16 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

24 TEMMUZ 2005 / SAYI 1009 t Elbette vapurlarımızı vermeyelim Seyhan Sanı I stanbul'un vapurlarını en iyi o tanıyor, çünkü kıçıyla, güvertesiyle, kamaralarıyla vapurlar onun iş yeri. Dile kolay, 48 yıldır, bir vapurdan inip diğerine biniyor. Kalem satıyor, olmadı şemsiye, olmadı çakmak, olmadı radyo... Ancak eskisi kadar rahat değil, yönetim değişti değişeli, satış yapması yasak. O yine bir yolunu bulup biniyor, "Gününüz aydın olsun" diyc başlayıp konuşmaya, gazete okuyanı gazetesinden, arkadaşıyla konuşanı sözünden kopanp kendisine baktırıyor. Bu, bir Burhan Pazarlama şov. Elbette satış da yapıyor. Peki, her geçen gün desteği artan "Vapurlarımızı Vermiyoruz" kampanyasına Burhan Pazarlama da imza verir mi? Belki, ama bilin ki, o da Boğaz'da deniz otobüslerinin değil, vapurların salınmasından yana... Çünkü vapurlar, yolculuklar, yolcular demek, biraz da Burhan Pazarlama'nın tarihi demek. Burhan Pazarlama'nın vapurlarda ilk görünme yılı 1957. Sekiz yaşlarında olmalı, bağıra çağıra günlük gazeteleri satıyor, bir de şiir kitapları... Şiirleri sular seller gibi okuyor: Anne hayatın neşesi gençken çekilir/ ihtiyarım diye üzülme anne/gençlik güzel ondan nasıl geçilir... Biraz daha büyüyünce, 27 Mayıs'ı takiben bu kez Cemal Gürsel'e güzellemeler dökülüyor ağzından: Suçlulardan hesap sor Paşam/ Ben de izindeyim kahraman paşam... Şiir bittiğinde ayakta alkışlanıyor, 25 kuruşluk destan için yüz kuruş uzatılıyor... Yine de güllük gülistanhk değil her şey, akşam son vapur iskeleye yanaştığında, önceden kestirilen miktarı babasına vermek zorunda... Diyelim ki o gün jilet satıyor, eğer satış rakarnı 900'e ulaşmamışsa, bunun karşılığı dayak. Bu yüzden de pek minnetle anımsamıyor babasını. Annesine ise anılarında neredeyse hiç yer yok, çünkü o küçükken ölmüş, Burhan'ın doğduğu yerde, Süleymaniye'de... Şehir Hatları vapurlarının daimi yolcuları kadar, ara sıra kullananlar da tanır Burhan Pazarlama'yi Vapur biraz da o demektir... Çünkü tam 48 yıldır ya kalem satıyor, ya şemsiye, ya radyo... Onun da bir derdi var vapurlarla. Artık eskisi kadar rahat satış yapamıyor ve... Jiletten kaleme, elbiseden bisiklete eline ne geçtiyse, vapura taşıyor... Dili konuşa konuşa açılıyor... îkramiyeli jilet satmayı akıl ediyor, tutuluyor... "Boş bizim, dolu sizin" diye başlıyor konuşmaya, ikramiyesi güneş gözlüğü, kalem, çakı... Dilini sakınmıyor, "Büyük ikramiyemiz Heybeliada'da, iki oda salon, gömme banyolu, deniz manzaralı daire"... Konuşmasından rahatsız olanlan incelikle iknayı öğreniyor, "Elbette haklısınız, ama ekmek parası işte"... En çok onon iki, iki dört saatleri arasında satış yapıyor. Sabah yolcularının asık suratlarının arkasındaki derdi biliyor, bu yüzden sessizliği bozmuyor. Pazarlama cümlelerinin arasına reklam alıyor, "Bu akşam Moda Sineması'nda Barış Manço'nun konseri var, hepinizi bekleriz" diyor örneğin, ya da "Hadi Çaman, yarın akşam ' Aşk Dediğin Nedir' oyunuyla Halk Eğitim Merkezi'nde. Bir, ara reklam dinlediniz. Teşekkür ederim"... Herkesin kendisine ait bir yerinin olduğu, birbirini tanıdığı, bir cksiğin ertesi gün "Hayrola bir şey mi oldu dün" diye tamamlandığı zamanların içinde ünleniyor. Hatta tutup Sarı Mereedes'te bir rol kapıyor... Içinden geçtiği onca yılın arasında yetmişli yıllar belleğinde ayrı bir tat bırakıyor," Anarşi olayları ralan yaşanıyordu, ama bereketli yıllardı" diyor... însanlan bir görüşte tanır hale geliyor, oturup kalkmalarından, konuşmalarından öğretmenleri çekip çıkarıyor onca kalabalığın içinde. Yanında çalışanlar da oluyor elbette, biri şimdi bir şirkette genel müdür, biri müzisyen. tsimleri onda saklı, belki utamrlar diye dillendirmiyor. Ikinci karısıyla vapurda tanışıyor. Bir oğulları var, Emirhan. O da babasının izini süreceğe benziyor. Bir gün Çınarcık'a giderken, babasının cümlesini bıraktığı yerden tamamlıyor: Bu ürün evet diğerlerinden daha pahalı, ama daha iyi... Ama işler, satış yapıp da kazandığı parayı cebe indirince karışıyor. Burhan uyarıyor: Oğlum bu malın bir sermayesi var, sadece kârını al! Burhan Pazarlama için pazarlama, bir alışkanlık. Otobüs, uçak, tatil, düğün, hiç fark etmiyor, satma isteği kabarınca elinden kurtulmak zor. Dürüst ve iyi niyetli işadamı sıfatına asla toz kondurmuyor. Büyük kârların peşinde değil, en fazla yüzde on, bilemediniz, yüzde yirmi kârla yetiniyor... Ve asla bozuk, kullanışsız, işe yaramaz mal satmıyor... Kardeşi de dahil, rekabete girmek isteyen çok kişi olmuş Burhan Pazarlama'yla. "Ne yazık ki" diyor "Henüz gerçek rakibimi bulamadım"... I îangi vapuru daha çok seviyorsunuz, sorusuna kaçamak yanıt veriyor, "Var bir tane ama ismini söylemek istemem. Bütün vapurlar benim. Onları bizden almasın lar"... • D estekleyicilcrinin sayısı her geçen gün artan bir kampanya var: Vapurlarımızı vermiyoruz. Bu kampanyanın nedeni İDO (Istanbul Deniz Otobüsleri Anonim Ortakhğı) Başkanı Ahmet Paksoy'un açıklamaları. Şehir Hatları vapurlarının kaldırılıp yerine deniz otobüslerinin konulacağı, eski vapurların birer nostalji simgesi olarak kullanılacağı yolundaki beyanları bir grup insanı ayağa kaldırdı. Üstelik Şehir Hatları vapurlan Büyükşehir Belediyesi'ne devredilmişti. Bu, değişimin hızlı olacağını gösteriyordu. Iskelelerin adı "terminal" olarak değiştirilmişti bile ve kentin dokusuna hiç de uymayan renklere boyanmıştı. Tepkiler üzerine Paksoy, vapurların yenileneceği, onarımdan geçtikten sonra seferlerini sürdüreceğini söylüyor ve bu sözünde de ısrarh. 32 vapurdan 27'si bakımdan geçirilmiş. Aksoy'a göre, deniz motorlarının sayısındaki artışın nedeni de Şehir Hatları vapurlarına 12 yıldır yatırım yapılmamış olması. Herkesin en azından bir anısı olan vapurlardan vazgeçilmeyeceğini, vapur başına 1 milyon YTL'yi bulsa da gerekli bakım ve onarımların yapılacağını vurguluyor, ama bunlar kampanyaya öncülük edenlerle destek olanlan pek de ikna etmedi. Behiç Ak, yeni vapurlar yapılmadığı sürece mevcutların kısa bir süredc jilet yapılmak üzere tersanelere gönderileceğini vurguladı Uretime öncelik tanımamak, iDO'nun vapurlan Istanbul'un bir parçası olarak görmediğinin kanıtıydı Ak'a göre. Iktidarlar yüzünü kara ulaşımına çevirmiş, denizle bağlarını koparmıştı. Iskelelerin adının değiştirilmesi, deniz otobüsü, deniz taksisi gibi yeni uygulamalar bunu gösteriyordu, tabii yeni köprü projelerinin sürekli gündemde tutulması da. Ak'ın, Paksoy'un "nostaljik" tanımına da itirazı var, Istanbul'un bir anımsamaya değil, kültürünün devamına ihtiyacı var, yani vapur demek biraz da tstanbul demek... Kampanyaya destek olanlar da romantikliği ağır bassa da, düşüncelerini ve kızgınkklarını şöyle dile getirdiler: Ben Istanbul Küçükçekmece'de çocukluk hatıraları olan, ancak bir daha Istanbul'a dönememiş bir tstanbul âşığı olarak Şehir Hatları vapurlanmızdan vazgeçmek istemiyorum. Birbirine âşık ve hiçbir zaman bir araya gelemeyecek gibi duran, ancak sevgilerini, dertlerini, sevinçlerini ve diğer binbir özgün duyguyu vapurlara yükleyerek birbirine yollayan iki yakanın hikâyesine 2000'li yıllarda biz mi son vereceğiz? Bu kadar mı duygusallıktan uzaklaştık, romantizmimizi kaybettik? Assist. Prof. Dr. E. Didem Evci Biz 8 sene 7.15 vapuruyla büyüyen, arkadaşlıklarımızı orada sınayan, ilk defa orada âşık olan, diğer okullardaki arkadaşlarımızı sislerde bekleyen kişiler olarak vapurlarımızı vermek istemiyoruz. Gökçe Dervişoğlu Güverteden fotoğraf çekmek, saçları rüzgârda dağıtmak, iskeleden gazete, kitap almak, köprü üstünde kaptanın yetiştirdiği çiçekleri koklamak, vapurda turlamak, çayla simit yemek, üst güvertede mayıs güneşini içime çekmek istiyorum. Biliyorum ki ileride vapurun kokan tuvaletini, ısrarcı satıcılarını, büfenin yaydığı tost kokularını bile özleyeceğim. îlhan Onurkan ı ı ' Bütün çocuklara park Özgür Ulusoy ğer yaşamımda 11 ay önceki mucize gerçekleşmeseydi, Cihangir'de açılan çocuk parkını haber yapmak aklımın ucundan geçmeyecekti. Çünkü ne îstanbul'da çocuk parkının büyük bir ihtiyaç olduğunu hissedebilecek, ne de Cihangir'deki bazı annelerin bu ihtiyacı karşılamak için harcadığı çaba üzerine düşünecektim. Gelin görün ki Feride, 11 ay önce Levent'le yaşamımıza girdiğinden beri, algılarım başka şeyleri seçer oldu. Gözlerim arkadaşlarımla bir bira diye yola çıkıp iki bira içebileceğim açık hava mekânları değil, Feride'nin koşup oynayabileceği yerleri arıyor. Istanbul'un bu konuda cömert davranmadığı ma • lum. Feride emekleyip ayaklanmaya başladıktan sonra ne yapacağımı kara kara düşünüyordum. Kızımı evde televizyonun karşısına koymadan oyalamayı ne kadar başarabilecektim? Cihangir Parkı, şimdilik bu sorumu yanıtlamış gibi görünüyor. Ne çok kocaman bir park, ne de içinde bulunmaz hıntkumaşı oyuncaklar var. Yine de Istanbul'da bu park tam bir lüks. Feride Tarçın'la, Sofia'yla, Büşra'yla, Ekin'le Poyraz'la, Adrian'la parkta tanıştı. Tar E çın'ın annesi Funda, Poyraz'ın annesi Nilgün ve Adrian'ın annesi Melek; projeyi yaşama geçiren gönüllülerden... Feride bazen parkın 04 yaş grubu düşünülerek tasarlanmış salıncaklarının zincirlerine sıkı sıkı yapışarak sallanmaktan, minyatür kaydırak "kompleksinin" küçük basamaklarla çıkılan tünelinde "ce" oynamaktan hoşlanıyor. Leman dergisinin tasarladığı figürlere tırmanmak için henüz yaşı ufak. ll han Konıan Vakfı tarafından armağan edilen, 8 yaşındaki bir kız çocuğunun yaptığı minik kedi heykelinin büyük kopyasına, şimdilik bakmakla yetiniyor. Kauçuk zeminde emeklemekten büyük keyif alıyor. Alan, Nuri Demirağ tarafından Cumhuriyetin ilk yıllannda çocuk parkı olmak için bağışlanmış. 1980'lerde otopark furyasına kurban edilmiş. Cihangir Güzelleştirme Derneği'nin başlattığı şenliklerle 90'ların ikinci yarısından sonra yeniden canlanınca Cihangirli gönüllülerin öncülüğündeki proje ile ashna dönmüş. Büyükşehir Belediyesi Park ve Bahçeler Müdiirlüğü'nden, geçen kasım ayında onay alındıktan sonra mimar Bereket Uluşahin'in hazırladığı örnek proje çerçeve sinde Deniz'in annesi Çağla Ormanlar, Poyraz'ın annesi Nilgün Oztunalı başta olmak üzere çok sayıda gönüllünün katılımıyla kollar sıvandı. Çağla Ormanlar, ailelerin müdahalesini sınırlayan, yaş gruplarına göre ayrılmış üniteler seçtiklerini anlatıyor. 60 aile ile 6 sponsor projeyi destekliyor. Projeye Leman dergisi ekleniyor. Ancak öngörülemeyen harcamalarla birlikte, masraflar artıyor... Sonuç: Şu anda parkın hâlâ borcu olduğu gibi, yeni planlanan etkinliklere de para gerek. tstanbul Büyükşehir Belediyesi ve Beyoğlu Belediyesi, eylül ayında düzenleyeceği resepsiyonla katkıda bulunanlara plaket verecek. Proje ekim ayında lsviçre'de düzenlenecek bir konferansa da davet edildi. Ormanlar ve Oztunalı parkın "sürdürülebilir" olmasını hedeflediklerıni anlatıyorlar. Örneğin spor turnuvaları planlanıyor. Parka gelen herkesin kullanabileceği bisikletler, kum havuzu içın yine ortak kova kürek takımlarımn alınması hedefleniyor. Tabii bunların saklanacağı kulübeler olması gerek. Cihangirli çocuklar, Feride, civar semtlerde oturan çocuklar çok şanslı... Cihangirli gönüllüler, projenin örnek olmasını diliyorlar. Peki ailelerin, yerel yönetimlere yaşanabilir alanlar kurma görevini hatırlatmakta zorlanacağı semtlerdeki çocuklar ne yapacak.^ Doğru dürüst çocuk parklarının haber olma değerini kaybetmesi dileğiy Cihangir'de bu kez anneler kolları sıvayıp çocukları için bir park yaptılar. Gönüllülerin bu çabası şimdi uluslararası örnek olmaya aday...
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle