02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

PAZAR EKİ 5 CMYK 5 KASIM 2006 / SAYI 1076 5 PROF. DR. TÜLİN ÖNGEN (Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi) ÖZGÜR GENÇ (Üniversite Konseyleri Derneği Sekreteri) niversite Konseyleri Derneği üç yıl önce kuruldu. İstanbul, Ankara ve İzmir’de 100 öğretim üyesi, 300 öğrenci üyesi var. İstanbul Üniversitesi akademisyenleriyle SEKA fabrikası hakkında hazırlanan rapor, evrim kuramını öğrettikleri için öğretmenlerin sürülmesi ve İzge Günal’ın atılmasıyla ilgili imza kampanyaları çalışmalarından birkaçı. İşte dernek sekreteri Özgür Genç’in anlattıkları… ? Üniversiteler, onları eğitim kurumu olmaktan çıkartıp “iş gören” kurumlar haline getirmeyi amaçlayan bir transformasyon sürecinden geçiyor. Çalışmalarımızla üniversitenin kamusal karakterinin önemini vurguluyoruz. Çünkü “YÖK’e hayır” demenin farklı tarzları var. YÖK’e hayır Delik, deşik bir üniversite Ü Değişim kaçınılmaz... YÖK’ün kurulduğu ilk yıllarda neler yaşandı? Öncelikle YÖK’ün 12 Eylül rejiminin asli bir bileşeni olduğunu kabul etmeliyiz. Darbe, neoliberal iktisadi dönüşümü gerçekleştirmek ve onunla uyumlu sosyal ve siyasal bir düzen kurmak isteyenlerin temsilcilerini iktidara taşıdı, ancak salt askerisiyasal zor yeterli olamazdı. Toplumsal ilişkiler, düşünce ve değerler sistemi de bu doğrultuda yeniden biçimlendirilmeliydi. Üniversitelerde bu amaç doğrultusunda yapılan ilk uygulama neydi? Özerk ve demokratik kurumsal işleyişin ve eleştirel düşüncenin kaynaklarını kurutmak. Tasfiyelerin hedefi, şahsiyetlerden çok onların temsil ettiği düşünceler ve tutumlardı. Zamanla öğretim üyeleri kendilerini bir kamu entelektüelinden çok, devlet entelijansiyası gibi görerek, statükodan yana tavır alıp devlet ya da egemen sınıf çıkarlarıyla özdeşleştirdiler. Günümüzde rejimin ve sermayenin “organik aydını” olarak iş görenler çoğunlukta. Atılan ilk öğretim üyelerindensiniz. Neden siz? Listeleri hazırlayanlar, ancak kişilik özelliklerimizi, siyasal kimliklerimizi, ilgi ve üretim alanlarımızı yakından bilenler olabilirdi. Atılan ilk grup benim gibi sendikalarla ya da üniversitedeki mesleki örgütlenmelerle yakın ilişkisi olanlar ve YÖK tasarısına karşı başlatılan imza kampanyasına katılanlardı. Üniversite yönetimlerinin çoğuna Türkİslam sentezci düşüncenin taraftarı kadrolar geldi. Bir kısmımızın yargı yoluna başvurmasından sonra hukuk yollarını da kapatacak 1402 ile tasfiyelere devam ettiler. Yargı süreci sonucunda üniversiteye dönmeyi başardınız, ancak sorunlar bitmedi… Üç asistan arkadaşımla iptal davası açtık, on ay sonra sırasıyla göreve iade edildik, ama yönetim ayrılmamı sağlayacak yollara başvurdu. Maaşım ödenmedi, fakülte olanaklarından yararlandırılmadım, tecrit edildim, dahası sudan bahanelerle üç disiplin soruşturması geçirdim, ağır cezalar aldım. Sonunda asistan kadrosu olmadığı için görevime tekrar son verildi. Beş yıl süren yargı sürecine girdim, kazandım. İlk ve tek dönen olmanın olumsuzluklarını göğüslemek zorunda kaldım. Yönetim ile ilişkilerde “buzkıran”, meslektaşlarımla ilişkilerimde ise Ibsen’in “Halk Düşmanı”ndaki ana karakter gibiydim. Tek desteğim 12 Eylül’ü hazmetmemiş, olanların az çok farkında olan öğrencilerimdi. Zaten onlar için dönmüştüm. Şimdi de üniversitedesiniz, YÖK’ün en kötü etkisi ne sizce? 25 yılda üniversitede ciddi bir tahribat, hatta çürüme yaşandı. Bu yalnızca üniversiteye özgü değil, sadece YÖK’ün sorumluluğuna da indirgenemez. Kendi gerçekliği ile yüzleşmedikçe, iradesini rehin alan güçlerle hesaplaşıp, kendini ileriye taşıyacak güçleri özgürleştirmedikçe toplumdaki hiçbir yapının rehabilitasyonu mümkün değil. YÖK’ün ıslah edilmesi de, ortadan kalkması da sorunu çözmeyecek. Üniversite tüm elemanları ile YÖK’leşti. Patrimanyol zihniyet ve davranış kalıpları ile patronaj ilişkileri üniversitenin geleneksel yapı taşları, liyakat, rasyonel düşünce, bilim etiği, hakkaniyet gibi ilkelerin hep önünde geldi. Bugün ise kapıkulu anlayışı, mikrokorporatist çıkarlar ve ilişkiler, kariyerist ve konformist tutumlar daha genelleşti ve meşrulaştı. Her şeye rağmen umutluyum. Zira üniversite bu formuyla yalnız kendine değil, topluma da dar geliyor. Değişim kaçınılmaz. ? derken, üniversitenin gerici, liberal, ticarileşmesine yol açacak düşüncelere de karşı olmalıyız. ? YÖK’ün en büyük zararı akademideki eşitlik ve adalet duygusunu, toplumcu düşünme biçimini erozyona uğratması, herkesin gemisini kurtaran kaptan olduğu bir üniversite modeli yaratması. Bugün üniversitelerin gericiliğe açık hale gelmesinin en önemli nedenlerinden biri, bu. YÖK bugün ve artık laikliğin, Cumhuriyetin bekçisi gibi gösterilmeye çalışılıyor, ancak aynı YÖK 25 yıldır üniversitelerin İslamcılaşması için oldukça fazla fiili çalışmalarda bulundu, şimdi kendi yarattığı canavarla savaşıyor. Üniversitelerde o kadar delik deşik bir yapı yarattı ki, o deliklerden her şey ve herkes girebildi. ? 12 Eylül’ün koşullarında kuruldu. Amacı neoliberal politikalara uygun bir eğitim vermek ve bu politikayı uygulayıcı bir toplum yaratmaktı. Başarılı oldu! Ancak ne öğrenciler ne öğretim üyeleri eleştirmekten ve protesto etmekten vazgeçti. Şimdi YÖK de kendini eleştiriyor. Herkes akademik özgürlük ve demokratik bir üniversite istiyor. Bu, YÖK’le mümkün mü? Berat Günçıkan / Esra Açıkgöz 25 YIL PROF. DR. AYSEL ÇELİKEL (YÖK eski üyesi) PROF. DR. İZGE GÜNAL (Öğretim üyesihekim) Umudumu kaybettim... P rof. Dr. Aysel Çelikel, daha YÖK gelmeden önce profesör oldu. YÖK denince Yükseköğretim Kurulu ve Yükseköğretim Kanunu’nun anlaşıldığını söylüyor. Kurumun uygulamalarına, özellikle Yükseköğretim Kanunu'na karşı mücadele etti. 2001’de Cumhurbaşkanı tarafından YÖK üyesi olarak atandığında, görevi kabul etmesinin nedeni de, bu. Sizce YÖK 25 yılda üniversitelere neler getirdi? O dönemin öğrenci ya da araştırma görevlileri, YÖK kültürü ile yetişti, sistemi benimseyip uyum sağladılar, bugün de doçent, profesör oldular. Sistemin bütününe, varlığına değil, kendi haklarını ilgilendirdiği ölçüde YÖK'e muhalifler. Yasa, otoriter ve hiyerarşik bir yapıda. Merkezi yönetim olan YÖK başkanından aşağıya doğru; rektör, dekan, bölüm başkanı bir üst makam tarafından atanıyor. Yasa, kararların büyük ölçüde tek kişi tarafından alındığı, kurulların adeta göstermelik bir nitelik taşıdığı, dolayısıyla öğretim üyelerinin kurum ile aidiyet bağlarının zayıfladığı bir yönetim biçimi doğurdu. Rektörlere olağanüstü yetkiler tanındı. Getirdiği en büyük sorun da, bu rektör hegemonyası. Yetkilerinin çoğu takdir yetkisi nitelinde olduğu için rektörlerin akademik kültürüne bağlı olarak, keyfi yönetime açık bir sistem hüküm sürüyor. 25 yıldan beri öğretim üyeleri daha az müdahaleci rektörlerin atanmasını bekliyorlar. Bu bekleyiş, altının çizilmesi gereken bir nokta, çünkü çoğunluğun yaptığı gerçekten sadece beklemek. YÖK zaman zaman daha müdahaleci bir anlayışa sahip oldu. 78 yıl öncesine kadar fakültelere ait olan öğretim üyesi kadroları, YÖK’ün bünyesinde toplandı. Aslında bu uygulama YÖK’ün ve rektörlerin öğretim elemanlarını kontrol altında tutma isteğinden kaynaklanıyor. YÖK’ün getirdiği olumlu bir şey var mı? Üniversitelerin ülke çapına yayılmasında yararı oldu. YÖK'ten önce üniversitelerimizin ülke ihtiyaçlarını önceden görme ve ona göre öğretim üyesi yetiştirme gibi kapsamlı hazırlıkları olduğunu sanmıyorum. Diğer yandan bütün üniversiteler, YÖK’ün şablonu doğrultusunda kurulduğu için hepsi tekdüze biçimde öğretim ve araştırma yapıyorlar. YÖK’ün işleyişine, mantığına karşı çıktığınız halde, 2001’de Cumhurbaşkanı’nın isteğiyle YÖK üyesi atandığınızda, görevi neden kabul ettiniz? YÖK’e atanmam Cumhurbaşkanı’nın takdiridir ve bundan onur duydum. Reddetmem söz konusu değildi. Kurul, YÖK’ün oluşturduğu bir organdır. Ben esas olarak yasanın kurduğu sistemi eleştiriyorum. Tabii ki Kurul da bundan nasibini alıyordu. Girdiğim dönemde Kemal Gürüz başkandı. YÖK başkanın istekleri doğrultusunda karar alan bir kurum, siz azınlıkta kalıyorsunuz. Yine de bir muhalefet raporu hazırladık. Pek çok konuda olumlu, hukuka uygun işler yaptık. Hiç yararı olmadığını düşünmek mümkün değil. Yine de bir türlü köklü bir değişim olmadı... Erdoğan Teziç başkanlığa geçince YÖK’ü değiştirecek, demokratik özerk üniversiteden yana bir yasa hazırlandı. Sonra tartışmalar başladı. Değişim istense de, yasa bazı siyasi nedenlerden meclise sunulamadı. Birçok sınavdan geçerek akademik unvanlar alabilirsiniz, ama akademik, etik ilkeleri hazmetmiş demokrat, herkesin haklarına saygılı biri olmak başka bir özellik. Mükemmel bir yasa da yapsanız, her şey yasayı uygulayanların akademik bakış açısına bağlı olacak. Oysa üniversitelerimizde var olan akademik gelenekler kayboldu. Bu sebeple ben de 25 yıl sonunda, bu sistemin değişeceğine dair umudumu kaybettim. ? “Suç” işledi, işten atıldı P rof. Dr. İzge Günal, 16 yıllık öğretim üyesi, 22 yıllık hekim. Görev yeri İzmir Dokuz Eylül Üniversitesi. Çok okunan makalelerin yazarı, uluslararası literatüre giren araştırmaların sahibi. Aynı zamanda Üniversite Konseyleri Derneği Başkanı. Önce akademik yolsuzlukları ortaya çıkardığı, sonra da üniversitenin 213 işçiyi işten çıkarmasını ve Buca Eğitim Fakültesi’nde on öğrenciye uzaklaştırma cezası verilmesini protesto ettiği için cezalandırıldı. İlk “suçu” için aldığı ceza kademe ilerlemesini durdurma, ikinci “suçu”nun cezası işten atılma… Soruyoruz, yanıtlıyor: Akademik kariyeri ya da hastalarıyla ilgilenen, üstelik uluslararası alanda başarıları kanıtlanmış bilim adamı sıfatını sürdürmek varken, neden üniversite yönetiminin iki yüz küsur işçiyi işten atmasını dert ettiniz? Bunlar birbirinin alternatifi değil; aralarında belirgin bir diyalektik bağlantı var. Bence bilimsel araştırma yapan biri çevresine daha duyarlı hale gelir. Konusu ne olursa olsun, tüm bilimsel çalışmalar o anda doğru olarak kabul edilen herhangi bir şeyden kuşku duymakla, rahatsız olmakla başlar. Bana bir kişinin ender görülen bir kuş türünün kanat yapısındaki doğru kabul edilen kimi bilgilerden kuşku duyması, ama yakın çevresi ve yaşadığı dünyayı sorgulamaması, anlamlı gelmiyor. Çalışma arkadaşı 213 işçinin işten atılmasına kayıtsız kalan birinin bilim yapabileceğine inanmıyorum. Bir bilim adamının sorumluluk haritasını çizmenizi istesem, sınırlarınız nerede biter? Bir bilim adamının sorumluluk sınırları kendi imgeleminin sınırlarıyla belirlenir. İmgelemi geniş olanın sorumluluk sınırları da geniştir. Yani, bilimde ilerledikçe sorumluluk sınırları da aynı oranda genişler. Benim sınırlarıma gelince… gerçekten de nereye kadar uzandığını bilemiyorum, ama zaten yaptığım işi çekici kılan da bu: sınırlarımın belirsiz oluşu. Belki de tüm yaşamım bunu aramakla geçecek. 12 Eylül öncesinde özerklik mücadelesi verildi, sonrasında ise YÖK uygulamaya sokuldu. İki dönem arasındaki farkı, eğitimin kalitesi, öğrenci ve öğretim üyelerinin kimliklerine yansıması açısından nasıl tanımlarsınız? Türkiye’de üniversite tarihi bir anlamda müdahaleler tarihidir. Ancak 12 Eylül’de olanlar biraz farklı. Kanımca 12 Eylül’ü üniversiteler açısından “özel” kılan, burjuvazinin ilk kez bu alanı bir mücadele alanı olarak görmesi ve bu alanda örgütlenmesi, yani YÖK’ü kurması. Üniversitelerin amaç sıralaması eskiden “bilim, eğitim”ken, YÖK yasasında “eğitim, bilim” şeklini aldı. YÖK açık bir biçimde tutucu yönü seçti. Öğrenci ve öğretim üyesi kimliğinde ise belirgin bir sinizm görebiliyorum. Sanırım 12 Eylül yapacağını yapmış, düzeltmek epey zamanımızı alacak. Üniversitelerin bir işletmeye, rektörlerin ise “işletmeciye” dönüştüğü sistem sizce, akademik çalışmaları, nasıl ve ne ölçüde etkiledi? Aslında soruyu sorarken yanıtı da veriyorsunuz. İşletmenin hedefi kârdır. Akademik ve bilimsel çalışmalar ise asla kâr amaçlı olamaz; bilimin amacı doğruyu aramaktır, kârlı olanı değil. Tam da bu nedenle bilim ancak kamusal alanda üretilebilir. Kâğıt üzerinde YÖK döneminde Türkiye kaynaklı bilimsel makale sayısında muazzam bir artış gözüküyor. Ancak, bir anlamda nitelik göstergesi olan, değini sayısında ise orantısal bir gerileme söz konusu. Yapılan bir regresyon analizi ise artışın bütünüyle öğretim üyesi sayısındaki artışa bağlı olduğunu gösteriyor. Tüm bu faktörler beraberce değerlendirildiğinde gerileme olduğu çok açık. ?
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle