Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
4 12 MART 2006 / SAYI 1042 En iyisi hiçbir şey bilmemek insel eğitim el kitaplarında yazanları kopya etmek cinsel yönden ilerlemeye yardımcı olabilir mi? Daha iyi sevişmek için üstesinden gelinmesi gereken teknikler olduğunu düşünmek çekici gelir hep. Oysa tam tersine, sevişmenin öğrenilebilir olduğuna inanmak, bir bilisizlik biçimi. “Erkekler oral seks uygulanmasından hoşlanır, kadınlar ayakta sevişmeyi sever...” benzeri sözüm ona bilgilerle donanmak, insanın kendi kendisiyle ve diğeriyle yüz yüze gelme şansını ortadan kaldırır. En iyisi tüm bunları kulak arkası etmek, haz hiçbir zaman beylik sözlerde değil. Cinsellik herkes için, kendi buluşlarının, kendi korkularının alanı, kendisinin biricik olduğu, kimselere benzemediği bir alan. O zaman söz konusu olan, ne yapacağını, ne söyleyeceğini, havada ne estiğini, nereye gittiğini bilmediğini, oraya gitmenin de akıllıca olmayacağını kararlı olarak kabullenmek gerektiği. Zaten kimse öğrendiklerinden ibaret değil, yapımızdaki o benzerDaha çok özgürlük, daha siz sesi dinlemek kovalanacak tek amaç. Ama kulağını bu sese vermek oldukça çok kendiliğindenlik, zor. Çünkü bu sesin yakıcı olabileceğinden kaygılanırız, onun kendi hakkımızda pek daha çok heyecan... de kabullenilebilir olmayan şeyleri açığa vuracağından. Biraz tiksindirici bu, bizi azDaha yoğun cinsel mış hayvanlara dönüştüreceğinden ya da birliktelikler için gerekli edepsiz sözler sarf etmeye zorlayacağından çekiniriz. Arzumuzun, olduğumuza inanolan öğeler bunlar. dığımız ya da olmak istediğimiz ölçütlerle örtüşmediğini görmekten korkarız. Kaynakları ise, kendine Birçok insan hep bu korku adına fanteve diğerine olabildiğince zilerini baskı altında tutar: Bu imgelerin söz sahibi olmalarına izin verirlerse, koyu kulak vermek. ahlaksızlığı eyleme geçireceklerini düşünürler. Ne var ki, sevişmeyi öğrenmek bu düşlemleri kabullenmekten geçer, çünkü fanteziler bizim bilinçaltı arzularımızı taşırlar, bizi “rahatsız” etmemek için bilinç düzlemimize çıkmazlar. Bir tecavüzü düşlemek, tecavüze uğramayı arzulamak demek değildir. Bu, bir kadının daha çok içine girilmesini ve aşıkâne bir beden bedene gelmede kabul edilmek istenmeyen şiddeti yoğun olarak arzulaması. C larım doğal olarak duyarsız olacağından, bu hiçbir şeyi değiştirmeyecek. Ruhumuzun tüm gücünü özgür kılmaya ulaşmak gerekir. Bize yardımcı olmak için fantezilerimiz var, çünkü onları koyvermek, bedenimizi ferahlatmak, kışkırtmak, heyecanlarla, arzuyla azar azar doldurmak için eğitmeye yarar. En sonunda bedenimizi, küçücük kıpırtıları bile duymaya bırakırsak biz onu yönlendirirken, bedenimiz de bizi yönlendirir. Her şeyden önce, ötekini dinlemeyi kesmeli. Erkekler “O beni arzulamıyor” diye yakınır. Kadınlar “Benimle coşkuyla sevişmiyor” diye sızlanır. Böylesi tümceleri dile getirmek, hiç kimseden söz etmemektir, ne kendinden, ne de ötekinden. Bize nasıl davranacağını partnere bırakan bu edilginlikten kurtulmamız gerekir. “İsterdim ki o...” demek, “İstiyorum” demekten korkmanın yansıması. Cinsellikte, bencil bir coşku var, son kertede içten, “İstiyorum”, “Seviyorum”, ya da “Sevmiyorum” diyen, “Şimdi gel” ya da “Öyle değil” diyen pes perdeden bir ses var. Başka hiçbirine benzemeyen bir ses. Tam da bu yüzden hiçbir eğitim olanaklı değil. CİNSELLİK ÖYLESİ BİR BİLİSİZLİK HALİ Kİ... Erkekler ve kadınlar cinslerine özgü sorunlarla karşı karşıya değillerdir cinsellikte. Ötekiyle kendimiz arasındaki farkı yaratan şey, erkeği ve kadını tanımlayan fiziksel ve kültürel işaretleri aşar. Çünkü bu, anne baba modelimizin biçimlendirdiği bilinçaltımızı ilgilendirir. Ebeveynimizin kendi cinselliklerini yaşadıkları biçim, bizim cinselliği yaşamamız üzerinde etki bırakır. Örneğin kadın cinselliğinin tümüyle özgürleşeceği söyleminin aksine, kadınlar hâlâ annelerinin engellemelerinin izlerini taşıyorlar. Haz üstüne konan yasaklar bilinçaltından bilinçaltına miras kalarak, güçlenirler ve tek açıklamaları aile öyküsüdür. Bundan dolayı tüm bilinçaltı tektir ve cins ya da yaşa bağlı her hangi bir sınıflandırmaya girmez. Hazza ulaşmak için aynı senaryoyu yinelemek eğilimi, cinselliğin içeriğinde olan ve hem erkekler hem kadınlar için geçerli olan bir eğilim. Cinsellik öylesi bir bilisizlik okyanusu ki, işe yarar bir şey bulduğumuzda onu hemen kaparız. Bu, cinsel ilişkilerimizin her defasında özgün yaratılara gereksinim duymak zorunda olmadıklarını da gösterir. Eğer iki partner doyuma ulaşıyorlarsa, her şey yolunda demektir. Öte yandan, eğer bu kalıplaşıp, köhneleşiyorsa, koruma duvarlarının dışına çıkıp özgürleşmelidir. Bazen çok ince bir ayar, yeni bir şeyin olagelmesi için yeterlidir, yeni şeyler bulma isteğini atılıma geçirecek bir dengeleme. Psychologies’den çeviren: EMRE ÇAĞATAY ÖNCE ÖTEKİNİ DİNLEMEYİ KESMELİ Bu bilinçdışı korkuyu aşmak için, ilk adım, korkuların sesini dinlemek zorunda olmadığımızı anlamak. Cinsellik, insanın kendi kendisini aldatamayacağı tek alan. Haz almadığım zaman, kendime haz alıyorum demem hiçbir şeye hizmet etmez. Eğer bedenim kapalıysa, sevişmeye kalkışmak boşuna, organ Oğlum ne isterse yapar, kızım asla! Figen Atalay K adına toplum içinde dayatılan konum, ergenlikle “kadın” dünyasına adım atmaya hazırlanan kızlara da yansıyor. Türkiye'deki kız çocukları, sosyal, kültürel ve dini öğeler yüzünden Batılı hemcinslerinden çok daha fazla baskı altında yaşıyorlar. Aileler de, toplum kendilerine ne dayatıyorsa kızlarına da “mecburen” onları uyguluyorlar. Yani oğullarının sevgilisi olmasını çok doğal karşılarken, kızlarına bu özgürlüğü vermiyorlar. Pedagog Dr. Melda Alantor aileleri bu çifte standartları konusunda uyarıyor. “Yaşam boyunca ergenlik döneminin karmaşasına takılıp kalarak, kendilerini ve çevresini sürekli mutsuz kılan bireyler yetiştirmekten kaçınmanın en önemli yolu” diyor “gence ilişkiler konusunda deneyim kazanması için fırsat tanımak”. Alantor, yetişkinlerin, gencin cinselliği keşfetme çabasını olağan karşılamaları ve çocuklarını ergenlik çağının ani değişikliklerine hazırlamaları gerektiğini vurguluyor ve şöyle devam ediyor: “Cinsel gelişim üzerine, okul öncesi dönemden itibaren annebaba ve okuldan doğru, öz ve yaşına uygun bilgiler alan çocukların ergenlik dönemine daha kolay uyum sağladıkları gözlemleniyor. Çünkü, genç ile ailesinin iletişim kanalları açık tutuluyor. Ergen, annebabasına inanıyor ve onların her zaman kendisine yardımcı olacaklarını biliyor. Çocuk ergenlik çağına gelene kadar yıllarca kadınerkek ilişkilerini izler, annebabalarını gözlemlerken, duyup gördükleri ve yaşadıkları, çocukların erkek ve kadın olmanın ne demek olduğu hakkındaki görüşlerini belirleyecektir.” Alantor, ergenin cinselliği nasıl algılayacağını, karşı cinsle beraberliklerde üstleneceği sorumlulukları bilmesinin önemine dikkat çekerken, önceliği, gencin karşı cinsle ilişkilerinin ne kadarına izin verildiği hakkında da bilgi sahibi olmasına veriyor. Örneğin bir gence 15 yaşına kadar grup arkadaşlıklarına izin verilebileceğini, gerçek bir sevgili ilişki “Oğlum sevgilisini eve getirebilir, ancak kızım yapamaz”. Bu söz, bir kız, bir de erkek çocuk sahibi bir anneye ait. Ergenlikte başlayan bu çifte standart, yaşam boyunca ergenlik döneminin karmaşasına takılıp kalan, mutsuz bireyler yetişmesine yol açıyor. sinin ise ancak bu yaştan sonra mümkün olabileceğini vurguluyor. Alantor ergenin cinsellik hakkında bilgilenmesine ilişkin şu önerilerde bulunuyor: “Anababa, kız ve erkek çocuğa, hamilelik, cinsel yolla geçen hastalıklardan, gebelikten korunma yöntemlerinden söz etmeli. Annebaba gençle hangi cinsel deneyimlerin daha sonraki yıllara bırakılması gerektiğini konuşabilir. Ona cinselliğin güzel ve özel bir deneyim olduğu ve bu nedenle belki de ilk kez değer verdiği kişiyle yaşaması gerektiği vurgulanabilir. Ergene kadın ve erkek olabilmenin cinsel birleşme becerisinden çok daha fazlasını gerektirdiği anlatılabilir. Gencin erkek, eş ve baba olarak gelecek yıllarda yükleneceği rollerdeki başarısı koruma, bağlılık, şefkat, sabır gibi kişilik özelliklerine bağlıdır. Genç kız için de sadece dişiliği değil, gözetip büyütme, ilgi, anlayış ve sevgi alıp verme gibi becerileri kadınlığını tanımlayacaktır. Genç ilgi duyduğu kişilerle kurduğu ilişkilerde mutluluk içindeki hüznü, kıskançlığı, öfkeyi, sabırsızlığı, sevmeyi ve insana güzel duygular tattıran cinselliği öğrenir. Kavgalar, yalanlar, ayrılıklar, düş kırıklıkları ve güzel aşklar yaşayarak kendini sınar. Yaşam olaylarıyla başa çıkabilme becerilerini geliştirir.” İkiyüzlülük biliyorum, ama... 18 yaşında bir oğlu, 16 yaşında da bir kızı olan 50 yaşındaki Filiz Sarper, “cinsel özgürlük” konusunda kızıyla oğluna farklı davrandığını, bunu toplum baskısı nedeniyle yapmak zorunda olduğunu ve bundan da büyük rahatsızlık duyduğunu söylüyor. Oğluna sınırsız bir cinsel özgürlük veren, kızına ise bu konuda ciddi kısıtlamalar getiren Sarper, bunun nedenini, ilişkilerine nasıl yansıdığını şöyle anlatıyor: “Oğlumun bir sevgilisi var. İstediği zaman eve de getiriyor, birlikte yemek yiyoruz. Sonra da kız arkadaşı geceyi oğlumun odasında geçiriyor. Kızımın şimdiye kadar sevgilisi olmadı, olduğunda sevgilisinin evinde kalmasına ya da erkek arkadaşını bize getirmesine asla izin veremem. İkisine da aynı cinsel özgürlüğü tanımak istiyorum, bunu yapamadığım için de kendimi iki yüzlü buluyorum, ama toplumun baskısı çok büyük. Kızımın beni anlayacağını umuyorum. Bir yandan da toplum ve aile baskısı yüzünden yanlış ilişkilere girmesinden korkuyorum. Aşırı kontrol altında yaşayanlar, çok büyük hatalar yapabiliyor. Bunu da istemiyorum. Açıkçası, bazen neye izin verip neye vermeyeceğimi bilemiyorum.” CİNSEL ÖZGÜRLÜK AYIP Çocuk ve ergen psikiyatrisi Dr. Meltem Kora’ya göre, toplum, kadınlara ve erkeklere nasıl bakıyorsa, hangi role ne özgürlükler yüklüyor, ya da hangi haklardan mahrum ediyorsa ergenler de sosyal rollerine hazırlandıkları bu dönemde bu paylaşımdan nasiplerini alıyorlar. “Kadınların cinsel özgürlüklerinin, tüm dünyada bir ayıplama ve yasaklamayla karşılandığını unutmayalım” diyen Dr. Kora da cinsel eğitimin nasıl olması gerektiğine ilişkin şu önerilerde bulunuyor: “Cinsel eğitim kızlara ve erkeklere, cinselliğin iğrenç, korkunç ya da bir mecburiyet olmadığını, yaşanması için uygun zamanın (çocuğun içinde yaşadığı kültüre göre evlilik, evlilik öncesi ya da üniversite dönemi olabilir), kişinin (sevilen bir kişi, seven bir kişi, değer veren bir kişi) ve koşulların (büyümek, evlenmek, ayrı eve çıkmak gibi yine ergenin kendi kültürüne uyan koşullar) beklenmesi gerektiğini, bedensel yönlerini (anatomik, fizyolojik) ve sosyal yönlerini (cinsel taciz, tecavüz gibi durumları, vücudun özel olduğunu fark etmek, kendini korumak; toplumun cinselliğe bakışında kültürel farklara değinmek gibi) aktarmayı içermelidir.” CUMHURİYET 04 CMYK