22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

7 MAYIS 2006 / SAYI 1050 9 The Cardigans yeniden İstanbul’da... İ sveç’in dünya müziğine armağan ettiği The Cardigans uzun bir aradan sonra ikinci kez İstanbul’a geliyor. Hitt Müzik ve GNL Entertaintment’in işbirliği ile organize edilen The Cardigans konseri 13 mayıs cumartesi günü saat 19:00’da BJK Akatlar Spor Kompleksi’nde gerçekleşecek. Peter Svensson ve Magnus Svenningsson tarafından 1992 yılında Jönköping isimli küçük bir sahil kasabasında kurulan The Cardigans kuzeyli rock grupları furyası başlamadan kendini dünya sahnesine tanıtmayı başaran bir isim. Müziklerinde zaman zaman “ABBA” havası da yakalayan grup, Black Sabbath gibi dev bir heavy metal grubunun coverlarını yapacak kadar geniş bir müzikal yelpazede kendini gösteriyor. The Cardigans esas kadrosuna baterist Bengt Lagerberg, gitarist Lasse Johansson ve elbette ki grubun yükselişindeki en önemli isim vokalist Nina Persson’un da eklenmesiyle ulaştı. İlk albümleri “Emmerdale” 1994’te çıktığında ülke sınırlarının dışında fazla ses getiremeseler de 1995 yılındaki “Life” albümleri onlara Amerikan müzik devi “Colombia Records” şirketi ile sözleşmenin yolunu açtı. Grup 1996’da yayımladıkları Yeniyi değil yitirdiklerimizi arıyoruz... Ali Deniz Uslu R “My Favourite Game” grubun sevilen şarkılarından. “Lovefool” single’ıyla ilk zirvesini yaptı. “First Band On The Moon” albümü ise zirvedeki yerlerini korumalarını sağladı. Bu albümün turnesi büyük ilgi gördü. “Gran Turismo” 1998'de yayımlandığında tartışmalı “My Favourite Game” klibi ile ortalığı kasıp kavurdu. Şarkının melodik gücü ve klipteki, araba, hız ve cesaret üzerine kurulu görseli grup için birçok kapı daha açtı. Albümden çıkan “Erase and Rewind”da bir başka klasik oldu. Bu albüm sonrası çıkan albümler nispeten “Gran Turismo”nun gölgesinde kalsa da isimlerinin geçmediği bir yıl olmadı. The Cardigans 2005 yılının sonlarında çıkan “Super Extra Gravity” adlı son albümlerini bir önceki albüm Long Gone Before Daylight'in hem devamı hem de tam tersi olarak tanımlıyor. İstanbul albümün çıkışından sonraki ikinci konser. The Cardigans’ı “Long Before Daylight”ın turnesi kapsamında 6 Eylül 2003 tarihinde Hezarfen Havaalanı’nda düzenlenen “Rock’n Coke Festivali”nde izleme fırsatı bulmuştuk. Onlar arayı biraz fazla uzatsalar da bir kez daha onları İstanbul’da canlı izleyecek olmak heyecan verici. ock müzik âlemlerine geçen yıl 50\50 albümü ile merhaba diyen Redd, kısa bir aradan sonra ikinci albümleri “Kirli Suyunda Parıltılar”ı yayımladı. İlk albümlerindeki klip şarkıları “mutlu olmak için sevmek için görme, işitme” söylemi ile dikkat çeken grup, yeni albümlerinin ilk şarkısında da uyumsuzluk sendromunun yansıması ve ruhsal bir kaçışı müziğine yansıtıyor. Albümde Bülent Ortaçgil’in “Çığlık Çığlığa” coverı dahil 11 parça yer alıyor. “Prensesin Uykusu”, “Kirli Suyunda Parıltılar”, “Artık Melek Değilim”, “Hâlâ Aşk Var mı?” gibi ironik söylemli şarkılar söyleyen Redd, keşfetmek istediklerimizin aslında önceden kaybettiklerimiz olduğunu anlatıyor. Aşk duyulan her neyse ona karşılıksız bir sevgi duyulması gerektiğinden de dem vuruyor. Bizde Redd grubu üyeleri DoğanGüneş Duru ve Berkeİlke Hatipoğlu kardeşler ve grubun yeni üyesi Suat Ayyıldız ile yeni albümü konuştuk. Redd’in ilk albümü hem sözleri hem de müziği ile farklıydı. Kısa bir aradan sonra da ikinci albümünüz “Kirli Suyunda Parıltılar” ile döndünüz. Söze ilk albümü değerlendirerek başlar mısınız? Berke: İlk albümde ortaya çıkan işten memnunduk. Müzikal açıdan çok özel bir yerdeydi. Ama insanlar sürekli gelişiyor ve ilerliyor. Şimdi geriye dönüp baktığımızda eksik bulduğumuz noktalarımız var. Bir de albümün bizim istediğimiz noktaya ulaşabilmesi için bizim dışımızda birçok insanın da etkisi söz konusu. Medya, yazarlar, müzik kanalları bunların bazıları. Bu yüzden her çalışma hak ettiği yeri bulamıyor. Bizim de böyle sorunlarımız oldu. İlk albümde insan hikâyeleri, öyküler, çelişkiler ve korkular vardı. Bu albüm söylem olarak ilkinin devamı mı? Berke: İlk albümün devamı demek doğru değil, çünkü bu albüm bizim devamımız. Yalnızca başladığımız müzikal konumun daha ötesinde. Sound olarak daha güçlü, daha dinamik. O yüzden bize biraz daha yakın. Doğan: Müzik ve sözler zamanla değişiyor. Bu albümde daha içsel şarkılar var. Hikâyeler biraz daha masalsı bir dille anlatılıyor. İronisel gerçekliğimizi ise koruduk. “Redd” söylemini fazlasıyla taşıyan lirik bir hava var albümde. Eşitsizliğin olduğu bir dünyadayız, tavrımızda buna karşı. İlk albüm böyleydi, bu da böyle. Sonrası da böyle olacak. Albüme adını veren parça “Kirli Suyunda Parıltılar”. Biraz zor ve derin bir anlatıma sahip. Bu şarkıyı yazarken hissettiklerinizden bahseder misiniz? Doğan: Bu herkesin içinde farklı ifadeler bulabileceği bir is REDD, ikinci albümü “Kirli Suyunda Parıltılar”ı yayımladı. Bu albüm de Redd’in ironik ve içsel söyleminin bir devamı. Bülent Ortaçgil’in “Çığlık Çığlığa” şarkısı da Redd yorumu ile albümde. yan parçası. Aşka, şansa veya kadere karşı bir isyan bu. Belki de ötekine karşı bir isyanda da olabilir. Aslında şarkıda birçok kelime eksik, o boşlukları dinleyenlerin kendi yoksunlukları ile doldurmasını istiyorum. Bu şarkıda “Hâlâ aşk var mı?” diyorsunuz. Nasıl bir aşk bu? Doğan: Bir insanın başka bir insana duyduğu aşktan ziyade bir şeyi aşk ile sevmek, yaşamak veya sahip olmak benim anlatmak istediğim. Karşılık beklemeden, çıkar olmadan sevmekten bahsediyorum. Bu şarkıda insanların dış etkilerle nasıl insanlıklarından çıktığını anlatırken, modern insanların tavırlarını eleştiren bir söylem kullanıyoruz. Keşfetmek istediklerimizin aslında önceden kaybettiklerimiz olduğunu anlatmaya çalışıyoruz. Yani yeniyi değil yitirdiklerimizi arıyoruz. da erotizm dozu çok düşük bir klipti. Bu sizin için kötü bir deneyim olsa gerek? Berke: Bu kadar garip işlerin yapıldığı bir dönemde bu klip ile birilerini bir şekilde rahatsız edebilmişsek iyi bir şey yapmışız bence. Ama biz tam olarak neyin rahatsız ettiğini hâlâ çözebilmiş değiliz, neticede o klipteki erotizmin buna sebep olduğuna inanmak çok zor. Göndermeler vardı ama görüntü yoktu. Sözler belki insanları rahatsız etti, ama bunlar gerçeklerin yansımasıydı. Zaten bunlar müziğin doğasında var. Albümdeki “Bülent Ortaçgil”den “Çığlık Çığlığa” coverını nasıl seçtiniz? Berke: İlk albümde cover kullanıp projeyi daha ileri taşıma fırsatına sahiptik ama yapmadık. İkinci albümde kendimize yakın bulduğumuz bir ismi kullanmak istiyorduk. Ne yapabiliriz diye düşündük. “Çığlık Çığlığa” ilk önce aklımızda yoktu, sonra bir şekilde çalmaya başladık ve baktık ki çok iyi gidiyor, devam ettik. Sonra Bülent Orgaçgil’e götürdük, o da çok beğendi ve albüme koyduk. Grupta Doğan ve Duru, Berke ile İlke kardeş. Bu durum ilişkilere ve müziğinize nasıl yansıyor? Berke: Kardeş olmanın getirdikleri her anlamda işimize yansıyor. Hırlaşmaktan, birbirini iyi tanımaya, alınganlığa ve rahat eleştirmeye kadar her şey buna dahil. Her türlü tartışmanın geçici olması da çok güzel. Bu çoğu zaman işleri kolaylaştırıyor. Ama burada önemli olan grup olarak çok uzun zamandır bir arada olmamız. Müzikal tavır, söylem yani buluştuğumuz ortak payda bizi sıkı bir şekilde bir arada tutuyor. KESKİN ANLATIMLI SÖZLER Bu albümden ilk klip şarkınız “Falan Filan”da yalnızlığı ile dost bir insanın hikayesini mi yoksa uyumsuz birini mi anlatıyor? Doğan: Uyumsuzluk sendromunun bir yansıması bu. Şarkının iki tane keskin anlatımı; “manzaraya daldım ses çıkarma” ve “dilim acıtır konuşursam, şeklim uymaz boşluğuna” beni ifade ediyor. Etrafımda olanlar bazen beni çok mutsuz ediyor ben de bu şekilde dışa vuruyorum. İlk albümde tartışma yaratan “Öperler” klibiniz bir süre televizyonlarda yayınlanmadı. Aslında benzerleri arasın Kısa bir aradan sonra Jane Birkin Zekeriya S. Şen Y aklaşık kırk yıldır Fransa’da yaşayıp Fransızca parçalar söyleyen Jane Birkin, ana dili İngilizce’ye dönüş yaptı. Neredeyse tamamı İngilizce parçalardan oluşan yeni albümü “Fictions”, müzik piyasasındaki kaymak tabaka söz yazarlarının buluştuğu bir nokta. Çünkü Fransa’dan Dominique A ve Arthur H’ın, İngiltere’den Beth Gibbons (Portishead) ve Rufus Wainwright’ın sözlerini konuk ediyor. Jane Birkin 1960’lı yıllarda hem erkek hem dişi kişiliği ile bir seks ikonuydu. 1967 tarihli tartışmalı “Blowup” filmindeki çıplak model rolüyle bir anda tüm dikkatleri üzerine topladı. Fransızlara kendisini yakın hisseden bu genç, azimli sanatçı 1968 yılında Fransızca bilmemesine rağmen bir Fransız filmi olan “Slogan”da başrolü kaptı. 1969’da sonradan eski eşi olacak olan Serge Gainsbourg’un “Je t’aime... moi non plus” (Seni seviyorum... Artık değil) bestesine vokalleri ile konuk oldu. Samimi, seksüel belirsizliği irdeleyen erotik sözleri ile parça skandal oldu ve böylece tüm Avrupa’da çok sattı ve Birkin’in ününe ün kattı, sanatsal yaşamına şarkıcılık da eklendi. Bulanık vokalleri markaya dönüştü, üst üste albümler çıkarttı. Son albümü (2004 tarihli düetlerden oluşan “Rendezvous”u saymazsak) “Arabesque”de genç yaşta ölen Serge Gainsbourg’un eserlerini oryantal normlarda yorumladı. “Fictions”da sanatçı bir başka boyutunu ortaya çıkartıyor. Neil Hannon (The Divine Comedy), Romeo Stodart (The Magic Numbers), Beth Gibbons, Rufus Wainwright ve Gonzales (aynı zamanda Renaud Letang ile birlikte albümün ortak prodüktörü) gibi sanatçıların orijinal bestelerinin yanı sıra Tom Waits’in “Alice”, Neil Young’ın “Harvest Moon” ve Kate Bush’un “Mother Stands For Comfort” parçalarının eşsiz yorumlarının yer aldığı “Fictions” keyifli bir müzik drajesi. Albümde yer alan üç orijinal Fransız parçası sırasıyla Cali, Arthur H. ve Dominique A’nın kaleminden çıkmış. Çağdaş Fransız müziğinin “genç koruyucuları” olarak nitelendirilen bu üç sanatçı, Jane Birkin’in albümüne yüreklerini vermiş. Özellikle Cali’nin “Sans Toi” parçasının sözleri dinleyeni ilk saniyesinde yakalıyor: “Ne yaparsan yap bensiz mutlu olma / Fahişe ol, mut suz evli ol, sefaletten yalnız kal / Ancak ne yaparsan yap bensiz mutlu olma.” Belli ki bu sanatçılar inandıkları bestelerini gönül rahatlığı ile inandıkları sese teslim etmişler. “Rendezvous” albümünde yükselmekte olan genç sanatçılar ile çalışmaya alışkın olan Jane Bikrin, bu yeni çalışmasında bu özelliğini bir sonraki boyuta taşımış. Neredeyse çocuğu, hatta torunu yaşında olabilecek sanatçılar ile çalışan Jane Birkin, ne kadar geniş bir müzik radarına sahip olduğunu gösteriyor. Özellikle Tom Waits, Neil Young ve Kate Bush yorumları orijinalleri kadar dinlenmesi keyif veren çalışmalar. Jane Birkin, farklı tarzlara ve yeteneklere bağlılığını her fırsatta kanıtladı. Bireysel müzik yapan nadir sanatçıların, nadir bestelerini tüm dünyaya tanıtmayı amaçladı ve bu uğraşından hep yüzünün akı ile çıktı. “Fictions”da ilk defa ağırlıkta İngilizce söyleyen şarkıcı hiç olmadığı kadar masum bir vokalle aldatıcı kırılgan parçaları renklendiriyor. The Smiths grubunun Morrissey’den sonraki en meşhur üyesi Johnny Marr’ın gitarının süslediği parçalar ilerledikçe bir girdap gibi dinleyeni içine çekiyor. Bahsi geçen 60’lı yıllardan beri İngilizce konuşan hayranlarının üstüne çok düşmeyen sanatçı, tutkulu öykülerden oluşan bu albümü ile tekrar bu kitleyi fethedecek. Farklı duygulardan oluşan parçaları özenle seçip bir müzik buketine çeviren Jane Bikrin, “Fictions”da, kendinden çok verdiği her an hissediliyor ve bu samimiyeti, yeni ve eski hayranlarını fazlasıyla mutlu edecek nitelikte. Her şey kusursuz işliyor ve efsaneye yeni bir bölüm daha ekleniyor. (Jane Birkin /“Fictions”/EMI) muzik@tikabasamuzik.com CUMHURİYET 09 CMYK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle