02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

10 İLHAN ŞEŞEN 15 MAYIS 2005 / SAYI 999 'Aşk Yalan' o gerçe İlhan Şeşen son albümü "Aşk Yalan" için "Ulaştığım en mükemmel sonuç" diyor. "Fırlama" bir yanı var evet, ama hüzün de kişiliğinin bir parçası... Şeşen'i dizilerde de görüyoruz, çünkü oyunculuğu seviyor... Nilüfer Zengin aşk baladlarının yazarı gibi imgeniz var... Bu size nasıl yansıyor? Böyle bir şey var. Bir yanım var demek ki hanımlara hitap eden. Oysa bunların dışında fırlama, müstehzi, esprili bir yanınız da var... Fırlamayım, ama genel olarak huzünlü bir adamım. Belki de o hüznü dağıtmak ıçın fırlamalıklar yapıyorum. Oyunculuk işini çok sevdiğinizi söylüyorsunuz.... Cevap veriyorum, bu işin Türkiye'deki üstadı Haluk Bilginer'in bir lafını tekrar ediyorum. "Oyunculuk ıçın para almıyorum çünkü oyunculuğu seviyorum." Ben oyunculuk için değil beklemek için para ahyorum. Bu meseleyi bundan daha iyi izah eden bır laf bulursam, söylenm. GÜZEL ŞARKI SÖYLEMEK... Bir şarkı yazarına sorulur, şarkılarını nasıl yazdığı... Şarkılarınıı kesinlikle yalnız başıma yazarım. Aklıma bir satır düşer, oradan melodiyi çıkarırım, o odaktan hareketle etrafına yayarım lafları Daha somut bır anlatımı yok. Ne dinlemeyi seviyorsunuz? Türkçemüzik dinlemiyorum. Stinghayranıyım. Genellikle hayatıma eşlik eden müzik türü enstrümantal müziktir. Hafif new age, biraz world müzik. "Ben ne sesim ama" diye bağırmayan sesler vardır... Pes, mır mır... Bob Dylan, Leonard Cohen... Sizinki de biraz böyle usul seslerden... Bu saydığınız ısimler benim için cıddi iltifatlar, hayatım boyunca dinlediğim insanlar. Özellikle Bob Dylan'a gençken çok özendim. JUri üyesiyken de sesin kapasitesinden çok nasıl şarkı söylendiğine dikkat ediyordunuz... Güzel ses diye bir şey yoktur, bariz bir biçimde detone olmayan ve güzel şarkı söyleyen ses vardır. Diyelım ki bir ses var, bu sesin güzelliği ancak güzel şarkı söyledığinde ortaya çıkar. Güzel şarkı söylüyorum, ama çok güzel şarkı söylemiyorum o başka. Şarkı istiyorlar mı sizden? Ben oyle şarkılarım satılık diye ortalara çıkmıyorum. Isteyenler olduğunda veriyorum tabii ki. Tabii kı telirim ödenecektir. Tartışmıyorum bile Kötü söyleyene bile veririm. Ben öldükten 70 sene sonra onlar yasal olarak anonım olacaklar, şimdiden müdahale etmiyorum. "Bakayım yaşarken ne oluyor göreyim" diyorum. Oyle şarkılarımı herkes söyleyemez gibi bir tavrım yok. Kötü söylerse de, iyi söylerse de kendine yapar. Beslendiğiniz başka alanlar? Edebiyat filan?.. Nâzım Hikmet, Aziz Nesin... Üçüncü bir isimzor geliyor aklıma. Zor derken, bir yığın isim sayabilirim ama yer yetmez, yer yetmeyeceği için aklıma ilk geleni söylüyorum. Bana Türkçeyi öğretenler bunlar. • G rup Gündoğarken'le geçen yılları olgunlaşma surcci olarak görüyor İlhan Şeşen. Ötc yandan "uzamış" bir süreç olduğunu da düşünüyor. Son albümü "Aşk Yalan"ın bugüne kadar vardığı en iyi müzikal sonuç olduğunu söylüyor. İlhan Şeşen'le kişisel seçimleri ve müziğe bakışı hakkında söyleştik. Jiiri üyeliği, oyunculuk, diziler... Ne oldu birden? Solo albütnde, solo varoluşta kerarnet mi varmış? Varmış diyeceğim. Her şey buna bağiı değil, ama, bu popülerliğin önemlı bir etkısi var tabii. O halde Gündoğarken'le geçen yaklaşık yirmi yılı kayıp diye görür müsünüz? Hayır... O dönenı olmasaydı bu günler yeşermezdi. Demek ki toprağım buydu, böyle yetiştim. O toprağın içinde Gündoğarken de var. Çok mutlu muydum o dönem? Tabii ki hayır. "Daha iyı bir şeyler yapabılirdik, bu kadar değildi bu iş" diye hayıflandığım zamanlar oldu. Güzel anlar da oldu.. Bir önceki albümünüzün diğer solo aibümleriniz içinde sönük durduğu yolunda eleştiriler yapıldı. Bu albütnle yeniden iyi bir çıkış yakaladığınız söylendi. Siz de kabul ettiniz bu söylenenleri. Arada bu kadar büyük bir fark var mi hakikaten? Çıkardığınız 4 solo albütn de üslubunuz dahilinde, biri diğerinden iyi ya da diğeri berikinden kötü olmayan eli yiizü düzgiin işler... Ama bu böyle. Dinleyenler bu farkı düşünebildiyse, yapan insanın da görmemesi mümkün değil. O albüm son derece nitelikli bir albümdü ama, canı, dinamiği yoktu. Biraz "mıy mıy" oldu. Bu önemli müzikte. Arkaya döşenen akorlar, frekansların dağılımı dinamiği etkiliyor. Bu dinamik de en çok o şarkıyı söyleyeni etkiliyor. Ben mi o "mıy mıy"a uydum, albümde bir "mıy mıylık" oldu da beni de mı etkiledi bilemiyorum... Ye ni albümüm "Aşk Yalan" bugüne kadar ulaştığım en mükemmel sonuç. Bundan sonra bundan daha mükemmeline ulaşmak istiyorum. Çelebi bir haliniz vardır ya hep sizin... Acaba eleştiri kabul etmeyen biri gibi göriinmekten kaçınıyor olabilir misiniz biraz? Yok... Ben hiçbir şeye, hemen itiraz etmem. Çok düşündüğüm bir konuysa, aksi cevap kafamda hazır ve sabıttır, o zaman itiraz ederim işte. Tabii o itiraz, ben veya herhangi birinin işine yarayacaksa itiraz ederim. Hani, kadınların duygu dünyasını çözmüş, ak saçlı, karizmatik adam... tçe dönük Yine piyanoyu akort etmeyi unutmuşlar!.. Ali Deniz Uslu ünyaca ünlü, Grammy ödüllü Alman Tonmayster Prof. Helge Jörns yıllardır Türkiye'de klasık müzik kayıtları yapıyor. Canlı kayıtların stüdyo kayıtlarına göre daha samimi ve dürüst olduğunu düşünen Jörns, klasik müzığe ilginin gençlere yönelik projelerle arttırılabileceğini söylüyor. Prof. Helge Jörns ve asistanı Ahmet Gürbüz ile Türkiye'deki klasik müzik hakkında konuştuk. Prof. Helge Jörns, sizden önce "tonmaysterlik" kavramını bize anlatmanızı istesem... Müzik ile müzik tekniği arasındaki transformatördür, tonmaysterlik. Tüm teknik bil gilere sahip olmak bu mesleğin vazgeçilmezidir. En önemlisi de tüm müziğe hâkim olurken üstüne bir şey koymamanız ve onu etkilememenizdir. Bizler müziği yeniden yaratmayız, bestecinin ne yapmak istediğini tam olarak vermeye çalışırız. Tabii burada yorumcuyu tanımak, onun neler yapabıleceğini çok iyi analiz etmek gcrekli. Elbette ben de müziğe müdahale edebilırım, ama bu sadece yorumcuyu desteklemek için olabilir. Bu mesleği icra etmek ise çok zor. Gerçek anlamda tüm dünyada yılda 4 tonmayster çıkıyor. Eğitimi çok ciddi ve yoğun emek istiyor. Bu iş için gerçek bir mühendislik eğitimi de söz konusu. Ben bestecı olmak istediğim için tonmayster oldum, çünkü birbirlerini çok iyi tamamladı. Siz Türkiye'de uzun çalışmalar yaptınız. Buradaki kayıtlar ve orkestralar sizce nasıl? Türkiye'de birçok kayıt maalesef çok ama Prof. Helge Jörns bir tonmayster. Yıllardır Türkiye'de klasik müzik kayıtları yapıyor. Hem müzik hem de teknik anlamdaki yetersizliklerin farkında. Asistanı Ahmet Gürbüz ise hâlâ bir konserde ya da kayıtta piyanonun akordunun yapılmamasından dert yanıyor... Peki, popüler kültürün karşısında klasik müziğin şansı ne? D törce yapılmış, özellikle kurumsal yayınlar. Halka sunulan ürünler yeterli müzikal kaliteyi barındırmıyor. Hem müzik hem teknik anlamda eksiklikler var, ama Türk besteciler, müzisyenler gerçekten çok yaratıcı ve emektar. Orta sınıfta bu müziğe ilgi gösteren çok hevesli insanlar var, ama ilgı sınırlı. Klasik müzik kültürü de hızla gelişiyor fakat daha fazla destek gerekli. Orkestralara bakacak olursak, gerçekten çok kaliteli ve başarılı işler çıkarıyorlar. Popüler külrür ürünlerinin tüketildiği ortamda klasik müziğe olan ilgi nasıl? Her ülkede olduğu gibi Türkiye'de de durum aynı. Sınırlı bir ilgi var. Bence ilgi ve bil gi kavramları müzik kültürü ile de ilişkili. Çocukken ne kadar erken bu tarz müzikle aşina olursanız bu müziğe o kadar ilgi beslersiniz. Benim düşüncem gençlere yönelik davetkâr projeler üretilmeli. Siz canlı kayıtlar yapıvorsunuz ve bu tarz hızla yayılıyor. Stüdyo kayıtları ile karşılaştırmanızı istesem... Canlı kayıtlar müziğin ruhunu daha iyi veriyor; yorumu, o anki hissi size ulaştınyor. Zaten müzisyen kendini seyirciye göre ayarlar, mikrofona göre değil. Izleyici kitlesi yorumcuyu taşıyorsa elinden gelenin en iyisini yapar. Ama stüdyo kayıtta hata yapabilirsiniz. Mikrofon dürüst bir dinleyicı değildir.# Klasik müzik kayıtları Jörns'ün Türkiye asistanı Ahmet Gürbüz'e göre Türkiye'de klasik müzik alanındaki gelişmeler son derece olumlu. İşte Gürbüz'ün yanıtları: Jörns'ten öğrendiklerinizi ne derece uygulayabiliyorsunuz? Gürer Aykal yönetimindeki Borusan Filarmoni Orkestrası gibi kayıtların öneminin farkında olan seçkin bir orkestra ile bu şansı yakalayabiliyorum. Ayrıca bu konuda ümitliyim ve bu yüzden 2002 ydında "Lirik Senfonik Kayıt" şirketini kurdum. Ama önce Selman Ada, Mehmet Ergüven ve daha birçok yazarımızı tekrarlayarak kayıtların önemini ve değerini farluna vardırmak adına bazı yazışmalar ve görüşmeler yaptım. Türkiye'de klasik müzik kayıdarı hangi aşamada? Bu görüşmeler sırasında, her türden klasik müzik yorumlarının, kayıt altına alınması gereklilığının farkında olan kişi ve kurumlar olduğunu gördüm. Örneğin alanında ülkemizin tek opera yarışması olan "Siemens Opera Yarışması"nı düzenleyen Siemens Basın ve Halkla llişkiler Departmanı, Trio Lila Müzik... Bu kurumlann sayısının artacağına içtenlikle inanıyorum. Peki, klasik müzik kayıdarının önündeki engeller neler? Öncelikle kayıtların bir bütün olarak ele alınması zorunluluğu var. Eser ve yorumcunun ardılı olarak enstrüman, akustık, ekipman bileşenlerini doğru bır şekilde bır araya getirmek gerekıyor. Bu bileşenlerden biri birtakım sebeplerle (bu sebep genelde maddi oluyor) göz ardı edildiği zaman sonuç pek de tatmin edici olmayabilıyor. Bazen hâlâ bir piyano konseri ve kaydmda piyanonun akordunun lüks, gereksiz veya unutulmuş olduğunu görmek ve uyarmak zorunda kalmak oldukça uzuntü verici.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle