16 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

24 TEMMUZ 2005 / SAYI 1009 MARGIT, BIRICIK MELEGIM Berat Günçıkan u öykü bir kadınla erkeği anlatıyor, Margit'leTayfun'u... Margit, Köln yakınlarındaki Dernau kasabasından, Ren Nehri çiftçilerinden birinin kızı, bir bağbozumu kraliçesi... Tayfun, uçağa öyle ya da böyle demokrasiyle yönetilen bir ülkeden binip ertesi gün indiği Amerika'da geride bıraktığı ülkede tozun toprağa karıştığını öğrenen, yani darbeden kıl payı kurtulan bir müzisyen. Onu "Ağrı Dağı Efsanesi" ve "Demir, Kömür ve Şeker" albümleriyle tanıyor olmalısınız. Bir de Portekiz'den, Coimbralı bir martı var ki, o şimdi alacakaranlıkta, hayatının mahremiyetini Margit'le Tayfun'a bırakmış... B kü söylemesi. O "Ağrı Dağı Efsanesi isimli bir bestem var" diyor, "türkü mii" diye soruyorlar, o "Bestemin şurasında soprano saksofon olmalı" diyor, bağlama yok diye şaşırıyorlar... Nâzım Hikmet'in şiirlerinden esinlenip bir beste yapıyor, istiyor ki, bir Alman oyuneu da şiirleri okusun, ama görüyor ki, o güne kadar yapılmış çevirilerle bu mümkün değil. îyi yapılmış çevirilerin peşine düşüyor, zorlanıyor ama buluyor ve ortaya "Güneşi Içenlerin Türküsü' çıkıyor. Şiirleri okuyan Alman sineması ve tıyatrosunun ünlü oyuncularından Otto Sander. Albüm Türkiye'de Genco Erkal'ın sesiyle yayımlanıyor, bu kez adı "Demir, Kömür ve Şeker". Margit, o Nâzım Hikmet şiirlerinin çevirisi peşindeyken çıkıyor karşısına. Üniversite Öyküye, Tayfun'la başlamalı, o yaşsız başsız adamla. Doğum yeri Bostancı. Aklında gölgesinde büyüdüğü incir ağaçla rı var. Aile daha sonra hcnüz tekstil atölyelerine feda edilmemiş OsAlbümün adı manbey'e taşınıyor. llkokulla birlikte piyano dersleri de başlıyor. "Sessiz Bir Hocası, Cemal Reşit Rey, ama öğKelobeğln renilen sadece piyano değil, hayaRüyaları ve ta dair o ana dek Rey'in bildiği ne varsa Tayfun'a akıyor... Dansları". Bu Boğaziçi Üniversitesi'nde ekoalbümdeki bütün nomi okurken de bırakmıyor piyano derslerini. 1980mezuniyetyımüzikler Margit lı. 11 Eylül günü, sabaha karşı, adındaki sevgiliye yurttaki bütün eşyalarını toplayıp eve dönerken taksi çevriliyor. Batadandı. Adayan taniyelere sarılı kitapların arasında ise TAYFUN. neler yok ki, Marx, Lenin... PolisOnu, "Ağrı Dağı ler şöyle bir göz atmakla yetiniyorlar, yoksa... O sabah Amerika'ya Efsanesi"yle uçuyor Tayfun, vardığında öğrenitanıyorsunuz. yor ki, Türkiye'de darbe yapılmış... Bu, geleceğine de yön veriyor, Indiana Üniversitesi'nde bestecilik okuyor. Hocası bu kez Latin Amerika'nın önemli bestecilerinden, Şilili Juan Orrego Salas. B. Heiden'dan da kontrpuan dersleri alıyor. Amerika, özellikle de solcu ve liberalleri şaşırtıyor Tayfun'u, ne Türkiye'nin nerede olduğunu biliyorlar, ne Cemal Reşit Rey'i, ne Adnan Saygun'u, ne Orhan Gencebay'ı, ne Nâzım Hikmet'i. Salas uyarıyor: "Burada kalır da akademik eğitim alırsan içindeki bütün renkler kaybolacak, onları ezecek ya da üzerlerini örteceksin." Tayfun yolunu bu kez Almanya'ya çeviriyor ve benzer sıkıntılarla karşılaşıyor. Almanya elbette daha farkında Türkiye'nin ve Türkiyelilerin, ama ondan beklenen saz çalıp tür öğrencisi, hem siyasal bilgiler okuyor, hem oryantalizm. Bir arkadaşın aracdığıyla tanışıyorlar, Margit, Tayfun'un konserlerinin hiçbirini kaçırmıyor. Birlikte yaşamaya başlıyorlar. Birkaç yıl sonra, 1989'un 17 Ekim'inde, bir başka ve asla hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağı zamana uyanıyorlar. Margit hastalanıyor. Tanı MS/ Multipl Skleroz. Bir yıl hastanede tedavi görüyor, çıktığında artık tekerlekli sandalyesi ve bakıcılarıyla kalabalık bir kadın o. Çok geçmeden Tayfun'la "Feministten çok birer Almandılar" dedikleri bakıcılar arasında çatışmalar başlıyor. "Güneşi tçenlerin Türküsü"nün sahneye konulmasına bir hafta kala, sinirler iyice geriliyor. Tekerlekli sandalye ile çatı katına taşınması bir hayli güç olan Margit, giriş katı bir yer bulup, bakıcılarıyla birlikte evden ayrılıyor... Coimbralı Martı işte bu sırada giriyor Tayfun'un yaşamına. Latin müziğinin bütün dokularına sızıyorlar birlikte. Tutkusu ve şiddeti güçlü bir aşk bu, bütün muhteşemlikleri ve rezillikleriyle birlikte yaşanıyor. Müziği dönüşmeye başlıyor Tayfun'un, hem kendisiylehem müziğiyle yüzleşiyor... Bu yüzleşmesırasında Margit'in bakıcılarının ona "maço" derken ne kadar haklı olduklarını anlıyor, Margit'i ne kadar incittiğini düşünüyor... Coimbralı Martı'ya rağmen Margit'in kapısını çalıyor. O çalıştan bu yana da her gün Margit'i ziyaret ediyor, bütün işlerini sırtlanıyor... Peki, Coimbralı Martı? "Canıma okumasını istiyordum herhalde, o da bir güzel okudu" diyor "Ama o, o kadar canıma okumasaydı, Margit'le düzelme olmazdı." Ya Margit? "Benim için o, en büyük aşk" diye tanımlıyor Tayfun. O Margit'in yaşama gücüne hayran. Hayır, bu dönüşte bir suçluluk duygusu ya da kendine muhtaç biriyle ilgilenerek varoluşunu kutsallaştırma aramayın. "Margit'e yaptığım yanlışlığı anladım. Evet, benim de haklı olduğum yanlar vardı, birdenbire başlayan, bütün hayatımızı kuşatan hastalıkla şok olmuştum, ama kolay kolay bağışlanmayacak ceberutluklar da yapmıştım. Şimdi de bunlarla yüzleşip, Margit'e döndüm." Tayfun'un yanıtı bu. Tayfun'un son albümü, Margit'e armağan... Elbette Coimbralı Martı'ya da şükranlarını sunuyor, ama müziklerin tümü Margit'e dair düşler ve imgelerle yüklü, Margit Napoli Körfezi'nde Dans Ederken, Margit'in Kirpikleri, Margit Yucatan Dağı'nda Rüya Görürken, Margit'in Gözlerinden îçerken... Albümün adı, "Sessiz Bir Kelebeğin Rüyala rı ve Dansları". Hakikaten Margit Napoli Körfezi'nde dans etti mi? Evet, Napoli'de geçirdiği bir tatilde, çevresinde bakıcıları ve izleyiciler, tekerlekli sandalyesini döndürerek dans ediyor Margit. 1 Mayıs gösterilerine katılıyor, dünyanın bütün kıtalarını geziyor... Uzun soluklu tatil mekânlarından biri Dalyan. Orada güneşleniyor, denize giriyor, yüzdürülüyor... Yaşamdan elini hiç mi hiç çekmiyor, elbette hastalığı izin verdiği sürece... Tayfun'un müziklerinin en sıkı eleştirme hakkı da Margit'in. Konuşamıyor, ama gözleriyle hangi şarkıyı en çok beğendiğini, hangisini hiç sevmediğini anlatıyor... Tayfun yeni bir çalışmanın hazırlığında... Margit hâlâ yanı başında, giderek eksilerek, daha az görerek, daha az elini oynatarak... Elbette başka kadınlar da girip çıkmış hayatına, ama hepsi Margit'i, onun vazgeçilmezliğini bilerek kalmışlar, uzun ya da kısa... "Hepsine, bütün kadınlara minnettarım" diyor Tayfun, "Bana hayatı, dolayısıyla müziği öğrettikleri için"... • Pınar Dinlemez'e göre, flamenko doğal hatta biraz da ilkel bir dans. Onu bu dansa çeken de bu. Amacı, flamenkoyu Anadolu müzik kültürünün öğeleriyle birleştirmek ve festivallere katılmak. j& FLAMENKO * >>\ Dans değil, yaşam biçimi Esra Açıkgöz P *. * ınar Dinlemez, dansın her türüyle ilgilenmiş. 6 yaşında baleye başlamış, sonra Kafkas, modern dans ve Hint Kathakali dansıyla ilgili eğitim almış. Sonunda flamenkoda karar kılmış. Bir de grup kurmuş, Carlo. Amaçlan, flamenkoyu Anadolu müzik kültürünün öğeleriyle birleştirmek. Carlo, Ispanya Çingenelerinin konuştuğu dile verilen isim. Aslında Boğaziçi Üniversitesi Rus Dili ve Edebiyatı bölümü mezunu Dinlemez, en büyük isteklerinin flamenkoyu festivallerde temsil etmek olduğunu söylüyor. Dinlemez, "Flamenkoyu, biraz daha bizden çıkmış bir şekilde sergilemek istiyoruz. Zaten çok fazla ortak noktamız var, ancak bunu yapmak için büyük bir doygunluk lazım. Sadece flamenkodan bir parça, bizden bir parça alıp sergilemekten bahsetmiyorum. Ortak noktalardan hareketle, oluşturulacak bir yenilikten söz ediyorum. Bunun için her iki müziğe ve dansa çok iyi hâkim olmak lazım" diyor. Pınar Dinlemez ile flamenko üzerine konuştuk. Dansın pek çok dalıyla ilgilenmenize rağmen flamenkoda sizi böylesi çeken ne? Üniversitedeyken, bir flamenko gösterisine gittim. Gösteri birtiğinde hayatta ne yapmak istediğime karar vermiştim, kesinlikle flamenko yapacaktım. Beni en çok doğal ve içgüdüsel hatta biraz ilkel bir dans olması çekti, anlattığı şeyler bana çok yakm geldi. Hayata dair her şeyi içinde barındırıyor, öğretiyor; mesela hayatta her şeyin olabileceğini, ama devam etmek gerektiğini... Zamanla sadece bir dans olmaktan çıkıyor, aynı zamanda bir hayat tarzına dönüşüyor. Yani Flamenko olunuyor... O bir duruş biçimi. tnsanın yapısını, karakter özelliğini değiştiriyor, insanı önyargılardan uzaklaşürıyor. Nasıl bir duruş bu? Flamenko bir Çingene sanatı. Çingeneler, her yerden kovulmuşlar, yurtsuz göçebe insanlar. Böylece dünyanın her yerine dağılıyorlar, bütün o yaşadıkları acılar, yurt bulma telaşları, göçün sıkımıları müziklerine, danslarına yansıyor. Pek çok coğrafyadan geçerek geldikleri için de çok farklı müzik türünü, kültürü barındırıyor. Bize de çok yakın. Ne yapmak istediğinize karar verdiğiniz gösteriden sonrasına gelirsek, hayatınızda neler değişti? En başta hayatıma çizeceğim yol değişti. Flamenko, insanın ruhunu daha özgür kılıyor, hayatı algılayış, hayata bakış açınız değişiyor, algılarınızı açıyor. Daha tutkulu, özgür oluyorsunuz. Ayrıca dans ederken bütün duygularınızı ortaya koyduğunuzdan nasıl görülürüm, nasıl anlaşırım korkusunu atmaya başlıyor, daha açık oluyorsunuz. Hayatı birebir yaşamayı öğreniyorsunuz. HEDEFİM DANS TİYATROSU... Veflamenkoeğitimini almak için tspanya'ya gittiniz... Flamenko ile ilgilendiğim yıllarda Istanbul'da bununla ilgili kurs yoktu. Pera Güzel Sanatlar'da bir yıl eğitim aldım. Sonra da Ispanya'ya gittim. Flamenkoyu öğrenmek için olmasa da, anlayabilmek için Ispanya'yı görmek şart. Daracık sokaklarda, her yerde gitar sesi ya da şarkılar... Istanbul'a döndükten sonra neler yaptınız? Şimdi lstanbul Akademi'de ders veriyorum. Flamenko çok bilinen bir sanat dalı değil Türkiye'de. Hedefim bir dans tiyatrosu oluşturmak. Koreografi hazırlamayı çok seviyorum. Oğrencileriniz daha çok hangi yaş grubundan? llgi nasd? Her yaş grubundan öğrencim var. Ancak insanlar flamenkoyu Latin dansı sanıyorlar. Bir de flamen ko zaman ayrılması gereken bir dans, o yüzden de çalışan insanlara zor gelebiliyor. Oysa flamenkoda deneyim gerekmiyor, hatta deneyimsiz olmak daha rahat, içgüdüsel hareket sağlıyor. Sadece özgüveni yüksek ve korkuların üstüne gitmekten çekinmeyen biri olmak yeterli. Çünkü bizler için dışarıdan nasıl göründüğümüz, algılandığımız çok önemli. Komik görünmekten korkuyoruz. Flamenko yapmak için bunları takmamanız lazım. Flamenko sizi bunun için dürtüklüyor. Artık hemen hemen her kursta flamenko da yer alıyor. Artık ilgi arttı, çünkü insanlar yaşadıkları hayattan sıkıldılar, yeni şeyler deniyorlar. Flamenko da dışarıya açılmaya başladıkça ticarileşti. Her şeyi çok çabuk tüketiyoruz, moda yapıyor, biraz uğraşıyor, sonra da farklı bir şeye geçiyoruz. Oysa flamenko sürekli yenilikler getirilecek bir dans tarzı. Hem kendine has kuralları var, hem de o kurallar içinde kuraldışı davranabileceğiniz bir sanat. Doğaçlamaya açık, insan bedenine göre değişim yaşıyor. O yüzden de tükenmeyeceğini düşünüyorum. Bu dansta yakın bir kadın erkek teması da var. Nasıl bir ilişki bu? Flamenkoda kadın çok baskın, ama kalça ve el kullanımları dışında bir fark yok. Kadın genelde peşinden koşulan bir varlık, daha kaprisli. Erkeğin daha sahiplenici, koruyucu bir egemenligı olabilivor. Türkiye'de erkekler pek bu dansa sıcak bakmıyorlar. Bu erkekliği algılayış biçimlerinden kaynaklı, ancak dans, dil, din, cins sınırları tanımıyor. Gelecek için planlarınız neler? iyi bir dansçı olup, kendı okulumu açmak istiyorum. Tiyatral flamenko yapmayı çok istiyorum. Flamenkoyu piyasalaştırmadan, koruyarak ilerletmek amacındayım. Marjinal bir sanat flamenko, popüler değil. tnsanlara tanıtmak, sevdirmek istiyorum.0 www.flamenkoistanbul.com
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle