22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

29 MAYIS 2005 / SAYI 1001 Türkiye'ye dikkat! Kadın ticareti ve kurbanlann konumlan üzerine çalışma yapan uztnanlar görüşlerini şöyle dile getıriyorlar: Prof. Dr. NİLÜFER NARLI Kadır Has Ümversıtesı îletışım Fakültesi Dekanı însan ticareti kurbanı insanlar getirildikleri yerde sömürülüyor, kullanıyor, köle gibi çalıştırılıyor, yiyecekiçecekten mahrum bırakılıyor, sürekJi hakarete uğruyorlar. Eğer polise gitmek ya da kaçmak isterlerse, "biz sizi öldürmeyeceğiz ama yüzünüzü paramparça edeceğiz bıçakla keseceğiz" gibi tehditlerle karşı karşıya kalıyorlar. Gözlemcilere göre, Rusya ve Ukrayna'da böyle yüzü kesilmiş kadınlarla karşılaşmak mümkün. Balkanlar, Ortadoğu ve Türkiye bölgesinde insan kaçakçıları, ülkeye karayolu ile girip, kurbanlarını başka ülkeye, deniz veya havayoluyla götürüyorlar. Dağlık arazilerde katır, at üzerinde seyahat etme, Meriç Nehri'ni küçük kayıklarla geçmek gibi yöntemler kullanıyorlar. İnsan kaçakçılığı veya ticareti yapan organizasyonlara baktığımızda da, bunların hiyerarşik değil, son derece gevşek örgüdenmeler olduğunu görüyoruz. ALİNA BUDECİ insan Ticareti Kurbanlarına Destek Örgütü La Strada'nın Moldova Temsılcıu Son 2 3 yıl Türkiye'deki insan ticareti konusunda yöntem değişiklikleri var. 2002 yılına kadar getirilen kızlar genelevler gibi yerlerde kapatılıyor, yakınlanna telefon etmeleri veya bir yere gitmeleri yasaklanıyordu. Ne yemek veriliyordu ne de para. Bugün ise adresleri sık sık değışen apartmanlara götürülüyorlar. Bize haber veren bir kız olduğunda ertesi gün onu o adreste bulamıyoruz. Kızlann büyük bir kısmı kendilerini kurban olarak tanımlamıyor, kurban denilen kişinin para almayan ve tüm gün bir evin içinde kapalı kalanlar olduğunu düşünüyorlar. Çünkü, bu kızlara aylık 10 Avro gibi bir para ödeniyor, belli bir mesafeye kadar evden dışarıya çıkjTia gibi sözde özgürlük tanınıyor. Ayrıca Türkiye'ye çalıştırılmak üzere getirihniş, bir yerde kapalı tutulduklannı söyleyen erkeklerin sayısında da artış var. ÇAGIN KOLELERI... Her yıl binlerce kadın, insan tacirleri tarafından fuhuşa zorlanıyor. Kabul etmeyenler Ölümle tehdit ediliyor, aç ve parasız bırakılıyor. Şiddet görenlerin sayısı da küçümsenmeyecek kadar çok. Türkiye bu ticaretin hem transfer hem de hedef ülkesi... Köktürk dı Svetlana, Viktorya, Natalya ya da Elena... Ben Svetlana demeyi tercih edeceğim... Öykümüzün kahramanı Moldavalı bir kadın... însan taciri ile kendi ülkesinde, hamileyken tanışıyor. îhtiyacı olduğu bir zamanda yardım eden insan taciri zamanla Svetlana'nın güvenini kazanıyor. Ona, Türkiye'de doğurmasının daha iyi olacağını söylüyor. Birlikte Türkiye'ye geliyorlar. Havaalanında bir taksi yaklaşıyor ve şoför onları gidecekleri yere götürebileceğini söylüyor. Biniyorlar. Yolculuğun uzun sürmesi şüphelendiriyor Svetlana'yı, taksiden inmesine izin verilmemesi şüphesini daha da arttırıyor. Bir eve götürülüp, bir odaya kapatılınca anlıyor, kadın tacirlerinin eline düştüğünü. Erkeklerle para karşılığı seks yapacağı söylendiğinde kabul etmiyor. Kaçmak istemesinin cezası olarak o gece beş erkeğin tecavüzüne uğruyor. Ertesi gün Svetlana yine direnince tecavüzler yineleniyor. Bu durumdan kurtulmanın tek yolunun, işi kabul ediyor görünmek olduğunu anlıyor. Bir siire özgürlüğünden, bedeninden ve ruhundan vazgeçip boyun eğiyor insan tacirlerine. Kurtuluşu onu satın alan bir erkeğin yardımıyla oluyor. Müşteri haber veriyor, polis baskın düzenliyor ve Svetlana özgürlüğüne A kavuşuyor. Yaklaşık 2 yıl Uluslararası Göç Örgütü'nün desteğini aldıktan sonra, normal yaşamına dönebiliyor. Uluslararası Göç Örgütü üyesi (IOM) Elina Siderova'nın geçen hafta Taksim'deki Point Otel'degerçekleştirilen "Kadın Ticaretini Önleme Konferansı"nda anlattığı bu öykü, dağılan Sovyetler Birliği'nden Türkiye'ye, seks kölcsi olarak çalıştırmak üzere getirilen binlerce kadından yalnızca birinin yaşadıklarını dile getiriyor. Yunanistan'ın Medecins Du Monde Vakfı (MDM) ile Uluslararası Mavi Hilal Insani Yardım ve Kalkınma Vakfı 'nın düzenlediği konferansta, insan ticareti kurbanlarının öyküleriydi dikkatleri çeken. İnsan ticareti ile ilgili rakamlar da çarpıcıydı: Dünyada her yıl 700 bin ila 2 milyon arasında kadın ve çocuk insan ticaretinin kurbanı oluyor, 4 milyon kişi ise insan ticareti ya da kaçakçılığı şeklinde yer değiştiriyor. insan kaçakçılığı ve ticaretinde dönen para ise 57 milyar dolar arasında değişiyor. Hem hedef, hem transit, hem de kaynak ülke olarak etkilenen Türkiye'de ise ticaretin merkezi Istanbul. 2004 ve 2005 yıllarında kentte 39 olay meydana geldi ve 109 mağdur insan tacirlerinin elinden kurtarıldı. Türkiye geneUnde ise 200 şebeke insan ticareti yapıyor. ASPA PALAKANTONAKİ MDM Yunanistan TemsılasiKonferans Koordinatörü Bu konferansın Türkiye'de yapılması çok önemli. Konferansın asıl amacı, Türkiye'deki insan ticareti konusunda halkın bilinç düzeyini yükseltmek. Şunu fark ettik ki Türkiye'de insanlar insan ticareti nedir bilmiyorlar, dolayısıyla gönüllü fahişelikle, kurban olanı ayıramıyorlar. Ayrıca insan ticareti sadece bir ülkeye has değil, yani Türkiye'de olan bir şey Yunanistan'da da aynı şekilde cereyan edebiliyor ya da birbirine geçişler oluyor. Bu nedenle fikirlerin paylaşımı çok önemli. ELİNA SİDEROVA Uluslararası Göç Örgütü (IOM) Pro/e Yardımcnı İnsan ticaretine maruz kalanlar çoğunlukla fahişelik, çocuk pornografisi için kullanılıyorlar. Kurbanlar çoğunlukla 1624 yaş arası kadınlar. Akıl sağlığı yerinde olmayanların oranı da oldukça fazla. Yani savunmasız ve kolay kandırılabilir kişıler kurban oluyor. Kurtarılanlann ise yalnızca yüzde 30'u daha sonra normal hayatlanna dönebiliyor. IOM'un Türkiye'de yürüttüğü, insan ticaretini önleme çalışmalan kapsamında mağdurlara yardım için 157 numaralı acil yardım hattı kurulacak. Banu Demirat Yaşasın yaşlanmak A nnc, bu hormonlu mudur? Elinde yarım bir domatesle yanımıza gelen arkadaşımın dokuz yaşındaki oğluydu soruyu soran. Sanki çocuğun elinde bomba varmışçasına panik sesli yanıt şöyle geldi: "Derhal bırak onu!" Hayat bu kadar özeni bağışlar mı dersiniz? Allahın günü televizyonlarda hileli tüketim ürünleri sergileniyor, uyarılar yapılıyor, tüketici tembihleniyor. Bu telaş, bu gayret, bu dikkat, nereye kadar? Altmış beş yaşındaki bir adam, hâlâ haber programlarına çıkıp duruyor. Kendisini nasıl baş aşağı astığını, kaç saat ağırhk kaldırdığını, yatmadan evvel hangi otları karıştınp yuttuğunu, günde kaç kalori aldığını, kaç saat ve nasıl uyuduğunu, cinsel gücünü filan pek gururlanarak anlatıp duruyor. Bu türden görüntüler midcmi bulandırmıyor da nasıl diyeyim, üzüyor. Insanlığımı yoruyor. Sac üzerinde dans eden ayının burnuna takılı halka gibi acıtıyor canımı. Beş, bilemediniz on yıl fazla yaşamak için nelerden nelerden vazgeçen bu "tür"lere birer sirk hayvanına bakar gibi bakıyorum. Tutuklu, zincirli, prangalı, azatsız yaşam köleleri olarak görüyorum onları. Hımbıl reçeteleriyle kendilerini ve bizı niye bu kadar aldatmaya adandıklarını merak ediyorum. Cildi parlak ve gerginmiş. Kulağıma mı inanayım, gözüme mi? Yaşını göstermiyormuş. Yalan. "Çile"sinin her evresini ele veriyor çizgileri. Dahası, işkencede kalmış, buruşmuş, arızalanmış gibi mimikleri, acılı; inkâr etmiyor sahtekârlığını. Hangi kadın bakar bu surata? Hangi erkek özenir, yerinde olmak ister? Kim kimi kandırıyor? Aynen kendi gibi iddialı akranlarını beğenmezler de bunlar şimdi. Tutarlar, otuzluk dilberlerin kendilerine tapınmasını beklerler. Vakit varken fazladan üç hatunun daha gözünü boyayacaklar diye, kalan âhir ömürlerini mesir macunu formülleriyle geçirip hayalî, nafile hedeflere koşarlar. Bu kadar yaşlanmaktan korkmak? Olüm saatini uzaklaştırma çabası niye? Yaşlıyım, yaşlısın, yaşlı. O kadar. Bu, kendisini seyrettirmek arzusu, bu vıcık vrcık ölümsüzlük makaleleri, ne oluyor yahu? Zaten zor geçti hayat, bırakın da doya doya, kana kana tadalım ihtiyarlık şarabını, şöyle huzur içinde, rahat bırakın da gönlümüzce yaşlanalım yahu! Ne olur yani belinin girintisine birkaç gram fazladan yağ eklenirse, ne olur yani on değil de iki kilometre yürüyebilirse, ne olur yani yüzü elleri kırışır, kolları sarkarsa.. Ya şişman, buruşuk, bastonlu, hasta olanlar.' Öldürelim mi onları? Filler mezarhğına götürüp bırakalım? Dilim varmıyor ya, peki özürlü olanlar? "Tatil huzurunu ve tembellik keyfiyetini zedeliyor" gerekçesiyle pazar günleri görünür yerlerde, hatta evinin bahçesinde iş yapmanın yasaklandığı bazı Avrupa ülkelerinin mantığını daha iyi anhyorum şimdi. Aynı yer den karşı çıkıyorum ben de bu "AntiAgging" saçmalarına. Her insana bol keseden nazar boncuğu dağıta dağıta, "mutlu olma sanatı" üzerine kitaplar yayımlayıp hayata sevgiyle olumlu bakış saçmalarını onca yazıp çizdikten sonra intihar ermesi hiç de sürpriz değil Buscaglia'nın. Bu tabiı, uç bir örnek; Buscaglia özeli vc öznesi kadar ucube. Dokuz ay on gün boyunca maksimum sekiz kilo almış, her gün yürüyüşünü eksiksiz yapmış, dengeli beslenmiş bir anne adayının sezaryenle doğum yapmasına ne buyrulur? Ya da ağzına alkol, sigara bile sürmeyip Allahın günü spor yapmış birinin daha otuz ikisinde beyin kanamasından gitmesine? Aklıma doksanına kadar yaşamış bir muhterem geliyor. "Hem okudum hem de yazdım, yalan dünya senden bczdim" diye türkü söyleyen torununa şöyle demişti: "Ne acayip şey bu söylediğin! Hem okudum hem de yazdım, güzel dünya seni sevdım diyeceksin." Okumuş yazmış birinin dünyadan bezmiş olabilmesini reddeden bu doksanlık dede, Tatar'dı. AntıAgging nedir bilmedi. Vitamin kapsülleri içmedi. Hayatı boyunca hiç perhiz yapmadı. Her nimete, her lezzete hakkını verdi. Börekten de nasiplendi, kebaptan da. Kararınca yedi; ama son güne kadar yedi. Rahmetli, yokuş tırmanırken oturacak bir kuytu bulunca fırsatı kaçırmaz, dinlenirken bi dc sigara tellendirirdi. Nur içinde yatsın. •
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle