Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
23 TEMMUZ 2006 / SAYI 1061 11 PAZAR SÖYLEŞİLERİ Bir yaz gecesinde Neruda Ataol Behramoğlu ir yazlık evin, pencereleri temmuz gecesinin seslerine ve kadife karanlığına açılmış bir odasında Pablo Neruda’yı düşünmek... Şiiriyle karşılaştığımda lise öğrencisiydim. Bir taşra kentinde, elime nereden geçtiyse geçmişti o kitap. Kapaktaki sakallı adam, arka kapakta ya da içerideki bir fotoğrafında, yine sakallı, şapkalı ve at üstündeydi. Aziz Nesin’in yönettiği “Düşün” Yayınları’nca basılan kitaptaki şiirlerin çevirmeni Enver Gökçe’ydi. Taşralı lise öğrencisi böylece tanışmış oluyordu Neruda’nın şiirleriyle. Enver Gökçe’nin Neruda çevirileri, büyük şairden dilimize ilk çeviriler olma onuru taşımalarından başka, bence hiç kuşkusuz ondan Türkçeye yapılmış çevirilerin de en güzelleridir. Şimdi onları bir kez daha gözden geçirirken, bu söylediğimin de ötesinde, bütün dillerden ve şairlerden dilimize yapılmış çevirilerin de en güzelleri arasında olduklarını görüyorum... “Oğulları Ölen Analara Türkü”, “Şili Hey./Uzun taç yaprağı seni” dizeleriyle başlayıp “Vatan oy vatan/Kavuşmamız ne zaman?” dizeleriyle süren o yakıcı ayrılık şiiri: “Oy Ne Zaman, Ne Zaman...” ve İspanya’da faşist katliamın anlatıldığı “Anlatalım”ın Türkçede de ölümsüzleşen dizeleri: “Bebekleri öldürmek için / Göğün yücesinden geldiler, / Göğün: / Uçakları, Magriplileriyle. / Haydutlar; / Yüzükleri, kurumlu avratlarıyla, / Haydutlar; / Kara keşişleri, dualarıyla, / Haydutlar; / Ve, / Çocuk kanları, caddelerden, / Aktı tıpış tıpış, / Çocuksuçocuksu...” 60’lı yıllarda İstanbul’da karşılaşıp tanıştığım, Ankara’da “huzur evi”nde ziyaretine gittiğimiz, sevgili, mazlum ve mahzun Enver Gökçe’ye, Neruda çevirilerindeki bu eşsiz Türkçe güzelliğiyle ilgili olarak da hayranlığımı söylemiş olmalıyımdır... AB’de gündem çocuk hakları Kayıp ya da cinsel sömürüye uğrayan, hakları gasp edilen, söz hakkı verilmeyen çocuklar... Avrupa şimdi onların haklarını güvence altına almak için uğraşıyor. Avrupa Konseyi’nde onay bekleyen “Çocuk Haklarından Ortak AB Stratejisine Doğru” belgesi de bu yönde bir eylem planı. Bundan Türkiye’nin payına da yeni yaptırımlar düşecek... Çocuk hakları konusunda da çalışan KAMER’in “Çocuklara Hayat” kitapçığından... açılacak, deneyimlerin paylaşılacağı bir internet sitesi kurulacak, çocukların karar alma mekanizmalarına katılmaları sağlanacak. Bu yıl “Çocuk Hakları Üzerine Avrupa Forumu” düzenlenecek, önümüzdeki yıl ise kalkınmakta olan ülkelerde çocukların öncelikli ihtiyaçlarına cevap vermek üzere “Kalkınmada İşbirliğinde Çocuklar Üzerine Hareket Planı” oluşturulacak. En önemlisi de 2007'den itibaren çocuk hakları üzerine kapsamlı istatistik çalışmaları yapılacak ve çocuk haklarının neden tam olarak hayata geçemediği araştırılarak, alınması gereken tedbirler belirlenecek. Peki, AB’ye girmeye hazırlanan Türkiye’nin payına bu karar ve uygulamalardan neler düşecek? Bu soruyu çocuk hakları konusunda çalışan İstanbul Barosu avukatı Seda Akço ve Uluslararası Af Örgütü Türkiye Şubesi Çocuk Hakları Koordinatörü Ezgi Koman’a yönelttik. çocukların bütün durumlarını takip eden bir veri toplama sistemine sahip olmalıyız ki, çocukları risk altında olmaktan koruyabilelim. Belgenin ikinci başlığı, çocuk haklarının uygulanabilmesi için, ulusal ve uluslararası kuruluşlarla yapılacak işbirliği. En çok söz edilen ise, karar mekanizmalarına çocukların katılımını sağlamak. Belgede, çocuklar için ve çocuklarla birlikte yeni bir Avrupa inşasından söz ediliyor. Çünkü çocuk haklarının hayata geçirilmesine yönelik programı olmayan bir ülkede bütün çocuklar eşit derecede risk altındadır. Avrupa’da yer almaya çalışan Türkiye’nin yapması gerekenler neler? Aslında her şeyden önce yeni bakış açısı gerekecek. Biz en büyük sorunu çocuk adalet sisteminin olmaması yüzünden Seda Akço. yaşayacağız. Mesela, 15 yaşından büyük çocuklar Terörle Mücadele Yasası kapsamına girdikleri takdirde Ağır Ceza Mahkemeleri’nde yargılanıyorlar. Yani eski Devlet Güvenlik Mahkemeleri yeniden getirildi. Oysa AB’de, en önemli standart, çocukların kendilerine özgü bir adalet sistemine tabi olması. Hâlâ başka kaygılar çocukların yararının önüne geçiyor. Eğer bir ülkenin aklına, “Terör örgütlerinde kullanılıyorlar” diye çocuklarına terörist muamelesi yapmaktan başka bir ihtimal gelmiyorsa, o ülkede çocuklar gerçekten büyük bir tehlike altındadır. Bu yüzden bu tür belgelere ihtiyacımız var. B ÇOCUKLARA ÖZEL ADALET SİSTEMİ... Esra Açıkgöz A Pablo Neruda... Lise yıllarımdan aklımda yer etmiş dizeler ise, her nedense, “Federico Garcia Lorca’ya Yanık Şiir”in şu giriş Nâzım Hikmet... dizeleridir: “Issız bir evde, / Korkudan ağlayabilseydim; / Gözlerimi çıkarabilsem de / Yiyebilseydim; / Senin sesin için yapardım / Bunları, / Yaslı portakal ağacı sesin; / Senin şiirin için yapardım / Bunları, / Çığlık çığlığa fışkıran şiirin” Şimdi, şu anda, ıssız bir evde değil, yazlık bir evin, pencereleri martı çığlıkları ve insan seslerine ve temmuz gecesinin kadife karanlığına açılmış bir odasında, korkudan değil, fakat kederden ağlayabilirim... 1960 ve 70’li yılları, şimdi hiçbiri hayatta olmayan Enver Gökçe’yi, A.Kadir’i, Ahmed Arif’i ve o yılların, her şeye karşın, şu yaşadıklarımızdan daha namuslu, daha hakiki Türkiye’sini düşünerek... Ve 1971’de, o artık sürgünde değil Paris’te büyük elçiyken, ben ilk yurtdışı gurbetçiliğimin ilk yılında, Saint Michel bulvarından sırtında pardesü, başında kasketiyle geçerken gördüğüm Neruda’yı düşünerek... Yine o günlerde, rahmetli Abidin Dino beni alıp Şili’nin Paris’teki büyükelçiliğine götürmüş, böylece “Yirmi Aşk Şiiri ve Umutsuz Bir Şarkı”nın, “Kara Ada Defteri”nin, “Yeryüzünde Konukluk”un, “Evrensel Şarkı”nın ölümsüz şairiyle yüz yüze karşılaşıp konuşma şansım olmuştu... Yanımda götürdüğüm Fransızca bir kitabını “Ataol’a ve acılı yurduna” diye imzalamıştı İspanyolca... O mutlu karşılaşmanın üstünden çok zaman geçmeden, bedenini hızla tüketen kanserin ve “Anlatalım”da anlattığı İspanya’nın bu kez Şili’de tekrarının acısıyla, bunca tutkuyla bağlı olduğu yaşamdan ayrılıp gideceğini nereden bilebilirdik... 12 Temmuz 1904’te doğan Neruda, yaşasa 102 yaşında olacaktı... Darbeci Pinochet’nin bugün düştüğü utançlı, sürüngen durumu görmesi için bu kadar uzun yaşamasına da gerek yoktu aslında... Ne yapalım ki yaşamın böyle kaygıları yok. O, kendi bildiği yolda akışını sürdürüyor... Neruda yaşamdan ayrıldığında 70. yaşına henüz ulaşmıştı. Sürgün yoldaşı Nâzım, altmışının üzerinden çok zaman geçmemişken... Neruda’nın Şili’si yaralarını sardı sayılır... Nâzım’ın Türkiye’si acılar sarmalından kurtulamadı henüz... ataolb@cumhuriyet.com.tr B Komisyonu, geçen hafta ilk defa çocuk haklarına yönelik belirlenecek ortak politikalarla ilgili bir belge yayımladı: “Çocuk Haklarından Ortak AB Stratejisine Doğru”. Belge karar alma organı Avrupa Konseyi'ne gönderildi, sonuç Eylül'de belli olacak. Belge ile şimdiye kadar imzalanmış çocuk hakları konusundaki sözleşme ve belgelerin uygulanması için stratejiler belirlenecek. Bu yılın sonuna kadar kayıp ve cinsel sömürüye uğrayan çocuklarla ilgili 116'yla başlayan çocuk hakları telefon yardım hattı Avukat Seda Akço’ya göre, “Çocuk Haklarından Ortak AB Stratejisine Doğru” belgesinin en önemli özelliği, çocuk haklarını düzenleyen uluslararası belgelerdeki standartların hayata geçirilmesi için bir eylem planı olması... Neler içeriyor bu eylem planı? Önemli noktalardan biri, çocukların haklarını kullanamamasının nedeninin araştırılması. Bu, Türkiye’nin en önemli sıkıntılarından biri, çünkü çok az araştırma var ve sistematik değiller. Oysa tüm EZGİ KOMAN Uluslararası Af Örgütü Türkiye Şubesi Çocuk Hakları Koordinatörü AB Komisyonu’nun imzaladığı “Çocuk Haklarından Ortak AB Stratejisine Doğru” belgesi neleri değiştirecek? Belge pek çok somut öneri içeriyor, sonuçları da somut olacak. Ortak strateji hazırlamak gerçekten önemli. Çünkü çocukların yaşadıkları sorunlar, hak ihlalleri ve suiistimaller ancak çocuğa yönelik bütüncül yaklaşımlarla, uzun vadeli planlarla, hükümetler ve hükümet dışı kuruluşların işbirlikleriyle çözülebilir ki bu ortak belge tüm bunları öngörüyor. Türkiye’nin payına ne düşüyor? AB’ye tam üyelik müzakere sürecinde, çocuklarla ilgili konular daha fazla önemsenecek. Belge, bu konuda çalışan hükümet dışı kuruluşların bu sürece etkin katılımlarını sağlayacak. Bu da sonuç ne olursa olsun, Türkiye’de çocukların yaşamlarını iyileştirebilir, çocuk haklarını hayata geçirecek uzun vadeli politikalar üretilmesini sağlayabilir. Evet, ama Türkiye BM Çocuk Hakları Sözleşmesi’ni imzaladığı halde konuyla ilgili çok ilerleme katetmedi. AB’nin ilerleme raporları da pek başarılı olunamadığını gösteriyor. Evet, özellikle çocuk işçiler, çocuk mahkumlar ve sokak çocukları konularında. 2005’te yayımlanan son ilerleme raporunda çocukların eğitim hakkına yeterli saygının gösterilmediğine, özellikle kız çocukların eğitim hakkını kullanamadığına, 15 yaş altı çocukların çalıştırılamayacağı kuralının uygulanmasında çok sayıda sorun olduğuna dikkat çekildi. Türkiye’nin BM Çocuk Hakları Sözleşmesi çerçevesinde 2002’de sunması gereken ülke raporunu sunmaması eleştirildi, bazı adımlar atılsa dahi sokak çocuklarının ciddi bir sorun olarak varlığını sürdürdüğünün altı çizildi. Raporda ayrıca çocuk mahkumların yerleştirildikleri özel merkezler ve sayısı sadece 16 olan çocuk mahkemelerinin yetersizliği üzerinde duruldu. Bu ortak strateji belgesi, çocuk haklarını komisyonun öncelikli çalışma konusu haline getiriyor. Belgenin yeni yükümlülüklerle birlikte Türkiye’ye yansımasını en erken 2006’daki ilerleme raporunda görebiliriz. Beklentilerimiz ve mutlu olma sanatı... Aylin Kotil U zun zamandır görmediğim bir arkadaşımla sohbet ederken damdan düşer gibi sıralandı cümleleri: “Gençliğimin de verdiği toylukla evlendiğim ilk yıllarda beklentilerim çok fazlaydı” dedi. “Sanırım izlediğim filmlerin de etkisi vardı beklentilerimin olmasında ama hiçbiri gerçekleşmeyince büyük hayal kırıklığı yaşadım ve mutsuz oldum.Ancak şu anda hiçbir beklentim yok ve çok mutluyum” dedi özetle. Düşününce ona hak vermemek elde değildi. Mutlu olmak beklentilerimizin karşılık bulması ya da bulmaması ile ilgili sanırım. Sadece evlilikte değil, diğer ilişkilerimizde, işimizde hatta yetiştirdiğimiz çocuklarımızda... Her anne çocuğunu doğurduktan sonra kendisininkinin en mükemmel çocuk olduğunu düşünür ve buna inanır. Çocuk sayı saymaya biraz geç başlasın ya da biraz geç konuşsun anne ilk şoku uzun süre üzerinden atamaz. Hele de eğitim dönemi başladığında, her anne ister ki çocuğu sınıf birincisi olsun. Ancak sınıf birincileri maalesef hep bir tanedir! Ve kâbus böylece başlar; anne çocuğu sınıf birincisi olamayınca mutsuz olur, bununla yetinmez çocuğunu da mutsuz eder. Oysa mutlu olmanın yolu çok basittir. Çocuğunu olduğu gibi kabul edip, onu diğer arkadaşlarından ayıran farklı özellikleriyle yetinmeyi bilmek kadar basit. İşimizde de yaşarız aynı durumu. Beklentilerimizin karşılık bulamadığı durumlarda mutsuz oluruz. Hedef koymaktan daha farklıdır beklentiler. Hedefte planlı bir şekilde ilerlenir ve ona çabalanır ama beklentide dışsal faktörler daha etkin bir rol oynar. Ancak ne olursa olsun mutlu olmak beklentilerimizi törpülemekle ilişkilidir. Bu yüzden de bekleyip de gerçekleşenlerdense beklenmedik sürprizler bizi daha mutlu eder. Oyun mudur bu? Belki de evet. Hayat aslında bir haliyle de satranca benzer. Hayatın hamleleri ve bizim hamlelerimiz iç içe girmiştir. Mücadele de güzeldir, dinamik tutar insanı, ancak gereksiz hırslar beklentilerimizi yükselteceğinden bizi mutsuz yapacaktır. Mutlu olmak başkalarının ya da hayatın bize nasıl davrandığından çok bizim başkalarını ve hayatı nasıl görmek istediğimize bağlıdır. Özetle hayat, gördüklerimizi ve yaşadıklarımızı nasıl karşıladığımızdır. aylin@kotilsarigul.com CUMHURİYET 11 CMYK