Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
PAZAR EKİ 3 CMYK 5 KASIM 2006 / SAYI 1076 3 EDİTÖR’DEN e pahasına olursa olsun, sakalımı kestirmem… Böyle diyordu, öfkeliydi, sertti, kararlıydı. Anadolu Üniversitesi’nin sevilen hocaları arasındaydı. Demokrat, hatta soldan yana biraz daha fazlasıydı. Yıl 1983’tü ve YÖK üniversitelerin üzerine olanca ağırlığıyla çökmüştü. 12 Eylül’ün askeri kuşatmasından kurtulanları o “dışarı” atacaktı, ilk misyonu buydu. Arkası daha kolay gelecekti, üniversiteler bilimden uzaklaştırılacak, toplumla, politikayla bağları kesilecek, birer ticarethaneye dönüştürülecekti. Sessizlik ve suskunluğun üniversiteleri, serbest piyasaya uygun kuşakları yaratacaktı… Bu görülüyordu, ama darbenin koşullarında örgütlenmek, örgütlü bir tepki vermek, YÖK’ü siyaseten eleştirmek, zor, hatta olanaksızdı. Bazı öğretim üyeleri üniversiteleri terk etti. Kalanların bir bölümü için saç, bıyık, sakal, birer “siyasi” itiraza dönüştü… O, son güne kadar diklendi, son güne kadar sesi gürdü. Berberin koltuğuna oturduğunda içinden neler geçiyordu, bilmiyorum… Elbette insan kendini avutacak, sakinleştirecek gerekçeler bulur, sakal ve bıyık siyaseten de olsa hayatın ağırlığını taşıyamaz, ama o erken öldü! Yıl 1988’ti. Öğretim üyeleri yavaş yavaş örgütlenmeye başlamış, darbenin karanlığı hafif de olsa aralanmıştı. YÖK, 6 Kasım’larda, yani kuruluş yıldönümlerinde protesto ediliyor, her eylem şiddetle dağıtılıyordu. Öğrenciler tutuklanıyor, dahası okuldan atılıyordu. O, Çukurova Üniversitesi’nde asistandı. Alanında düzenlenen bir uluslararası toplantıya davet edilmişti, ama rektörlük harcırah vermiyordu. Onun da maaşı bırakın konaklamayı, şunu bunu, yol parasına bile yetmiyordu. Fak Fuk Fon’a, yani Fakir Fukara Fonu’na başvurdu. Gazetelere geçti. Ne fondan para alabildi, ne de üniversiteye yapılan yanlışı gösterebildi, üstelik eleştirildi, belki de cezalandırıldı… YÖK, amacına ulaştı. Eleştirel düşüncenin önünü kesti, bilimi asli işinden ayırıp, bireylerin isteğine ve kişisel olanaklarına bıraktı, sayısız üniversite açılmasına rağmen, kamu yararını ortadan kaldırdı. Özel üniversiteleri yarattı, yurttaşının paralı olanını, öğrencinin “politikayla ilgilenmiyorum” diyenini “sevdi”. Yarın, YÖK’ün kuruluşunun 25 yılı. Sonuç, artık YÖK’ün bile eleştirdiği bir tahribat. Esra Açıkgöz’le birlikte hazırladığımız yazıda yazısında öğretim üyeleri ve öğrenciler bu 25 yılı, tahribatı, taleplerini anlatıyorlar… Yarın büyük ihtimal öğrenciler yine sokaklarda olacaklar, belki yine dövülecekler, ama yine yalnız kalacaklar… "İyi" anne ve babalar olmak, üniversiteyi özgür düşüncenin ve demokrasinin taşıyıcısı görmek, belki onları protestolarını yaparken çembere almaktır. Belki… İyi haftalar. Berat Günçıkan bguncikan@yahoo.com Ruhen eşsiz, biyolojik olarak sıradan... Volkan Aran N P rofesör Steve Jones Darwin’in “Türlerin Kökeni” adlı kitabının modern yorumu sayılan ve Evrensel Basım Yayın’dan çıkan “Neredeyse Bir Balina” kitabının tanıtımı ve “Evrim” üzerine söyleşilere katılmak amacıyla Türkiye’ye geldi. İngiltere’de University College London (UCL)’a bağlı Galton Laboratuvarı’nda genetik profesörü olarak çalışan Profesör Jones akademik yaşamının yanı sıra TV programları yapıyor, genetik ve evrim konulu popüler bilim kitapları yazıyor. Bugün İstanbul’da, geçen aylarda da kendi ülkenizde evrim teorisi üzerine konuşmalar yaptınız. Vermek istediğiniz mesajlar neydi ve nasıl tepkiler aldınız? Söyleşilerde benzer şeyleri anlattım. AIDS virüsünü, evrimsel kanıtlardan biri olarak açıkladım. Evrimin her yerde kanıtları olduğunu, dilin de, toplumun da evrim geçirdiğini... Binlerce insan dinledi, evrimle çok ilgiliydiler ve pek çoğu evrime değil, yaratılışa inanıyordu. “Söylediklerinize katılıyoruz. İnsanla şempanze arasındaki benzerliklere, virüslerin değişimine, ayak uydurabilenlerin genlerini yeni nesle taşıyor oluşuna, ama evrime inanmıyoruz.” Bunu nasıl söyleyebildiklerini sorunca, “Evrim yalnızca bilgiyi tahrif edebilir, onu değiştiremez” diyorlar. Bu, yanlış. Milyonlarca yıl önce tek bir hücre ve 15 gen vardı, bugünkü dünyaya bakarsınız bu denli çok türün ve genomun oluşumu bize evrimi anlatır. Evrim teorisine göre geçmişte yaşamış olması gereken pek çok ara türe ait fosillerin bulunamayışı ve insanın ya da bazı organlarının örneğin gözün evrimle açıklanamayacak kadar karmaşık yapıda oluşu evrim karşıtı kanıtlar olarak sunuluyor. Bunlara yanıtınız nedir? Göz gerçekten de Darwin’in sandığından bile karmaşık bir organ. Darwin’e sorulan şuydu: Göz evrimleşerek bu hale geldiyse, gözün bir parçasının, örneğin yarım gözün bir anlamı olması gerekmez mi? Darwin şöyle yanıladı: Yarım göz, gözün hiç bulunmamasından iyidir! Daha sonra gözün ara aşamalarının var olduğu canlılar bulundu. Ara tür fosili yok deniyor, ama bu tamamen yanlış, şempanze insanın atası olan tür ve insan arasında yer alan yirmi fosil var, ama dünyada bulunan fosiller, yaşayan canlıların çok azı. Çoğu, hiç iz bırakmadan toprağa, havaya karışmış durumda. Her şeyi açıklayamadığınız için hiçbir şey açıklanmamış kabul ediliyorsunuz, ama bilim böyle çalışır, her şeyi açıklayamaz ama pek çok şeyi açıklar. Prof. Steve Jones “Evrim” üzerine söyleşide... Fotoğraf: Özcan Yaman SOSYAL BİR PRİMATTAN GELDİK VE... Bugün baktığınızda Darwin’in hangi hataları olduğunu düşünüyorsunuz? En büyük hatası genetiği anlamamış oluşuydu. Bir dahi, parlak bir bilim adamıydı, ama yeni neslin özelliklerini, ana ve babanın kan karışımıyla açıklamaya çalıştı. Fleeming Jenkin “bunda bir sorun var” demişti. “Kırmızı ile mavi sıvıları karıştırıyoruz ve mor karışım ortaya çıkıyor, ama daha sonraki karışımlarda mordan kırmızıya dönmek artık mümkün olmuyor”. Bu saptama Darwin’i yıkmıştı. Kalıtım sorunu Mendel tarafından çözüldü. Bu sayede Darwin’in pek çok problemi halloldu, ama hepsi değil. “Evrim teorisi” isim olarak da tartışıldı. Adı üstünde bir “teori” olduğu için kesinlik taşımadığını söyleyenler var. Evet, bu felsefik bir nokta. Aslına bakarsanız tüm bilimler teoriden oluşur. Yerçekimi teoridir, kimya bir teoridir, evrim de bir teoridir. Yerçekimi bir teori olmakla birlikte, bu bardağı bıraktığımda kesinlikle yere düşer. Bu bir gerçektir. Kitabınızda evrim teorisini mantıksal sonucuna, yani “Aklımızın da bedenlerimiz gibi evrimin bir sonucu olduğu” sonucuna taşımaktan fazlaca çekindiğiniz yönünde eleştiriler oldu. Buna katılıyor musunuz? Evet, bu yüzden eleştirildim, ama bunu bilerek yapmıştım. İnsan davranışının evrimle gereğinden fazla ilişkilendirildiğini düşündüm. Tabii ki, insan davranışı başkalaşıma uğrar. 11 Eylül saldırılarına karışmakla suçlanıp ömür boyu iletişimsiz hücre hapsine mahkum olan Massavi “Ben kazandım, Amerika kaybetti” dediğinde hâkim “yanılıyorsun, ömrün boyunca bir daha kimseyle konuşamayacak ve iniltiler içinde öleceksin” demişti. Haklıydı. Tek bir hücreye kıstırılıp sosyalleşmesi tamamen engellenen insanlar ya delirir ya da ölür. Çünkü sosyal bir primattan geldik ve bu yüzden şempanzelere, gorillere ya da insana verilebilecek en kötü ceza da budur. Ama sosyal davranışlarımızın tarihselliğini daha öteye çekmemeliyiz. Bunalıma girmemiz evrimsel bir özellik değildir örneğin. Güçlü dini inancı olan birisinin tüm kalbiyle evrim teorisinin savunuculuğunu yapabileceğini düşünüyor musunuz? Kesinlikle evet. Ben dindar değilim, ama İslamiyet de dahil pek çok dine yürekten bağlı çok dindar arkadaşlarım var ve hepsi evrime tamamen inanıyor. Bu konuda Newton’u örnek vereyim. Son derece inançlı bir insandı. Hayatı boyunca İncil’i Darwin’in “Türlerin Kökeni” kitabının modern yorumu “Neredeyse Bir Balina”nın yazarı Steve Jones genetik profesörü. Jones, dini inancı olan birinin evrim teorisini savunabileceğini düşünüyor, ama bir bilim adamının “yaratılış teorisi”ne inanamayacağını vurguluyor... yorumlayan dokuz milyon kelime yazdı. İki şeyi görev edinmişti: Tanrı’nın sözlerini ve Tanrı’nın işlerini yani evreni tefsir etmek. Evrene karşı bu türlü bir yaklaşım bana son derece mantıklı geliyor. Pek çok biyolog arkadaşım Tanrı’nın insana ruh verdiğine inanıyor, ama öte yandan insanın nasıl meydana geldiğini de araştırıyor. 7 Ekim’de İngiltere’de Ulusal Laiklik Derneği’nin Yılın Laik Kişisi ödülünü (Irwin Prize for Secularist of the year) kazandınız. Ne hissediyorsunuz? Çok gurur duydum. Önce şunu söylemeliyim, laiklik bence şuna inanmaktır: İnsanın kaderi kendi elindedir, burada ve bu dünyadadır. Bunun anlamı, “Tanrı’ya inanmıyorsun, İslamı ya da Hıristiyanlığı anlamsız buluyorsun” değildir. Kimse hayatın sonrasında ne olacağını kesin olarak bilmiyor. Bu bir inançtır, ama laiklik inançlardan farklı, dünyaya ait bir şey. Milli Eğitim Bakanımız, “yaratılış teorisinin” evrim teorisiyle bir arada müfredata konması yönündeki eleştirileri “Bunun da bilim adamlarınca inanılan bir diğer görüş olduğu” savıyla açıklamıştı. Yaratılış teorisine inanan bilim adamları var mı? Kesinlikle hayır. İki milyon biyoloğa karşı belki iki kişi. Ben şahsen biyoloji dersime bebeklerin leylekler tarafından getirildiğini anlatarak başlayamam. Yaratılış teorisiyle –ki bunu en katı haliyle Hıristiyanlığın bir tür yorumundaki gibi, insanın MÖ 4000’li yıllarda Tanrı tarafından yedi gün içinde yoktan var edildiği öğretisi olarak anlıyorum evrim teorisini aynı kefeye koymak çok tehlikeli, belki Milli Eğitim Bakanınız farkında değil eminim ki farkındadır ama fikrin aslı ABD’den geliyor. Amerikan devriminden beri anayasayla ilk kabul edilen şeylerden biri dini hiçbir öğretinin eğitim programına dahil edilmemesiydi. Dini güçler bu durumdan hiç hoşlanmadı. Hıristiyanlığı okula sokmaya çalıştılar. Ve son 20 yılda garip bir şekilde bu İslam dünyasına ve Türkiye’ye de yayıldı. Bir kez kamanın ucunu açıp “Akıllı Tasarım” teorilerini bilimsel eğitime sokarlarsa gerisi de kolaylıkla gelir. Büyüyü de, hurafeleri de buna dahil edebilirler. EVRİMLEŞECEK KADAR SÜREMİZ YOK... “İki bin yıl sonra insanların AIDS virüsüne karşı direnç gösteren genlerle donanmış olacağı” öngörünüzden yola çıkarak, insanın da daha başka bir türe evrimleşme olasılığından bilimsel olarak bahsedilebilir mi? Bu olasılık vardır, ama bana pek mümkün gözükmüyor. Çünkü evrimin tarihine bakarsak modifikasyonların oluşması için birbirinden ayrı küçük topluluklara ihtiyaç vardır. Ne var ki bugünkü dünyada herkes hareket halinde. Türkiye’ye, hatta tüm dünyaya baktığımızda genetik olarak çok karıştığını görürüz. Aslına bakarsanız evrimleşecek kadar süremiz olduğuna da inanmıyorum. İnsanlığın radyoaktif zehirlenmeyle Bush’u düşünün ya da AIDS’den daha tehlikeli bir virüs tarafından yok edilebileceğini düşünüyorum. Kitabınızda geçen “Biyoloji bilimi bizi, kendimizi canlılar dünyasında eşsiz bir tür olduğumuz yönündeki narsizmden kurtarmıştır” sözüyle bugünkü sunumunuzda “dil, bilinç, geçmiş ve gelecek duygusu gibi pek çok özelliğin insanı eşsiz kıldığı” sözünüz birbiriyle çelişmiyor mu? Bunu fark eden ilk insansınız. Ne diyeceğimi bilemiyorum, ama şöyle söyleyebilirim: Ruhen eşsiziz, ama biyolojik olarak oldukça sıradan... Son olarak Darwinizm’in politik yorumları hakkında görüşünüzü sormak istiyorum. Darwinizm’in yanlış politik yorumlara neden olan bir hatası mı var? Bence bu, politikacıların becerisi. Onlar kendi iddiaları doğrultusunda her şeyi kanıt olarak gösterebilirler. Ben sosyalistim, ama Sosyal Darwinizme ki bu faşizmin kullandığı bir uygulamadır inanmam. Bugünkü ABD’yi eleştirirsek de atalarının kurduğu politik yapı takdire değer. Bu yapı aslında evrenin bir modelidir. Kongreyi meydana getiren oluşumlar, farklı yörüngelere oturtulmuş gezegenler gibi yapılandırılmıştır, ama sosyal hayatı Darwinizm’le modellemek aptalca. ? Cumhuriyet DERGİ* İmtiyaz Sahibi: Cumhuriyet Vakfı adına İlhan Selçuk Genel Yayın Yönetmeni: İbrahim Yıldız Editör: Berat Günçıkan Görsel Yönetmen: Aynur Çolak Sorumlu Müdür: Güray Öz Yayımlayan: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ İdare Merkezi: Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sok. No: 2 34381 Şişli/İstanbul (0212)343 72 74 (20 hat) Reklam Genel Müdür: Özlem Ayden Genel Müdür Yardımcısı: Nazende Pal Koordinatör: Neşe Yazıcı Reklam Müdürü: Dilşat Özkaya Rezervasyon: Mete Çolakoğlu / Mustafa Doğan (0212) 251 98 7475 / 343 72 74 Baskı: İhlas Gazetecilik AŞ 29 Ekim Cad. No: 23 Yenibosna/ İstanbul (0212) 454 30 00 *Cumhuriyet gazetesinin parasız pazar ekidir. Yerel süreli yayın. cumdergi@cumhuriyet.com.tr