Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
12 MART 2006 / SAYI 1042 Bedenim kadar varım Esra Açıkgöz inan Tuzcu, “Ihlamurlar Altında” dizisinin Ömer’i. Çoğunluk onu bu dizi ile tanısa da onun oyunculuğunun bundan ötesi var. İngiltere’de tiyatro eğitimi almış, oyunlarda yer almış. Mehmet Ergen’in “Kuru Gürültü” oyununda, Ömer Vargı’nın "İnşaat" filminde oynamış. Şimdi Ayşe Opereti’nin Hasan’ı rolünde. Gülriz Sururi, Engin Cezzar ile birlikte çalışıyor. Onun için bu oyun, hayallerine bir adım daha yakınlaşmak demek. Çünkü yaşamı Gülriz Sururi’nin kitapları ve oyunları ile geçmiş. Sırada İngiliz yönetmen Ben Hopkins’ın yazın Van’da çekeceği “Karaborsa/Blackmarket” filmi var. Festivallere yönelik olan film, Van ve Azerbaycan arasındaki kaçak cep telefonu ticaretini anlatıyor. İşte Sinan Tuzcu’nun hayata ve oyunculuğa dair anlattıkları... S “Küçük rol yoktur, küçük oyuncu vardır”. Bunu söyleyen Robert de Niro bile hiç küçük rolde oynamamış! Ben “Her şeyi oynarız, büyükküçük rol yoktur” diyenleri pek gerçekçi bulmuyorum. Şurası gerçek ki, insan büyük rolde oynamak istiyor, ikisi arasında fark var, ama küçük rolde oynamam da demiyorum. Hırslı mısınızdır? İşimde başarılı olacaksam hırslıyımdır, ancak hayatta gereksiz hırslarım, arzularım yoktur. Küçük adımlarla yürüyen, 3040 sene sonra iyi oyuncu olmayı becermiş bir adam olmak istiyorum. Böyle bir hırsım var, ama bu, hiçbir zaman beni bir senede yiyip bitirecek bir hırs olmadı. Zaten hayat bir sezonluk değil. 10 yıldan fazla zamandır bu işin içinde olmanıza rağmen, “keşfedilmeniz” Ihlamurlar Altında dizisi ile oldu. Diziyle birlikte hayatınızda neler değişti? Öncelikle sokakta insanların bakışı değişti. Artık sokakta yürürken insanlar kafalarını çevirip bakıyorlar, gelip konuşuyorlar. Onlarla oynadığım her şeyi tartışabilme fırsatı buldum, bu benim için çok güzel bir şey. Peki şımarma tehlikeniz var mı? Dizi iki gün yayımlanmasa kimsenin dönüp bakmayacağını biliyorum. Sonuçta ben de sokakta televizyona çıkan birini görsem dönüp bakıyorum, hatta beğendiklerim varsa, yanlarına gidip konuşuyorum. İnsanlar seni beğeniyor, alkışlıyor, izliyor, bunlar hep ego ile ilgili. Bence oyuncu egosunu durdurursa oyunculuk yapamaz, ancak tabii ego şişirilmemeli de, egosantrik olmak ayrı bir şey. Önce insan, sonra oyuncu olursan, egonla sorunun da kalmaz. Dizi, afişinde “Türk filmlerine ve ustalara saygıyla” yazıyor. Nedir bu Yeşilçam’a dönüşün altında yatan? Seyirci, her zaman bizim önümüzde, Türkiye’nin gerçeğinde duran sıcak dramatik olaylarla ilgilenmeyi seviyor. Şu anda Yeşilçam’a dönüş diye adlandırdığımız şey aslında gerçekçilik ve sıcaklık duygusu. Çemberimde Gül Oya, Yabancı Damat, HırsızPolis... Birbirinden tarz olarak çok farklı üç iş, ancak hepsinin ortak noktası hızlı ve gerçekçi olması, televizyon karşısındaki insana dokunması. SİNAN TUZCU, adını Ihlamurlar Altında dizisi ile duyurdu. Şimdi bir de Ayşe Opereti’nde oynuyor, "İşimde başarılı olacaksam hırslıyımdır" diyor. Ancak bu bir sezonluk bir hırs değil, küçük adımlarla ama sağlam ilerlemek istiyor. Fotoğraf: UĞUR DEMİR Şimdiden geniş bir fan kulübünüz var. Bunda sizi yakışıklı bulmalarının da payı var. Sizin için yüzünüzle oyunculuğunuz arasında nasıl bir bağ var? Elinizde çok iyi bir enstrümanınız olsa da, aslında onu parlatan nefesinizdir. Sonuçta vücutları oyuncuların enstrümanı. Onu değerli kılmak, güzel göstermek oyunculuğunuza bağlı. O enstrümanın önemli olduğunu, ancak “evet güzelim” denecek kadar kapılmamak gerektiğini düşünüyorum. O fan kulüplere de çok kapılmamak lazım. İnsanların sizi beğenmesi çok güzel, ama oyuncu olarak yeterli değil. Yeterli gördüğünüz an oyuncu olmazsınız, başka bir şeysinizdir artık. Sizin bu enstrümanla duyurmaya çalıştığınız müzik ne? Herhangi bir coğrafyada yaşamıyoruz. Bizim coğrafyamızın birtakım dertleri, sosyal sorunları var. Bu, sanatçılara bazı sosyal sorumluluklar yüklüyor. Bunları duyurmak, insanların bu coğrafyanın ne kadar önemli olduğunu anlaması, sosyal arazların çözülmesi oyuncu olarak en büyük derdim. Bu enstrüman da hep bunu çalacak. HER OYUN BİR BEYAZ TEL KATIYOR Gelelim Ayşe Opereti’ne. Operete katılmanız nasıl gerçekleşti? Gülriz Hanım beni televizyonda görmüş, beğenmiş, konservatuvardan hocam olan Mustafa Avkıran da tiyatrocu olduğumu söylemiş. Görüşmeye çağırdılar, bu benim için müthiş bir andı. Ben, Gülriz Sururi’nin tiyatrosu ile büyüdüm. Keşanlı Ali Destanı benim için bir efsaneydi. İlk provaya başlamam mucize gibiydi ve bu operette çok şey öğrendim. Mesela? Bir kere sahnede durmak için adam olmak gerektiğini öğrendim. Sağlam bir yüreğin olmalı, öyle koftiden laflar sallamakla olmuyor, biraz sessiz, sakin olmalı. Sahnede zaman geçirmenin kıymetini öğrendim. Her oyundan sonra Engin Hoca’nın açtığı yolla o karaktere bir şeyler katabildim. Artık benim için bir karakteri canlandırmak sadece provalar sürecinde bir çerçeve çizip, sahnede seyirciye göstermek değil. Birinci oyunla son oyun arasında müthiş bir öğreti farkı var. Çünkü her oyun hayatınızdan geçmiş, size bir beyaz tel daha katmış oluyor. Hep büyük isimlerle tanışmışsınız. Çok mu şanslısınız? Şansım tabii ki vardı, ama ben de çok çalıştım. Yetenekli bir insanım diyemem, ama çok çalıştığımı söyleyebilirim. İşim neyi gerektiriyorsa yaptım. Işıkçılık, yazarlık... Bedenimi, oyunculuğumu ayakta tutmaya çalıştım. Hiçbir oyunda yer almıyorken bile ezber yaptım, sahne çalıştım. Peki oynadığınız karakterlerde ne kadar siz varsınız? Bedenim, sesim, vücut hareketlerim kadar. Söylediği laflar, karakteri yazara ait, yani o kadar da ben değilim. Sinan Tuzcu üstte Ihlamurlar Altında dizisinde, altta Ayşe Opereti’nde... Her hafta ekranlarda gözüktüğünüz halde sizinle ilgili pek fazla bilgi yok. Oyuncu olma hikâyenizle başlasak... Profesyonel olarak ilk defa sahneye lise ikide çıktım. Ankara’da Turizm Otelcilik Bölümü’nde okurken de tiyatroya devam ettim. 2001’de tası tarağı toplayıp tekrar İstanbul’a geldim, 24 saatimi sadece oyunculukla geçirmek istedim. Bu hiç kolay olmadı, çünkü konservatuvara girme yaşım geçmişti. O yüzden Üst Düzey Yetenek Sınavı’na girdim. Tilbe Saran ve Cüneyt Türel’in yardımıyla, çok çalışarak Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Konservatuvar Bölümü’ne ikinci sınıftan başladım. Mehmet Ergen’le tanıştım ve mezun olunca, çalışmak üzere onun yanına, Londra’ya gittim. Oyunculuk dışında, ışıkçılık, tasarım da yapmışsınız. Evet, oyuncu olarak piyasanın içinde duramıyorum, bari ışıkçı olarak durayım, dedim. Türkiye’de oyuncu olarak iş biraz zor bulunuyor. Şimdi oyunculuğumda bunların yararını görüyorum. Mesela, ışığa göre duruş belirleyebiliyorum. O zaman sizin büyük ya da küçük rol diye bir ayrımınız da yoktur, değil mi? Yunan müzisyenlerden tanıdık şarkılar: ”Akdeniz Rüzgârı” Rüzgâr Akdeniz’den esiyor rek müziği ve Akdeniz ezgilerinden oluşan “Akdeniz Rüzgârı” serisinin dördüncü albümü EMIKent etiketi ile yayımlandı.12 yıldır yayımlanan TürkYunan dostluğuna katkıda bulunan özel radyo programı “Akdeniz Rüzgârı”ndan esinlenen derlemeler serisinin sonuncusu olan albüm, Yunan müzisyen ve yorumcuların çalışmalarının ürünü. Akdeniz Rüzgârı’nda Giannis Parios, Stelios Kazantcidisi, Anna Vissi ve Antonis Remos gibi tanıdık yorumcuları dinlemek mümkün. Ayrıca aşina olduğumuz Türk pop şarkılarından, “Yaz Aşkım”, “Boş Sokak”ın da orijinal versiyonları bu albümde bir arada. Bu yıl Eurovision Şarkı Yarışması’nda Türkiye’yi temsil edecek Sibel Tüzün’ün sevilen G “Kırmızı” isimli bestesi de “Agapi Kokini” adıyla albümde. Albümdeki diğer isimler ise 2004 yılındaki Eurovision yarışmasının en iddialı isimlerinden Sakis Rouvas, yine Yunan müziğinin bildik isimleri Vassilis Karras, Katerini Kouka, Konstantinos Hristoforou ve Marinella. Toplam 21 parçanın bulunduğu albüm serinin diğer albümleri gibi dinleyenleri Akdeniz ve Ege sahillerinde müzik dolu bir yolculuğa çıkarıyor. Albümde iki de düet şeklinde yorum var, bunlardan biri Pashalis Terzis ve Marina Manolakou’nun birlikte söyledikleri “Arhipelagos”. Gerçekten kanınıza giren bir parça. Diğeri ise Eleni Vitali ve Thanasis Komninos’un söylediği “Ke Mazi Ke Monos”. İlkbaharı bekleyip yazı düşlediğimiz şu günlerde, “Akdeniz Rüzgârı4” Sibel bize gerekli olan Tüzün’ün enerjiyi ve güneşi “Kırmızı” sağlamak için isimli bestesi birebir. de albümde. CUMHURİYET 07 CMYK