Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
13 MART 2005 / SAYI 990 15 PAZARIN PENCERESİNDEN Narsisistik politika Selçuk Erez endisini "yurtdışında fazla dolaştığı" için eleştirenlere tahammül edemiyor ve birçok konuda olduğu gibi bu cleştirilere de demokrasinin gerektirdiği hoşgörü ile bağdaştırılması güç cevaplar veıiyor. Bir siyasal bilgiler hocası, onun eleştirilere tahammülsüzlüğünün, insanların kendi kendilerine sansür uygulamalarına yol açacağına inandığını, bunun da demokrasiyi tehdit edeceğini söylemiştir.* O bütün bu tür eleştirilere rağmen, Meclis'te yaptığı konuşmalarda politikalarının doğru olduğunu ve bu nedenle tartışma konusu yapılmaması gerektiğini söylemiştir. Seçim kampanyası sırasındaki bazı antıdemokratik söylemleri gözlemcileri rahatsız etmişti: Kız kardeşini, muhalefete oy verdiği takdirde doveceğini söylemesi, ancak sonra bunu yalanlaması hayra yorulmamıştı. Onu iktidara getiren seçimlerde birçok vatandaşının oy kullanmamış olduğu, partisinin potansiyel oylann sadece yüzde 38'ini alıp oy oranını aşan bir güce ulaştığı bilinmektedir. Eleştiriye tahammülsüzlüğü seçimlerden bu yana da sürmekte ve muhalifler ayakları ycre basmayan seçkinler olarak nitelendirilmekte.devletin imkânları, muhalefette bulunanları sindirmek, taraftarlarını desteklemek amacıyla kullanılmaktadır. Bu politikacı kimdir? Hayır, sandığınız gibi Özbekistan'ın lideri îslam Kerimov ya da Tayland'ın başbakanı Tahsin Şinavatra değil, Başbakanımız Recep Tayyip'in son zamanlarda ziyaret ettiği Güney Afrika * Cumhuriyeti'nin Cumhurbaşkanı Thabo Myuyelwa Mbeki'dir! Konuyu yakından inceleyenler, özellikle ruhbilimciler, meselenin "Narsisistik kişilik" yapısı ile açıklanabileceğini ileri sürmektedirler. Bu rahatsızlığa verilen adı koyanlar, Yunan mitolojisinde yer alan ve kendi yüzüne hayran olan, sonunda kendisini seyrettiği dereye düşüp ölmüş olan Liriope oğlu Narsis'ten esinlenmişlerdir. Psikolojide "Narsisistik kişilik" tanısı şu kriterlere dayanılarak konmaktadır: Çocukluktan beri dikkati çeken yersiz bir büyüklük iddiası, aşırı bir methedilme ihtiyacı, empati yokluğu (yani başkalarının duygu ve ihtiyaçlarını algılayamamak, kendini bunların yerine koyamamak). Sonsuz başarı ve güç fantezilerine sahip olmak. Kendisinin "özel" bir kimse olduğuna, ancak belli niteliklere sahip insanlarca takdir ' edileceğine, anlaşılabileceğine inanmak. Sürekli olarak onaylanmak ve alkışlanmak arzusu. Kendisini onaylamayan, alkışlamayan ve eleştirenlere tahammülsüzlük ve şiddetli tepkiler sergilemek. Örneğin G. Afrika Cumhurbaşkanı Mbeki, kendisini antidemokratik tutumu nedeniyle eleştiren ; din adamı Archbishop Desmond Tutu'yu ; bilgisizlik ve yalancılıkla itham etmişti. Bazı ' ülkelerde yeterli ve etkin muhalefet partileri bulunmadığından "Narsisistik kişilikli" politikacılara muhalefet, politikacı olmayan cesaretli, yürekli kimselere düşmektedir. Tutu, 1984'te Nobel Barış Ödülü'nü almış olduğundan cumhurbaşkanını daha güçlü bir şekilde eleştirebilmektedir. Sokak onları tanıyor... Esra Açıkgöz D K olapdere'de 4 katlı bir binanın en alt katındayız. Burası Umut Çocukları Derneği. Içerde 2025 çocuk ve genç var. Soğuktan, sokaktan korunmak için buraya sığınmışlar. Burnumuza çay dumanına karışmış bir bali kokusu çarpıyor önce, sonra alışıyoruz. Çocuklara da alıştığımız gibi... Amacımız yaşamlannı öğrenmek, isteklerini, derderini... Her biri ayrı bir hikâye, ancak hemen hepsinin derdi ortak: Aile. Röportajı Hakan Gümüş'le birlikte yapıyoruz. Zaman zaman müdahale edip soruları arkadaşlarının daha rahat anlamasını sağlayacak şekilde çeviriyor. "Çünkü" diyor "ben de diğerleri gibi hissedebiliyorum". Gümüş 23 yaşında, 6 yıldır sokaklarda. Ama hep bir ayağı evinde olmuş, "Bazen haftalar, aylarca eve gitmezdim. Ancak ihtiyacım olduğunda dönerdim. Tabii evdekiler de kızardı, ama ne yapayım. Dışarıdaki yaşamı merak ediyordum" diyor. Peki bu merakın sonu yok mu? "Sokakta yaşadığım sürede diğerlerinin ne düşündüğünü, ne yaşadığını anlamaya çalıştım. Çok farklı şeyler gördüm, çok şcy öğrendim. Öğrendikçe daha fazlasını istedim." Ona göre, sokak bağımlıhk yapıyor. Çocukları sokağa iten nedenlerin başında ise, aile sorunları, ekonomik imkânsızlıklar, annebaba şiddeti, madde bağımlısı baba geliyor. Çocuk bu babadan kurtulmak için eve geç saatlerde gelmeye başlıyor. Sonra bu geç gelişler bir günlük kaçışlara dönüşüyor. Dışarıda barınmayı arkadaşları yoksa beceremeyeceği için eve geri dönüyor. Çünkü aç, muhtaç, kalacak yeri yok... Zamanla kaçışlar bir haftaya, bir aya çıkıyor. Dışanda yaşamayı öğreniyor... Artık yaşamak için ailesine ihtiyacı olmadığını anlayınca da o şiddetin içinde kalmaktansa sokağı tercih ediyor. Ya sokaktaki şiddet? Gümüş'e göre, sokaktaki şiddet evdeki kadar "koymuyor" insana. Hem sorumluluk, karışma, baskı yok. Bir süre sonra insan sokağın şartlarına ayak uyduruyor. tı kurmak istiyor, ama... "Neyse bunlar anlatması zor şeyler" diyerek geçiştiriyor duygularını açıklamayı. Diğer çocuklar onun kadar şanslı değilmiş, "Geçinme yolları, sigara hırsızlıkları, dükkân patlatma, araba çalma... Diyelim ki, çocuk aç olduğu için ekmek çalıp cezaevine giriyor. 6 ay sonra çıktığında para kazanmanın yeni yollarını öğrenmiş oluyor. Bire 5 katıp çıkıyor, kredi kartı hilekârlığı, araba hırsızlığı... Bundan sonra da önüne bu 5 yoldan hangisini yapma fırsatı gelirse, onu yapıyor. Böylece dışansı patlamaya hazır bombalarla doluyor. Babaya olan nefret önce sokaktan, sonra da hapisten besleniyor." Hakan ve Nizam. Türkiye'de sokakta yaşayan çocuklardan sadece ikisi. Uzun yıllar sokakta kalmışlar. Şimdi Umut Çocukları Derneği'nin çalışmasına katılıyor, sokak çocuklarını yurtlarda kalmaya ikna ediyorlar. MADDE KULLANIYORLAR, ÇÜNKÜ... Gümüş, ailesinin yanına dönmek isteyen arkadaşlarının olduğunu, ancak dönmeye cesaret edemediklerini söylüyor ve ekliyor: " Çocukların sokakta yaşamasını önlemek için sokağa alışmadan bir şeyler yapılması gerekiyor. Üstelik sokaklar eskiden bir zorunluluktu, ailedeki şiddetten kaçmanın yoluydu. Şimdi bir tercih halini aldı" diyor. Kendisi madde kullanmasa da, diğerlerinin neden kullandığını anlıyor, çünkü "madde bir anlamıyla boş vakti değerlendirmenin, can sıkıntısını, mutsuzluğu öldürmenin; hayata, insanlara olan kızgınlıklarını ve yalnızlıklarını unutmanın yolu." SOKAĞIN DA KURALLARI VAR Ve sokakta yaşayabilmenin yolu, bir arkadaş grubuna sahip olmaktan geçiyor, "Eğer bir grubunuz varsa, size kimse dokunamaz. Ancak bu şekilde kollanır, güvende olursun. Kimseye güvenmeyeceksin, kimseyle samimi olmayacaksın, tanımadığın insanlarla bir yere gıtmeyeceksin. Aksi takdirde tecavüz kaçınılmaz olur. Bir süre sonra insanların gözünden, kaşından ne olduklarını anlıyorsunuz. Sokakta her çeşit, her niyette insan gördüm. Sizi peşinden sürüklemek, kullanmak isteyenler... En büyük zorluksa, karın doyurmak." Gümüş bu zorluğu, çok ihtiyacı olduğunda ailesinin yanına dönerek yenmiş. Bazen de ailesi yakala yıp eve götürüyormuş. Şimdi iş oldukça çahştığını söylüyor, bir de aile haya NİZAM 18 yaşında Ne zamandır sokakta yaşıyorsun? Belli bir süre söylemem zor, ama 4 yıl kadar. Önce ailemle kalıyordum. Sonra kendime bir çevre buldum. Ev, yurt, sokak arasında bir hayat geliştirdim. Sokağı keşfetmek istiyordum, ettim de. Ama keşfettiğimde artık çocukluğumu kaybetmiştim. Niye sokakta yaşamaya başladın? Başlangıçta, evdeki sorunlar nedeniyle. Annebabam başkalarıyla evlendi. Dengem bozuldu, kendimi aramak için bir savaş başlattım. Kazandığımı da düşünüyorum. Bir süre sonra kendime çok farklı hedefler belirledim, para, güç gibi... Hırsızlık yaptım. Belirlediğim bazı kadınları izliyor, evden çıkma saatlerini öğreniyor. Sonra gizlice evlerine girip ihtiyacıma göre bazen para, bazen ekmek ahyordum. Bir süre uyuşturucu da kullandım. Hayallerim çok büyüktü, çevremdeki insanlar bana basit geliyordu. Üstelik bir de Afganlı olduğumdan kimliğim yoktu. Sonra yaşadığım bir olayla sokakta kalmayı bıraktım. Devam etsem çok daha büyük şeylerle uğraşmaya başlayacaktım. Neydi bu olay? Bunu anlatmak istemiyorum. Peki bu 4 yıl boyunca neler yaşadın, gördün? Sokakta gördüklerim bambaşkaydı. 14 yaşında polislerden işkence gördüm, soğuk suya tuttular, copladılar. Sırf sokakta yaşadığım ve savunmasız olduğum için. 11 yaşımda, sahilde 9 yaşlarında bir çocuğa tecavüz eden iki şarapçı gördüm. Buna engel olamayacak kadar zayıftım. Aç kaldığımda duygu sömürüsü yaptım. Sanki bacağı kırılmış bir at gibi öldürülmeyi bekliyordum, kendimi öyle hissediyordum. Bu sadece benim yaşadığım bir şey değil, benim durumumdaki herkes yaşar bunları. Polislerin tacizine uğruyorduk, bizi Taksim'den alıp, Şile'ye, Gebze'ye götürüyorlardı, hâlâ da yapıyorlar. Böbrek mafyası, zorla hırsızlık yaptjranlar... Bunların hepsi gerçek ve sokaklarda yaşanıyor. Gecenin üçünde olmadık kuytu köşelerde gezerseniz, olmadık olayları görürsünüz. Ama onları görmeniz için erkek olmanız lazım. Neden? Sokakta kızlar hayatta kalamaz da ondan. •Şimdi neler yapıyorsun? Yurtta kalıyorum. Dernekte, sokak çalışması yapıyorum. Sokak çocuklarını yurtlarda kalmaya ikna etmeye çalışıyoruz. însanlar, artık her şeye karşı güvensiz. Bu da uyuşturucu gibi. Aileden, arkadaşlardan maddi manevi bir şey alamıyorlar. Aslında bütün insanlar sokak çocuğu. Sadece kullandıkları madde tiner değil, güvensizlik. HAYVANLAR Evcillerde gıda alerjileri Aylin Tunç eslenmeye bağlı deri hastalıklarma, evcillerde rastlanma oranı sanıldığı kadar yüksek değil. Ancak burada sözünü edeceğimiz, gıdalann alerjen etkilerine bağlı olarak gelişen sindirim problemi. Hastalık genelde ishalle seyreder, Ve kronik ishalle seyreden tüm hastalıklarla karışabilir. Herhangi bir duyarlı ırk ya da yaş yoktur. Her zaman görülebüir. Genelde ise altı ve on dördüncü aylar arasında ilk belirtileri verir, Alerjiye neden olan gıdalar arasında sıklıkla rastlananlar köpeklerde buğday, süt, soya fasulyesi, sığır eti, yumurta, mısır; kedilerde balık gibi gıdalardır. B "Narsisistik kişilikleri" olanlarm, kcndilerinin büyük ve sıradışı yaratıklar olduklarına inanmaları, ihtiraslarıyla bir araya geldiğinde, mesleklerinde en üst basamaklara dek ilerleyebilmektedirler. Ancak, eleştiriye ve başarısızlıklara tahammülsüzlükleri ve tepkileri, onları eninde sonunda, başarıyla açıklanamayacak konumlara indirgeyebilmektedir. • V *Stellcnbo'ich Üntversitesı Sıyasal Bilimler l ' Bölümü Başkanı, Prof. Amanda Goutvs Bu hastaltktaki en önemli nokta, herhangi bir mevsimsel farklılık göstermeyip her zaman rasdanabilmesi. Çünkü diğer alerjik deri hastalıkları genelde mevsimsel değişiklikler gösterir. Örneğin pire alerjileri gibi. Alınan gıdanın sindirimine bağlı olarak, bağışıklık sistemi etkilenmiştir. Ve şüpheli gıdanın alımından çok sonra büe belirtiler ortaya çıkabilir. Kan tahlilleri ve deride yapılan hassasiyet testleri güvenilir sonuç vermeyebilir. Tekrarlayan kusma ve ishaller şüphelendirir. Sindirim sistemi belirtilerinin yanında deride de lezyonlar ve baş bölgesinde ödem şekillenebilir. Kaşıntı kedilerde genelde baş ve boyun bölgesindedir. Solunum sistemini de etkileyebilir ve genelde nezleye benzer. Gözlerde kızarıklık, burun akıntısı, nefes almada güçlüğe kadar varabilir. Fark edilmez ve ilerlerse şiddetli solunum güçlüğü ile acil müdahale gerektiren durumlar söz konusu olabilir. Hastalığın teşhisinde hasta sahibinden alınan bilgiler çok büyük önem taşır. Hangı gıdalarla beslendiğinin bir listesi çıkartılır. Ve mümkünse hangi gıdaJarın alımından sonra belirtiler görülüyor anlaşılmaya çalışılır. Eliminasyon diyeti uygulanır. Yani listedeki gıdalar kontrollü bir şekilde verilerek, sonuçlar gözlemlenip not edilir. Endoskopi ise tanıyı kesinleştirir. Neden tespit edildikten sonra tedavi kolaydır. Birçok hastalıkta olduğu gibi tanıda ve tedavide hekimle tam bir işbirliği gerektirir. •