02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

PAZAR EKİ 4 CMYK 4 SERPİL OCAK / HAKAN DEMİR (Öğrenci) 5 KASIM 2006 / SAYI 1076 PROF. DR. TAHSİN YEŞİLDERE (Üniversite Öğretim Üyeleri Derneği Başkanı) Çeyrek asır oldu, YÖK hâlâ aynı... S erpil Ocak, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe bölümü son sınıf, Hakan Demir ise, aynı üniversitenin Sosyal Bilgiler Öğretmenliği birinci sınıfı öğrencisi, daha doğrusu öyleydi, çünkü ikisi de 18 Ağustos’ta YÖK’ten çıkarma cezası aldılar. Neden, afiş asmak ve güvenlik görevlisine kimlik göstermemek. Aynı kaderi paylaşan 10 öğrenci daha var. Parası olan idari mahkemeye yürütmeyi durdurma davası açtı, Ocak ve Demir de bunlardan. Sonucu bekliyorlar. “Bugüne kadar açtığımız bütün davaları kazandık” diyor Ocak, “Bu, yapılanların yasal bir dayanağının olmadığını gösteriyor. Hakkımızda sayısız soruşturma açıldı, takip edemiyoruz artık. Çoğu da yaz döneminde açıldı. Mayıs ayından sonra özel güvenlik görevlisi getirildi. Her sabah adımızla seslenerek, okulun öğrencisi olduğumuzu bildikleri halde, bize kimlik soran güvenlikçilere bir tavır olarak kimlik göstermiyorduk. Amaç güvenliğimizi sağlamak olsa okula elinde satırlarla gelenler bu kadar çok kişiyi yaralayamazdı”. Hakan Demir’in bu ilk cezası, ancak hakkında bir dönemde 36 soruşturma açılmış. Neden mi? “Nedenler çeşitli, genellikle kimlik göstermemek, üstümü aratmadan okuluma girmek, izinsiz afiş asmak, izinli afişi indirmek, Edebiyat Fakültesi’nde bulunmak, polisin saldırısında aynı anda iki ayrı fakültede bulunmak... Bir kız öğrenciye dört polisi yaralamaktan, birine ‘karnını şüpheli bir şekilde tutup üniversiteden çıkmaktan’ diğerine yiyebileceğinden fazla ekmek ve ayran sokmaktan soruşturma açıldı. Üniversitelerde, olağan olmayan bir olağanüstü hal var”. “Mesut Parlak sadece bir isim. Üniversitelere yönelik büyük ve tepeden bir baskı var. Çeyrek asır oldu, YÖK hâlâ aynı, sorunlar büyüyor, arada bir gündem değişiyor, bir de isimler. Bir sorun olsa ilk tepkiler üniversiteden çıkıyor, o yüzden korkuyorlar. YÖK de bu yüzden hala var”. Peki nasıl bir üniversite istiyorlar? “Özerk, demokratik, öğrencilerin, öğretim üyelerinin ve üniversite çalışanlarının söz sahibi olduğu bir üniversite istiyoruz. Seçilme yaşını 25’e düşürdüler, temsil hakkı veriyorlar, ancak söz hakkımız yok ki, temsil hakkını ne yapalım? İki yanlıştan bir doğru çıkmıyor, ne YÖK’ten ne de AKP’den bir şey ummuyoruz”. YÖK’ün artık daha demokratik bir yapıya kavuştuğunu düşünenlere, yaşadıklarıyla yanıt veriyorlar. Demir, “YÖK AKP’nin karşısında duruyor deniyor. Evet duruyor, çünkü bu bir koltuk kavgası, koltuğunu kaptırmak istemiyor” diyor. Ardından Ocak ekliyor: “Üniversitelerle ilgili dönen hesaplar var, herkes bir pay kapma telaşında. YÖK’ün esnekleşmesinin tek nedeni de, üniversitelerin pazarlara açılması. Yoksa ne YÖK’ün değişmesi ne de demokratikleşmesi diye bir durum söz konusu değil”. ? Yeni bir kurum ? Üniversite Öğretim Üyeleri Derneği, 1990’da kuruldu, bugün 1200 üyesi var. ? YÖK’ün getirdiği, antidemokratik bir yapı, faşizan bir zihniyet, merkeziyetçi bir sistem, kısıtlanmış akademik özgürlükler, dekan ve rektör atamalarında “senin, benim adamım” anlayışında bir işleyiş... YÖK yasaklarından dolayı en büyük darbeyi, sosyal bilim alanları aldı. Araştırma yapmak, konuşmak, topluma araştırmaları yaymak konusunda kısıtlamalar olduğundan bir ilerleme kaydedilemedi. Kurum paralı eğitimin de kapısını açtı, öğretim elemanlarının çoğu maaş yetersizliğinden üniversiteleri terk etti. Bir gecede profesörler yaratıldı. İlk kurulduğu dönemde hocaların atılmasını sağlayanlar rektör ve ispiyoncu öğretim elemanlarıydı. Bir öğretim üyesi sevmediği meslektaşı hakkında “Bu komünisttir, atılmalıdır” diye rapor veriyordu. Şimdi de Muğla Üniversitesi’nde Dilek Hattatoğlu, Dokuz Eylül Üniversitesi’nde İzge Günal aynı sorunları yaşıyor. Günal’ın atılma cezası Türkan Saylan’ın çabalarıyla kınama cezasına dönüştü. ? Bugün YÖK kurulduğundan biraz daha farklı, bunda AB sürecinin etkisi var. YÖK stratejik raporunda kendini eleştirdi, tabii yine de kendisini tartışmıyor, bazı haklarını senatolara, üniversitelerarası kurula bırakıyor. Bunlar yeterli değil, üniversiteler arasında eşgüdümü sağlayacak bir kurum oluşturulmalı, ama bu artık YÖK olmamalı, adı bile itici geliyor. ? Bugün yapılması gerekenleri şöyle özetleyebiliriz: Öğrencilere özgürce tartışabilecekleri ortamlar ve yasal örgütlenmelerin önü açılmalı, üniversiteye polisin girmesine kesinlikle izin verilmemeli, öğrenciler potansiyel tehlike olarak görülmemeli. Bir valinin, bakanın üniversitelerdeki etkinliklerin yapılmaması öneriliyor, rektörler, dekanlar bunu kabul etmemeli. Üniversitelere mali özerklik getirilmeli. ? Ocak, en çok öğrencilerin varlığının üniversiteyi tehdit ediyormuş gibi davranılmasından yakınıyor. Demir’e göre bunun arkasında üniversiteyi özelleştirme çabası yatıyor. “İstanbul Üniversitesi Türkiye’nin en büyük üniversitesi, geçen seneye kadar daha çok bir kamu üniversitesi tablosu çiziyordu” diyor, “Sonra özelleştirmeler başladı. Paralı yaz okulları konuldu, büyük eylemler yapılınca yaz okulu kalktı. Yönetim ‘Karşı çıkabiliyorlar, okulu piyasaya açamıyoruz’u gördü”. Ocak’a göre, bu sistem öğretim elemanlarını da sorgu hâkimlerine çeviriyor, “Bir hoca öğrencisine, ‘Edebiyat Fakültesi’nde ne işin var?’ diye nasıl sorabilir” diyor. Bunların YÖK’le ne alakası mı var? Yanıt Ocak’tan: PROF. DR. TÜRKAN SAYLAN (YÖK üyesi) 1989 YÖK’LE Bunun için çok geniş bir bakış açısına sahip olmak gerekiyor. İnsan haklarını, demokrasiyi, dünyadaki gelişimi kavramış, engelleyici yerine, ön açıcılığı, desteklemeyi ve motive etmeyi ilke edinmiş, demokratik davranışı uygulayan ve uygulatan bir YÖK olmalı. Raporun eleştirildiği noktalardan biri de, vakıf üniversitelerine verilecek desteğin artması, vakıf üniversitelerinin payının yüzde 7’den yüzde 16’a çıkarılması. Vakıf üniversiteleri, kaliteli bir eğitim verebildiklerce kurulmalı ve ödeyebilenler buralara gidebilmeli, ancak vakıflara devlet yardımını doğru bulmuyorum. Kendi yağlarıyla kavrulabilmeyi göze almalılar. Kuruluşundan bugüne YÖK, sadece 1991’de bir gelişme planı hazırlayarak uygulamış. YÖK’te şimdi değişiklik yapılmak istenmesinin nedeni ne, kurumu buna mecbur bırakan ne? Son dönemde YÖK kendini sorgular oldu. 25 yıl sonunda her kurumda olduğu gibi değişimin gerekliliği ortaya çıktı. Kuşkusuz, AB süreci de bunu etkiliyor. ? Değişimin gerekliliği ortaya çıktı Siz YÖK kurulduğunda, karşı çıkmanıza rağmen üniversitede kalmayı yeğlediniz, neden? Ne öğrencilerden ne de hastalardan ayrılabildim, ne olursa olsun kalmaya, direnmeye karar verdim. Öğrenciler her gün “Siz de 1402’lik olmuşsunuz, yarın tebligat geliyor” diye haberler getiriyordu. Birilerine saat 16.45'te bir sarı zarf geliyor ve birileri toplanıp gidiyorlardı. Mahkeme kararıyla geri dönmeleri yıllar sürdü. Çok acı günlerdi. Bence YÖK’e karşı olmak ama sistemin içinde kalıp insanları ortada bırakmamak da bir duruş. Bugün YÖK’ün içinde yer almanızın nedeni de bu mu? YÖK üyeliği Sayın Cumhurbaşkanımızca önerildi, çok düşündüm, ayrıca onurlandım. Sistemin işleyişini yakından öğrenip nasıl düzeltilebileceği konusunda gözlemler ve birikimler yapabileceğimi düşündüm. Hâlâ aynı kanıdayım. Ne yazık ki geldiğimiz noktada da üniversiteler, mevcut hükümet tarafından büyük baskılar altında ve karşı çıktığımız YÖK olanları savunmak, desteklemek durumunda. Bugün, gelinen noktada üniversiteler ayakta kalmaya, şeriatçı kadrolaşmaların tahribatından, bilim dışı gelişmelerden kurtulmaya, yeniden üniversiteleşmeye çalışıyor. YÖK’ün 25 yılını nasıl değerlendiriyorsunuz? YÖK üniversiteleri tek otoriteye mahkum etti. Bir anda her türlü kurul ortadan kalktı, nurcutarikatçı rektörler tepeden atandı, dinci kadrolaşmalarla ilimbilimöğretim paramparça edildi. Türban bu dönemde yaratıldı. YÖK ya da benzeri “kolaylaştırıcı” bir kurum kanımca gerekli, bunu hep savundum. Üniversitelerin birbiriyle dayanışması, belgeleme, sınavlar, sınavları geliştirme, yükseköğrenim önünde birikimle ilgili çözümler, geçerli mesleklere göre yetişecek insanların dengesini sağlayacak bilgileri üretip üniversitelere bu kaynakları iletip işlerini kolaylaştırma gibi işlevleri yapan bir YÖK çok yararlı olabilir. YÖK’ün son strateji raporunda, kendisine yönelik eleştiriler de yer alıyor. “Yükseköğretimin birinci kademesi üniversiteler, ikinci kademesi YÖK’tür. Stratejide, YÖK’ün doğrudan karar verici işlevler görmesinden çok, yönetici ve denetleyici işlevler görmesi, üniversitelerin ise otonomilerinin artırılması öngörülmektedir” deniyor. Sizce bunu hayata geçirmek ne kadar mümkün? 1996 2004
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle