Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
4 ARALIK 2005 / SAYI 1028 ETKİNLİK Dünya karikatürü Kudüs'te buluştu... udüs'te Konrad Adenauer Konferans Merkczi'nde, dünyanın dört bir yanından gelen editoryal karikatür sanatçılarının katıldığı bir konferans vardı. Amacı; basın karikatürcüsünün sorunlannın değişik açılardan ele alınmasını sağlamak ve dünya kamuoyunu etkileyecek önemli bir role sahip olan sanatçıları buluşturmaktı. Işte bu konferans geçen günlerde yapıldı ve bütün katilımcıların üçer işinin yer aldığı bir sergiyle desteklendi. Konferansı düzenleyen Mishkenot Sha'ananim adlı vakfın genel müdürü Michael Shiloh, açılış konuşmasında, basın karikatürünü Türk kahvesine benzeterek, "Herkesin midesi kaldırmaz, bazdarının ülserini azdınr" dedi. Elbette tartışılan siyasi karikatürün uluslararası basındaki yeriydi. ABD'li ünlü sanatçı Pat Oliphant, International Herald Tribune gazetesinin Isviçreli çizeri Patrick Chappatte, Fransız Le Monde'un çizeri Plantu, New York Times'ın çizeri Jeff Danziger'in de aralarında bulunduğu 14 karikatürcü tartıştı, karikatürleriyle de düşüncelerini daha da somutlaştırdı. Aydınlıkyadaselis... elis, Sümerce "aydınlık", Farsça ise "yol gösteren" anlamına geliyor. Selis'in Diyarbakır'daki anlamı ise kadınlardan kadınlara uzanan bir destek, bir paylaşma. 2002'de kurulmasına karşın, kadınların pek çok ihtiyacına yanıt vermiş. Meral Kızılkaya da işte o kadınlardan biri. tkisi erkek 10 çocuklu bir aileden geldiğini, ancak babasının çocuklarının sayısını her zaman tam olarak söylediğini anlatıyor. Babasının kendisini okuması için zorlamasına karşın o kadın çalışmasını seçmış. Kızılkaya "Kadın çalışması evet zor, ama Viranşehir'de bir yıllık çalışmanın sonucunda kadınlar önce kilim atölyesini kooperatife çevirdiler. Ardından skeçleri de dahil olmak üzere bir 8 Mart etkinliği hazırladılar. Bu da suya yazı yazmadığımızın göstergesi" diyor, gözleri parlayarak. Ancak Kızılkaya'nın parlayan gözleri ve anlattıkları Diyarbakır'da her şeyin biraz daha zor olduğunu gizleyemiyor. Örneğin son yıllarda aldığı yoğun göçle nüfusu 2 milyona dayanan şehirde sosyal hizmet uzmanı yok! Sokak çocuklarının sayısı 30 bine yakın! Tüm bu zorluklara karşın çalışmalarını "ilmek ilmek ördüklerini" anlatan Kızılkaya ile kurum olarak ev sahipliğinı yaptıkları 8. Kadın Sığınakları, Danışma Merkezleri Kurultayı'nda görüştük. Selis hangi amaçla yola çıktı? Kadınlan, sosyal, ekonomik, kültürel yönden desteklemek için çalışmalarımıza başladık ve şirket ^ olarak kurulduk. Hukuksal damşmanlığın yanı sıra sağlık ve psikolojik destek de veriyoruz. Sells, Neden vakıf ya da dernek değil de şirket olmayı seçtiniz? Diyarbakır'da Bizim kuruluş çalışmalarını yürüttüğümüz bir kadın dönemde, konusu her ne olursa olsun tüm dernekler kapatılıyordu. Biz de bununla uğraş örgütü. Kısıtlı mak yerine kuruluşumuzu şirket olarak yaptık. kaynaklarıyla Peki nasıl ayakta duruyorsunuz? devletin el Öncelikle fon almadığımız için, kurduğumuz dikiş atölyesinden gelir elde etmeye çalıatmadığı şıyoruz. Bugün ölmeye yüz tutmuş, el dokumaalanlarda hizmet sı ipek şallar yapıyoruz. Bir de isteyen kuruluşlar için onlar adına etkinlik organizasyonları yavermeye pıyoruz. çalışıyor. Peki ne tür başvurular alıvorsunuz? Kadınların çoğu iş istiyor. Ancak korucu teOnları en çok cavüzüne uğramış ya da aile içi şiddete, enseszorlayan ise, te maruz kalmış kadınlardan da başvuru ahyoruz. Sayısı az olmakla birlikte uyuşturucu babilinçlenen ğımlısı kadınlar var. 2 yıl önce 18 kadın, aile kadınların planlaması hizmeti diye danışmanlık verilmeçıkışsızlığı. den tüpleri bağlandığı için ÎHD'ye başvurmuşlardı, sonra da bi'e geldiler. Operasyon steril Çünkü sığınak ortamda yapılmadıöı için uzun süre yoğun ba ve iş yok... kımda kalanları oldu. Özgür Erbaş S K Peki, göçiin kadınlar üzerinde doğrudan etkileri neler oldu? Öncelikle köyünde tarımla ya da hayvancılıkla ilgilenen, yani üretime katüan kadın, şehirde hem eve kapandı hem de tüketici oldu. Ayrıca şehir kültürü onlara yabancı ve burada sosyalleşmelerı neredeyse imkânsız. Anlattıklarınız bölgeden tstanbul'a göç eden kadınlar için de geçerli. Bu iki göç arasındaki fark ne? Temel fark, Diyarbakır'da kültürel bir şok ya da yabancılık yaşamıyorlar. Ancak ekonomik ve sosyal pek çok sonuç benzerlik taşıyor. EPÎDEM, göçle gelen ve intihara meyilli kadınlara psikolojik destek veriyor. Uyum sorunlarını aşmalarında yardımcı oluyor. Korucu tecavüzlerinden söz ettiniz. Bunlar hâlâ görünmezliğini koruyor mu? Ne yazık ki evet. Çünkü bu, kadınların anlatmakta en zorlandıkları konu. Pek çok baskı iç içe yürüyor. Farklı bir örnek olarak, 16 yaşında okumak için buraya gelmiş, çalışmak zorunda kalıp işyerindc tecavüze uğramış bir kız vardı. Bize geldiğinde intihar aşamasındaydı, çünkü hamile olduğunu sanıyordu. Görüşmenin akşamı rahatlamıştı ve âdet gördü. Sözlü yasalardan söz ettiniz. Peki, sizin bu yasalara etki etme şansınız ne? Bize başvuran kadınla ilgili aile meclisi bir karar almışsa ve hayati tehlike varsa, kadını güvenlik altına almaya çalışıyoruz. Sonra aileyle görüşüyoruz. Son olarak, erken yaşta dayısının oğluyla evlendirilmek iste Fotoğraf: Vadim Mikhailov Filistinli karikatürcü Baha Boukhari "Duvar" başlıklı bir konuşma yaptı. Ailesiyle birlikte Ramallah'ta yaşayan 61 yaşındaki sanatçı, "Bugünkü yaşım ve hayat tecrübemle, barışa inanan ve bu devletin geleceğine inanan çoğunluktaki Filistinlilerin duygularını dile getirme sorumluluğunu taşıyorum" diyerek îsrail'in inşa ettiği güvenlik duvarıyla ilgili düşünce ve çizgilerini, büyük çoğunluğu Israilli olan izleyiciler ve diğer karikatürcü meslektaşlarıyla paylaştı. Boukhari, basın karikatürünü uluslar arasındaki derin ayrılıkları birleştiren bir köprüye benzeterek, bu sanat dalının geleceğe bakan uluslar üstü bir lisan olduğunu belirtti. tsrailli Amos Biederman da muhalif görüşlerini içeren karikatürlerini göstererek bir anlamda Filistinli meslektaşına destek oldu. îsveçli ünlü çizer Riber ise, Kuzey Avrupalı gözüyle Ortadoğu sorununa bakışını sergiledi. Peki, kadınlan intihara kadar götüren tam olarak ne? Burada şunu da söylemek gerekir; biz kuruluşumuzda şiddet başvurusu almayı öncelik olarak belirlememiştik. Ancak süreç, bunun dışında kalamayacağımızı gösterdi. Kadınlara gelirsek, burada ve tabii televizyonda bambaşka bir hayat görüyorlar, ama buna dahil olamıyorlar. Bunun dışında aslrnda Diyarbakır'da uzun ydlardır yapılan çahşmalar sonucunda kadınlar politik olarak bilinçlendiler. Orneğin şiddete kader diye bakmıyorlar. Ama sorun tam da burada ortaya çıkıyor. Çünkü bilinçlenmiş olarak eve kapanıyorlar. Boşanmak istese gideceği yer yok. En başta sığınak yok ve tabii sözlü yasalar Medeni Yasa'dan çok daha etkili. nen bir kız başvurdu. Biz de aileye bu karardan vazgeçmezlerse lcızı onlara vermeyeceğimizi söyledik. Onlar da kabul ettiler ve evlilikten vazgeçtiler. Burada kadın çalışması yapmanın zorlukları neler? Can güvenliğinize dair bir sorun var mı? Böyle bir sorun var tabii. Orneğin şiddeti uygulayan erkekle de görüşüyoruz. Burada feodalliğin diğer yüzü ortaya çıkıyor ve bizi dinleyip, ses çıkarmıyorlar. Tehlikeli durumlara daha kalabalık gidiyoruz. Tehdit edenler olsa da genelde bahaneler uydurup, kendilerini haldı göstermeye çalışıyorlar. Sonuçta erkekler oturdukları sırça köşke ilk darbeyi kendileri vurmayacak. Devlet hizmeti de hâlâ ağlayana meme yok zihniyetiyle veriliyor. Sabırla çalışmaya devam ediyoruz. • Töre cinayetlerinin nedeni aşiret adaleti, devlet ve toplum da bunu onaylıyor... Öldürmefc ütanç verdiğinde... Berivan Tapan icle Üniversitesi'nin araştırmasına göre, kadınlar töreye onay veriyor. Hacettepe Üniversitesi'nin anketine göre ise kadınlar şiddeti mazur görüyor. Yalnızca Türkiye'de değil dünyada da şiddet kadını ölüme kadar götürüyor. Kadınlar neden şiddete "evet" diyorlar ya da demek zorunda bırakdıyorlar? Ingiltere'de Sıfır Hoşgörü Hayırseverlik Vakfı Yöneticisi Ann Hamilton geçen günlerde îstanbul'daydı. Özellikle kadınların şiddeti doğal karşılamasmın nedenine ilişkin tek bir yanıtı var Hamilton'ın, o da "korku". Bu korkuyu aile besliyor, bir de yaşadıkları toplumun içinde farklı olmama istekleri. Bu, sadece Türkiye'ye ilişkin bir saptama da değil. Hamilton "Ülkeler değişse de kadınların yaşadığı şiddet ve şiddetin getirdiği korku hep aynı. Bu yüzden kadınlarm şiddete karşı tutumları da aynı oluyor" diyor. Iskoçya'da yaşayan Türk ailelerinde görülen kadına yönelik şiddeti "Kültürel şiddet" olarak tanımlıyor. Çözüm önerisi ise, şiddete karşı paralel programlar izlenmesi. Orneği, yine tskoçya'dan, kadına yönelik şiddetin önlenmesinde hükümetin proaktif bir rolü var, ayrıca STK'ler ve polis ile işbirliği içinde çaba harcanıyor. Kanada'dan Beyaz Kurdele Kampanyası Kurucusu Dr. Michael Kaufman ise Türkiye'de kadınlar ve erkeklerin namus cinayetlerinin suç olduğunu bildiklerini, adaletin kendilerini cezalandıracağının farkında olduklarını anımsatıyor. "Erkeklerin namus cinayetlerinin suç olduğunu bilmelerine karşın ailelerin aldıkları kararlar daha önemli oluyor ve bu suçlar işleniyor" diyor Kaufman, "Oysa, asıl namus cinayetleri namussuzluktur". Şiddeti önlemenin yollarında Hamilton'la hemfikir, eğitim, antiagresyon ve sohbet. D Japon karikatürcü Norio Yamanoi, geçtiğimiz yıl Japonya'da yayınlamış olduğu ve otuz binin üzerinde satarak bu alanda rekor kıran, Filistinli Ali ile Israilli Nesim adlı iki küçük çocuğun arkadaşlıklannın hikâye edildiği resimli romanını tanıttı; kitabına gelen tepkileri neşeli bir üslupla seyirciye yansıttı. Izel Rozental ise Türk karikatürcüsünün Tanzimat döneminden bu güne Araplara, Yahudilere ve Ortadoğu meselesine bakışını, Karagöz'den başlayarak ve ünlü karikatürcülerimizden örnelder göstererek anlattı. Rozental Birinci Körfez Savaşı'ndan bu yana on beş yıldır çizdiği Ortadoğu konulu karikatürlerden bir seçki de sundu. Etkinliğin küratörlüğünü de yapan Belçika asıllı îsrailli karikatürcü Michel Kichka "Yüz Yüze" başlıklı kapanış konuşmasında, bu etkinliği gelecek yıllarda tekrarlamak istediklerini, ancak her şeyin serbestçe konuşulup tartışıldığı bu platformda, tüm zorluklara rağmen Mısırlı, Lübnanlı, Suriyeli, Iranlı meslektaşlarını da görmeyi arzu ettiğini vurguladı. • BM Insan Hakları Komisyonu Kadına Karşı Şiddet Özel Raportörü Prof. Dr. Yakın Ertürk'ün önerisi ise töre cinayederini, şiddet olgusu içinde incelemek. "Şiddet kullanımını kadınlar içselleştirdiği sürece dayak meşrulaşacaktır. Tarihsel olarak bakıldığında hukukun olmadığı yerlerde 'aşiret adaleti'nin ön plana çıktığrnı görüyoruz. Aşiret adaletinin süreceliğini, devlet ve toplumun onayı belirler" diyor. Bu einayederi önlemenin bir yolu da namus, bekâret gibi kavramlara olan inancın kırtlması. Ertürk şöyle diyor: "Artık utanç yüzünden öldürmenin yerini, öldürmenin verdiği utancın aldığı ortada. Çünkü bu inanç sistemi sorgulanmaya başladı. Göç, insan hakları bilinci ve medya bu utancm yer değiştirmesini sağladı. Hakları ihlal eden ideolojiler, konuşulmadıkJarı için kendini üretebilecek zemin bulabiliyor. Kadına yönelik şiddete karşı paralel stratejiler uygulanmalı. Devlet şiddeti üreten din, gelenek süreçlerinin üzerinegitmeli." Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Aytekin Sır'ın töre ile ilgili Diyarbakır ve çevresinde yaptığı ankete göre, deneklerin yüzde 37.4'ü namus gerekçesiyle öldürme olaylarını haklı buluyor. Anketi yanıtlayanların yüzde 23.9'u namusu korumanın babanın ve ağabeyin, yüzde 21 'i ise ailedeki bütün erkeklerin görevi olduğunu belirtiyor. Deneklerin yüzde 12.3'ü toplumun sokakta yaşayan kadınlan gözetlemesi, yüzde 10.2'si hatalan affetmemesi, yüzde 12.5'i töreleri koruması gerektiğini söylüyor. Dicle Üniversitesi'nde Prof. Aytekin Sır'ın töre ve namus anketinden sonra üniversitenin Sosyoloji Bölüm Başkanı Yrd. Doç. Dr. Rüstem Erkal başkanlığındaki bir ekibin Güneydoğu illerinde akraba evliliği ile ilgili yaptığı araştırma da, feodalitenin aile kurumunu kendi kurallarıyla oluşturmaya devam ettiğini gösteriyor. Güneydoğu'da kaçarak evlenenlerin oranı, törelerin bu konuda kesin ölüm kararı vermesine karşın yüzde 2 dolaylarında. Hacettepe Üniversitesi'nin yaptığı anket sonucuna göre ise kadınların yüzde 63'ü şiddetin gerekçesi olabileceğini düşünüyor.