22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

8 23 TEMMUZ 2006 / SAYI 1061 Bilgisayarım var, oynuyorum! Ekran başında geçen saatler... E lektronik Sporlar Dünya Kupası (ESWC), 2003'ten beri her yıl düzenlenen ve içeriğinde altı farklı video oyunu barındıran, 54 ülkeden katılımın olduğu bir organizasyon. İlk defa bu yıl, 54 ülke içinde Türkiye’de yer aldı. Youth Republic’in düzenlediği Patos Football Fever etkinliğindeki “Pro Evolution Soccer 5 Yarışması”nın birinci ve ikincisi Yiğit Altınal ve Hüseyin Zapçı 800 finalistin katıldığı kupada, Türkiye’yi temsil ettiler. Dereceye giremediler, ama şimdiden önümüzdeki yıl için hazırlıklara başladılar. Youth Republic organizatörü Burcu Burçin Akçıl’a göre, Türkiye’de video oyunlarına ve futbol simülasyon oyunu Pro Evolution Soccer 5’e (PES5) ilgi oldukça yoğun. Özellikle de üniversite öğrencilerinde. “Bu oyun Türkiye’de de öylesine yaygın ki gençleri her an bilgisayar başında kıyasıya rekabet içinde bulabilirsiniz” diyor Burçin, “PES5, oyuncu kadrolarından, hava şartlarına; oyun kurallarından hakem hatalarına kadar bugüne kadar yapılmış en gerçekçi futbol oyunu”. 44’ü kadın, 2 bin 149 yarışmacı arasından seçilen Yiğit Altınal ve Hüseyin Zapçı’nın da favorileri PES5. Altınal, İTÜ’de Jeoloji Mühendisliği Bölümü ikinci sınıf öğrencisi, 22 yaşında. Zapçı ise, 20 yaşında, İstanbul Üniversitesi Teknik Bilimler Yüksek Meslek Okulu İklimlendirme ve Soğutma Bölümü ikinci sınıfında... Bilgisayar oyunlarıyla nasıl tanıştınız? Hüseyin Zapçı: Küçüklükten beri oynuyorum. Önce, küçük makinem vardı, sonra Segalar çıktı, sonra playstation... Sadece Footbalfever oyununu oynuyorum. 1011 yaşındayken futbolu sevmezdim, seyretmezdim, bu PES5’ten sonra daha zevkli geldi. Yine de futbolu playstationda oynamayı tercih ederim. Yiğit Altınal: Benim de yedisekiz yıl olmuştur. Her gün oynuyor musunuz, günde kaç saatiniz bu oyun karşısında geçiyor? H. Zapçı: Eskiden sabahlara kadar oynardım. Zamanla gitgide azalttım. Büyüdükçe yapacak daha çok şey oluyor. Şimdi biriki saat oynuyorum. Y. Altınal: Benim playstationım yoktu, Adana’da kardeşimle, arkadaşlarla birlikte atari salonuna gider, orayı kapatır, sabaha kadar oynardık. Uykusu gelen orada uyurdu. Adana’dayken günde ortalama altı saat oynuyordum. Şimdi her gün oynayamıyorum, ama haftada ikiüç gün arkadaşlarla toplanıp sabahtan akşama kadar oynuyoruz. Oyun dışındaki hayatınızda neler var? Y. Altınal: Sınavlar... “Şunu yapmak yerine gider oyun oynarım” dediğiniz şeyler neler? Y. Altınal: Benim için bu bir saplantı değil. İnsanlar nasıl eğlenmek için tavla oynarsa, Yiğit Altınal. biz de canımız sıkıldığında playstation oynuyoruz. Sinemada iyi film yoksa, playstation oynarız... Ortam olur, işin yoktur, sıkılıyorsundur... Bunlar bizi playstationa götürür. Hüseyin Zapçı. Üniversiteyi kazandık diye sürekli ders çalışacak değiliz. H. Zapçı: Mesela benim daha çok zevk almak için uzun bir ara oynamadığım dönemler olur. Yine de sürekli yenilsem hiç kalkmam herhalde bilgisayarın başından. Şimdi gitarla ya da başka sosyal aktivitelerle de uğraşıyorum. Yani haftada iki gün, sabahlara kadar bilgisayar başında olduğunuz halde hayatta kaçırdığınız bir şey olmadığını söylüyorsunuz... Y. Altınal: Evet, ben sadece zaman geçiriyorum. Eğleniyorum ya! Eğlenmek kolay bir şey değil bu hayatta... Üstelik bu sevdiğim şeylerden sadece biri. Ya aileniz onlar oyun tutkunuzu nasıl karşılıyor? H. Zapçı: İlk başta karşı çıkıyor “oynama, zararlı” diyorlardı, ama şimdi karşı çıkmamaya başladılar. Hatta “Sana playstation 3 alalım” diyorlar. Bunu da Footbalfever yarışmasındaki derecenize borçlusunuz sanırım... Yarışmaya katılmaya nasıl karar verdiniz? H. Zapçı: Evet... Yarışmada bu oyunun oynanacağını duyar duymaz hemen karar verdim, çünkü kendime güveniyordum. Y. Altınal: Ben afişleri görmüştüm, katılmayı düşünüyordum, ama unutmuştum. Son katılım gününde bir arkadaşım uyandırıp hatırlattı. Ben de koşarak gittim. Daha önce üniversitede bir turnuva daha vardı. Orada da birinci olmuştum. Yarışmada bin kişiyi elediniz. Neden siz kazandınız, hazırlandınız mı? H. Zapçı: Ben zaten hep hazırdım! Yine de taktikleri hazırlamak için biraz çalıştım. Zaten bu bir senede hazırlanıp yapılacak kolay bir oyun değil. Taktikleri, futbolcuların konumlarını, oyunun inceliklerini kavramak lazım. Tabii, orada oynamak evde oynamak gibi olmuyor, evde kaybedecek bir şey yok, rahatsın. Y. Altınal: Sıkılmayım diye, turnuvadan önce dört gün oynamadım, çünkü canım çok oynamak isteyince daha iyi oynuyorum. Günde beşaltı saatinizi verdiğiniz bir oyunun, bir gün bir işe yarayacağını düşünüyor muydunuz? Y. Altınal: Evet, çünkü kendime güveniyorum. Bundan önce de turnuvaya katılmıştım, fırsatları değerlendiriyordum. H. Zapçı: Ben düşünüyordum, ama gerçek olacağını tahmin etmezdim. En fazla internet kafelerde yarışlar oluyordu, onlara da zevk almak için katılıyordum, ancak hiç buradaki gibi bir durum olmamıştı. İnsan hayatında kaç kere böyle bir şey denk gelir ki? Üniversitede kendi aranızda da yarışlar düzenliyor musunuz? Y. Altınal: Üniversitenin web sitesinde 3035 kişilik bir forumumuz var. Haberleşiyor, neredeyse iki haftada bir toplanıp, yarış yapıyoruz. Bazen de heyecan katmak için aramızda para topluyoruz. Peki bu oyun sizin için ne kadar gerçek? Yenilgiler, zaferler... H. Zapçı: Sonuçta oynadığımız kişiler gerçek. O yüzden de gerçek bir rekabet var. İnsan yenildiğinde hazmedemiyor, hırs yapıyor. Y. Altınal: Kardeşimi yendiğim zaman o benim yüzüme playstation kolunu atar, o beni yendiğinde ben ona vururum. Ciddi ciddi sinirleniriz, kızarız birbirimize, birbirimizi kovaladığımız bile olur. Teknoloji artık yaşamımızın önemli bir parçası. Sanal ile gerçek dünya arasındaki fark her geçen gün azalıyor. Bunun en iyi örnekleri ise, başlarda kaba çizgilerle hayatımıza giren ekran oyunları: Nintendolar, playstationlar, bilgisayarlar... Hırsları, zaferleri, mutlulukları, yenilgileri, iktidar kavgaları, savaşları, hatta harcanması gereken enerjileriyle artık hayat kadar gerçekçiler... Kimi hayatta yapılamayanları gerçekleştirmek için, kimi eğlenmek için ekran karşısında. Kimi için oyun eğlence aracı, kimi için bir yaşam simülasyonu. Bunda, dokunmatik ekranların, üç boyutlu görüntülerin, hareket algılayıcılarının da payı var. Sözünü ettiğimiz milyon dolarlık bir pazar. İşte bu oyunlarla yaşayanlar, oyun kuranlar, hatta yarışmalara katılanlar... Esra Açıkgöz / Ali Deniz Uslu / Erdem Öztop EN ÇOK OYNANANLAR T ürkiye’de en çok ilgi gören bilgisayar ve konsol oyunları arasında, “World of Warcraft”, “Knight Online”, “Pro Evolution Soccer 5”, “NBA 07”, “Need for Speed”, “Underground 2”, “Battefield 2”, “Elder Scrolls 4: Oblivion”, “Call of Duty 2”, “Tomb Raider Legend”, “GTA San Andreas”, “God of War”, “Winning Eleven 10” yer alıyor. Bunlar arasında Nintendo’nun özel bir yeri var. Özellikle de Ds Lite ve Game Cube oyun konsolları... Şiddetsiz bir “oyun” mümkün N intendo, dünyadaki oyun sektörü kurucularının en eskilerinden. Tam 25 yıldır bu işi yapıyor. Mobil oyun konsollarında lider. Nintendo Türkiye ise, henüz yeni sayılır, sekiz ay önce kurulmuş, ama ilgi oldukça yoğun. Üstelik sadece çocuklardan değil. Büyüklere yönelik oyunlar da kurguluyorlar. İşte Nintendo Türkiye Genel Müdürü Hasan Çolakoğlu’nun anlattıkları... Hedef kitleniz yalnızca çocuklar değil... DS Lite, daha olgun insanların ilgisini çekecek şekilde tasarlandı. Hedef, 30 yaş ve üstü. Nintendo’nun dünya stratejisi, daha çok görsel zenginlik ve ses efektleri barındıran oyunlar sunmak değil, farklı oyunlarla, projelerle hayatında hiç oyun oynamamış insanlara ya da 20 yıl önce oyun oynayan insanlara yeniden oyun oynatmak. Oyunun dokunmatik olmasının amaçlarından biri de bu galiba... Evet... Tuşların işlevlerini, işleyişini öğrenmek yerine dokunarak, parmağınızı kullanarak çok daha rahat bir şekilde oyuna dahil olabiliyorsunuz. Oyuna dokunuyorsunuz. Yıl sonuna doğru çıkacak Wii konsolunda ise, hiçbir düğmeyi kullanmadan hareketlerinize göre yönlenen, televizyon kumandası gibi bir aparat var. Böylece sanal bir gerçeklik yaratıyor. Tenis oynarken kolunuzu sallamanız, basketbol oyununda da kumanda ile bileğinizi atış yapar gibi bükmeniz yeterli. Böylece insanların oyunla mümkün olduğunca kısa sürede iletişime geçmesini, duygusal ve eğlenceli bir bağ kurmasını sağlıyor. Oyunun içinde yaşamak hissi, fantastik efektler ve grafiklerle değil, kullanıcı ara birimi yaratıcılığı ile sağlanıyor. Mesela, Nintendogs oyunundaki sesinize göre hareket eden sevimli köpekler Avrupa’da 3.5, dünyada ise 10 milyon sattı. Zekâ geliştiren yeni oyununuz “Brain Training” yeni piyasaya çıktı. Bu oyunun içeriğinden ve faydalarından bahseder misiniz? Bu oyun bizim için çok önemli. Japonya’da üç milyon satışa ulaştı ve 30 yaş üstü insanlarda yaşlandırmayı geciktirici ve beyinsel faaliyetleri hızlandırıcı bir etkisi var. “Brain Training”, beyinde kan dolaşımını arttırıyor ve beynin daha hızlı çalışmasını sağlıyor. Oyunun temeli basit matematik egzersizleri ya da yüksek sesle okuma yaparken beynin farklı şekilde çalıştığı, uyarıldığı gerçeğine dayanıyor. Japon nöroloji uzmanı Prof. Ryuta Kawashima Nintendo’da “Beyini eğitmek mümkün müdür” sorusunu araştırarak, bu araştırmaları bir oyun kapsamında kullandı. Bir buçuk yıllık çalışma sonucu bu oyunu yarattı. Oyunla sesle ve dokunarak iletişime geçiyorsunuz. Önce size, hangi işleri yaparken beyninizin nasıl çalıştığını gösteriyor. İlk etapta 20 basit matematik sorusu ile beyin yaşınızı hesaplıyor. Bu uygulama sonrası bir takvim belirleyip, her gün için özel bir egzersiz programı sunuyor ve gelişiminizi izlemenizi sağlıyor. Neler yemeniz ve nasıl egzersizler yapmanız gerektiğini söylüyor. Sonuçlara göre günlük egzersizlerinize farklı oyunlar ekliyor. Türkiye’de “Brain Training”e karşı nasıl bir talep bekliyorsunuz? Türkiye’deki kitle rekabete ve teknolojiye çok düşkün. Şu an için tek sorun programın Türkçe olmaması, ama kullanılan İngilizce basit ve anlaşılır. Yıl başından itibaren Türkçe versiyonu çıkacak. 25 yaş üstü ve sürekli çalışan, zihnini dinlendirirken çalıştıran insanlara yönelik. Hatta oyun bile değil, kişisel bir gelişim yazılımı, zihinsel bir fitnes programı. Burada da sloganımız, “Herkes kendi vücut sağlığı için yediğine dikkat ediyor, spor yapıyor peki ya beyin sağlımız için ne yapıyoruz?” Şirketler bu oyunu çalışanlarının kişisel gelişmelerini arttırmak için kullanıyor. Bu programın üniversite öğrencilerini hedefleyen kardeş bir yazılımı çıkacak, o da IQ ölçüyor. Bir de bu konsol kablosuz internete bağlanabildiği için, dünyanın her yerinden insanlarla oyun oynayabiliyorsunuz. Bu oyunun ve oyun konsolunun fiyatı nedir? “Brain Training” oyununun fiyatı 69 YTL, konsolların fiyatı ise 349 YTL. İkisini 399 YTL’ye satacağız. Bu şiddet içermeyen, bütün ailenin oynayabileceği bir oyun. İnternet sitemizde çocukların yaşına uygun oyunları gösteren bir bölüm var. CUMHURİYET 08 CMYK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle