02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

7 MAYIS 2006 / SAYI 1050 Salome’nin kostümleri Kaprol’dan... Esra Başıbüyük M oda tasarımcısı Arzu Kaprol, bu sezon Ankara Devlet Tiyatrosu tarafından oynanan Oscar Wilde’ın “Salome” adlı oyununun kostümlerini tasarladı. Modanın dışında ilk defa böyle bir projenin içerisinde yer alan tasarımcının heyecanı büyük. Bu pazar bir günlüğüne İstanbul Atatürk Kültür Merkezi’nde izleyebileceğiniz “Salome” yönetmen Müge Gürman’ın kendine özgü yorumu, “zamansız ve yersiz” kurgusunun içerisinde kostümler de payına düşeni almış. Kaprol’le kostümler üzerine konuştuk: Arzu Kaprol, ilk kez bir tiyatro oyununa kostüm hazırladı. Ankara Devlet Tiyatrosu tarafından oynanan “Salome”nin kostümlerinin tümü deriden. Salome önce masumiyeti simgeleyen beyaz deri giyiyor, Yahya’nın kellesini ise fiberoptik giysiyle karşılıyor... Salome’de, Salome rolünde Burçak Işımer (solda) Herodias rolünde ise Pelin Dikmenoğlu oynuyor. Kostümler ise Arzu Kaprol, (en sağda) kostümlerde iki kadının da kişiliğini dikkate almış. Kostümlerini hazırladığınız Salome sizce nasıl bir karakter? Tehlikeli bir kadın türü. Kendiyle de çok meşgul. Hayatla ilgili o kadar büyük derdi var ki elde etmek için yapamayacağı yok. Gerekirse canını bile alıyor. Sırf Yahya’yı öpebilmek için kellesini istiyor, düşünebiliyor musun? Yahya’nın kellesini gördüğünde ise şöyle diyor: “Saftım, temizdim, beni ne hale getirdin Yahya, ama bak şimdi seni öpüyorum.” Salome aslında bir genç kız, ama o gece dişiliğe dönüyor. Ve sonunda istediğine kavuşuyor! Evet, dişiliğini kullanarak kavuşması çok enteresan. Zamanımızda böyle kadınlar var mı? Pek çok... (kahkahalar) Salome’deki geçişleri kıyafetle nasıl ifade ettiniz? Bütün kıyafetler deri, hiç tekstil yok. Fotoğraf: ESRA BAŞIBÜYÜK Deri mi? Performans anında zor bir malzeme değil mi, terletir örneğin... Sanıyorum güzel çözümlemeler yaptık. “Asflash” isminde bir firma sponsor oldu. Bütün deri kıyafetlerin içerisine bir malzeme kullanıldı ki hiç terletmiyor. Oyundaki karanlık, mekânsızlık ve zamansızlık duygusunu ve hafif parlaklığı en güzel deri verebilirdi. Ayrıca silüetlerin hiçbir döneme ait olmaması gerekiyordu. konu belirliyorsunuz, sizin çalışma sisteminizle sahne için çalışmanın farkı ne? Burada daha çok yönetmenin yarattığı duygu bütünlüğü önemliydi ve aklında çok net bir fikir vardı. Ben o fikre ne tarz bir malzeme ve renklerin daha iyi uyacağına karar verdim. Yani bu projede bir tür çözüm ortağı oldum. Türkiye’de sahne ve kostüm tasarımlarında hep bir eksiklik varmış gibi geliyor, sahne ve kostüm tasarımlarında. Sizin çalışmanızı görünce çok büyük bir bütçe harcamadan basit çözümlerle şıklık yakalanmış gibi bir izlenime sahip oldum. Evet, ama bu projede ilk defa lazer kullanıldı. Anladığım kadarıyla o başlı başına bir yatırım. Ben, bir özeleştiri yaparsam iyi bir tiyatro izleyicisi değilim. Sinemadan gözünüz o kadar arsızlaşıyor ki çok şey görmek istiyorsunuz, ama bunu tiyatroda yakalamak imkânsız. Salome güçlü bir karakter, sizin kadın tarifinize ne kadar uyuyor, sizin kafanızdaki kadın nasıl biri? İçinde duyguları barındıran her şeyi seviyorum. İçinde hem seksiliği hem romantizmi taşıyan, mutlaka âşık olan bir kadını idealize ediyorum. Aşk insanı güzelleştiriyor. Sevdiğine, işine, her şeye duyduğun aşktan bahsediyorum. Yataktan aşkla kalkmak, o güne inanarak uyanmak, çok önemli. Hayat büyük bir yük.. Yeni bir güne aşkla uyanacak enerjiyi bulmak bile büyük bir iş, ama gerekiyor... [email protected] METAL ÇUBUKLAR VE KOSTÜM... Derinin sahnede güçlü bir malzeme olduğuna eminim. Aynen. Bizim için bütün deriler özel olarak boyandı ve özel metalik efektler verildi... Salome iki ana kostüm giyiniyor. İlkinde masum, saf, ruhsal anlamda da bakire. Herkes daha koyu renklerdeyken Salome’nin altında uçuşan pliseli bir etek, üzerinde de bir zırh gibi duran gümüş var. O kostüm metal çubuklardan yapıldı. Yahya’nın kellesini istediği sahnedeki kıyafetse fiberoptikden yapıldı... Pardon, bunu biraz açalım mı? İncecik misinalar düşün, uçları ışık veriyor. Hareket ettikçe her biri uçuşuyor ve ışık yanıyor. Çok enteresan bir görüntü. Daha önce kıyafet olarak kullanıldı mı bilmiyorum , görmedim, ama böyle bir tasarım hazırladım. Bu ışık için özel taşıyıcılar var... Moda tasarımcısı olarak da bir sezonu hazırlarken Tiyatro ölümsüz! ayal değil, gerçek; artık onların da bir tiyatrosu var! Tiyatrocu Bengi Heval Öz ve dramaturg Cem Kenar, “olmak ya da olmak!” sözünü şiar edinip Tiyatro Z’yi kurdu. Galata’daki, 70 kişilik mütevazı salonlarında özgürce, kendi sözlerini söylemeye başladılar. Perdelerini, kurulma aşamasında “inşaatta tiyatro” adı altında bir Beckett oyunuyla açtılar. Şimdi de 15. Uluslararası Tiyatro Festivali’ne Euripides’in “Medea”sıyla katılıyorlar. Başka türlü bir “M.E.D.E.A” bu. M.E.D.E.A, gen araştırmaları yapan bir holdingin adı, başında ise bir “bilim kadını” var. Aradan geçen 2400 yılsa, ne kadının sorunlarını ne de gücün iktidarını değiştiriyor. Tiyatro Z’yi ve festivale hazırladıkları oyunu Bengi Heval Öz anlatıyor. Kısa bir süre önce Galata’nın ara sokaklarından Tiyatro Z, ölümsüzlüğe birinde, bodrum katında bir sahne kurdunuz. Bir tiaçılmak için yola çıkan yatrocunun “kendi tiyatroyeni bir tiyatro. sunu” kurmasının önemi Kurucuları Cem Kenar ve nedir? Bengi Heval Öz. Tiyatroyu Bir tiyatrocu için kendi tiyatrosunu kurmak çok ayakta tutmak için haz, güzel bir duygu. Çünkü içiyaratıcılık ve mizden geldiği gibi, biz özgürleştirilmiş hayal olabileceğimiz, hür olabileceğimiz şekilde tiyatro gücüne, yani oyunlarına yapmak çok önemli. Sanayaslanıyorlar. Bunlardan tın esas amacı olan haz biri de festivale duygusu, sanatçının kendihazırladıkları M.E.D.E.A. si tarafından unutulmaya Özlem Altunok H başlandı. Bu çok tehlikeli. Çünkü yaratıcılığımızı yitirdiğimiz anda sanatçı değilizdir. Yaratıcılık da yaptığın işten zevk almadan olmaz. Bu da özgürleştirilmiş hayal gücüyle olur. Dizilerdeki klişe rollerle, sanatçıya hiç sorulmadan duvara asılan kast listeleriyle, parası bol, anlamı az popülist işlerle değil... Tüm bu coşku ve heyecan yine de bir tiyatronun kurulması için yeterli olmasa gerek. Tiyatro Z, hayalden gerçeğe nasıl dönüştü? Tiyatro Z, bizim için beş yıldır süregelen bir hayaldi. İsmi de Costa Gavras’ın “Z” filminden esinlenerek seçildi. Z, “ölümsüz” demek. Oysa tiyatronun batık bir işletme olduğunu göz önünde bulundurursak açmak da sürdürmek de hiç kolay değil. Bunun içindir ki, kurulum aşamasında çok zorlandık. Shakespeare’in “olmak ya da olmamak” cümlesini biz, “olmak ya da olmak!” olarak çevirdik ve o şekilde bütün zorlukları göğüslemeye hazırız. Bizler zengin insanlar değiliz. Zengin amcalarımız da yok. Sadece gönlü zengin bir annemiz var. Sezen Öz bize Galata’da bir bodrum katını aldı ve tiyatroya dönüştürebilmek için elinden geleni yaptı. Tabii biz de onunla beraber... Tiyatro Z, genç bir tiyatro. Seçtiği metin ve yazarlarla, sözüyle, kadrosuyla nerede duruyor, ne anlatmak istiyor? Evet, biz genciz ve genç kalmaya niyetliyiz. Çünkü bizim yeni yaratılarla işimiz var. İşi bitmiş, amacını çoktan aşmış metinler artık bize bir şey demiyor. Bir de şu “tanınmış Cem Kenar ve Bengi Heval Öz’ün kurduğu Tiyatro Z, Galata’da bir bodrum katında... Fotoğraf: VEDAT ARIK oyuncu, iyi yönetmen, yabancı yazar” takıntısından kurtulmak ve gelişime açık insanlarla yeni şeyler yaratmak istiyoruz. Açılışı Beckett’in “Krapp'ın Son Bandı” ile yaptınız, şimdi de festivale klasik bir oyun Medea ile katılıyorsunuz. Bugüne uyarlanmış bu “M.E.D.E.A” bize neler anlatıyor? En önemlisi, bugünün kadınının, 2400 yıl öncesinin kadınından çok da farklı olmadığını, sorunlarının da çok değişmediğini, toplumsal baskıların öyle ya da böyle kan akıtıcı olduğunu gösteriyor. O zamanın Medea’sı büyücüydü. Bugünün Medea’sı profesör doktor. O zamanın güç kavramı devletti, bugünün güç kavramı para. Tiyatro tarihinin en çok tartışılan metinlerinden biridir Me dea. İnsanlar hep, Medea’nın çocuklarını nasıl olup da öldürdüğünü tartışırlar. Gazetelerin üçüncü sayfa haberlerinde her gün rastladığımız bir durum bu aslında ve biz bu haberleri çayımızı içerken sakince ve tepkisizce okuyoruz. Güncel hayatta tepkisiz kaldığımız şeyi sinemada, tiyatroda izlediğimiz zaman kabullenemiyoruz. M.E.D.E.A VE TEKNOLOJİ M.E.D.E.A bir holding ve açılımı moleküler klonlama, embriyo, DNA, deney şirketi anlamına geliyor. Holdingin başındaki “bilim kadını” aracılığıyla bugünün teknolojisini de sorguluyorsunuz... Medea, 2400 yıl önce, ölüleri dirilten, bir hayvanı ya da insanı parçalara bölerek yeniden bir beden yaratan, o zamanın doktoru. Biz onu bugüne, gen teknolojisi üzerine çalışan bir klonlama uzmanına dönüştürdük. Oyunun merkezinde de teknolojinin önemli bir güç aracı haline dönüşmesi ve hangi amaçlara hizmet edeceği sorgulanıyor. Diğer yandan yüksek teknolojinin hâkim olduğu bir dünyada yaşarken bir “bilim kadını” da olsa toplumun kadın üzerinde kurduğu baskının aynı olduğunu görüyoruz. Oyun 19 Mayıs’ta saat 20.30’da, 20 Mayıs’ta saat 15.30’da Tiyatro Z’de izlenebilir. Tel: 0 212 249 16 65 CUMHURİYET 07 CMYK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle