Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
2 12 MART 2006 / SAYI 1042 Dönüşüm kadınlarla olacak... Özgür Erbaş Dünyayı yüzyıllardır erkekler yönetiyor. Performans değerlendirmesine tabi tutarsak başarısız oldukları ortada. Bu tespit Dr. Sedat Özkol’a ait. Özkol, “7e” dediği yöntemle, anaerkil sisteme dönüşün çözüm Fotoğraf: VEDAT ARIK lumun yönetim biçimi. Bugün dünya büyük sorunlarla karşı karşıya ve dünyanın her yerinde, tüm alanlardaki yöneticiler erkek. Anaerkil toplumların son bulmasından bu yana durum böyle. Feodal toplumlarda da kapitalizmde de durum değişmedi. Kadınlar hep geri planda kaldı, ama anaerkil yönetimdeki güzellik unutulamadı. Kucaklayıcı, hoşgörülü, paylaşımcı gelenek ve görenek bugün dilde yaşıyor, ama hayata geçemiyor. Erkeklerin yönetimde olmasından mı kaynaklanıyor peki sorunlar? Özel sektörün başarıyı ölçmek için kullandığı “performans ölçümü”ne göre düşünürsek; dünyada yağmur ormanları ortadan kalkıyor, gettolar gelişiyor, çocuklar fuhuşa zorlanıyor, organ ticareti var vs. Baktığınızda erkeklerin bu işi beceremediği ortada. Makul ölçülerde bir insan, erkeklerin iktidarda olmaması gerektiğini görür, çünkü başaramıyorlar. Sizce bu başarısızlığın nedeni ne? Çünkü erkekler bunca yıllık tecrübelerinde bir dil ve gelenek oluşturdular, her gelen de buna uyuyor. Görü getireceğine inanıyor. nüşte kavga eder gibi görünürler, ama alttan alta anlaşırlar, kadınlar da bunu anlamaz, kendilerini kavgaya kaptırırlar vs. Ancak somut durumun somut tahlilini yaparsak, dünyanın başına dert açan kurumların başında erkekler olduğunu görüyoruz. Tersi durumu denemekte yarar olduğu da ortada. B ilişim çağının tüm hayatı, ilişkileri ve alışkanlıkları değiştirdiği ve değiştirmeye devam edeceği ortada. Ancak kadınla erkek arasındaki ilişkiler, aynı hızla değişmiyor. Maltepe Üniversitesi Öğretim Üyesi Dr. Sedat Özkol, kadınların, kadınlara özgü özelliklerini yitirmeden yönetime geçmelerinin “devrim” niteliğinde olacağına inanarak “7e Paradigması”nı yani “Dişil İyi Yönetişim” tekniğini geliştirmiş. Peki sadece kadın olmak buna yeter mi? “Hayır” diyor Özkol, “Örneğin Tansu Çiller grotesk bir varlık. Thatcher, Rice ekolünden geliyor; kadınlığı inkâr ettikten sonra, erkekliğin grotesk haline dönüşmüş. Korkunçlar, çünkü dönekler her zaman çok sert olur. Oysa Şili Devlet Başkanı bana büyük umut veriyor”... Özkol geliştirdiği yöntemi Maltepe Üniversitesi Sürekli Eğitim Merkezi’ndeki eğitimlerde, sadece kadın yöneticiler ve yönetici adaylarıyla paylaşıyor. Biz de Özkol’la “7e”yi konuştuk. Dişil iyi yönetişim kavramı nedir? Bu aslında yeni bulunan bir kavram değil, anaerkil top ANAERKİL YÖNETİME DÖNÜŞ... Peki bir erkek olarak bunu nasıl fark ettiniz? Sonuçta kültürel olarak size verilen doğruların dışına çıkmışsınız... Aslında bundan 15 yıl önce kadınların yönetimde bulunamayışlarının nedenini onların zaaflarına bağlayan bir tez hazırlamaya başlamıştım. Kadınların biyopsikososyal zaafları var ve bu nedenle yönetime gelemiyorlar, diye düşünüyordum. Bu tezimi doğrulayacak materyaller ararken, bulduğum metinler tezimi yalanladı. Tanıdığım kadınları gözlemlemeye başladım ve aslında erkeklerden daha güçlü olduklarını gördüm. Kadınlarla erkekler arasında fırsat eşitliği var mı sizce? O dönem öyle düşünmenizin nedeni neydi? İtiraf etmeliyim, o dönem bu kadar bilinçli değildim. Ancak düşüncemin değişmesinde feminizmin etkisi olmadı. Bir sosyalist olarak, bunu bir insanlık sorunu olarak görüyorum ve dünya nüfusunun yarısını oluşturan kadınların hak ettikleri yerde olması gerektiğine inanıyorum. Ayrıca bence dünyada partiler üzerinden yapılan siyasetler, kendi içlerini boşaltırken, belirli sorunlar etrafında birleşen insanların oluşturdukları hareketler 21. yüzyılın siyasetini yaratıyorlar. Bu anlamda dünyadaki muhalif hareketler içinde en güçlüsü olan kadın hareketinin etkisi de göz ardı edilemez. Teziniz de bu süreçte aksi yönde gelişti sanırım... Evet. Çalışmalarımın sonunda, bir ilkeler bütünü oluşturdum ve bunu “7e Paradigması” olarak tanımladım. Bu aslında dişil bir söylem ve model: Etik, ekolojik, ergonomik, estetik, elastik, ekonomik ve elektronik. Geçmiş çağlarda elektronik teknolojisi yoktu, ama onun yerine başka araçlar vardı. Bana göre kadınlar olmasaydı, erkekler mağaradan zor çıkarlardı. Kadınların talepleri erkekleri zorluyor ve daha ileriye gitmelerine neden oluyor. 7e ile nasıl bir yönetim mantığı ortaya çıkacak? Çağdışı eril yönetimin, ayrımcı, dışlayıcı, dayatmacı, çatışmacı, tutucu, savurgan, ben merkezci, küçümseyici, kayırıcı, tekelci, cezalandırıcı, verimsiz özellikleri yerine, çağdaş dişil yönetişimin, kucaklayıcı, paylaşımcı, güler yüzlü, hoşgörülü, oydaşmacı, açık, esnek, tutumlu, yenilikçi, özendirici, komplekssiz yapısı gelecek. Peki bu yöntem çözüm üretebilir mi? İstanbul’da yapılan Habitat toplantısında, bu yaklaşımla çalışan şirketim, dünyada sadece 10 firmaya verilen “BM Mükemmellik Ödülü”nü kazandı. Ayrıca Maltepe Üniversitesi’nde bu bakış açısıyla hazırladığımız proje AB’de 1700 proje arasında yedinci oldu Buradan bakarsak kendi adıma sonucu gördüm diyebilirim. Şimdi bunu paylaşmak istiyorsunuz... Evet. Eğer edönüşümü gerçekleştirmek istiyorsak bunu yapmalıyız. Dünyadaki elektronik uzmanlarının aksine işe elektronikten başlamak gerektiğine inanmıyorum. Her nerede olursa olsun başta etik olmak üzere bu “7e”nin bir arada uygulanması gerekiyor. Çünkü kültürel değişimi gerçekleştiremezsek dönüşümü sağlayamayız. EDİTÖR’DEN D eniz Gezmiş yaşasaydı bugün 59 yaşında olacaktı, Yusuf Aslan da... Hüseyin İnan ise onları iki yıl geriden izliyordu, asılmasıydı, şimdi 57 yaşındaydı... Bu üç; yol, eylem, dava ve düş arkadaşı aynı gece birkaç saat arayla sehpaya götürüldüler. Bu karara uzun, zorlu, ama adil bir yargılamadan sonra varılmadı, 35 yıl önce bugün yapılan darbe üç idamla rüştünü ispatladı. Yani idam kararları duruşmada değil, kapalı kapılar arkasında alındı. “Eğer yaşasalardı” diye başlayan cümlelerin sonu gelmez, herkes durduğu, olduğu yerden, umduğu, düşlediği kadar yazar... Ama, onlarla yaşıt olup da sosyalizmden vazgeçmeyenler ikinci bir darbeye daha yakalandılar, kendilerini birkaç, en fazla on yaş geriden izleyen bir kuşakla birlikte cezaevlerine dolduruldular, asıldılar... Asma kararı alanların, uygulayanların, bu kararı onaylayanların ortak arenası milliyetçilikti. Onlara göre her komünist bir “vatan haini”ydi ve yaşı tutsun tutmasın, idamları “meşru” bir cezaydı. Sovyetler Birliği dağılana kadar da hep vatan haini sayılacaklar, sonra da suç, ceza maddesiyle birlikte yasalardan çıkarılacaktı... Üç “vatan haini” kuşak geçti Türkiye’den. 1940 ve 50’liler büyük tevkifatlarla, diğerleri darbelerle kırıldı. Şili’de, Arjantin’de, İran’da, Irak’ta, Almanya’da, İspanya’da aynı yaşlardaki kadınlar ve erkekler hep aynı suçlamayla öldürüldü, işkence gördü, cezaevlerine gönderildi, yersiz yurtsuz edildi. Sonunda dünyanın, bugün için kuzey yarımküresinin haritası büyük ölçüde değişti. Bu yeni haritanın inşacıları şimdi komünizmi nazizimle aynı kefeye koyuyorlar. İkinci Dünya Savaşı’nda Avrupa’yı faşistlerden komünistlerin kurtardığının belleklerden silinmesini, antikomünist savaşın yeryüzündeki milyonlarca kurbanının yok sayılmasını istiyorlar. Dahası Latin Amerika’daki sol yükselişin, küreselleşmenin karşısına artık ciddi bir güç olarak çıkan muhaliflerin dünyanın geri kalanıyla bağlarını koparmayı arzuluyorlar... Ama solun yelpazesinin bütün kanatları, solcular, sosyalistler ve komünistler tarihin ve toplumların vicdanlarında yargılanmaya sırtlarını çevirmeden, bir ağızdan dikleniyorlar: Bizi siz yargılayamazsınız! Bu ağız birliği bir başka dünyanın ancak enternasyonalizmle mümkün olabileceğini de anımsatıyor. İyi haftalar... Berat Günçıkan bguncikan@yahoo.com Cumhuriyet DERGİ* İmtiyaz Sahibi: Cumhuriyet Vakfı adına İlhan Selçuk Genel Yayın Yönetmeni: İbrahim Yıldız Editör: Berat Günçıkan Görsel Yönetmen: Aynur Çolak Yazı İşleri Müdürleri: Mehmet Sucu, Güray Öz (Sorumlu) Yayımlayan: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ Baskı: İhlas Gazetecilik AŞ 29 Ekim Cad. No: 23 Yenibosna / İstanbul İdare Merkezi: Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sok. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Cumhuriyet Reklam (0212) 251 98 7475 / 343 72 74 *Cumhuriyet Gazetesi’nin parasız pazar ekidir. Yerel süreli yayın. cumdergi@cumhuriyet. com.tr CUMHURİYET 02 CMYK