Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
All OZ'UN ILK KITABI Bu fotosraflar bizi anlatıyor Berat Günçıkan A Ii Öz, 23 yıllık basın fotoğrafçısı. Nokta, Güneş, Milliyet, Aktüel, Tempo, Cumhuriyet ve NTV Mag okurları onun fotoğraflarının arkasındaki öyküyü iyi biliyorlar: Tarihe ve insanlık hallerine, insandan yana bir tanıklık... Öz'ün ilk fotoğraf kitabı, Türk Fotoğraiçıları Kütüphanesi'nin 11.'si olarak yayımlandı. Kitap yayımlamakta neden bu kaclar geç kaldınız? Çünkü, çekmekten, sürekli koşturmaktan bu işleri örgütlemeye zaman ayıramadım. Ben sadccc bir foto muhabirinin yapması gerekeni yaptım... Antartist Yayınevi ve Fuji film, 40 kitaphk Türk Fotoğraf çıları Kütüphanesi serisine beni de alınca bu kıtap ortaya çıktı. Kitapta yer alacak fotoğrafları seçerken zorlanmış olmalısınız... Bir milyon kare fotoğrafa sahibim, onların içinden 40 fotoğraf seçmek elbette kolay olmadı. Günlerce saçımı başımı yoldum, birileriyle oturup tartıştım ve seçtim. Bu kitabın bir özelliği de kcndı tiirünün ilki olması... Ortaya 19852005 yıllarının politik belgeseli, toplumsal süreci, çalkantıları anlatan bir kitap çıktı. Bush ve Çocuk, 2004, Londra. Bu, sizin fotoğrafa bakışınızla da paralel bir seçim... Evet, benım fotoğrafı seçme nedenim de bu, insanlığın, yaşadığımız toplumun belleği olmak. Kendimi yaşadığım topluma karşı sorumlu hissediyorum. Bu 40 fotoğrafta, son 20 yılın hangi olayları var? Deprem, gecekondu yıkımlan, YOK ve öğrenci hareketlerı, Bergama köylüleri, insan hakJarı mücadeleleri, ekonomik kriz ve esnaf eylemlen, siyasi cinayetler, Metris Cezaevı, savaş karşıtı eylemler, Sabancı cınayeti ve tslam konusu var... Bu olayların herhangi birinde, orada olmayr basın fotoğrafçtsı olmaya borçlusunuz elbette, ama medyanın genel havasına ve giderek "insan"dan uzaklaşmasına bakarak, bir kişisel çabadan da söz edilebilir mi? Elbette, çalışmadığım bir dönemdi, 23.30 haberlerinde ertesi gün, Ankara'da Tajndoğan Meydanı'nda esnafın eylem yapacağını öğrendim. Eylemin nedeni ekonomik krizdi, ben de ekonomik krizle birlikte işsiz kalmıştım. Olayın büyük olacağını hissedip, 24.00 otobüsüyle Ankara'ya gittim. 11 Nisan 200 l'di. Büyük bir çatışma yaşandı. 20 makara fılm çektim... Şimdi geriye dönüp baktığımda iyı ki gitmişim, diyorum, çunkü biz hafızası olmayan bir toplumuz, bu olay da unutulmuşlar arasına katılacaktı. Esnaf Evlemi, 11 Nisan 2001, Ankara Gerçeği anlatma içeriği ikinci plana itilip, sadece magazin yönü ön plana çıkarıldı. Siz? Ben fotoğrafın belgeleme ve gerçeği anlatma kısmındayım, ama bunu yaparken deelimdengeldiğince estetik kurallartnı uyguluyorum. Bir basın fotoğrafçısının gerçeği ikinci plana atmasının nedenleri sizce ne? Hem sansür, hem de otosansür. Bilinçli olarak toplumun gerçeklerini gizleme çabası var, bu medya içın de, sanat için de geçerli. Hepimiz tuhaf insanlar olduk, sokaktaki insanın yanından ona bakmadan, acısını hissetmeden geçip gidiyoruz. Ama şu gerçeği de göz ardı etmemeliyiz, toplum bunaltm ve çalkantı ıçınde ve artık acıya tahammülü yok, bu yüzden dizileri, eğlence programlarını izliyor. Burada muhabirin bir sorumluluğu yok mu, yani otosansür, sansürden daha belalı bir iş değil mi? Ben çalıştığım işyerlerinde bütün işlerimi kullandırtabildim, çünkü fotoğrafın somut gerçekliği güAIi Öz'ün cü ortada. Zaten kullanmadıkları zaman da ben çefotoğrafları kip gidiyordum... Bir gazetede çahşırken bir aspra19852005 gas haber yayımlandı, "Zenica'da Türk birliği tedirarasındaki 20 gin, Sırp savaş uçaklan taciz ediyor" deniliyordu. yılda Kosova savaşının başladığı dönemdi, insanlar göçüTürkiye'de yordu. Italya üzerinden Zenica'ya ulaştım, hem bir«^l. • yaşanan liği hem de göçü fotoğrafladım. Türk birliği, çiçek toplumsal, ekiyor, sağlık taraması yapıyordu. Haber ve fotoğsiyasi ve raflar yayımlandı ve gazete kendi haberini tekzip etekonomik miş oldu. Bu örnekle anlatmak istediğim, gazeteci olayları işine ve sorumluluğuna sahip çıkmalı. anlatıyor. Başka projeleriniz var mı? Kitap yakın Fotoğraf adına, yaşama dair ne varsa çekiyorum. tarihin belleği 20 yıldır, dans ve bale üzerine çalışıyorum, 15 yıldır olarak da da kendi meslektaşlarımı göriintülüyorum. 2002 'de, okunabilir... Gazeteciler Günü'nde meslektaşlarımın fotoğraflarından oluşan bir de sergi açtım. Sonuçta yaşama ve fotoğrafa dair ne varsa ben içersindeyim. • MEDYADA FOTOĞRAF Hafızasızlığın arkasında ne var? Kaçış var herhalde, burada medyayı sorgulamak lazım. Okula başlarken gazetecilik ilk tercıhimdi, okula ilk girdim ve boyalı basın gerçeğiyle karşılaştım, hayallerim yıkıldı. Oysa ben gazeteci olacağım ve toplumun haklarını savunacağım diye yola çıkmıştım. Bugün daha da işin özüne ve insana yabancılaşmış bir medyadan söz edilebilir mi? Tabii ki, şimdi daha berbat bir medyayla yüzyüzeyiz ve ne yazık kı, akademısyenler bile toplumu an lamak için bu medyanın ürünlerini, dizilerini kulla nıyor. Peki, bu medyanın içinde fotoğraf nerede duruyor? f i Mete Çubukçu, kitabında savaşın kanlı yüzünü anlatıyor... Ateş Altında Gazetecilik Esra Açıkgöz I S iz hıç bombalann altında kaldımz mı, hıç adı F'yle başlayan ölüm makttıelennin, dü$tüğü yeri cehenneme çevıren bombalannın naul bir debşet yarattığına şahit oldunuz mu ? Bu ölüm maktnelertndcn atılan bir bomba yamnıza düştüğünde ölümü bnsederek, "bu ış buraya kadarmış" dıye düşündünüz mü, kulaklannızı sağır cden o gürültüyle birlikte başınızı cllennızın arastna alıp yarım yamalak dua ettınız mi? Kaç kı$ ı bu sorulara 'Evet'yamtım verebilır. Kaçkışı'' Mete Çubukçu bu soruyu savaş haberciliğini anlattığı "Ateş Altında Gazetecilik" adlı kitabında soruyor ve "evet" yanıtını veriyor. 12 yıllık savaş muhabiri Çubukçu bu işe tesadüfen başlamış. İlk cephe tecrübesini, AzeriErmeni savaşıyla yaşamış, sonra Bosna, Afganistan, Filistin, Irak, Kosova, Çeçenistan, Cezayir, Lübnan... Kitabında savaşın acı ve kanlı yüzünü ortaya koyan Çubukçu ile işini ve savaşları konuştuk. Yaptığınız işi nasıl tanımlıyorsunuz? Savaşı ve çatışmayı sadece cepheden geçtiği haberlerle değil, "skor" ya da "tabelahaberciliği" yapmadan, cephenin arka planını yani savaşın dramatik yanlarını da aktarmak. Bu işte sizi çeken ne? Özgürlük hissi, tarihin bir bölümüne tanıklık etmek... Tabii ki gazeteciliğin getirdiği; orada olmak merakı ve tarihe tanıklık etmek. Belki klişe gibi gelecek ama böyle... Heyecanlı olması, kendimi özgür hissetmem hoşuma gi Kiliihe\lvri (»212) 293 89 78 AŞK. ZEHRI Bedrettin Şlmşek E D EBİ Y A T TA Z E N G İ N L İ K VE D E R İ N L İ K ARAYANLARA YEDİ YENİ KLASİK ÖYKÜ Muci/e Aygıt Sağlarn Evtilik Esrarlı Bir Olay ' Bir Celladın Aşk Oyunu ' Mahveden Sır ı Aşk Zehri Tatlı Fetis Sığlıktan hoşlanmayan, zengin bir düşünce ve duygu cıunyasının içinde dolaşrnak isteyenler içın öykude yeni bir soluk... diyor. Hepsinden öte daha anlamlı bir gazetecilik yaptığımı düşünüyorum. Alandaki heyecan ve bunun bir süre sonra bağımlıkğa dönüşmesi .. Kahramanlık gibi bir duygu hiçbir zaman hissetmedim, ancak insanlar takdir ettiklerinde tabii ki hoşunuza gidiyor. Bunca ölüm, vahşet görmek, insanı bu olaylara yabancılaştırmıyor mu? Savaşta, insanların kendi olmaktan nasıl çıktığmı gördüm. Bir de insan denen varlığın hiç de masum olmadığını. Bunlar zaman zaman beni katılaştırdı, bazen olayları "sıradan" görmeme, "umursamamama" neden oldu. Savaş bölgelerinde Susan Sontag'ın söylediği gibi başkalarının acısına bakıyor, ancak bu acıdan yararlanıyorsunuz da. Bu iş biraz dünyanın kötülüğü jizerinden gidiyor. Bu yüzden mi Hicran Öğe'nin "Cepheye gidelim vicdanımızı temizleyelim" sözüyle başlıyor kitabınız? Savaş bölgelerinde yapılan iş, insanın kendisi ile hesaplaşmasını ve hatta bir arınma sağhyor. Çünkü orada her şey çok net, hayatla ölüm arasında gidip gelen bir yaşam söz konusu. Bu yüzden küçük hesaplar peşinde koşmuyorsunuz. Cephede sadece siz varsınız, yalnızsınız. Hayatın çıplaklığını görüyorsunuz, burada dert ettiklerinizı, küçük hesaplaşmaları düşünüyorsunuz. Hayat orada daha anlamlı geliyor. Vicdanım temizleniyor mur' Bu tabii ki tartışmah bir konu. Önemli olan, çeşıtli "yaralar" almış, bazı şeylereinancımı kaybetmiş olsam da, savaşlarda bile temiz kaldbilmek, haberı iletirken insan olarak kendimi ıyi hissedebilmek. Peki nedir buradaki sırur, habercilikle insanlık arasındaki ince çizgi ne? Karşımda birisi vurulursa ve eğer kameraman varsa, o çeker, ben yardım ederim. Eğer yalnızsam, yantna gidene kadar çekerim. Belki de hiçbir şey yapmadan yardım ederim. Doğrusu bilemiyorum, o anki insanlık durumu gazetecilikinsanlık arasında gidip gelecektir. Ama şu kesin, savaşlarda her zaman mağdurlan öne çıkannm. Çünkü savaşları, oturma odalanndan seyreden insanlara savaşın nasıl bir şey olduğunu göstermek isterim. •Savaşta tarafsız olunur mu? Ya da sizin tarafsız olmak gibi bir derdiniz var mı? Ister istemez duygulannız savaşlarda güçsüz ve zayıf olandan yana kayar. Önemli olan bir tarafın borazanı olmamak. Savaş ya da kriz ortamlarından evinize döndüğünüzdeki ruh haliniz nedir? Geri çekiliyorum, bilinçli olmasa da insanlardan kaçıyorum, bazen de unutmak için kalabalıklan tercih ediyorum. Yüksek sesle rock dinliyorum ya da bazen içiyorum. Hayat anlamsız geliyor, insanlara yabancılaşıyorum. Çünkü onların umursamaz olduğunu düşünüyorum. Tabii ki öyle değil, ama bana öyle geliyor. Bazen de hemen o bölgelere geri dönmek istiyorum. Bir süre sonra normal hayata dönüyorum. Çünkü kitabı ithaf ettiğim karımı ve oğlumu çok seviyorum. Onlara haksızlık yapmak istemiyorum. Yine de hâlâ bir dozerin sesi, tank sesi ya da havai fişekler Bağdat bombardımanını hatırlatıyor. Türkiye'de savaş muhabirlerinin can güvenliği ne kadar sağlanıyor? Mesela, sigortalar savaşlardik ölümleri karşılamıyor... " Allaha emanet" gidiyoruz bölgelere. Yıllarca çelik yelek yerine çelik elek giymiştik. Irak Savaşı, savaş muhabirliğinin de boyutunu değiştirdi, tartışmalar açtı... Evet, bir dönüm noktası. Amerikan saldırganlığı temız bir savaş gibi gösterilmeye çalışıldı. Embedded'ler ise savaşın görülmeyen askerleri, yeni çağın askerı gazetecileriydi. Sansürü baştan kabul eden insanlardı. •