Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
7 MAYIS 2006 / SAYI 1050 RİTİM DEĞİŞTİ, ÖZ AYNI... Her ikisi de tabularla mücadele etti, ilk olmanın zorluklarını yaşadı, otoritelere kafa tuttu. Gün geldi, sevenlerini de değişime zorladılar. İkisinin ortak noktası, “bozuk” da olsa düzene karşı çıkmadan hakkını arayan insanın sesi olmaları. 30 yıl arayla benzer zorluklar yaşayan iki müzisyen: Orhan Gencebay ve Ceza. “Ritim farklı olsa da öz aynıdır” diyorlar. Onlara göre, gönülden dinlenen müziğin tarzının bir önemi yok! Özgür Erbaş Orhan G.: Ceza’nın bu söylediği çok önemli. Biz de 68 kuşağı olarak, Avrupa’dan gelen felsefeyi kendi kültürümüze uyarladık, hepimiz doğru bildiğimiz yolda gittik. Şimdi rap'in bu kültüre uyarlanması gerekiyor. Arabesk ya da rap için “şu insanlar dinler” demek anlamsız diyorsunuz... Orhan G.: İstanbul’da nüfusun yüzde 60 ya da 70’i varoşlarda yaşıyor. Ekonomik durumları fazla iyi olmasa da aralarında filozoflar, Türkiye yönetimine gelenler, çok iyi bürokrat olanlar var. Halk müziğini çok seven biri o sınıfta değil, şu sınıfta olmalı denilebilir mi? Toplumu oluşturan grupları müzikle kategorize mi ediyorlar, diyeceğiz o halde? Orhan G.: Yanlış olan ayrım yapmak. Bakın, kırsal bütün dünyada kaynaktır ve sanat eserleri oradan çıkar. Amerikan country’si ile bizdeki halk müziği aynıdır. Belki de bizi yöneten başbakan, “Yine Yeşillendi Fındık Dalları”nı her şeyden çok seviyordur. Buna Batı formunu dayatmakta bir anlam var mı? Peki, rap biraz daha şehir müziğidir diyebilir miyiz? Orhan G.: Bence yanlış. Şehirdeki yorumu denilebilir, kırsalda da yorumu var sonuçta. Yine de daha çok kentin sıkıntısını anlatmıyor mu? Ceza: Rap daha sözlerle yapılan bir müzik olduğu için, kendi sorunlarından, başkalarının sorunlarından ya da bambaşka dertlerden söz edebilirsin. Belki şehirde başladı, ama sonuçta müziği silersen doğaçlama ve konuşmaya dayandığı için, bizim ozanlarımızın yaptığı atışmalara benzediği ortaya çıkar. Önemli olan ritmin üzerine konuşabilmek, bir derdi anlatabilmek. Sınırlar olmasa tek dil olsa... Siz fanatikleri çok olan bir sanatçısınız, onların sınırlarını bilmemek korkutuyor mu? Orhan G: Fanatikler, insanı gönüllerinin her yerine yerleştirirler, bu uğurda ölebilir, öldürebilirler. John Lennon’u fanatiği öldürdü, Elvis Presley ölünce pek çok insan intihar etti. Bu anlaması zor bir durum. Fanatiklerin, sevdiklerini koyduğu yer, tarif etmesi güç bir sevgi. Avrupalı bir politikacının “Gençliğinde iyi bir komünist olmayan, yaşlılığında iyi bir sosyal demokrat olamaz” diye bir sözü var. Siz de bir 68’li olarak, protestonuzun, isyanınızın yerini hoşgörüye bıraktığını ya da yumuşadığını düşünüyor musunuz? Fotoğraf: UĞUR DEMİR ARABESK DEMEYELİM, AMA... Siz Gencebay şarkılarıyla büyüyen bir kuşaktan mısınız? Ceza: Babam 68 kuşağından ve her tarza çok açıktı. Evimizde hem arabesk, Orhan Baba, Erkin Koray, hem Led Zeppelin, Scorpions plakları vardı. Ben de babama benzedim denilebilir. Rap bir ihtiyaçtan mı doğdu, insanlar rap dinlerken ne hisseder, ne yaşar, arabeskten farklı olarak? Ceza: İyi olan her müziği dinlerim sözünün derininde, insanların duyguyu aradıklarını görürsünüz. O zaman arabesk, rap ya da rock değil, parçanın sizi alıp götürmesi, düşündürmesi kalır. Siz “Batsın Bu Dünya” dediğinizde Türkiye'nin yoğun göç yaşadığı yıllardı. Sonra o gecekondu mahallelerinde apartmanlar yükseldi. Belki insanların durumu bir parça daha düzeldi. Dinleyicinin seçimleri bunlardan bağımsız değerlendirilebilir mi? Orhan G.: Tabii ki etkiliyor. Ancak burada yorum farklılaşabilir, şehir yorumu olabilir. Hayat devam ediyor ve farklı formlar bulunuyor, ama dertler değişmiyor, belki sorun budur. Sizin dinleyicileriniz “Artık arabesk bize yetmiyor” diyenler mi? Ceza: Onlar da var, ama rock kitlesi de, “Ben artık rap dinlemiyorum, sevmiyorum” diyebiliyor. Bunlar bana biraz özenti gibi geliyor. Gençlerin psikolojik analizlerini yapamayız. Bir şey bulana kadar arayacaklar. Orhan G.: Bunca konuşmadan sonra arabesk kelimesini kullanmak yanlış oluyor, değil mi? Yerine kullanacak başka bir söz yok ki... Anlattıklarınızdan sizlerin muhafazakâr bir dinleyici ile statükocu bir bürokrasi arasında sıkışıp kaldığınız gibi bir sonuç çıkıyor. Orhan G.: Beni en çok üzenlerden biri bu. Aşırı muhafazakâr klasik batıcılarla ya da klasik halk müziği ya da sanat müziği yapanlarla anlaşmanız mümkün değil. Çünkü hepsi, kendi misyonlarının en doğru olduğunu savunur, başka bir şeyi de kabul etmezler. Olmaz ki... Ayrıca bu entelektüel bir davranış da değil. Bence entelektüel, iyi yapılmış işe saygı duyar, emeği ve yeteneği görür, anlar. “Benim misyonum başka, ama bu da güzel” demeyi bilir. Bu saygı meselesidir ve sözünü ettiğim insanlar bunu yapmaz. B atsın Bu Dünya, Türkiye’nin son 30 yılında çeşitli zamanlar ve durumlarda söylendi. Bugün alanını biraz daha genişletti ve gece kulüplerine, sosyetik ortamlara da girdi. Eh biraz farkla tabii, bir isyan halinden, bir kendinden geçme durumundan çok maçlarda söylenen marşlar gibi... Bir zamanların işçi mahallelerinden ve varoşlardan ise şimdi rap yükseliyor. Arabesk şehrin merkezine ilerlerken rap varoşlarda genişliyor. Peki değişen ne, isyan mı, müzik mi? Murathan Mungan ve Müslüm Gürses’in arabeskten rock’a bir tünel açan ortak çalışması da “soylulaştırma” çabası olarak yorumlanıyor. Görülen o ki Türkiye değiştikçe, müziğin ritmi de hızlanıyor... Bu hızı ya da değişimi en iyi değerlendirebilecek iki isim var, Orhan Gencebay ve Ceza. İkisi de kendi alanlarında sözü elinde tutuyor. Ceza'nın yeni single'ı “Feyz Al” çıktı, Gencebay ise henüz stüdyoda. İkisi de çalışmalarına ara vererek sorularımızı yanıtladılar. MÜZİĞİN SINIFI OLMAZ... Siz rap dinliyor musunuz? Orhan G.: Dinlemez olur muyum? Küçük oğlum da rap dinler. Amerika'da çalışma yapan bir grubu izledim, elle tempo tutup altı vokalle müzik yapıyorlardı. Melodi tamamıyla bizim kullandığımız Ortadoğu, İslami motiflerdi. Hayretler içinde kaldım, çok iyilerdi. Rap de arabeskle benzer tepkiler gördü, “Bu müzik mi”, “Böyle müzik mi olurmuş” denildi... Ceza: Dinlemeyenleri anlıyor ve saygı duyuyorum, ama kesinlikle karşı çıkanları anlamıyorum. Rock dinleyenler, rap dinleyenlere farklı bir gözle bakıp, “Bu Amerikan emperyalizmidir” diyorlar. Rock müziğin kökenine baktığınızdaysa Anglosakson kültürü ortaya çıkıyor. Biz müziğimizi kendi dilimizde yapıyoruz, İngilizce değil. Ayrıca MTV’deki örnekler gibi sadece kızlar ya da paradan söz etmiyorum, uyuşturucuya, teröre, suça ve savaşa karşı çıkıyorum. Ben müziğimi sadece rap dinleyenler için değil, bütün dünya için yapıyorum. İnsanların anlaması gereken de bu. Murathan Mungan ile Müslüm Gürses bir çalışma yaptılar ve ortalık karıştı. Yorumlar yorumları izledi, hatta “Bu arabeski soylulaştırma çabası” dendi. Arabeskin buna ihtiyacı var mıydı? Orhan Gencebay: Buna kesinlikle katılmıyorum, yanlış bir yorum bence. Müslüm Gürses, kendine has bir sanatçıdır ve icrası vardır. Ne demek “soylulaştırma” çabası, soylu olmayan neydi peki? Şimdi Müslüm bulunduğu yerden bu tarafa çekilince soylulaştırılmış mı oldu? Bulunduğu yer çok mu kötüydü de bu yapıldı? Arabeski “elitlerle” buluşturma hamlesi olarak görüldü, “soylulaştırma çabası” da buna dahil bir yorumdu... Orhan G.: Buna gerek var mıydı? Müslüm Gürses, olduğu gibi bir insan. Batı eserlerinin üzerine söz yazıp ona yorumlatmak, bana kalırsa onu bozmak anlamına geliyor. Bırakın, Müslüm Gürses kendine göre yapacağını yapsın. Orhan G: Bana 60’ların sonunda siyasi görüşümü sorduklarında, yok, çünkü inanmıyorum, demiştim. Hepsinin bir hizmet yaptığına inanıyorum, ama en iyi olduklarına inanmıyorum. Bana göre en iyi rejim, henüz oluşmamış olan. Ben hümanistim, yaradanın yarattığı gökkubbe altında, tek bir lisanın konuşulmasını, sınırların olmamasını istiyorum. Benim idealim bu. Ceza’yla hümanizmde buluşuyorsunuz sanırım. Bir de istem tarifinden çok, bir sitemi dile getirmek de... Kula kulluk edene, yazıklar olsun gibi... Orhan G: Bütün canlıların hakları var. Dünya yaratılmış ve hepimiz burada varız, yaşıyoruz. Yaşıyorsak bizlerin de hakları var. Bunun önüne kimse geçmemeli, bunu kimse elimizden almamalı. Hak esastır. Hak varsa hukuk vardır. SANAT KIRDA YA DA SOKAKTA BAŞLAR Bu ilk çalışma değildi ki... Adım adım “Batsın Bu Dünya” şarkınızın varoşlardan şehir merkezlerine çekildiğini izledik, sınıflar üstü bir hale geldiğini de... Dünyanın batmasının bir gereği ve manasının olmadığı insanlar da bu şarkıda kendilerinden geçiyor... Orhan G: Tespitiniz daha çok sözlerle ilgili, ama sözü bir kenara çekerseniz geriye müzik kalır. Peki burada müziğe dair ne söyleyeceğiz? Bence müzikle ilgili bir kavram karmaşası yaşıyoruz. Arabesk diye bir tanım yapıldı, anlayan beri gelsin. Bazı terimlerse tamamıyla dışarıdan geliyor, hiphop gibi... Müziğe dair tartışma onun söz mü, müzik mi, ritim için mi yapıldığıdır. Sonuçta her şey kırda ya da sokakta başlar, sonra başka bir hal alır. İlk hali daha güzeldir ve yapmacıksızdır. Arabeskin de mi ilk hali daha güzeldi? Orhan G.: Öncelikle arabesk demekle hata ediyoruz. Bana göre, benim yaptığım Türk müziğinin devamı. Ceza: Bence müzikler ya da dinleyiciler arasında, özellikle de sınıfsal olarak bir ayrım yapmak anlamsız. Orhan Baba’nın da aynısını yaptığını düşünüyorum. Onun yaptığı müzikten her zaman çok etkilendim. Batsın Bu Dünya deyince akan sular durur. Düzeni değiştirme hayalim hiç olmadı... Sizin onları temsil ettiğiniz, isyanlarını dile getirdiğiniz duygusu hayranlarınızın taleplerini ya da hayal kırıklıklarını da büyütüyor galiba. Bir reklama çıktınız, olay oldu. Pop müzik söyleyenlere bu kadar sert tavır gösterilmiyor... Ceza: Doğru olabilir, ama neden o reklamda oynadığımı bilmesi gerekiyor belki. Neyzen Tevfik gibi yaşamanız lazım, o da mümkün değil. Underground'un özüne inerseniz benim albüm de yapmamam, para karşılığı müziğimi satmamam lazım. Bunun sınırı yok, sen belirliyorsun. Müziğe başladığınızdan bu yana sizin sınırlarınız değişti mi? Ceza: Müziğe başladığımdaki nedenlerimle bugün arasında bir fark var tabii. Müziğe başladığımda öğrenciydim, sorumluluğum yoktu. Önemli olan tek şey, enerjimi dışa vurmam, sevdiğim şeyi yapmamdı. Şarkılarımı yazarken, düzeni değiştirmek gibi bir amaç edinmedim. Bunu hayal de etmedim. Ancak beni dinleyen gençlerin, uyuşturucudan, terörden uzak durmaları, savaşa karşı çıkmaları, haklı oldukları yerde karşı durmalarını söyledim. Büyüklere öğretecek bir şeyim olamaz tabii, ama onlar da melodiyi dinleyebilirler. CUMHURİYET 08 CMYK