Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
PAZAR EKİ 1 CMYK YIL 20 SAYI 1075 / 29 EKİM 2006 Başlangıçların düşünürü: HANNAH ARENDT Hannah Arendt, doğumunun 100. yılında felsefesi kadar yanılgılarıyla da anımsanıyor. Arendt, “Totalitarizmin Kaynakları”, “İnsanlık Durumu” kitaplarıyla 20. yüzyılın en politik felsefecisi olarak kabul görürken Nazi soykırımını düşünce yoksunluğuna bağlamıştı! Volkan Aran Sayfa 3 YAPRAK DÖKÜMÜ2006 Reşat Nuri Güntekin “Yaprak Dökümü”nü yazdığında yıl 1930’du. Ailenin safında durarak alaturkanın alafrangaya karşı direnişini anlatıyordu. Sonuç, romanın ana kahramanı Ali Rıza Bey için bir hezimetti. Sonraki yıllarda dönemin ruhuna uygun yeni “Ali Rıza Bey”ler yaratıldı. Roman, yıllarca Şehir Tiyatroları’nda sahnelendi. Şimdi bir televizyon dizisi. Bu kez kahramanların cep telefonu var ve hamburger yiyorlar! Vurgu aynı: Çözülüyoruz! İpek Özbey abah 10.30... Kaan ile Üsküdar’da buluşuyoruz, hava yağmurlu. Taksiciler onlara en çok ihtiyaç duyduğumuz anda yine ortada yoklar... Beylerbeyi dolmuşuna binip gidiyoruz. Tarife uyup yokuşu çıkıyoruz. İstanbul’un bambaşka bir yeri burası... Her şey o kadar eski ki... Evler, insanlar, parke yollar... Yol boyu “Bu insanlar ne güzel yerlerde yaşıyor” diye söyleniyoruz. Adres Beylerbeyi’nde bir konak. Kapıda Kanal D’nin çekim aracı var. İçeriye adım attığımızda bir sürü set görevlisi, ama asıl beklediklerimiz, senaristler, oyuncular henüz ortada yok... Olsun, konak o kadar güzel ve eski filmlerden olmalı, o kadar tanıdık ki, biraz dolaşmak istiyoruz. Her odaya giriyoruz, biri dışında, o kapalı oda... Eski bir radyo, eski dolaplar, eski yataklar... Her eşyanın naftalin kokulu bir hikâyesi var gibi. Set kalabalıklaşıyor yavaş yavaş. Kapıdan ilk giren Yaprak Dökümü’nün senaristleri, Ece Yönenç ve Melek Gençoğlu... S Reşat Nuri Güntekin 1930’da yazmış Yaprak Dökümü’nü... Yani 76 yıl önce. “Siz neyi değiştirdiniz, ne eklediniz romana” diye soruyorum. Ece Yönenç, bugün daha fazla yaprak dökümü yaşandığını söylüyor. Trajedi diye, gözyaşı döktüklerimizin fazlasını yaşıyoruz ama farkında değiliz, o gün “ayıp” diye düşünülenler, bugün o kadar doğal ki... “Ali Rıza Bey o küçük ailesini alafrangalılaşmaktan koruma derdinde bir adam” diyor “Şimdi ise dikkatler daha dağınık. Herkes çocuklarıyla daha arkadaş, sofralara birlikte oturulmuyor artık. Kim saat kaçta gelirse eve, televizyonun karşısına geçip açlığını gideriyor. Akşam yemeğinde sofradaki yerinizi almıyorsanız bu bir tavır değil artık”... Dizinin internet sitesinde izleyicilerle yapılan yazışmalar da herkesin bundan yakındığını gösteriyor. Melek Gençoğlu, “Fark ettik ki herkes aileyi özlüyor. Ali Rıza, bir aradalığın simgesi, hâlâ olması gereken adam” diyor. Peki diziler, bu tür özlemleri giderebilir mi? “Ben zaman zaman gösterdiğine inanıyorum” diye yanıtlıyor Yönenç... Gençoğlu’na göre ise işin kötüye kullanılması durumu da var: “Geçen yıllarda eli silahlı diziler, bir sürü Polat Alemdar vardı. Racon kesiliyor, üç kelime büyük büyük laflarmış gibi kullanılarak kendini önemli hissettirme çabasına giriliyordu. Bu, bir şeye ait olmak isteyen seyirciye cazip geldi. Madem seyircinin bir şeye, bir yere ait olma ihtiyacı var, bu neden aile olmasın dedik. Sahte kahramanlar yaratmaktan vazgeçmeliyiz...” İki senaristin de en büyük korkusu birilerinin çıkıp “Reşat Nuri’nin ölümsüz eserini öldürdüler” demesi, neyse ki bugüne kadar böyle bir cümle kurulmamış, içleri rahat. Israrla soruyorum: “Yani değişen bir şey yok mu?” “Olmaz mı! Yaprağı döken sebepler farklı bir kere” diye yanıtlıyor Yönenç, “Kredi kartları, giysiler, cep telefonları... Kitapta, altı çizilen alafrangalılaşmak kimsenin ucunu bucağını bilmediği bir şeydi. Şimdi biliyoruz ucunu bucağını, ama bunu düşünecek vaktimiz bile yok”. Yaprak Dökümü’nün en yeni “oyuncu”su belki de hamburger... “Reşat Nuri’nin Yaprak Dökümü’ndeki Ali Rıza Bey, Trabzon’dan aileyi getirirken, sofralara dikkat eden bir adam” diye anımsatıyor Gençoğlu, “Akşam yemeklerinde aileyi bir arada görmek istiyor. Bizim dizide, yani 2000’li yıllarda ise Burger King’le tanışıyor. Çatal bıçakla hamburger yemeye çalışıyor. O arada öndeki masaya gstring’i görünen bir kız oturuyor. Ali Rıza’nın mahrem saydığı şeyler bunlar. Dikkat edin, reddetmiyor, yiyor, ama garipsiyor. Ali Rıza bağnaz değil, mücadeleci de değil, düzeltmeye çalışmıyor, küsüp kapıyı çekip çıkıyor. Aslında ürküyor”... Sonuç, senaristlerinin “kötüleri çok kötü, iyileri çok iyi durumundan çıkarmak istedikleri” üzerine kurulu sağlam bir seDevamı 67. sayfalarda naryo... Alternatif rock ve elektronik... İstanbul bir müzik festivaline daha ev sahipliği yapıyor. Bu kez müzik, alternatif rock ve elektronik. 11 Kasım’a kadar sürecek festivalin konukları arasında The Whitest Boy Alive, Christian Fennesz, Junior Boys ve Colder da var. Festivalin mekânları Babylon, Yeni Melek ve... Zekeriya S. Şen Sayfa 4 Junior Boys. “Beş Vakit”in umutlu öğretmeni Selma Ergeç, Reha Erdem’in ödüllü filmi “Beş Vakit”te umudun simgesi haline gelen bir köy öğretmenini oynadı, şimdi Ahmet Ümit’in romanından uyarlanan “Sis ve Gece”nin çekimlerine hazırlanıyor. Rotasını önce tıptan yana çizen, sonra oyunculuğa yönelen Ergeç için her yeni teklif biraz da “korku” demek! Esra Başıbüyük Sayfa 7