02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

PAZAR EKİ 8 CMYK 8 5 KASIM 2006 / SAYI 1076 “Adem’in Trenleri”nde iki yolcu, Hacer ve Hasan... İpek Özbey nadolu’nun küçük bir kasabasında yaşayan Hacer’i sevdiği adam, çocuğunun babası Bekir terk eder. Ortada kalan Hacer’e Hasan Hoca sahip çıkar. Onu nikâhına alır, kızı Fatmacık’a kendi çocuğu gibi bakar, ama Hacer’e elini bile sürmez. Çünkü bu durumu Allah’ın bir sınavı olarak kabul etmekte, bir gün Hacer’in Bekir’e döneceğini düşünmektedir. Bir gün, Manisa’nın uzağındaki tren istasyonuna imam olarak çağrılır ve her şey değişir. Çünkü burada Bekir’le karşılaşırlar....Sonra...Sonrası 2 Mart’ta vizyonda... Filmin senaryosu İsmail Doruk’un kaleminden çıktı, yönetmeni ise Barış Pirhasan... “Adem’in Trenleri” Manisa’da, Karaağaç tren istasyonu ve çevresindeki köylerde çekiliyor. Başrolleri ise Cem Özer ve Nurgül Yeşilçay paylaşıyor. Cem Özer, Hasan Hoca’yı, Nurgül Yeşilçay ise Hacer’i canlandırıyor. Film 450 bin YTL ile Kültür Bakanlığı’nın büyük desteğini aldı. Oyuncular Özer ve Yeşilçay’la “Adem’in Trenleri”ni konuştuk. Senaryosunu İsmail Doruk’un yazdığı, Barış Pirhasan’ın yönettiği “Adem’in Trenleri”nde inanç ve aşk var. Filmin başrollerini paylaşan Nurgül Yeşilçay ve Cem Özer, inancı değil, insanlık durumunu sorgulamayı yeğliyorlar... Yeşilçay Hacer, Özer ise Hacı Hasan rolünde... Çift, birlikte oynamanın henüz bir dezavantajını görmüyorlar. Avantaj mı? Zamandan ve Nurgül Yeşilçay. Gün geliyor, Hacer inceden inceden Hasan Hoca’yı sevmeye başlıyor. Bir kadın güvence arayışını aşkla karıştırabilir mi? N. Yeşilçay: Bir kadın doğası gereği kendisini koruyan bir erkeği olsun ister. Zaman içinde bazı çevrelerde bilinç kadını bu isteğin dışına taşımış, ama bu bana doğanın kendisine pek uygun olmayan, sosyal bir durum gibi görünüyor.. Doğanın verdiği rolün aklın verdiği rolden daha doğru ve güçlü olduğuna inanıyorum. Bu çerçeveden bakınca da aslında Hacer’in karıştırdığı minnetle aşk oluyor. Bir tarafa duyduğu öfkeyi aşk ve tutkuyla, diğer tarafa duyduğu sevgi, saygı ve aşkı minnetle karıştıran ve böylece kendi de karmakarışık olan bir kadın var karşımızda. Neyse ki hayat ya da kader diyelim, ona yardım ediyor da gerçeği bulabiliyor. Bu film tartışılacak mı sizce? C. Özer: Elbette. N. Yeşilçay: Her film tartışılmalıdır. Tartışılmıyorsa ortada bir fikir ve bir film yoktur. C. Özer: Orada ay çekirdeği devreye girer. Her ikinizin de, filmi kabul etmenizdeki sebep neydi, filmin senaryosu mu, mesajı mı? C. Özer: Elbette ki senaryonun mükemmelliği. Sağlam dramaturjisi, eh mesajı da tabii. N. Yeşilçay: Bir de Ezel Akay’ın ikna kabiliyeti. C. Özer: Birlikte oynama fırsatı da kolay reddedilecek bir şey değildi tabii. A enerjiden tasarruf! Cem Özer. Geçen yıllarda İmam çekildi, sonra Takva... Şimdi de “Adem’in Trenleri”... İnanç meselesini ele alan filmler artıyor, bu zamanlamanın bir anlamı var mı? C. Özer: Hayır, belki bugünkü iktidardan dolayı böyle bir spekülasyon yapılıyor olabilir ama geçmişte de Türk sinemasında din temalı filmler çekildi. Kaldı ki bugünkü konjonktür böyleyse sinema da günceli yakalamalı değil mi? Buna din içerikli film demek doğru olur mu? C. Özer: Tamamen değilse de yanlış olur. Evet, içinde inançla ilgili sorgulamalar var ama, bu olması gerekeni gösteriyor. Aslında bir “Nasıl adam olunur” filmi demek daha doğru. Yeşilçay da, Özer de inançinançsızlık üzerine kafa yormamışlar. Yeşilçay “Bu boşa bir çaba olurdu” derken, Özer, filmin inancı değil, sevgiyi, aşkı, adam olmayı tartıştığını söylüyor. Oyunculara göre bu bir Anadolu filmi değil. Yeşilçay, “Belki hikâye Anadolu’da bir kasabada geçiyor ama bu İngiltere’nin bir kasabasında bir rahiple genç bir kız arasında da geçebilirdi” diyor. Cem Özer ise konunun evrensel olduğunun altını çiziyor, “İnsanın olduğu her yerde yaşanabilir bu öykü. Hasan Hoca İncil’in öğretilerine göre yaşamaya çalışan peder Joshua olsa hiçbir şey değişmez”... Sizce inancın yüksek olduğu kişilerde de karmaşık ahlaki hesaplaşmalar yaşanıyor mu? N. Yeşilçay: Bence daha dürüst yaşamak için daha ince ayarlı yaşıyorlar. C. Özer: İnançsız olanların daha karmaşık hesapları yok mu sizce ya da hesapsız yaşamaları daha karmaşık gelmiyor mu? N. Yeşilçay: İnananla dindarı karıştırmamak lazım. Her dindar gerçek inançlı olmadığı gibi, her inançlı da dindar olmayabilir. Mesela Cem son derece inançlı biri, ama hiç dindar değil. C. Özer: Aslında her dine aynı mesafedeyim. Hepsine eşit yakınlık ve eşit uzaklıktayım. Çünkü hepsi de tanrıyı anlatıyor. Nurgül Yeşilçay’a göre, Hacer ülkemizdeki kadınların ortak kaderini yaşayan biri. Erkek tarafından kandırılıp ortada bırakılmış ve gene diğer erkekler tarafından dışlanacakken, bir başka erkek tarafından sahip çıkılmış ve o erkeğin kavlince korunmuş bir kadın... Üstelik Hacerler, otobüste metroda bir adım önümüzde, sinemada yan koltuğumuzda, tatile giderken yol kenarındaki tarlada, en çok da gazetelerin üçüncü sayfalarında ve televizyonların kadın kuşağı programlarında... Rol kişisi Hacer’i irdelemiş Yeşilçay, “Ortaya detaylarda farklı, ama genelde toplumda varoluş biçimiyle bizlerden çok farklı olmayan bir kadın çıktı karşıma. Açıkçası Hacer’e fazla elitist ve acıyarak bakmadım. Onu içimdeki çarkıfeleğin dilimlerinden birinde buldum” diyor... BİRLİKTE OYNAMANIN ZORLUKLARI Ben de tam bunu soracaktım. Bir tiyatro oyunundan sonra şimdi de birlikte kamera karşısına geçiyorsunuz. Bu birlikteliğin avantajları ya da dezavantajları neler? C. Özer: Henüz dezavantajını yaşamadım. Avantajları bir kere Türkiye’de jenerasyonunun en iyi kadın oyuncusuyla karşılıklı oynuyorsun. Sonra sevdiğin kadınla aynı seti paylaşıyorsun ve hep onunla olduğun için daha az yoruluyorsun. Hani kafanın kenarında set bitse de bir an önce eve gitsem diye bir saplantı olmuyor. N. Yeşilçay: Ben de pek dezavantaj yaşamadım. Zaten o kadar da çok birlikte oynamadık. Cem de en iyi iki üç oyuncudan biri. Çok iyi bir aktör. Bu keyif veriyor. Daha da az yoruluyorsun. Bir de sette çok komik. Sürekli espriler, taklitler ve komikliklerle beni ve insanları eğlendiriyor. Sete çok hâkim. Böylece bana iş düşmüyor. Ayrıca çekimlerin dışında da aynı evde olmanın avantajıyla rollerimize daha fazla çalışabiliyoruz. Ödül bekliyor musunuz? C. Özer: Teşekkürler ben almayayım (gülüyor) N. Yeşilçay: Yapımcılar bekliyordur herhalde. Ben Cannes portakalı olursa hayır demem...(o da gülüyor) Yani bu sorunun cevabı ödül oyuncuların umurunda bile değil.. Kültür bakanlığı 450 bin YTL’lik en yüksek desteği bu filme verdi. Sizce ne etkili oldu? C. Özer: Senaryonun sağlamlığı. Neticede oradaki desteği veren Kültür Bakanlığı ama komisyon sinemacılardan oluşuyor çoğunlukla. Yani siyasal bir durum yok, korkmayın...?
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle