22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

20 ŞUBAT 2005 / SAYI 987 AŞLOLAN ÇİZGİDİR A lman sanatçı Joseph Beuys'a ilişkin düşünceler ya onu anlayamamak ya da ona hayran olmak arasında değişıp durdu hep. Bunun nedenı biraz da Beuys'un alışılmış sanatçı görüntüsünden uzak olması, yani kendini sanatçı olarak ortaya koyuş biçimiyle ilgdıydi. Geleneksel sanat kavramını genişletme çabası içinde yaptığı sansasyonel eylemler, bedenini sanatsal bir objeye dönüştürdüğü performanslar ve yerleştirmeleri eserlerinin temelini oluşturdu. Çünkü ona göre sanat, bir özgürlük bılimiydi ve "Sanatın amacı insanı özgürleştirmektir" dedi. Bir eylem biçimı olarak gördüğü sanat anlayışıyla, politik görüşlerinin sanata dahil olmasında özgün örnekler sundu. Ve " Herkes sanatçı olabiür" dediği içın de tehlikeliydi. Bu tehlikeli adamın bazı işleri daha önce Türkiye'de 1995 îstanbul Bienali'ndeki "Fluxus" sergisı kapsamında ve 2000 yılında Borusan Sanat Galerisi'ndeki "Desenler, Nesneler, Baskılar" adlı kışısel sergisinde izleyıciyle buluşmuştu. Şimdı, onun pek çok önemsediği çizimlerını Yapı Kredi Kazım Taşkent Galerisi'ndeki ilk bıiyük sergisiyle izleme fırsatı bulacağız. 145 deseni kapsayan ve "Aslolan , Çizgidir" adını taşıyan sergide Beuys'un daha sonraki işlerinde iyice belirecek olan sanat anlayışının ipuçları yer alıyor. Bu çizimler insan ve hayvan bilinci, düşünce ve dilin sorunları üzerine yoğunlaşıyor. TAMAMLANMAMIŞ ÇİZİMLER! "Tek söyleyeceğim, eğer tüm bu çizimleri yapmamış olsaydım, siyasi işlerimi yapamayacak olduğumdur. Ve eğer bu işleri yapmamış olsaydım sanırım kafamda tümüyle yanlış düşünceler taşırdım. Bunlar tabii ki bitmemiş şeylerdir. Ne zaman eski çizimlerimdiMi bırini görsem, bitmemiş dahası başlanmamış olduğunu görürüm." demesi boşuna değildi. Taslak niteliğindekı, tamamlanmamışlık duygusu veren bu çizimler, yaratıcı çalışmayı ve düşünsel bir bakışı betimliyordu Sergide yer alan BeJoseph Beuys, uys seçkisi, Franz Joseph ve Hans heykeltıraş, van der Grinten kardeşlcrin, eğitmen ve siyasi bir Moyland Museum Schloss'taki Joseph Beuys Arşivi'nde bulunan eylemciydi. Fluxus, yaklaşık 5000 parçalık Beuys kokavramsal sanat ya leksiyonundan seçıldi. Serginin küratörlüğünü, müzenin Joseph da süreç sanatı... Beuys Arşivi yöneticisi Bettina Işlerine politik Paust üstlendi. AlmancaTürkçe yayımlanan sergi kataloğunda görüşlerini kattı. Paust'un yanı sıra Franz van der Ona göre sanatın Grinten, oğlu Gerhard van der Grinten, Barbara Strieder, Canan amacı, insanı özgür Beykal ve Ali Akay'ın yazıları bukılmaktı. Şimdi her lunuyor. Joseph Beuys, 1921 yılında Alzaman sırtını manya'da doğdu. Koyu Katolik yasladığı bir ailede yetişti. Gençlik yıllarında doğa bilimleri ve saçizimleriyle Yapı natla ilgilendi. Daha sonra Kredi Kültür tıp okumaya karar verdi. 19 yaşında savaş pilotu olarak Merkezi'nde. orduya katıldı. Savaş döneminde başından geçen uçak kazası Beuys'a sanatsal yaşamını etkileyecek bir deneyim kazandırdı. "1943 yılıydı. Uçağım Rus savaş uçağı tarafından isabet aldı. Kırım üzerinde hiç kimseye ait olmayan bir bölgeye düştüm. Göçmen Tatarlar, beni uçak enkazı içinde buldu. Kara gömülü yatıyordum. Çadırlarının keçesini, peynirin, yağın ve sütün kokusunu anımsıyorum. Normal ısısına kavuşması için vücudumu iç yağıyla ovdular ve ısıyı tutması için keçeye sardılar." Bu tecrübe, ileride Beuys'un sanatta kendini malzeme olarak kullanma fikrini güçlendiren bir unsur oldu. Hemen hemen tüm performanslannda onun için hayati önemi olan yağ ve keçeyi de malzeme yaptı. Savaş bittikten sonra Düsseldorf Akademisi'nde heykel okudu. 1952 yılında mezun oldu ve bu yıllarda çizime yönelerek binlerce çizim yaptı. 1961'de Akademi'de heykel dalında profesör oldu. O yıllarda Düsseldorf, güncel sanatın önemli merkezlerinden biriydi ve Beuys, Nam June Paik gibi deneysel işler yapan sa natçılarla birlikte Fluxus grubuyla tanıştı. Sanatı yaşamdan ayıran engelleri kırmak ve çeşidi sanatlar arasındaki sınırları kaldırmak isteyen Fluxus grubu, insan bilincinde bir değişim gerçekleştirebilmek için kışkırtıcı eylemler düzenliyordu. Fluxus, Beuys'a kişisel düşüncelerini geniş bir kesime sunabilme olanağı verdi. Kısa sürede grubun en etkili ve ünlü üyelerinden biri oldu. Fluxus akımı bireysel, duygularla yüklü, özel yetenek gerektiren ve metalaşan sanat eserlerine karşılık, dünyayı güncel akışı içinde günlük olaylarla yaşamayı öngörüyordu. Grubun gösterileri de bu bağlamda birer yaşam kesitiydi. Beuys'un resimden performans sanatına geçmesinde sanatın toplumda daha etkili olması gerektiğine inancı önemli bir rol oynadı. Bu dönemde yaptığı yapıtlarından bazıları şunlar: "Keçe Elbise" (Askıda asılı, keçeden yapılma bir pantolon ceket takımı), "Amerika'yı seviyorum ve Amerika beni sevıyor" (kendisini keçeye sarıp beş gün boyunca bir çakalla aynı » , odada kaldığı bir per formans), "Içyağı Köşesi" (bir köşede yığılı olarak erimeye bırakılan içyağı), "Ölü Bir Tavşana Resimleri Nasıl Açıklamah?" (yüzü bala bulanmış ve altın yapraklarla kaplanmış olan Beuys'un elinde ölü bir tavşanla galeriyı gezerek ona resimleri anlattığı bir performans). HER ŞEY DEĞİŞİR Her şeyin değişim sürecinde olduğuna inanan Beuys, yağ, keçe, tel gibi kuruyan, renk değiştiren, bozulan, kimyasal reaksiyona giren malzemeler kullandı, yani süreç sanatını uyguladı. 1965'te Wuppertal'de düzenlediği eylemde bir kutu üstünde 24 saat boyunca kolları iki yana açık ayakta durup çevresindeki nesneleri kullanarak çeşitli eylemlerde bulundu. Beuys ayrıca, çevrecı ve politik kımliğiyle de dikkat çekiyordu. 1967'de radikal kuruluş Alman Öğrenci Partisi'ni, 1970'te de Doğrudan Denıokrasi için Serbest Referandum Partisi'ni kurdu. 71'de akademıdeki derslerine dileyen herkesi almak isteyince görevinden oldu. Bu sıralarda yaptığı çalışmalarında politik görüşlerini açıklamak, giderek sanatsal etkinliklerinin yapısını oluşturacak kadar önem kazanmaya başladı. FIuxus'tan ayrıldığı yer de, olayları politize etmesi oldu. 1972 'de Tate Gallery'de "7 Sergide Eylem" adlı gösterisinde politik görüşlerini açıkladı, daha sonra da Kassel'da özel bir büroda tartışmak ve soru sormak isteyen herkesi kabul etti. 1979'da da Alman Yeşiller Partisi'nin kurucuları arasında yer aldı. Aynı yıl, Gugenheim Müzesi'nde retrospektif sergisi açıldı. 1984'te Köln yakınlarmda diktiği 7 bin ağaçlı orman projesıni başka şehirlerde de hayata geçirmeyi umuyordu. Joseph Beuys, 23 Ocak 1986'da Düsseldorf'ta öldü. Yapıtları Museum Schloss Moyland Müzesi'nin yanı sıra, Tate Gallery, MOMA, Kunstmuseum Basel gibi önemli müzelerin koleksiyonunda bulunuyor.# Derleyen: ÖZLEM ALTUNOK PAZARIN PENCERESİNDEN Sivrisinekli yıllar >elçuk ırez O sman Bahadır, Cumhuriyet'in başyazarı Yunus Nadi Bey'in seksen yıl önce yayımlanmış bir yazısını almıştı köşesine: Yunus Nadi Bey, "sıtma'dan bahsediyor, "Geçen sene Ankara'da ne büyük, ne korkunç bir dereceye varmış bulunduğunu hep hatırlarız. Afet, başvekilden itibaren hemen bütün vekillere kadar uzanmıştı. Ahali arasında şiddetli bir sıtma salgını hükümferma bulunuyor, Ankara'ya gıdip gclenler oradan sıtma hastalığıyla aşılanarak gelıyorlardı... Ismet Paşa'yı bir süre hükümetten çekilmek zorunda bırakan iki hastahktan biri ve en güç olduğu kadar en geç tedavi olunanı sıtmaydı" diyordu. Yunus Nadi Bey, bundan sonra Ankara'da artık tek bir sivrisinek kalmamış olmasını zevkle anlatıyordu. Aslında nerelerden kalkılıp nereye gelindiğinin öyküsü çok daha eskilere uzanıyordu: Romaklar bu hastalığın bataklıklara yakın yerlerde görüldüğüne dikkat etmişler ve bataklığın kötü havasının, insanı hasta ettiğine inanmışlar, illete, "Mal aria" yani "kötü hava" adını vermişlerdir. Çinliler mılattan birkaç yüzyıl sonra Kinghao bitkisinin kabuğunun bu hastalığa iyı geldiğini saptamışlar, 17 yüzyılda Peru'ya giden Ispanyollar da yerlilerden bu hastalığa iyi gelen başka bir ağacın kabuğunun var olduğunu öğrenmişlerdir. Bu ağaçtan elde edilen kinin bugün de kullanılmaktadır. Sıtmanın parazitinin bulunması, sivrisineklerin bunları nasıl taşıdıklarının anlaşılması ancak 19. yüzyılda gerçekleşti. O tarihlerde vatandaşlarımızı bu boyutta etkileyen sıtma zamanla yok olmadı: Bu hastalığı taşıyan sivrisinekler, böcek ilaçlarına karşı direnç kazandılar. Parazit de kullarulan beylik ilaçlara direnmeye başladı. Bu hastalık tropikal iklimde can almaya devam etmektedir. Türkiye'de bile 2003 yılında 9222,2004'te de 5302 vaka bulundu. Görülüyor ki sıtmaya karşı savaş bitmemiştir, sürmektedir. Peki bizim bu savaşa araştırma açısından katkımız ne olmuştur? Prof. Ahmet Merdivenci, "Türkiye sivrisinekleri" adlı kitabında, sivrisinek türlerinden birinin bir Türk araştırıcısı tarafından keşfedildiğini anlatmıştı. Bu kimse, bulduğuna "Aedes refiki" adını vermiş. Neden? Çünkü o sıralarda Sağlık Bakanı olan kimse Refik Saydam da ondan! Eski bir yazımda, "Adımı sivrisineklere veren doktorların sağlık bakanı olmak istemezdim!" demiştim. Aslında Refik Saydam'ın tıp tarihine geçmesi için sivrisineklere ve sivrisinek araştırıcılarının işgüzarlıklarına gerek yoktu. O, zaten tifüse karşı hazırladığı bir aşıyla tıp literatürüne geçmişti. Birinci Dünya Savaşı'nda 6. Ordu Komutanı olan Baron von der Goltz, tifüs salgını baş gösterince, hekimine "Bir Türk doktoru (R. Saydam) bideri ezip bir aşı yapmış. Kullanalım mı?" diye sormuş. Doktoru da "Sakın ha!" demişti. Bu aşının uygulandığı Türk askerlerinın kurtulduklarını, von der Goltz Paşa'nın ve hekiminın de kısa süre sonra tifüsten öldüklerini büiyoruz. #
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle