Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
19 HAZÎRAN 2005 / SAYI1004 MÜLTECİÜK 'CESARET' İSTER Kadınlar iki kez mülteci... adınların mülteci olmalarında savaş ve yoksulluk kadar etkili bir başka durum ise geleneksel zarar verici uygulamalar, cinsiyetçilik, aynmcılık ve kadını toplum içinde ikincil durumda tutan pratikler... Hacettepe Üniversitesi Sosyal Hizmetler Yüksekokulu Araştırma Görevlisi Sema Buz savaş durumlarında kadınların roOerinin arttığını vurguluyor. Çünkü hem kendileri hem de yakınlarının yaşamları kadınların gösterecekleri dirence bağlı. Ancak geçimin sağlanması konusundaki çaba da kadını yeni bir sömürünün içine sokuyor. "Örneğin" diyor Buz "Uluslararası yardım kuruluşlarından yardım alabilme konusunda çeşitli istismar olayları kaydediliyor. Kamp yerleşimlerinde kadınlar, yiyecek, yakacak vb. ihtiyaçlarını karşılama konusunda mekânsal düzenlemeler nedeniyle daha fazla mesafe kat ediyor ve bu durum kadınları istismara daha fazla açık hale getirebiliyor." Buz, mülteci topluluklarda kadının durumunu şöyle özetliyor: "Fiziksel güvensizlik, yeterli gıda ve barınma koşullarının eksikliği, aile ve sosyal yapıların bozulması, mülteci erkeklerin anlamlı işlerinin kaybı gibi durumlarla birleştiğinde kadın ve kızlara yönelik cinsel ve aile içi şiddet oranları yükseliyor. Yerinden edilme kadın ve genç kızlar için erkeklerden farklı sonuçlar yaratıyor. Kadın hane reisi sayılarında dramatik artışlar oluyor, çocuk ve yaşlı akrabaların ihtiyaçlarını karşılamakla ilgili kadınlara sorumluluklar ekleniyor. " K Yarın, Dünya Müiteciler Günü. Bu yılın teması "Cesaret". Gerekçesi ise yeni bir hayat kurmak için yerlerinden yurtlarından olmalarına rağmen boyun eğmeyen ruhlarını ödüllendirmek. Dünyada 17 milyon mülteci var ve... Gül Atmaca nsan isteyerek mülteci olmuyor. Savaşlar, açlık, yoksulluk, şiddet insanları gruplar halinde bir iilkeden diğerine, bir kıtadan ötckinc sürüklüyor. Yeni bir ülke, yeni bir dil, yeni bir kültür herkes için zorlu, ama bunu bir mülteci göze alınca iş daha da zorlaşıyor. Geleceğin belirsizliği, kaygı ve yalnızlığı arttırıyor. Bu yüzden müiteciler bütün dünyanın sorunu ve bütün devletler mültecilerin yaşamlarını kolaylaştırmakla yükümlü... 20 Haziran Dünya Müiteciler Günü de işte bu yükümlülüğü hatırlatmak için var. llki 2001 'de kutlanan Dünya Müiteciler Günü'nün teması "saygı"ydıvehükümetler, mültecilerin katlandıkları tüm olağanüstü zorluklara karşın "hayatta kalabilme" mücadelesine saygı göstermeye davet edildiler. 2002 'nin teması "Kadın Müiteciler "di, çünkü kadınlar, mülteci olmanın sıkıntılarını cinsiyetleri nedeniyle iki katı fazla yaşıyorlardı. Temalar, 2003'te "Mülteci Gençlik", 2()04'te ise "Yuvaya Dönüş" olarak belirlendi. Yuvaya dönebilmek, mülteciliğin yarattığı tüm sorunların ortadan kalkması demekti. Peki, hiçbır zaman evlerine gidemeyecek olan sığınmacılara ne olacak? Onlar için BMMYK ve ortaklan şu iki çözümden birini arıyorlar: Ilk sığındıkları ülkelere uyumları ya da "üçüncü" bir ülkeye yerleştirilmeleri... PEKİ, MÜLTECt KİM? Dünya Müiteciler Günü'nün bu yılki teması ise "Cesaret". BM Müiteciler Yüksek Komiseri Antonio Guteress, 20 Haziran nedeniyle kaleme aldığı yazıda, "...yeni bir hayat kurmak için büyük fedakârlıklarda bulunmuş ve zorlukların üstesinden gelmiş on milyonlarca mülteci ve yurdundan edilmiş insanın boyun eğmeyen ruhlarına atfen, bu seneki 20 Haziran Dünya Müiteciler Günü'nün temasını 'Cesaret' olarakbeürledik" diyor. Bugün altı bin Birleşmiş Milletler Müiteciler Yüksek Komiserliği (BMMYK) çalışanı dünyanın en sorunlu bölgeleri de dahil olmak üzere 115 ülkede, 17 milyondan fazla mülteci ve onlar gibi zorda olan insanlar için çözüm arıyor. Bu mültecilerin yüzde 80'i kadın ve çocuk. Guteress, uluslararası toplumun ayrıca, dünya üzerinde sayıları 2025 milyon olarak tahmin edilen, genelde çatışma veya zulüm nedeniyle evlerini terk etmiş, ancak ülkesinden ayrılmamış ve bu nedenle de yasal olarak mülteci statüsü edinememiş insanlar için de daha fazlasını yapması gerektiğini belirtiyor. 17 milyon mülteciden 4.4 milyonu, ülkesinin içinde yerinden edilmişlerden oluşuyor. Peki, mülteci kim? Bir kişinin bir ülkede mülteci sayılabilmesi için ırkı, dini, milliyeti, belirli bir sosyal gruba üyeliği nedeniyle kendi ülkesinde yaşamaktan ve zulüm görmekten haklı bir korku duyması ve diğer bir ülkeden sığınma istemesi gerekiyor. Doğu'dan gelene yasak! I T Dünyada 17 milyon mülteci var. Bir kıtadan diğerine ölümü de göze alarak akıyorlar. Kimi yolda ölüyor, kimi "korunaklı" karada sığınma hakkı bekliyor. ürkiye, mülteci hakları açısından temel sözleşmeolan 1951 tarihli Cenevre Sözleşmesi'ne imza atan ülkeler arasında. Ancak, bu sözleşmeyi imzalarken, sadece Batı'dan gelcnleri mülteci kabul ettiğini belirten bir çoğrafi sınırlama koydu. Başta Avrupa Birliği (AB) olmak üzere uluslarası kurum ve kuruluşlar Türkiye'ye coğrafi sınırlamayı kaldırma çağrısında bulunuyor. Türkiye resmi olarak Avrupalı olmayan mültecileri Sözleşme'nin sağladığı korumanın dışında tutsa bile yine de bu kişilere geçici iltica hakkı tanıyor. BMMYK Avrupalı olmayan sığınmacıların korunma ihtiyaçları hakkında hükümete tavsiyelerde bulunuyor; sığınmacıların yiyecek, barınacak yer, sağlık bakım hizmetleri ve eğitim gibi temel ihtiyaçlarının karşılanmasına yardımcı oluyor ve mülteci statüsü almayı hak eden kişilere Türkiye dışındaki ülkelere yerleştirilme fırsatı sunarak geçici iltica sisteminin işlemesini sağlıyor. Türkiye'ye 20012004 yılları arasında 16 bin 850 kişi sığınma başvurusunda bulundu. Bu rakam, bu yılın ilk beş ayında 1255e ulaştı. Türkiye, kısa bir süre önce iltica ve göç konusundaki uygulamasını uluslararası uygulamalarla paralel hale getirmek ve AB ile uyumlaştırmak için "iltica ve Göç Mevzuat"ını yeniledi. Ancak bunun ne zaman uygulanacağı belirsiz. Bak, işte babam, vvebcam'de... Y ılmaz Özdil, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi SinemaTelevizyon Bölümü Araştırma Görevlisi. Search adlı 25 dakikalık belgesel filminde Van'daki mültecilerin vakitlerinin çoğunu internet kafelerde geçirmek zorunda kalmalarını işliyor. lşte, Özdil'in mültecilere dair anlattıkları: "Mültecilerin interneti bu kadar yoğun kullanmalarının sebebi; ınternctin hem gitmek istedikleri, hem de geldikleri yerle ilgili çok fazla vcri barındıran; erişimi ucuz bir kitle iletişim aracı olması. Mültecilerin izole edilmiş, yalnızlaştırılmış ve yabancılaştırılmış biıeyler/gruplar oldukları gerçeği düşünüldüğünde internet; aynı zanıanda mülteci için yüz yüze (yakın) iletişim yerine de geçiyor. internet kafeler; Van'daki 'vatanlar'ı, yerleşilebilecek 'korunak'ları ve onların 'ötekilerle' eşitlenebildikleri yerler. Babasını 'vvebcam'de gören, sevgilisi ile her gün internet üzerinden haberleşen Aras için baba kucağı ve yar göğsü; 'birini arıyorsam ilk internet kafelere bakarım' diyen Damon ıçın en belirgin adres; kendini verimsiz bir tarlaya ekilmiş buğday tohumu olarak gören ve özgürlüğün ancak 'Ingilizce konuşulan' bir ülkede bulunabileceğine inanan Sinvan içinse, 'demokratik cennet dünyaya' açılan şeffaf bir pencere veya tanrısal bir ekran... Ancak belgeseli çekmemizin tek sebebi yukarıda bahsettiğim şeyler değil. Bu belgeselde sorgulanan bir başka nokta; kaynağı belli olmayan ve gizlice denetlenen enformasyonla dolu bir kitle iletişim kanalı olarak internetin; nasıl oluyor da müiteciler tarahndan bu kadar cezbedici ve tehlikesiz olarak algılandığı sorusu. Neredeyse bir getto gibi kullandıklan internet kafeler; kendi ülkelerinin dışarıya açılan, otoriter olmayan belki de demokratik olduğuna inanılan bir simülasyon onlar için. Çünkü internet ulusal sınırları olmayan, jandarma veya polislerin kimlik kartı sormadığı ve sayısız nimet sunan bereketli ve gizemli bir boyut gibi algılanıyor. Çekim sürecindc en razla zorluk çektiğimiz konulardan biri mültecilerin bize güvenmelerini sağlamaktı. Zira vatandaş olanın gözünde mülteci gayri meşru ve tehlikeli bir fazlalık olduğu için; mülteci olmayanın mülteciye yaklaşımı da ilk etapta mülteciye meşru görünmüyor. Resmi toplumun saldırgan ve abartılı kuşkusu, mültecide de savunma kuşkusunu geliştiriyor. Van'ın son on beş yıldan beri sürekli iç göç alan ve ciddi bir kültür çözülmesinin yaşandığı küçük bir şehir olduğunu düşünürsek; Van'daki mültecilerin diğer kentlerdeki mültecilerden daha fazla zorluk çektiklerini söyleyebÜiriz. Konuştuğumuz mültecilerden Benjamin'in değişiyle Van; insan yüzlerinin her gün kendilerini tekrar ettiği küçük bir şehir. Ama ben Van'ın 'dışarı' çıkma izni olmayan mülteci için daha da küçüldüğünü düşünüyorum. Bu durum zaten ayrıksı duran mülteciyi tekrar tekrar teşhir etmeye ve damgalamaya sebep oluyor. Dilin içinde bile eşitsiz anlamlarla dolu kavramlarla anılan müiteciler; ne iyimserliklerini ne de umutsuzluklarını kendi bireysel öyküleriyle sınırlı tutuyorlar. Onların gözlerinden dünyaya baktığınız zaman; dünyanın problemlerle dolu bir yalnızlık olduğunu siz de fark ediyorsunuz. Fakat çaresizlikleri o kadar derin ki; sizin onlarla ilgili bir belgeseli çekmenizin; hiçbir mültecinin derdine çözüm olamayacağını asla anlatamıyorsunuz. Bildikleri halde umutsuzluktan bile umutlanıyorlar."