Torun Akira Çiba... sözcübüyükelçi Kazuo, “Japon basını bugünlerde Dünya Futbol Şampiyonası ile ilgileniyor” diyerek yanıtladı, yani göstericileri görmezden gelmeyi yeğledi. Kazuo Çiba 24 Eylül 2004’te öldü. *** Başta “tarafsız bölge” olan, bitimine yakın savaşa katılan Türkiye ABD tarafından ödüllendirildi. 5 Nisan 1946’da Japonya’nın teslim anlaşmasını imzaladığı Missouri gemisi İstanbul limanına yanaştı. Zırhlı, NasuhiAhmet Ertegün kardeşlerin Vaşington Büyükelçisi babaları M. Münir Ertegün’ün cenazesini getirmişti. PTT o günün anısına bir özel pul da çıkaracaktı. 1952 Haziran’ında ise Kore Savaşı nedeniyle Tokyo’da Türkiye Büyükelçiliği açıldı, bir yıl sonra da Japonya Ankara’ya diplomatlarını gönderdi. *** Geçen Ocak ayında, karla kaplı Ankara’da sokağa su döken Japon Akira Çiba’ydı. Şişedeki de su değil, “sakijapon pirinç rakısı”ydı. “Dedem” diye bitirdi öyküsünü Çiba “Ankara’da Samuraylığın gereğini (!) eşi ile birlikte yerine getirdi. Bu nedenle yaşadıkları yeri ziyaret ettim, onlara saygı için evlerinin olduğu sokağa saki döktüm. Ankara, öteki Japonlara kıyasla benim için bambaşka bir anlam taşıyor”. Şinçi Çiba Portekiz’de güven mektubunu sunarken... CUMHURİYET 05 CMYK