Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
27 MART 2005 / SAYI 992 Neden 'cehennem' başkalarıdır * * • Doğanın keşfî bitmemiş olsa da elimizde bir haritası var artık. Şimdi sıra içimizin haritasını çıkarmakta... JeanPaul Sartre "Gizlı anlattyor: Otumm"u '"Cehennem başkalarıdır' hep yanlış anlaşıldı. Burada başkalarıyla ilişkilerimiz hep zehirli ve cehennemsidir demek istediğim sanıldı. Oysa demek istiyordum ki başkalarıyla ilişkilerimiz çarpık ve bozuksa, 'öteki' cehennemden başka bir şey değildir. Neden? Çünkü özünde diğerleri kendimizi tanımamızda bizim için çok önemlidir. Kendimizi tanımaya çalıştığımızda, aslında diğerlerinin bizim hakkımızdaki bilgi stokunu kullanıyoruz. Ben kendim hakkında ne dersem diyeyim diğerinin yargısı hep bunun içinde olacak. Dünyada birçok insan cehennemde yaşamaktadır, çünkü fazlaca başkalannın değer yargılarına bağımlıdırlar. Ama bu diğerleriyle başka türlü bir ilişkimiz olamaz anlamına gelmez. Sadece başkalannın her birimizin içindeki önemini belirtir. Ikinci söylemek istediğim şey, piyesteki karakterler bize benzemez. 'Gizli Oturum'daki üç kişi ölüdür vebiz yaşıyoruz. Tabii ki 'ölü' burada bir şeyi temsil ediyor. Göstermek istediğim bazı alışkanhk ve geleneklere bağlı birçok insan, kendi haklarında kendilerine acı çektiren yargılara sahiptir ve bunu değiştiümeye çalışmaz. , ''< * *« <? *•*# * •* • « ' Geleneklerini, kafalarını kurcalayan şeyleri, dertlerini aşamazlar ve genellikle kendi haklannda verilen yargının kurbanı olurlar. Böylece korkak ve kötü oldukları apaçık ortaya çıkar. Korkak olmaya başlarlarsa bir şeyi değiştiremezler. Bunun için ölüdürler, yani bu bir şekilde onlara yaşayan ölü demek oluyor, çünkü hakJarındaki yargılara ve davranışlara sürekli tasalanarak bunları değiştirmek istemiyorlar. Saçmayı devreye sokarak, yaşıyor olduğumuza göre bizim için özgürlüğün önemini, yani bir eylemi başka bir eylemle değiştirebileceğimizi göstermek istedim. Nasıl bir cehennemde yaşıyorsak yaşayalım bundan kurtulmak bizim elimizdedir. însanlar bu kısır döngüyü kırmıyorlarsa demek ki özgür olarak cehennemde kalıyorlar, özgürce kendilerini cehenneme sokuyorlar. Görüyorsunuz ki diğerleriyle ilişkiler ya kabuğuna çekilme ya özgürlük şeklinde vuku bulabilir. Özgürlük şöyle böyle sunulan madalyonun öbür yüzüdür. Işte piyesimin üç teması budur. 'Cehennem başkalarıdır' dendiğinde bunun hatırlanmasını isterim." N. Ekrem Düzen irmi birinci yüzyıl bize, bilim tarihinin yıldızlardan kalbe doğru bir yolculuk olduğunu iyiden iyiye gösteriyor artık. Bilimin bakışlarını yönelttiği yeni ufuklarda ağırlıklı olarak beyin, zihin ve duygularımız var. Bunlar yakın zamana dek, çoğunlukla kutsallık ve dokunulmazlıkları, kısmen de gözlem zorlukları nedeniyle pek el atılmamış konular. Şimdilerde bir yandan beynimizin (ve zihnimizin) yeteneklerini, diğer yandan en mahrem duygularımızı araştınyoruz. Aşk bile bilimsel inceleme konusu olmuş durumda. Bilim artık resmen içimizi kurcalıyor. • tnsan, zekâsıyla araştırıyor. Sadece bilim alanında değil elbette; bakkaldan ekmek almaktan mutfakta temiz bardak seçmeye, saçını başını düzeltmekten işe zamanında gitmeye kadar hayatın her alanında zekâmız işin içinde. Araştırmayla zekâ neredeyse eşanlamlı olacak kadar iç içe iki mekanizma. Evrim bize ancak anladığımız takdirde yaşama şansı tanımış ve biz anlamaya önce etrafımızdan başlamışız. Yıldızları, güneşi ve ayı; dağları, ırmaklan ve denizleri; bitkileri, hayvanları ve toprağı anlamaya çalışmışız. Sonra yavaş yavaş kendimize yönelmişiz. Etimizi budumuzu, gözümüzü kaşımızı, ağzımızı burnumuzu araştırmışız. Kendi yapıp etmelerimizden hareketle kendimizi anlamaya koyulmuşuz. Biraz da bu nedenle günümüzde artık tek Y bir zekâdan değil de pek çok zekâ türünden söz ediliyor. Bir zamanlar sayısaluzaysal ilişkileri kurabilme ve işletebilme becerisi olarak tanımlanan zekâ, artık yöneldiği alanlarda gösterdiği yeterlilik, hız ve mükemmellikle tanımlanıyor. Yakın zamanlarda duygusal zekâyla tanıştık örneğin. Sosyalduygusal ilişkiler ve yaşantılar alanındaki zekanın en az sayısaluzaysal zekâ kadar önemli ve hayati olabüdiğini gördük. Bilim insanları, benzer şekilde, dil, müzik, beden, doğa gibi alanlara yönelmiş zekâları ayrı birer zekâ türü olarak ele alıyor ve inceliyorlar. KENDİLİKZEKÂSI... Zekânın bızi en çok şaşırttığı alan belki de kendi içimize yönelik olanı. Çoklu zekâ teorisinin mimarlarından Howard Gardner, kişinin kendi içine yönelik araştırmaanlama yeteneğini kendilik zekâsı olarak adlandırıyor. Şaşırtıcı olan, bazı insanlann kendilerini araştırma ve anlamada diğerlerinden daha başarılı olması değil. Pek çok alanda zeki olduğu gözlenen kişilerin kendileriyle, kendi iç yaşantılanyla (duyguları, değerleri, anlamları ve bunlarla ilintili davranışlarıyla) ilgili konularda adeta kör olabilmeleri. Zekâsına hayran olduğunuz biyoloji olimpiyat takımı çalıştıncısı öğretmeniniz, idareci konumundayken etraflı bilgi edinmeden hükümler verip, kırıcı sözler söyleyebüir ama kendisinin iyi bir dinleyici olduğunu id dia edebilir. îşyerinde birlikte çalıştığınız bir arkadaşınız, şahane briç oynayıp, çok kritik finans problemlerini bir çırpıda çözebilir, yıllara göre Oskar ödüllerini sayabilir ama randevulara geç kalan sürekli kendisi olduğu halde diğerlerinin yer seçiminin her zaman hatalı olduğunda ısrar edebilir. Tüm okullarını birincilikle bitirmiş mühendis kuzeniniz, herkesin gözünün içine dik dik bakarak konuşma alışkanlığmı iş görüşmelerinde de sürdürüp, iş görüşmecilerinin yetersizliğinden ve yanlılığından şikâyet edebilir. Hem işinde hem sosyal hayatında çok takdir edilen eşiniz ya da sevgiliniz, kendisine yeterince zaman ayırmadığınızdan yakınıp iş ya da sosyal toplantılar nedeniyle sizi kendi başınızın çaresine bakma durumunda bıraktığını fark etmeyebilir. Günlük hayatın getirdiği pek çok olay ve sosyal ilişkiye şüpheyle ve sorgulayarak (araştırarak ve anlamaya çalışarak) yaklaşırken kendi içimizde öylece var olarak bulduğumuz özelliklerimize dokunmak pek aklımıza gelmiyor. Sanki "Benim bildiğim doğrudur"dan da önce "Benim içimdeyse o iyidir"den hareket ediyoruz. Başkalannın bizi kendi istediğimiz gibi anlamaları ve görmelerine çabalarken yine aynı başkalarını, kendimizi görebilmek için birer ayna olarak görebilmeyi ıskalıyoruz. Bu saptamada bir parça doğruluk varsa, bu demektir ki kendilik zekâsı edinebilmek ya da ortaya çıkarabil mek, böyle bir "kültür"den haberdar olup olmamakla, böyle bir kültürle yoğrulup yoğrulmamakla da doğrudan ilintili. Kısacası, "içgörü"nün de bir yetenek olduğunu, her yetenek gibi öğrenme ve çalışmayla geliştirilebileceğini, geliştirilmesi gerektiğini kabul etmek gerekiyor. İÇ HARİTASINI ÇIKARMAK1 Bilim nihayet kutsallık ve dokunulmazlık atfını bir kenara (ya da başkalannın üstüne) bırakarak "mahrem" alanlara el atmayı başardı. Doğanın keşfi bitmemiş olsa da elimizde, içinde kaybolmamaya yetecek bir harita var artık. Şimdi sıra içimizin haritasını çıkarmaya geldi. Aynı sürecin kendi içimizde işlemesınin önündeki tek engel zekâmızın nelere yettiğini ve nelere yetmediğini sorgulamayışımız. Bir ya da birkaç alanda "iyi" olmak bizi her alanda iyi yapmıyor. Bazı hayati noktalarda başka bir zekâ göstermek, bu zekâyı edinmek gerekiyor. Beş basamakh sayıları kafadan çarpabiliyor olmak hangi davranışın gerçekten nezaket, anlayış ya da dürüstlük olduğunu bilmeyi beraberinde getirmiyor . Zekâmızın, gözünü biraz da kendi kalbimize çevirebilmenin yegâne yolu, bunu tekrar tekrar sormak ve aldığımız cevaplarla kolay kolay yetinmemek. Gandalf'ın da dediği gibi önemli olan hayatın anlamı değil, bize verilen zamanda ne yaptığımız... 0 ekremd@sabanciuniv.edu Ersin Karabulut Çizer En biiyük hatanız nedir? Sanırım okulu dondurmak son birkaç sene içindeki en büyük hatam oldu. Bir daha çözdüremedim, uzadıkça uzadı, "Nasıl bitecek" diye kara kara düşünüyorum hâlâ. Bir insanın başına gelebilecek en kötü şey sizce nedir? Sevmediği bir şehirde yapayalnız yaşamak zorunda kalmak. Hayattaki en büyük keyfiniz nedir? Güzel bir öykü çizebilmişsem eğer, dergiyi elime alıp her çizgimi incelemek, memnuniyet duyup bir sonraki için gaza gelme anını yaşamak. En sevdiğiniz yazar kim? Aklıma ilk gelen Jack London olduğuna göre sanırım odur. En sevdiğiniz film/yönetmen? Tereddütsüz "Lolita" (Stanley Kubrick versiyonu). Yönetmenler de David Lynch, Michael Haneke, Todd Solondz ve artık David Fincher. En büyük aşk hikâyesi kimlerinki? Ergenlerinki. Sizi en çok güldüren şey nedir? Sosyal hayat içerisindeki konumları gereği çok sert gözüken insanları, çok komik durumlarda hayal etmek, kafamda parodilerini canlandırmak. Aydın ve hainlik " [Aydın], her halükârda en küçük bir eyleme kalkışması halinde bile egemen sınıfların ve bizzat kendi sınıfının gözünde bir hain olacaktır, edinmesine izin verdikleri teknik bilgiyi onlara karşı kullanmaktadır çünkü (...) Aydının işi herkes adına çelişkisini yaşamak ve herkes için bu çelişkiyi köktencilikle (yani gerçek tekniklerin yanılsama ve yalanlarla uygulanmasıyla) aşmaktır. Tam da bu çelişki yüzünden aydın demokrasinın bekçisidir." JeanPaul Sartre, "Aydınlar Üzertne", Can Yayınlart 1997, Aysel Bora çev, ss 52,58 En büyük mutsuzluk? Yalnızhk. En son ne zaman dibe vurdunuz? Dibe vurduğum bir zamanı hatırlayamadım. Daha çok kendimi dibe vurduğuma ikna etmeye çalıştığım zamanlar olmuş galiba. Bir hayvan olsaydınız, ne olurdunuz? Ortalama bir cevap olacak sanırım ama köpekten daha yalan bir hayvan gelmiyor aklıma. En çok yaşamak istediğiniz şehir? En çok yaşamak istediğim şehir, yaşadığım şehir tstanbul. Yangında kurtaracağınız ilk üç şey nedir? DVD arşivim, çizgi romanlarım, yülardır eksiksiz biriktirdiğim mizah dergilerim. Bir hayali kahraman olsaydınız kim olurdunuz? Niye? Dergide sıkhkla anlattığım gibi, küçükken ablam bana Karabulut Adam demişti. Karabulut Adam olurdum. Göğsümde bir bulut olurdu, kesinlikle uçardım, ama uzun süre uçamazdım, enerjim azalırdı çok uçunca. Aklıma hemen bu tür sorunlar getiriyorum. Çünkü o zaman daha gerçekçi oluyor, inanmam kolaylaşıyor. Bu konuda bir soru olmasına çok sevindim, çünkü bir süper kahraman olmadan ölmek istemiyorum kesinlikle. Sizi en çok tedirgin eden ve en beğendiğiniz özelliğiniz? Tedirgin eden özelliğim, herkesin her konuda benim gibi düşündüğünü zannedip çok fazla samimiyet gösteriyor olmam. En beğendiğim özelliğim de kolay empati kurmam deyip kurtulayım bu sorudan. Sizin için affedilemeyecek hata nedir? Mantıklı bir açıklaması olduğu sürece her hatanın bir affedilirlik payı vardır. Sahip olduğunuz en değerli şey? Masa başında saatlerce oturup bir şeyler çizebilme yeteneğim ve sabrım. Hangi sıklıkta yalan söylersiniz ve hangi durumlarda? Karşımdaki insana faydası olacaksa yalan söylemekte sakınca görmezdim, fakat son zamanlarda bu konudaki düşüncelerim hızla değişmekte. Güncel olaylar içinde yaktn zamanda sizi en çok üzen olay nedir? ABD'nin Irak'ta yüz binlerce insanı özgürleştirme adı altında katletmesi güncelliğini yitirdiği bir gelecekte bile bu soruya vereceğim tek cevaptır. Dünya gündemindeki ya da hayatınızdaki bir olayı değiştirme şansınız olsaydı, neyi değiştirmek isterdiniz? Amerika'nın dünya üzerindeki baskı ve etkilerinin azaltılması konusunda bir şeyler yapabilmek isterdim. Hayata gelirken seçme şansınız olsaydı, ne olmak isterdiniz? Koala olmak isterdim. En sık kullandığınız kelime nedir? Aa, acıktım, şahane.