Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
20 ŞUBAT 2005 / SAYI 987 Anne benimle bebekçe konuş! Slze cevap veremeyecek kadar küçük de olsalar çocuklarınızla konuşmayı ihmal etmeyin, çünkü... itaplan, kasetleri, bilgisayar oyunlarını ve diğer eğitim araçlarını boşverin. Anlaşılan o ki, çocuklannız için yapabileceğiniz en yararlı şey onlarla konuşmak, şarkı söylemck, gülmek yani iletişim kurmak. Giderek artan sayıda araştırma bebekler ve küçük çocuklar (tabii büyük çocuklar da) için iletişimin ne kadar büyük önem taşıdığını gösteriyor. Ingiliz hükümetine bağlı Temel Beceriler Ajansı'nın (BSA) geçen ay yayımladığı kitapçıkta da anne babalar çocuklarıyla konuşabilmek için mümkün olan her fırsatı kullanmaya teşvik ediliyor. BSA'nın yöneticisi Alan Wells, "Yapılan tüm araştırmalar, bebeklerin ve küçük çocukların anne babalannı taklit ettiklerini gösteriyor. Yaşamlannm ilk evrelerinde çocuklarla konuşmanın ileride okuma, yazma ve rakamlarla ilgili becerilerini geliştirdiği de kesin olarak biliniyor. Çocuğunuzla konuşmak anne baba olarak ne kadar başanlı olduğunuzdan daha büyük önem taşıyor. Sizin eğitim K düzeyiniz değil, çocuğunuzun gelişimiyle ne kadar ügilendiğiniz önem taşıyor" diyor. Kulağa çok bariz gibi geliyor olsa da tam olarak anlaşılan bir mesaj değil ne yazık ki. Galler'de öğretmenler arasında yapılan bir araştırma, çocukların yüzde 50'sinin okula, etkin öğrenim için gereken iletişim becerileri olmadan başladıklarını gösteriyor. Alan Wells, "Bu çok önemli, çünkü iletişim eksikliği yaşayan çocuklar çok erken yaşlardan itibaren başarısız olma riski taşıyorlar. Araştırmalar, eğitimlerinin ilk ydlarında akranlannın gerisinde kalan çocukların ileride de bu çizgiyi sürdürdüklerini gösteriyor" diye konuşuyor. EN İYİ TANINAN SES... Bunun çözümü karşılıklı iletişimde yatıyor. Üstelik ne kadar erken başlarsanız o kadar iyi. Anne karnındaki bebeklerin işitme duyuları 24 haftalıktan itibaren gelişimlerini tamamlamış oluyor. Bu yüzden henüz anne karnındayken onunla konuşrnaya ya da ona şarkı söylemeye başlamak hiç de saçma değil. Hatta, karnınızdaki bebeğinizin sesinizden sizin ruh halinizi anladığını gösteren araştırma sonuçları da mevcut. "Gelişim Psikolojisi Profesörü ve Sosyal Bebek/ Doğumdan İtibaren Bebeğin Iletişimini Anlamak" adlı kitabın yazarı olan Lynne Murray, doğumdan itibaren bütün sistemlerin çalışmaya başladığını ve yeni doğmuş bir bebeğin de çevresiyle iletişim kurmasını sağlayacak karmaşık becerilere sahip olduğunu söylüyor. Murray, bebeklerin en iyi tanıdıkları ses olan anneleriyle iletişim kurmayı arzuladıklarını belirtiyor: "Bebeğin emerek harekete geçirdiği oyuncak bebeğe bağlı bir teyp kullanarak çeşitli deneyler yaptık. Bu deneyler bize bebeğin insan sesini diğer seslere, annelerinin sesini başka insanların sesine, annelerinin bebekce konuşmasını da normal konuşmaya tercih ettiğini gösterdi." ARABADA, YAĞMURDA... Araştırmacıların bebek konuşmasının tüm dünyada ortak özellikler taşıdığını belirlediğini söyleyen Murray, "Çinli bir anneyle Ingiliz bir annenin bebek dili konuşmasını işittiğinizde benzerlikler karşısında şaşkına dönüyorsunuz. Birçok insan bebekçe konuşmaktan utanıyor ve asla kullanmayacaklarını düşünüyor. Ancak insanların bebeklerle konuşurken içgüdüsel olarak kullandıkları seslerin bebeklerin işitmekten en çok hoşlandıklan ve onlara en eğitici gelen ses olduğuna inanıyoruz" dedi. Klasik bebek konuşması, müziği andıran ve bebeklerle küçük çocukların iletişim kurmalarına yardım eden bir ritm ve tonlamaya sahip. BSA'nın yayımladığı kitapçık, anne babalara "arabada, yağmurda, banyoda hatta ortalığı toplarken bile şarkı söylemelerini" öneriyor. Edinburgh Üniversitesi'nde Çocuk Psikolojisi dersleri veren Profesör Colwyn Trevarthen, müziğin bebeklere ve küçük çocuklara dillerini anlamadıklan bir dünyada bile neler olup bittiği hakkında ipuçları verebildiğini söylüyor. Sadece bu da değil, ritmik bir temeli olan dilin gramatik yapısı hakkında da bilgi veriyor. Trevarthen, "Müzik, insan iletişiminin temelleri hakkında çok bilgi taşıyor. Beş aylık bebeklerin bile yetişkin müzisyenler gibi sesleri anlayabildiklerini ve olağanüstü biçimde emprovize yapabildiklerini keşfettik" diyor. Bebeklerle konuşmanın ve onlara şarkı söylemenin sadece onlann ilerideki konuşma ve okumayazma becerilerine değil duygusal dengelerine de katkıda bulunduğu artık biliniyor. Bebeklerle yapılan bir "sohbet" onlara kendileriyle ilgilenildikleri ve ihtiyaçlarının anlaşılacağı ve karşılanacağı güvencesini veriyor. • The Guardian'dan çeviren: AZE MARŞAN AŞK IYILEŞTIRIR lk aşk fazlasıyla iz bırakır. Çünkü genellikle ergenlik çağına denk düşer ve biyolojik olarak da duyarlı bir dönemdir. Buluğ çağının hormonal sarsıntısı beynin işlevini de değiştirir. Önceden hiç önemli olmayan bilgilere açık hale gelinir. Oğlanlar kızlara yeni bir gözle bakarlar, kızlar da oğlanlara. Yaşama kötü başlayan bir genç, bir tanışmada, çocukluğunda edinilmiş olumsuz belirtileri onarma fırsatı bulabilir. Birçoğu için ilk aşk, ikinci bir şanstır. Diğerleri için yıkıcı olabilir... Bütün âşıklar ötekinin bakışıyla "düzelirler". Kendimizi geçmişteki yaralarımızla olduğu denli, gelecekteki zaferlerimiz ve düşlerimizle de ötekine sunarız. Miras aldığımız duygusal üslup, yani çocukluğumuzdaki sevgi, kucaklanma, okşanmalar, bizi ötekinin bakışı, hareketleri, sesiyle aktarılan belirtilere duyarlı hale getirir. Çocuklukta kötü sevgi görmek, kendini kötü sevecek birisini çekici bulmaya yol açabilir mi? Bu bir takıntıyla, yadsıma arasındaki farktır. Yaralarımı iyileştirmek yerine, büyütecek bir çift oluşturmak sonucunda takıntı doğar. Ya da bende yeni yaralar açar korkusuyla aşkı yadsırım. Bir de bazı erkekler, 1 gösterdikleri ilgi kendilerine saldırgan geldiği için kadınlardan kaçarlar. insan yoksun olduğu şeyi kazanmak için kendini kötü sev giye bırakmaya da hazırdır. Yaşamın yaraladığı kadın ya da erkeklerin, düşlerindeki in sanla karşılaştıklarında varoluşlannın karanlık bölgelerini gizledikleri de sık görülen bir durumdur. Bu, gerçekliğin budanmasıdır ama onlara iyimser bir temelden yola çıkmak olanağı verir. Çiftler daha ilk karşılaşmada birbirlerine "Seninle, şu gereksinimimi doyuracağım" derler. Bu, kendiliğinden sözleşmeler, partnerlerin duygusal üsluplatına bağlıdır ve on İ ları bir kişiye ya da diğcrine çeker. Ne denli çok çift varsa, o denli çok sözleşmeden söz edilebilir. Ornek olarak, çocukluğundaki duygusal yaralardan acı çeken bir erkek, kimsenin kendisi gibi birini sevmeyeceğini düşünür. Görünüşte kendinden emin, ama gerçekte fazlasıyla kendine odaklanmış bir kadınla karşılaştığında, ummadığı bir biçimde ondan uygun işaretler alır! Bu karşılaşma ona güven vermiştir: En sonunda ona uygun birisi çıkmıştır. Kadın da kazançlıdır. Erkeği eli altında tutabilir, kendinden başkasını gözü görmesin diye onu baskılayabilir. Bu, birbirlerini "diş gıcırdatarak" seven bir çifttir, ama birlikte kendilerini güvenceye alanl bir denge kurmaktadırlar. İLETİŞİM ZORUNLUDUR Çiftin her biri ötekinin sözcük ve bedeniyle söylediklerine duyarlıdır. Detişimin tarzı çiftlerin kişiliklcrini ve dolaylı sözleşmelerini açığa vurur. Öteki vardır ya da yoktur, bir can yoldaşıdır ya da vur abalıyadır... Çiftler bugün düne göre daha çok ayrılıyorlar. Savaş ya da yoksulluk dönemlerinde, yıkılmaz birliktelikler görülürdü, çünkü erkek kadınsız yaşayamazdı, kadın da erkeksiz. Barış ve refah zamanlarında çiftler daha gevşek oluyor. Her şey onlan bağlayan sözleşmeye bağlıdır. Çift birbirıni iyileştirici olduğunda ve partnerlerdcn her biri diğerinin yaralarını sağalttığında, daha önce iyileşen partner ayrılıp sevgiyi başka yerde arayabilir. Ama bu da zorunlu değildir: Her ikisi de aynı zamanda iyileşebilir ve hikâyelerini yeni bir temel üstünde sürdürebilirler. Örtülü sözleşme nasıl olursa olsun, aşkın devamı için, durmaksızın konuşmak, tartışmak gerekir... • Psychologies'ten çeviren: EMRE ÇAĞATAY OSMAN BAHADIR bahadirosman@hotmail.com 80 yılönee "Aydın Önlerinde" ve "Bir Kış Hatırası" da diğerleri kadar muvaffak olunmuş birer eserdir. Senelerden beri cami ve Türk eserleri üzerindeki tetkikatıyla müştehir (şöhret bulan) ressam muallim Şevket Bey'in bu seneki eserlerinden "Yeni Cami", "Eski Bir Türk Ocağı" ve "Cami Kapısı", gerek renk ve gerek gölge itibarıyla dikkat çekicidir. Bahusus (özellikle) "Yeni Cami" tablosu Şevket Bey'in şimdiye kadar büyük bir zevkle seyrettiğimiz diğer tabloları kadar nefistir. Namık Ismail Bey'in bu seneki tabloları arasında ilk defa nazarı dikkate çarpan "Güller"dir. Namık Ismail Bey'in natürmortlarda en ziyade muvaffak olduğu eser bu "Güller" olmuştur. Kırmızı güllerin canlı renkleri ve bariz çizgileri esere fevkalade bir kıymet vermektedir. Genç ressamın yaptığı Yusuf Akçura Bey'in portresi de dikkat çekicidir. Portre o kadar canlıdır ki, tabloyu seyredenler sergide hazır bulunan Yusuf Akçura Bey ile tablonun müşabehetinde (benzerliğinde) küçük bir kusur bile bulamıyorlardı. Namık Ismail Bey'in "Manolya"ları da "Güller"i kadar canlı ve sevimliydi. Genç ressamın natürmortlarda gösterdiği muvaffakiyet, istikbaldeki mevkii hakkında tam bir fikir verebilmektedir. Türk sanayii nefise tarihinde pek mühim bir şahsiyet olan Halil Paşa'nın bu seneki eserleri geçen sene hediye ettiği eserlerden çok farklıdır. Paşa'nın geçen sene Mısır'da uzun bir tetkik ve mesai neticesinde yapmış olduğu "Nil'de o u yığı"ndaki kuvvetli gölgeler ve renkler bir ilkbahar sabahı yaşatmaktadır. Heykellerden "Âkil Muhtar Bey"in büstünde Sabiha Ziya Hanım çok muvaffak olmuş. Karikatür kısmında Ahmet Münif Bey ile hemşiresinin (kız kardeşinin) eserleri vardır. Ahmet Münif Bey " Yesarizade Mahmud Esad" ve "Fehim Efendi" karikatürleriyle mevkiini bir kat daha yükseltmiştir. Hemşireleri Nüzhet Emine Hanım 'ın eserlerinde de büyük istidad (yetenek) ve muvaffakiyet) sezilmektedir. Serginin en ziyade dikkat çekici olan kısmı da Ihap Hulusi Bey'in yapmış olduğu ilân resimleridir. Dikkat edilmese matbu zannedilecek kadar kuvvetli yapılmış olan bu eserler, bizde yeni açılmış ve lâzım olan bir kısımdır. Yedinci resim sergisi, arzu olunduğu derecede yüksek eserler teşhir etmemekle beraber, ressamlarımızın bir senelik zamanlarını öldürmediklerini, güzel sanatlarımıza hizmet etmiş olduklarını göstermektedir. Büyük bir mahrumiyet içinde sanayii nefisemize hizmet eden bu sanatkârlardan yalnız muvaffakiyet ve eser beklemek, bilmeyiz doğru olabilir mi? Yalnız sergi zamanlan hatırımıza gclen bu yüksek ruhlu Türk sanatkârlarına da bir parça himaye ve yardım yaptıktan sonra daha muvaffakiyetli eserler beklersek daha doğrudur. Bize her sene yüksek eserleri karşısında tatlı dakikalar geçirten bu sanatkârları ve sergi tertip heyetini tebrik etmeyi bir borç biliyoruz. 31 Temmuz 1925 Yedinci resim sergisi dün açıldı R essamlar Cemiyeti'nin yedinci resim sergisinin resmi açılışı dün Galatasaray Lisesi'nde icra edilmiştir. Yedinci sergide teşhir olunan 200 küsur resim arasında fevkalade muvaffakiyetlileri ve kuvvetli olanları vardır. Resmi açıhşta Istanbul mebusu Yusuf Akçura Bey, matbuat ve maarif mensupları ile birçok zevat hazır bulunmuşlardır. Ressam Şevket Bey, Ressamlar Cemiyeti namına hazır bulunanları selamladıktan sonra kendilerine pek büyük teshilat (kolayhklar) gösteren Galatasaray Mektebi idaresine cemiyet namına teşekkürler etmiş ve yedinci resim sergisinin açılış merasiminin Yusuf Akçura tarafından yapılmasını rica etmiştir. Tablolar iki büyük dershaneye asılmış ve karikatürlerle heykellerin bir kısmı koridorlara konulmuştu. Bu sene ressamlarımız içinde en ziyade çalışan Sami Bey olmuştur. Sami Bey'in en kuvvetli eserleri "Çiçekler"idir. Pembe güllerle krizantemlerdeki renklerin imtizacı (birbirleriyle kaynaşımı) eserin büyük kıymetini yeknazarda (ilk bakışta) göstermek tedir. Sami Bey'in Ankara etüdlerinden "Debbağhane Tarafına Bir Nazar" isimli eseri, "Çiçeklcr"i kadar kuvvetlidir. HAVA YOLLARI Bir Yolculuk", "Mısır'daBirSokak", "Mısır'da Bir Cadde", "Çölde Bir Deve", gölge itibariyle çok kuvvedi ve çok değerli eserlerdir. Paşa, bu eserleri ile Mısır hayatını o kadar canlı yaşatmış ki.. Halil Paşa'nın "Fenerbahçe'de Balıkçı Kayığı" ve "Bostancı'da Eski Erenköyü Caddesi", Mısır'da vücuda getirmiş olduğu eserler kadar güzeldir. Özellikle "Fenerbahçe'de Balıkçı Ka