Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
24 TEMMUZ 2005 / SAYI 1009 Istanbul Modern'de açılan "Fikret Mualla Retrospektif" sergisi 25 Ağustos'a kadar uzatıldı. Mualla ayakları üzerinde durabilen özgün bir sanatçı. Belki bir "Grand Master" . değil ama o yine de kendisi. Özgün... 0nun sanatı renkleri.. Kumarbaz Kadınlar, 1957. Çocuk ve Kadın, 1956. Mualla ve renkler Ayşe Yıldızoğlu stanbul Modern'de, 20 yüzyılın önemli Türk ressamlarından Fikret Mualla'nın tüm yapıtlarını içeren sergi 25 Ağustos'a kadar uzatıldı. Sergı Mual la'nın Fransız izlenimcilerine, Alman dışavurumcularına, özellikle "Bruke Group", "Die Blau Reiter" sanatçılanna özel ilgisine, böylesine güçlii etkilerin bir kez altına girincc dc özgünlüğünü ne derece koruyabilmiş olabileceğinc ilişkin, bir tartışmayı yeniden canlandırdı. Sergiyi izlerken aklıma, SMFA'deki (School of Museum of Fine Arts) hocam Giapetti'nin Pearlstein üzerine söyledikleri geldi. Çoğunlukla, "nü" resimleri yapan Pearsltein, önce figürleri kalemle çizer, sonra içlerini cüretli renklerle boyardı. Pearlstein'in amacı "nü" figürlerini çizmek değil, boyama ediminin bizzat kendisini durumsamaktı. Bence, Mualla'nın da, tablolarındaki konuları üzerlerinde renklerle oynayabileceği bir zemin olarak kullandığı söylenebilir. Mualla'nın yaşam öyküsünden, en karakteristik bir biçimde "Mualla" sayılabilecek yapıtlarıyla, 50'lerde, ruhsal sağlığında görülen bozulma arasındaki paralellikten hareketle, yaratıcdığın psikolojik/psikoanalitik boyutlarını da tartışabiliriz. Ama ben, öncelikle Mualla'nın sunuluş tarzını, serginin kürasyonunu irdelemek istiyorum. • inançtan da, yapıtlarıyla karşılıklı eleştirel bir ilişki kurma olanağını yitirerek, en çok kendisi, sanatının gelişmesi zarar görmüş. Halbukı, bir artist kavramsal, ıdeolojik, teknik sorunlarla karşılaştığında, durmak, bir daha sanatla uğraşmamaya karar vermek pahasına, yapmakta olduklarını sorgulamak zorundadır. Abelard'ın "sic et non" yapıtında, vurguladığı gibi, insan en güçlü bir biçimde tutunduğu düşünce ve inançları, acımasızca sorgulamalıdır; böylece onların zaaflarını göriir, onları karşıt görüşlerin saldırılarına karşı güçlendirebilir. Şimdi, bunlardan hareketle kürasyonun, nereye gittiğine pek bakmadan, sürekli üreten bir sanatçının yapıtlarını yansıtabilmek için, belki de bize özellikle, kaotik bir sergi sunmayı amaçladığını düşünebiliriz. Tipik "Mualla" olarak nitelenebilecek ça lışmalarla, 1940'lara kadar uzanan "ilk yapıtlar" birlikte sergileniyorlar. Bu "ilk yapıtlar" arasında, Picasso'nun Kübist natürmort döneminden etkilcnmiş, ancak, diğer Picas so etkileriyle birlikte sergilenmek yerine, tek başına, bir bağlama oturtulamadan sunulan bir Cıitar tablosu özellikle dikkat çekiyor. 1940'larilerledikçe, Mualla'nın izlenimciliksonrası tarzı deneyen, Degas, Lautrec vc Kirchner karışımı çalışmaları öne çıkıyor. Resimlerin hemen hepsinde, Kirchner etkisi olduğu kadar, renklerde Miroesque, komposizyonlarda, figürlerin yüz ifadelerinde de Grosz tarzı yaklaşımlar egemen. Eğer, kürasyon bu etkileri vurgulayacak biçimde düzenlenmiş olsaydı, izleyicinin Muaila'yı anlaması çok kolaylaşabilirdi. Kürasyonun, Mualla'nın yaşamı boyunca değişen duyarlılıkları, etkilenmeleri merkeze ahnarak düzenlenmemiş olmasıyla, bence, önemli bir fırsat kaçırılmış. Böyle bir fırsat kaçınca da, Mualla'nın neden, yumurta sepetli kadın, pipolu adam, balonlar gibi figür ve motifleri yapıtlarında durmadan tekrarladığı sorusuna bir cevap bulmak da çok zorlaşmış. Örneğin, sergiye eşlik eden açıklayıcı metinler bize, sanatçının, sokak yaşamının dikkatli bir izleyicisi olduğunu söylerken, tablolar, tekrarlanan figürleri, renk sistemleriyle, bize başka bir öykü anlaüyorlar. Mualla'nın 195060'larda yaptığı sokak resimlerinde, neden 19 yüzyıl Paris modasına uygun kostümleri taşıyan figürler yer alıyor? Sanırım, Mualla bir figür ressamından daha çok, bir renk ressamıdır. Tablolardaki figürlerin işlevi, renkleri taşımaktır, onların kimlikleri ya da sokaktaki insanlar olarak gerçeklikleri rastlantısal, taşıdıkları renk ve tarzlara göre ikincildir. Aynı figürler birçok kez kullanılabilirler, çünkü bir önemleri yoktur, yalnızca figürdürler o kadar. Mualla için önemli olan bu figürler değil, birbirine karışan veya birbiriyle çatışan renklerin yarattığı heyecandır. Bu nedenle, Mualla'nın en başarılı yapıtları, san, ultramarin gibi renklerin en cömertçe, şaşırtıcı bir kıvraklıkla kullanıldığı, "Ka 'DURMA KORKUSU' Serginin üç küratöründen biri, sergiye ek olarak sunulan açıklamaların büyük bir kısmının yazarı, Ali Akay, "Kritik ve Klinik" başlıklı giriş metninde, Mualla'nın, Alman Romantik yazarlarından Goethe gibi "Bıraktığın zaman, asıl o zaman bitersin" prensibine inanmış olduğunu söylüyor. Bu da, insanın gözünün önüne, hiç durmadan üretmeye çalışan, asla durmayan, panik içinde bir sanatçı imajı getiriyor ister istemez. Mualla'nın bir sanatçı olarak esas sorunu da galiba bu. Önce bir sanatçı olduğuna, bu kimliğini koruyabilmek için de sürekli üretmesi gerektiğine inanmış. Ne yazık ki bu dın ve Çocuk" (1956) "Kumarbaz Kadınlar", "Mavi Bar", "Sokakta Balonlu Çocuklar" (1957) gibi nefes kesici resimler, salt "Alman dışavurumculuğunun etkisi" diyerek azımsanamazlar. Çünkü bunlar, aslında tüm "benzerliklerine karşın" sanatçının özgünlüğünün de öne çıktığı yapıtlar Muallaesque sarı ve mavi, "filanca sanatçının etkisi" gibi eleştirileri kolaylıklagöğüsler. Bu nokta, Mualla'nın özgünJüğünün savunulması açısından da bence çok önemli. Bu bağlamda, renk kullanımlarına göre değerlendirildiklerinde, 1950 ve 60 dönemi yapıdarı, gerçek Mualla yapıtlan olarak karşımıza çıkıyorlar. GERÇEK MUALLA Bence Mualla kendi ayaklarının üzerinde durabilen özgün bir sanatçı. Belki o var olan diğer sanat yapıdarından konuları, sahneleri kullandı ama, kendi renk sistemleri aracıhğıyla bunlardan, bir soyutlamayla, kendi tarzını, duyarhğını yaratabildi de. Belki, bir "Grand Master", sınırları yıkan bir devrimci değildi, ama o yine de kendisiydi, özgündü, onun sanatı da buydu, renkleriydi... Mualla'run yapıtlan sergilenirken, ilk de nemeleri, ayrıca bir odaya konarak düzenlenmiş olsaydı, izleyiciler, gerçek Mualla'nın, onun özgünlüğünün ayırdına daha kolay varabileceklerdi. Birkaç yıl önce Londra'da düzenlenen başarılı bir Pollock sergisinde bu uygulanmış, izleyici küçük bir salonda ilk çalışmalarını görmüş, gerçek eserlere sıra gelince "Neden", Nasıl" gibi esas sorulara kolaylıkla yönelebilmişti. Mualla'nın yapıtlan da zaman içinde büyük ölçüde değişiyor. Ama bunu yakalayabilmek için sergide, sık sık geriye gitmek, tarihleri yeniden göz önüne almak, Lautrec, Degas, Matisse, Kirchner, Grosz, Miro, Picasso, Gaugain, Beardsley, Dix, Nolde gibi sanatçıların etkilerini ayıklamaya çalışmak, natürmortlar, "nü"ler, ağaç baskıları vb arasından bir yol bulmaya çalışmak gerekiyor. Böylece, Mualla'nın, figürlerini, renklerini dans ettirebilecek yüzeyler olarak kullandığı, hatta bu açıdan, Mualla ile soyut dışavurumcular arasında, ilginç bir paralellik gözden kaçabiliyor... Türk sanatının bu önemli ismi üzerinde düşünmeyi, tartışmayı, yeniden kışkırtan bu sıra dışı "retrospektif"ten dolayı Istanbul Modern'i kudamak gerekir. • Peffe.fi Erkan Petekkaya Oyuncu En büyük hatanız nedir? Hatasız bir kul değilim, ama şimdiye kadar ne kendime ne de başka birine zarar verecek büyük bir hata yapmadım. Bir insanın başına gelebilecek en kötü şey sizce nedir? En çok sevdiklerimi kaybetmekten ya da geri dönüşü olmayan bir hatadan dolayı rezil olmaktan korkarım. Sanırım bir insanın başına gelebilecek en kötü şeyler bunlardır. En sevdiğiniz yazar kim? Halil Cibran severim. Amin Maalouf, Herman Hesse, Murathan Mungan, Çetin Altan okurum. Ruh halime göre klasiklere ara sıra geri dönerim. Hayattaki en büyük keyfiniz nedir? Oğlumla baş başa vakit geçirmekten daha keyfili başka bir şey yok benim için. En sevdiğiniz film/yönetmen? Sergio Leone/Bir Zamanlar Amerika. En büyük aşk hikâyesi kimlerinki? Herkesin kendi aşk hikâyesi en büyük olanıdır. Diğer efsane isimlerin aşk hikâyeleri, kendi yaşadığını anlatmaya yetmiyormuş gibi gelir çok zaman. Sizi en çok güldüren şey nedir? Eğlenmeyi severim. Komik olan her şeye de gülerim. En büyük mutsuzluk? Huzursuz olmayı sevmem. Aklım, gönlüm rahat olmalı. Kafam bir şeye takıldığı zaman mutsuz olurum. Sevdiklerim sağlıklı ve iyi olmalı kesinlikle. Bir hayvan olsaydınız, ne olurdunuz? Hayvan olmak düşü kuramam kendimle ilgili, ama köpekleri severim. Sadık ve dost olan her canlıyı aslında severim. En çok yaşamak istediğiniz şehir? Belki çok ileride daha sessiz, daha dingin bir şehirde yaşamayı düşleyebilirim, ama şuan için Istanbul'da mutlu olmayı bilmek gerekiyor. Yangında kurtaracağınız ilk üç şey nedir? Zor durumlarda gözüm mal mülk görmez. Bir hayali kahraman olsaydınız kim olurdunuz? Niye? Belki Robin Hood olurdum. Adaletli bir kahramandı o. Sizi en çok tedirgin eden ve en beğendiğiniz özelliğiniz? Sakinliğimi çok seviyorunı. Kolay sinirlenmem, ama öfkelı halimden kendim de çok korkarım. O halimi yaşamaktan rahatsız oluyorum. Sizin için affedilemeyecek hata nedir? Samimi olmayan, doğru olmayan hiçbir şeyi bağışlamam. Sahte olan her şeyden uzak dururum. Benden de uzak durmasını sağlarım. Sahip olduğunuz en değerli şey? Oğlum. Güncel olaylar içinde yakın zamanda sizi en çok üzen olay nedir? Londra'daki metro faciasına çok üzüldüm. Ister siyasi, ister ekonomik, ister başka sebeplerden dolayı olsun sivil halkın bedel ödemek durumunda bırakılmasını zalimce buluyorum. Dünya gündemindeki ya da hayatınızdaki bir olayı değiştirme şansınız olsaydı, neyi değiştirmek isterdiniz? Insanlann özyaşam saygısı olmalı. îşkence görerek, aç kalarak, onursuz öJümlere terk edilmelerine engel olabilmeyi gerçekten çok isterdim. Hayata gelirken seçme şansınız olsaydı, ne olmak isterdiniz? Yaşadığım hayatı seviyorum. Sevmediğim bir şey olursa da zaten müdahale eder değiştiririm, ama hayal kuracak olursam büyükelçi ya da pilot olmak isterdim. En sık kullandığınız kelime nedir? Canım...