Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
21 MART 2005 / SAYI 992 BAŞKALARİNIN KİRİ Gündelikçi kadınlar sayesinde ev kadınları "kir giderici" olmaktan kurtuldu. Böylece "başarılı" anne ve eş oldular. Gündelikçi kadınlarsa, işe gittikleri evleri kendisinin sayiyor. Bu sayede "başkasının kirini" temizlemediğini düşünüyor. İşveren "ablalar" da verdikleri hediyelerle vicdanlarını temizliyor... Özgür Erbaş T ürkiye, sanayileşme, şehirleşmc ve göçle birlikte gecekonduyla tanıştı. Gecekonduluyla da. Sonraları "dışarıdan" gelenlerle "muhitin sakini" çoğu çalışma yan kadın, aynı evde işçi ve işveren olarak buluştu. Her ikısinin de "asıl patronu" kocasıydı, araJarındaki ilişkiyi de on lar düzenliyordu. tşte "ailenin mahremi"negiren "altkattan" kadmla "üstkat taki" kadının ilişkisi araştırmacı Gül Özyeğin'e göre dönüştürücü bir ctkiye sahip oldu. Özyeğin'in araştırması "Başkalarının Kiri: Kapıcılar, Gündelikçiler ve Kadınların öyküleri SEVİM BELGAN Beş yıl önce çalışmaya başladı. Kocası "Sen çalışacağına biz daha az yeriz. Olur, biter" dedi. Sonunda razı oldu, ama sadece hemşerisinin yanında çalışmasına rdi. MERAL KAZAN Kocası postacı. Çalışmak istediğini dile getirdiğinde "Kadının çalışması orospulukla aynı şey" dedi. Meral şimdi gizli çalışıyor. Kocası mahalledekiler için dantel yapıp sattığını sanıyor, oysa o haftada 5 gün evlere temizliğe gidiyor. Kadınlık Halleri" adıyla tlctişim YayınIarından çıktı. Özyeğin, kapıcı eşleri ve gecekonduda yaşayan kadınların, ev içi hizmetinde ça lışmaya başlamalarıyla bırlikte yaşamla rındaki değişimleri, ataerkil sistem üze rinden irdeliyor. 163 ev hizmetlisiyle yapılan yüz yüze görüşnıelerle oluşturulan araştırma, "normal" kabul edilen ilişkilerin alt metinlerini tüm ayrıntılarıyla ortaya koyuyor. Kapıcıların, özellikle orta sınıf kadınların kamusal alana çıkmalarını üstü örtülü olarak kısıtladığının altını çizen Özyeğin, "Göçmen erkeklere iş konusunda verilen rol, ev yaşamı aJanının sınırları içinde yuva kurma, besleyip bakma ve toplumsallaşma görevlerini yerine getiren orta sınıf kadınlarının ev kadını rolü tanımını sağlamlaştırmaya yardımcı ol du. Böylece kadınların kamusal alana ait sokaklarda, dükkânlarda hareket etme lerini üstü örtülü biçinıde kısıtladı" di yor. Özyeğin'e göre, kapıcıların orta sınıf kadınları "evde tutma" görevi, karılarının onlann yerine "kir giderici" olarak çalışmasıyla tamamlandı. Kapıcı karıları apartman sakinlcrinin ev içı hizmetinc giderek, onlann "kadınlık" vasfını destekledi. Böylece, dışarıda çalışmayan orta sınıf kadınlar işveren konumuna yükselip evin kirli işleri yerine daha sosyal va zifeler üstlendiler. HAYATIN İRONİSİ Kapıcıların ailesiyle birlikte yaşadıkları bodrum katları, salonundan kocaman boruların geçtiği, güneş görmeyen, rutubetli, küçücük evler. Kapıcı aileleri, kendilerini bu nedenle hapishanede gibi hissediyorlar diyen Özyeğin ekliyor: "Onlann bu duygulan apartman sakinlerinin tavırlanyla pekişir. Orta sınıf, tehlikeli biçimde yakın olan bu 'içerideki yabancılan' hor görerek onları ait oldukları yerde tutar. Çocuklarının, kaptcı çocuklanyla oynamalarına izin vermezler, kadınları bedenleri iri olduğu için aşagılarlar. Ancak, ataerkil düzenin çalışmasına izin vermediği bu alt sınıftan kadınların, emekleri pahalı ve bulunmazdır. Bu da hayatın ironisidir"... Yeri gelince aşağılanan, yeri gelince "şefkade terbiye edilen" bu kadınların ev hizmeti görmenin, "kir giderici olmanın" üstesinden "sevgiyle" geldiklerini anlatıyor Özyeğin. Görüşülen kadınların neredeyse tamamı işlerini "evin sahibiymiş gibi" yaptıklarını söylüyorlar. Bu da onları "başkalarının kirini temizleme" duygusundan kurtarıyor, Işverenlerinden genelde "abla" diye söz ediyorlar. Hemen hiç biri işini "temizlikçilik" diye tanımlamıyor, "ev işine gidiyorum" diyor. Aynı evin içinde işçi ve işveren kadınlar buluşuyor. Ama ikisinin de asıl patronu kocaları... NURTEN HANİOĞLU Araştırmanın ortaokul diplomasına sahip tek kadını. Ailesi o 6 yaşındayken Ankara'ya geldi. 20 yaşında evlendi. Kocası maaşını içki ve kumara harcayan bir devlet memuru. Çocuklar ekmekten başka bir şey yemediği için çalışmak istedi. Kocası bu isteğini "Ben eve ekmek getirirsem yersiniz, getirmezsem açlıktan ölürsünüz" diye yanıtladı. Uç kızını doyurmak için, haftada iki gün çalışmayı başarsa da kocası nc zaman çalıştığından şüphelense onu dövüyor. Kocası ona nadiren para veriyor, geri kalanını başka bir kadına harcıyor. Kadınlar işlcrini "sevgiyle" açıklasa, işverenlerine "abla" desedeçıkarçatışması ya da sınıf çatışmasının yarattığı gergin likler de araştırmanın önemli bir bölümünü oluşturuyor. tşveren kadınların yüzde 62'sinin ev kadını olduğunun altını çizen Özyeğin, "Bu kadınlar tuhaf gerginlikler yaratarak ya da imalarla, çalıştırdıkları kadınların 'tepelerine çıkmalarının önünegeçmek' ve verdikleri paranın karşılığını almak istiyorlar" diyor ve ekliyor: "Özellikle orta sınıfın bu kişileri ezme çabası 'düşme kaygısı' diye açıklanan belirli bir sınıfsal güvensizlikten geliyor. Biraz da bu nedenle karşılıksız hediyeler verilir, iyilikler yapılır. Bu sayede karşı taraf ri cacı konumunda kalır. 'Vermek' ya da karşılıksız vermek, kişinin üstünlüğünü göstermesiyken, karşı taraf için 'alma' eylemi hak ettiğini denkleştirme çabasıdır"... ÇİKOLATALI KEK VE KAHVE Kadınlar bir yandan düzenli emek pazanndan uzaklaştınla, öte yandan ev içinde çok düşük ücretlere, saati belirsiz ve sosyal güvenceden yoksun çalıştırıladursun cemaat ve akraba ilişkileri sayesinde ev içi hizmet pazarında standartlar oluşuyor. Özyeğin kuralların sınırlarını gösteren bir de örnek veriyor: Bir hayat kadınının evine temizliğe gidip normalin üzerinde ücret isteyen kadına, "Onlar da hayatlarını kazanmak için kendilerini satıyorlar. Kimse onları bu yüzden sömüremez" cVıyerek tepki veriliyor. Özyeğin, kadınların üstünlük duygulannın simgelerini, "neskafe, çikolatalı kek ve üniversite tahsilli bir oğul" olarak açıklıyor. Çünkü sade kek yoksulluğun, neskafe zenginliğin, oğul sahibı olmak üstelik onu üniversitede okutmak da "başarılı anne" olmanın göstergeleri. Bunlara sahip kadınlar hayatta kazanmış, diğerleri ise kaybetmiş oluyor. Kazananlar da kaybedenleri ya eziyor ya da fazladan şefkat göstererek vicdanını rahatlatıyor. • Kırgınlık sözleri... Kapıcı çocuklarını küçümsüyor, aşağılıyorlar. Kapıcılara pis diye bakıyor, hepsi köylii diyorlar. Bizi hor görüyorlar. Kendine aldığı oje benim günliiğüm kadar, ama bir kreminden azıcık elime siirsem kıyamet kopanyor... Kapıcıları sevmıyorlar, çocuklarını "kapıcı çocuklarıyla oynama, mikrop bulaşır" diye uyanyorlar. Üstümüze başımıza karşı gösterdikleri horgörü ahlakımıza kadar uzanıyor... Dolaptan birkaç meyve aldım diye bütiin gün surat astı... Apartmandakiler onlann evlerine de gitmem için bana baskı yapıyorlar. Yeterince işverenim var. Onlara küçük çocuğum olduğunu söyledim, daha fazla iş alamayacağımı anlatmaya çalıştım. Ama öyle acımasız ve benciller ki; çocuğu eve kilitle, bize gel çalış diyorlar. Sanki benimki onlannki gibi bir çocuk değil... Kıymalı börek yaparken yanında duruyordum. Biz kıyma alamıyoruz deyince, et zaten sağlığa zararlı, yemeyin dedi. Insanın gururuna dokunuyor... HAYVANLAR Aylin Tunç Sokağımızdaki evciller E vlerimizde bizimle yaşayan dostlarımızın yanında bir de mahallemizi ve sokağımızı paylaştığımız evciller var. Bunlar bazen bacağınıza sürtünen bir kedi, bazen peşinize takılarak, size kuyruk sallayarak merhaba diyen bir köpek olabilir. Onlar binlerce yıl içinde insanla yaşamış, evcilleşmişlerdir. Korunıa köpeği, av köpeği, bekçi köpeği, çoban köpeği olmuş. insanlann yanında yürümüştür. Aslında en özet şekliyle her zaman sadık birer dost olmuşlardır. Kediler avcılık özellikleri ile ön plana çıkmıştır. tnsanların yaşam alanlarında zararlılardan korunmasında çok büyük faydaları vardır. Örneğin fareyle mücadelede kedinin yerini hiçbir şey tutamaz. Tüm bunların yanında yaşamlarımıza güzellik ve sevgi katarlar. Bir kedinin yavrusundaki sevımliliği, oyunculuğu, sıcaklığı ve neşeyi hiçbir şeyde bulamazsınız. Gerçekten mükemmel canlılardır. Kediler ve köpekler özellikle çocuklar için harika arkadasjardır. Yctişkinlerde olmayan hesapsız bir ilışkı kurarlar. Örneğin bir hastanın yatağının başucunda saatlerce yatıp bekleyebılirler. Çoğumuzun çocukluğunda bir sarman, tekir, minnoş, boncuk ya da çomar, karabaş vardır, olmayanda ise eksikliği... Bahçemizde ya da mahallemizde beslemiş, kaybedince üzülmüş, ona belki mezar yapmışızdır. Bunlar, şu an hatırladığımızda hâlâ içimize duygu dolduran anılardır. Evciller çocuklarla yakın ilişkiler kurarlar. Benim dostumun adı Roket'ti ve her sabah beni okula götürür, sonra eve dönerdi. Aynı şeyi geceleri bize gelen yakınlarımıza da yapardı. Mutlaka evlerine kadar bırakırdı. Ve bir gün zamansız öldü, hastalanmadan... Birisi ona düşmanlık yaptı, Roket eminim bunu hiçbir zaman anlamadı... Boynunda tasması vardı, onu da yanına gömdük. Eminim hepimizin bunun gibi anıları vardır. Mutlu ama hüzün dolu. Sevgüiyle andığımız, özlediğimiz, hatırladığımızda yüzümüze tebessüm yayılan dostlarımız hiç tükenmesin... •