Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
12 MART 2006 / SAYI 1042 ARİFE KÖSE rife Köse, 29 yaşında. Devrimci Sosyalist İşçi Partisi (DSİP) üyesi ve küreselleşme karşıtı hareketin içinde yer alıyor. Tasarıya ilişkin görüşleri ve gelecekten beklentileri şöyle: Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi’nin komünizmi nazizmle bir tutan tasarısını nasıl değerlendiriyorsunuz? Tamamen yanlış buluyorum, çünkü o rejimlere değil, komünizm ve sosyalizmi mahkum etmeye yönelik. Ayrıca nazizm ya da faşizm denen ideoloji, burjuva kapitalizmi içindeki her türlü baskıdan çok öte bir anlayıştır. Dolayısıyla, nazizmle Rusya’daki rejimi eşleştirmek tamamıyla aymazlık. Ancak Doğu Avrupa ve Sovyetler Birliği’ndeki rejimlerin, sosyalist rejimler olduğunu da düşünmüyorum. 1917 Ekim Devrimi’nin ardından işçiler iktidarı alıp, özyönetim organlarını kurmuşlarken 1920’li yıllardan itibaren SSCB’de rejim yozlaşmaya başladı ve kapitalizmden bir farkı kalmadı. Belki patronlar yoktu, ama devletin kendisi bir egemen sınıf olarak örgütlenip insanları yönetti. Sonuç olarak, AK’nin içinde olduğu kapitalist AB, eleştirdiği bu sistemlerden farklı değil. Yani burjuva kapitalizmi, devlet kapitalizmini eleştiriyor. Peki böyle bir açıklama yapmaya neden şimdi ihtiyaç duyuyorlar? Bence bunun, hem Avrupa’da yükselen yeni sol partiler hem de tüm dünyada yükselen hareketlerle çok büyük ilgisi var. Yeni sol partiler, sosyal demokratların neoliberal politikaları kabul etmesiyle birlikte doğdu. Ayrıca bu hareket içinde sosyalistler ve komünistler var ve bu insanlar “Başka Bir Dünya Mümkün” sloganıyla alternatif bir dünya öneriyorlar. Avrupa bugün, neoliberal politikalara karşı mücadelenin en yoğun olduğu yerlerden biri. Fransa ve Hol A landa AB Anayasası’na hayır dedi, Almanya’da sosyal güvenlikle ilgili kısıtlamalara karşı eylemler yapılıyor, Yunanistan’da gazeteciler greve çıktı. Tüm bunlar Avrupa egemen sınıfını korkutuyor, büyük bir kriz ve sıkışmışlık içindeler. Peki bu yeni hareketlerin içinde ya da çevresindeki insanların da geçmişteki sosyalist pratiklere ilişkin bir eleştirisi var mı? Tabii var. Hareket içinde en çok tartışılan konulardan biri bu. İnsanlar geçmişe bakıp, bizim istediğimiz sosyalizm bu değil, diyorlar. Yeni Sol, bu eleştiri üzerinden yükseliyor, hatta bu hesaplaşmayı yapmamış olan bütün sol, bu hareketin gerisinde kaldı. Ancak bizlerin yaptığı eleştiri AK’nin yaptığı türden bir kınama değil. Bu tecrübe üzerinden daha iyisini yaratmayı hedefliyoruz. İyi niyetle bu dünyayı değiştirmek için yola çıkmış insanlarla, AK gibi sistemin devamını sağlamayı hedefleyen yapıların eleştirilerinin birbirinden farklı olması da normal. Seattle’la birlikte başlayan sürece enternasyonalizm diye bakmak mümkün mü? Bakmaktan öte, bence tam da enternasyonalizm bu. Çeşitli partilerin yönetimlerinin, temsili düzeyde oluşturdukları bir birlik değil, halkların ve hareketlerin birlikteliği, yani gerçek enternasyonalizm var. Gelecekten umutlu musunuz? Kesinlikle evet. Dünyadaki en şanslı kuşaklardan biriyiz ve çok tarihi bir süreçten geçiyoruz. Bize hep 68 kuşağı anlatılırdı ve hayal gibi gelirdi ya, bence biz onlardan bile hareketli bir süreçten geçiyoruz. Hem savaş karşıtı hareket, hem de antiemperyalist hareket sadece eylem yapmıyor, aynı zamanda tartışıyor. Latin Amerika’yı, ABD’deki asker ailelerini, İngiltere’deki savaş karşıtlarını, Irak’taki halk direnişini ve tabii savaş karşıtı hareketin tek somut kazanımı olan 1 Mart’ta tezkerenin durdurulmasını düşününce büyük bir heyecan duyuyorum ve umutlanıyorum. YENİDEN SOSYALİZM ERTUĞRUL KÜRKÇÜ E rtuğrul Kürkçü, 1968 hareketinin önemli isimlerinden. Bugün de komünist kimliğini taşıyor. Kürkçü’yle, tam da 12 Mart’ın 35. yıldönümünde Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi’nde tartışılan, kısmen de kabul edilen antikomünist tasarıyı konuştuk. İşte yanıtları: Sizce komünizmi nazizmle bir tutma, böylelikle komünizmi lanetleme tavrını yaratan ne? Hazırlayanlara baktığımızda, tasarının Avrupalı muhafazakârlarla, AB’ye katılmış ya da katılmamış Doğu Avrupalı dönmelerin ittifakı üzerinden gerçekleştiğini görüyoruz. Doğu Avrupa’daki antikomünizm, uygun bir konjonktürde intikam almaya girişiyor da denilebilir. Burada çok şaşırtıcı bir şey yok, fakat benim açımdan çok önemli olan, birleşik sol grubun oylama ve görüşme sırasında takındığı tavır. Birbirlerinden farklı eğilimlerdeki, komünist, sosyalist, yeşil, sol, sol sosyalist diye kendisini adlandırılan gruplar adına yapılan konuşmaların tarihi önemde olduğunu düşünüyorum. Bu önem muhafazakârlara verdikleri yanıtta ortak tavır almalarından mı kaynaklanıyor? İki nedenle, birincisi her şeyi yerli yerine oturtan bir tavır, yani tarihin ve hukukun yargılaması gerekenlerin siyasi zeminlere taşınmasına itiraz ediyor, yargıcın ya da savcının kim olduğunu sorguluyor ve ortaya koyuyor. İkincisi, Avrupa’nın sosyal mücadele tarihinin hiçbir evresinin tamamen masum olamayacağını kabul ediyor. Bu, kusurlarıyla beraber tarihin sahiplenilmesini ve kendisini ayırmadan, o tarihin bütün doğum lekelerini de taşıyarak, yaşamaya alnı açık olarak devam etme arzusunun ahlaken üstün bir tavır olduğunu düşünüyorum. Ortak bir dil kurmayı önemsemiyor musunuz? Elbetteki önemsiyorum. 3. Enternasyonal çizgiden gelenlerle, gelmeyenler bu tasarıya karşı pozisyon aldılar ve hepsi şu noktada birleştiler: Komünistler Avrupa’nın nazizme karşı direnişinin bir parçasıdırlar, bu direnişe can veren bir ideolojiyi nazizmle bir tutmak kadar büyük bir gaflet olamaz. Muhafazakâr basıncın, Avrupa’da epey dağılmış olan solda, ye niden birbirini görme, anlama, birbirine sahip çıkma, birbirinin kıymetini bilme duygusunu uyandırdığını düşünüyorum. Muhafazakâr basıncın daha da artma tehlikesi yok mu? Hem var hem yok. Avrupa, ABD’nin dünyayı kuşatan basınçlarına mukavemet edebilirse, bu muhafazakâr iklim dağılabilir. Fakat karikatür krizinde de gördüğümüz gibi, Doğu ile olan mesele devam ettiği sürece, Avrupa kapitalizmi de kendi iç problemlerine yanıt üretemediği takdirde sadece muhafazakârlık değil, aynı zamanda neonazizm de güç kazanabilir. Halen bu risk var ve çözüm solun ne yapacağına bağlı. Sol bir çözüm üretebilecek mi, umut var mı? Var. Genel olarak dünyaya baktığımızda Amerika’nın yekpare hakimiyetine karşı pek çok önemli itirazın yükseldiğini görüyoruz. Latin Amerika’da baş gösteren kendi kaderini kendi tayin etme eğilimi ümit veren bir gelişim. Ancak Çin rekabetinin Avrupa burjuvazilerini ABD ile işbirliğine yönelttiğini de göz ardı etmemeli. Yukarısı ile aşağısının iki ayrı istikamete gitmesi halinde, sorunun çözümünü solun kendisini yukarıdan koparıp koparamayacağı belirleyecek. Avrupa’daki bu olumlu adımlar, Latin Amerika’daki yeni sol rüzgâr, solun yüzünü yeniden enternasyonalizme dönmesi olarak okunabilir mi? Bence okumamız gerekir. Çünkü enternasyonalizmsiz bir sosyalizmin olamayacağı bir kere daha kendisini ortaya koyuyor. Latin Amerika’daki yeni sosyalist yükseliş G. Amerika’nın yeniden birleşmesini öngören bir kıtasal ve bölgesel enternasyonalizmi temsil ediyor. Birbirlerine değiyorlar, birbirlerinden güç alıyorlar. Avrupa’da ise Bolkestein yasasına karşı pek çok ülkede eşzamanlı yapılan direnişler, 2030 bin kişinin bir ülkeden diğerine giderek ortak mitingler düzenlemesi, emeğin hakları konusunda ortak uluslararası barikatlar örmeye çalışmaları, enternasyonalizm imkânın daha arttığını gösteriyor. Dünya solu 5. enternasyonalizme gidiyor diyebilir miyiz? Ona ne diyeceğimizi bilmiyorum, fakat şunu biliyorum ki enternasyonalsiz komünizm olmaz. Avrupalı muhafazakârlar, komünizmi lanetleyen bir tasarı hazırladılar. Birleşik Avrupa Solu Grubu, komünizmin, nazizmle mücadelesini anımsatarak bu tasarıyı reddetti. Bugün ise 12 Mart darbesinin, yani antikomünist mücadelenin şiddet gösterisinin 35. yıldönümü. Tasarıyı, bu şiddeti yaşayan kuşağın temsilcisi ile genç kuşaktan bir sosyaliste sorduk. İşte yanıtları... Berat Günçıkan / Özgür Erbaş Faşizmle savaşan kimlerdi? P arlamenterler Meclisi’nde yapılan görüşmelerde, Birleşik Avrupa Solu Grubu, tasarıyı sert bir dille eleştirdi. Grup adına konuşan İsveçli parlamenter Mats Einarsson sözlerine, “Komünist adı verilen partiler ve rejimlerce yönetilen devletlerde kitlesel insan hakları ihlalleri olmuştur. Bu kınanmalıdır. Tıpkı demokrasi, özgürlük, insan hakları, Hıristiyanlık ya da uygarlık adına gerçekleştirilen kitlesel insan hakları ihlalleri gibi” diyerek başladı. “Ama” diye sürdürdü konuşmasını “burada oylayacağımız raporun, onu kabul edilemez kılan asıl sorunu, geçmişin zulmünü, idealleri bu suçların tam tersi olan bir ideolojiye, bir siyasal akıma saldırmanın, onu marjinalize, hatta kriminalize etmenin aleti haline getirmesidir.” Einarsson, raporun rejimlerle bir siyasal akım olan komünizm arasında kasıtlı olarak ayrım yapmadığının altını çizdi ve “Demokrasi uğruna mücadele eden kadınlı erkekli milyonlarca insan antikomünizm bayrağı altında hapse atıldı, işkenceye uğratıldı ve katledildi. Antikomünizm hedefine hep solu, işçi hareketini ve kim kapitalizm ve emperyalizmi sorguluyorsa onu aldı” dedi ve şu soruyu sordu: “1930’larda demokratik cumhuriyeti savunmak için İspanya'da hayatlarını verenler kimlerdi? Nazi istilasına karşı direnişi örgütleyenler kimlerdi? Savaş sonrasında İspanya, Portekiz, Yunanistan, Rodezya ve Güney Afrika'da Amerika Birleşik Devletleri'nin antikomünizm adına destek verdiği faşist rejimlere karşı savaşanlar kimlerdi?. Bugün 'teröre karşı savaş'ta liberallerin saldırısına uğrayan liberal ilkeleri savunanlar kimler? Göran Lindblad (Karar tasarısını kaleme alan) yanıtını bilir.” 4. yüzyıla dokunmak... Aylin Kotil enikapı’da Marmara rayı ve metro çalışmalarının yapıldığı yerde orijinal haliyle bir liman bulundu. Kentin içinde olması nedeni ile oldukça büyük bir alan diyebiliriz. Kentte arkeoloji çalışması yapmak zor. Anadolu’da arkeoloji çalışması yaparken kazının dışında farklı maddelere rastlamak güç. Oysa buradaki çalışmalar sırasında soda şişesi, kola kapağı ve yağ kandilleri iç içe. Alan müthiş, manzara müthiş. Tarihin büyüsü içeri girdiğiniz andan itibaren sizi bir mıknatıs gibi kendine çekiyor. Arkeologlar şu ana kadar 8 tane gemi bulmuşlar. 16 tane yağ kandili (farklı yüzyıllara ait), tarak ve ayakkabılar da cabası. Başka bir bölümde 9 tane kafatası bulunmuş, vücutlara rastlanmamış. Kafataslarının Samatya’daki suçlular metropolü ile bir bağlantısı olduğu üzerinde duruluyor. Gemilerden 4 tanesi daha yüzeyde, on Y ların altında 25 metre uzunluğunda bir tekne var. Üstünde de eşek ölüsü. Bu durum arkeologların aklına bir tsunami sonrası teknelerin limana vurmuş olabileceği ihtimalini getirmiş. Bu ihtimalin araştırmasına da başlanmış. Manzara gerçekten büyüleyici. Birkaç yüzyılı bir arada görebiliyorsunuz. Hatta gezerken öyle bir an geliyor ki, 19. yüzyıla ait eserlere gereken önemi veremiyorsunuz. Çünkü burada tüm dünyanın ilgisini çeken gemilerin de dışında esas başka bir şey var. 4. yüzyılda Konstantinos’un surunun başlangıcı bulunmuş bu kazılarda. Onun hemen üstünde 5. yüzyıl Theodosius suru var. Konstantinos’un suruna ilk defa rastlanmış olması dünyanın ilgisini buraya çekmiş durumda. Yabancı arkeologlar ve basın buralara gelmiş. Dediğim gibi burası Marmara rayı ve metro çalışmaları sırasında bulunmuş. İmar ve İskân Bakanlığı kazı ça lışması bittikten sonra eserlerin kaldırılıp kendi projelerinin hayata geçirilmesini istiyor. Kendi projeleri de bittikten sonra eserlerin tekrar yerine konabileceği söylenmiş. Oysa buranın koruma altına alınması gerekiyor. Çünkü Konstantinos’un suruna ilk defa rastlanmış. Tek teselli Anıtlar Kurulu’nun da eserlerin korunma altına alınması görüşünde olması. Yaşadığımız yerde evlerimize bu kadar yakın bir kazı çalışması var. Ve belki de yarım saatlik bir yolun sonunda 4. yüzyıla el sürebilme lüksüne sahip bir şehirde (İstanbul’da oturanlar için söylüyorum) yaşamaktayız. Sizlere tavsiyem, gidip bu muhteşem yeri görün. Çalışmalar devam ettiği için izinle girebiliyorsunuz. Ancak emin olun ki değer. Yüzyılların içinde kaybolup giderken her şeye rağmen İstanbul’un bizlere neden güzel göründüğünü bir kez daha anlayabiliyorsunuz. Ancak bir küçük tavsiyem daha olacak. Burayı gezdikten sonra, gününüzün devamında başka program yapmayın. Öylesine büyülenerek çıkıyorsunuz ki, orada geçirdiğiniz her anı özümsemek ihtiyacı hissediyorsunuz. İyi pazarlar. aylin@kotilsarigul.com CUMHURİYET 10 CMYK