02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

4ARALIK2005/SAYI1028 Ben Başhakan Aneela Merke Sonunda istediği gerçekleşti ve Angela Merkel Almanya'nın başbakanı oldu. Doğu Almanya'da öğrendiği, ilk denemelerini yaptığı politikayı şimdi iktidara taşıyor. Bu, Türkiye için umutlu bir durum değil, kadınlar için de. "Bütün Almanya'ya hizmet etmek istiyorum" dese de, pek kadın dilinden konuşmuyor. Wagner'i ve kilise şarkıları mırıldanmayı seviyor, mütevazı yaşamayı yeğliyor... Osman Çutsay ederal Almanya'da hükümetin başında artık bir kadın var. Hem de ömrünün ilk yarısı, başbakanlığını üstlendiği ülkeye düşman kabul edilcn bir sistemin içinde, sosyalist bir ülkede geçmiş bir politikacı ile karşı karşıyayız. Demokratik Alman Cumhuriyeti (DDR) sınırları içinde 35 yıl büyük bir sürtüşmenin tarafı olmaksızın yaşamak, o çözülünce de adım adırn yeni ve daha büyük Almanya'nın başına geçmek, kadının bambaşka vc son derccc gcniş olanaklara sahip olduğu Doğu Almanya'dan birine nasipmiş demek... Almanya Başbakanı Angela Merkel, 1954 yılında Hamburg'da Angela Dorothea Kasner olarak doğdu. Protestan bir din adamı olan babası ile annesi Demokratik Alman Cumhuriyeti'nde yaşamaya karar verince, o ülkenin olanaklarıyla yetişti. Merkel sık sık babasının sosyalizme duyduğu sempati için değil de annesine duyduğu aşk için Doğu'ya gittiğinden de söz ediyor. Kasner ailesinin sosyalist bir ülkede sistemle uyumlu, sıradan bir yaşantı içinde olduğu söylemek çok iddialı olmasa gerek. Leipzig Üniversitesi'nde fizik öğrenimi gören Merkel, 1978'de Doğu Berlin'deki Bilim Akademisi'nde kimya araştırmacısı olarak çalışmaya başladı. Ancak Merkel'in ömrünün ilk yarısı, yinc de medyanın, dolayısıyla halkın ilgi alanına girmiş değil. Tuhaf bir tül perde var... 1970'ten sonra iktidardaki Sosyalist Birlik Partisi'nin (SED) gençlik örgütü konumundaki FDJ'de etkin görevler aldığını geçiştiriyor. FDJ bünyesinde bölge yöneticiliği yaptığı da biliniyor. Ayrıca Bilimler Akademisi Ajitasyon ve Propaganda Sekreteri olarak gö Merkel'in özel dünyası Liseyı bıtırırken notlarının ortalaması, en yuksek derece olan "1.0" idi. Üniversitedeki fizik öğreniminı bitirirken de diploma notu "Çok lyi" oldu. Doktorasını ise 1986'da tamamladı. Demokratik Almanya'daki sosyalist rejımi destekleyen baba Horst Kasner, bugün de son derece köktenci ekolojik vaazlar veriyor. Erkek kardeşı Marcus Kasner, Yeşiller'e üye olmuştu. Annesi Herlind ve kız kardeşı de Berlin Duvarı yıkıldıktan sonra SPD'ye üye oldular. Angela Merkel, 1990'da önce "Demokratische Aufbruch"a, sonra da CDU'ya üye oldu. Bu seçıminde politikadan çok Hıristiyanlığa yönelık eğılımınin önemlı olduğu ıleri sürülüyor. Kilise şarkıları mırıldanmayı hâlâ seviyor. Wagner operalarına hayran. En büyük hayali, bir gün tüm Sibirya'yı geçen trenle Moskova'dan Vladıvostok'a kadar uzanan bir gezi yapabılmek. lyı Rusça ve Ingilızce bıliyor. Putin ile baş başa görüşmelerinde Rusça konuşması, kamuoyunda ilgiyle karşılanmıştı. Başbakanlık konutunda kalmıyor. Eşiyle bırlikte Berlin'de, aralarında unlu Bergama Tapınağı'nın da bulunduğu müzeler bölgesindeki özel evinde yaşıyor ve gbrece kapalı bir yaşamı tercih ediyor. Ikinci eşi Prof. Dr. Joachim Sauer'in ilk evliliğinden ikı oğlu var. Merkel'in ise hiç çocuğu olmamış, eşinin iki çocuğu ile de iyi dost olduğunu söylüyor. 38 numara ayakkabı giyiyor. Gıysileri için beden ölçüleri 4244 ve boyu 1.68. Modacısı Hamburglu Bettina Schönbach. Merkel, bugün daha çok pantolon ve ceketten oluşan kıyafetleri tercih ediyor. F \ \ rev üstlendiği de. 1978'de Demokrat Alman Cumhuriyeti gizli servisi "Stasi"den aldığı öneriyi reddettiği, dolayısıyla gizli servis dosyalarına kendisi hakkında "politik ve ideolojik aykırılık" notları düşüldüğü ve "sapkın" olarak etiketlendiği kaydediliyor. Bütün bu etiketlerin, bugüne açılan yolda önüne çıkarılan engelleri rahatça aşmasını sağladığı söylenebilir. Angela Merkel, henüz üniversitede öğrenciyken soyadını taşıdığı ve bir fizikçi olan Ulrich Merkel ile ilk evliliğini yaptı. 5 yıl süren ve 1982'de biten bu evliliğin ardından, doktorasında da kendisine "eleştirel katkıları" için teşekkür ettiği kimyacı Prof. Dr. Joachim Sauer ile başlayan beraberliğini, 1998 yılında nikâh masasma taşıdı. Kendi alanında dünyanın önde gelen bilim adamlarından biri kabul edilen Prof. Dr. Joachim Sauer'in, medya mensupları arasındaki adı, eşiyle birkaç kez operaya giderken görüntülenmenin dışında kendisiyle doğrudan bir bağlantı kurulamadığı için, "operadaki hayalet". Mer kel'in enstitüdeki yıllarından bu yana devam eden bu ilişkiyi, kamuoyu önünde kesinlikle tartışmayan Joachim Sauer, "sadece kendi çalışma alanıyla ilgili konularda" medyanın • sorularını yanıtlamaya hazır olduğunu söylüyor. YILDIZIN PARLADIĞI SAAT Angela Merkel, 1990 yılına kadar toplumsal arenada kimsenin dikkatini çekmedi. Ancak Berlin Duvarı'nın yıkılması ve Demokrat Alman Cumhuriyeti'nin de çözülerek Federal Almanya'ya dahil edilmesi sürecinde birden öne çıktı. Almanya'nın en genç kadın bakanı unvanıyla 1991'de Federal Kadın ve Gençlik Bakanı oldu. 19941998 döneminde de Federal Çevre Bakanı görevini üstlendi. Helmut Kohl'ün kızı olarak lanse edilen genç kadın, onun da sonunu imzalayan bir iradeye dönüştü. 1998'de iktidarın SPDYeşiller hükümetine geçmesinden sonra, CDU içinde patlak veren yolsuzluklarda ve yasadı§ı bağış olaylarında yeni bir atak daha gerçekleştirdi ve Kohl ile arasına kesin bir mesafe koyarak partisi (CDU) içinde ipleri ele almayı başardı. 1998'den sonra CDU Genel Sekreterliği'ni üstlenen Merkel, 10 Nisan 2000'de CDU Genel Başkanı oldu. 22 Kasım 2005'te Almanya Başbakanı olmasının arka planında işte bu hikâye var. Federal Almanya tarihinin bu en genç başbakanı, selefi Gerhard Schröder gibi başbakanlığın parmaklıklanna sarılıp "Içeri girmek istiyorum" diye bağırmamış, bu biliniyor. Anıa 51 yaşında Avrupa'nın en güçlü ve AB'nin "motor" ülkesinde ipleri elinde toplayıncaya kadar ciddi sınavlar verdiği de kabul ediliyor. Seçim kampanyası boyunca "Bütün Almanya'ya hizmet etmek istiyorum" diye seslenen Merkel'in çıkışi, Alman kadınlarına bir mesaj olarak da nitelendiriliyor, ama Almanya'nın önde gelen kadın politikactlan, bu arada "Emma" dergisinin kurucu ve yöneticisi ünlü feminist Alice Schwarzer, aşırı umutlu değil. Merkel'in feminist çizgileri mutlu edecek sloganlara pek de yakınlık göstermemesi, bir kadının ülkenin en önemli makamına yükselmesi dışında bir umut ışığı olarak kabul edilmiyor. Sonuçta, Prusya tipi bir gelişme bu. Geçmiş sistemi yıkmadan yeni bir zamana geçiş yapmak... Böyle bakıldığında önceki hükümetlerin Türkiye'nin AB'ye üyeliği doğrultusundaki çıkışlarından çok farklı bir yeni politika beklemek de doğru değil. Türkiye'nin tam üyeliğine kesinlikle karşı çıksa ve en fazla bir "imtiyazlı ortaklık" uygun görse bile, Angela Merkel başkanlığındaki yeni Alman hükümetinin ve Berlin'in yeni Türk politikasının, geçmişten çok farklı olmayacağını herkes biliyor. Derinlerdeki çizgi, ağırlığını koruyor. Ama sadece yeni bir makyaja ihtiyaç duymanın bile, bir yanıyla önemli bir yeniliğe karşılık geldiğini savunan yorumlar da göz ardı edilmemeli... • ERKEK DÜNYASINDA BİR 'KOBRA' E rkekleri büyülemesiyle ünlü, son derece zeki, alabildiğine güzel ve etkileyici bir kadın, NewYorkTimes gazetesinin en gözde köşe yazarı Maureen Dowd. Dowd, kısa bir süre önce yayımlanan, zeki ve güçlü kadınların kendilerine bir eş bulabilmeleri için tek yolun aptal rolüne soyunmak olduğunu savunan, "Erkeklere Gerek Var mı?" başhklı kitabıyla ABD'nin altını üstüne getirdi. Gazetedeki konumunu on yıldır sürdürmesine ve bu süre içinde bir Puützer ödülü kazanıp kalabalık bir hayran kitlesi edinmesine karşın, Dowd kişiliğinin bu işe hiç de uygun olmadığını, kaygılarla dolu bir yaşamın ona uymadığını söylüyor. Dowd'un asıl görevi insanları kışkırtmak. Daha doğrusu, o, doğası gereği baştan çıkarmaya, ayartmaya eğilimli bir kişilik. Ancak, kışkırtmakla baştan çıkarmak birbirlerinden pek de farklı olmayan kavramlar. Dubya'nın (Bush) kendisine "Kobra" takma adını yakıştırmasına aldırmayan Dowd, ondan "alev saçlı ateş cambazı" olarak söz edilmesindcn de bir tür haz bile alıyor olabilir. Ne var ki, bıçak ya da herhangi bir kesici aleti çağrıştıran adlardan nefret ettiğini söylüyor, "îğdişlikten korkuyorum. Aslında bu iğdiş edilmekten çok, iğdiş etme korkusu" diyor. Dowd gazeteciliğe soyunduğundan beri beyin gücüne karşı cinselliğin gücü, yüzeyselliğe karşı ciddiyet ve karşıt cinslerin çatışması gibi konularla uğraşıyor. "Erkeklere Gerek Var mı?" adlı 338 sayfalık son kitabı da işte bu ilgi alanı çevresinde odaklanıyor ve şöyle diyor: "Erkeklerin korktuğu tek şey eleştirel becerilerini kullanan kadınlar." Dovvd'u tanıyan hemen hemen tüm erkekler onun karşı konulmaz bir albeniye sahip olduğu görüşünde birleşiyorlar. Judith Miller halkın gözünde New York Times'ın kötü cadısını simgeliyorsa, Maureen Dowd renkli kişiliği ve çevreye neşe saçan tavrıyla Oz Büyücüsü'ndeki iyi huylu cadı Glenda'yı tetnsil ediyor. Miller'ın bir CIA ajanının adının deşifre edilmesiyle ilgili skandala karışmasından kısa bir süre sonra Dowd "Kitlesel Yıkıma Yol Açan Kadın" başhklı son derece çarpıcı bir makale kaleme aldı. Yazı, "Judy Miller'ı oldum olası beğenmişimdir" sözcükleriyle başlıyor, Miller'a yol verilmesi çağrısıyla son buluyordu. Times'da çoğu kişinin kafasından geçenleri dile getiren Dowd, Maureen Dowd, New York Times gazetesi yazarı. Gazeteciliğin kişlllğine uygun olmadığına inansa da işlnln getlrdiğl güçten memnun. "Erkeklere Gerek Var mı?" kitabıyla ABD'de tartışma yarattı. Dowd, erkeklerin ondan korkmasından nefret ettiğini söylüyor... bir cerrah ustalığıyla karanlık birtakım gerçekleri deştiği bu yazısıyla gündemin ortasına oturdu. Yine de, kimileri onun bir meslektaşının yakasına yapışmakla çizgiyi aştığını düşünüyorlardı. Dowd yazıyı kaleme almadan önce epey düşündü; "Bir kadın olarak, başka bir kadına yüklenmem it dalaşı olarak algılanabilirdi" diyordu. Ancak Miller olayı kendi bakış açısından kaleme alınca, son beş yıldır kitle imha silahları ve Judy'nin de bir bakıma içinde rol aldığı dolaplarla ilgili bir yığın yazı yazmış olan Dowd da kolları sıvamak zorunda kaldı. Yazıya tepki olarak Miller'ın eposta aracılığıyla gönderdiği yanıt, "Ben de seni beğenirim" diye başlıyordu. NE KALEMSİZ NE RUJSUZ... Dowd gerek yazılarıyla, gerek kişiliğiyle bir kadın olduğunu her koşulda anımsatan biri. Yazılarında ne kadar itici olsa da, onunla yüz yüze gelip de büyüsüne kapılmayan yok gibi. Ancak bilgi toplamak için kadınlığını alet ettiği yönündeki söylentiler karşısındii tüyleri ürperiyor ve bilgi kaynağıyla cilveleşmenin hiç de ona göre olmadığını söylüyor. Son kitabında "Kadınlar gerek cinsiyetlerinden gerekse alımlı, kurnaz ya da çekici olduklarından kimi zaman kendilerine daha fazla ilgi gösterileceğini gayet iyi bilirler. Patronun beğenisini kazanmanın sağlayacağı nimetlerden yararlanmaya hazırdırlar" diyor. Erkeklerde güç sahibi olmanın kadınlarda afrodizyak etkisi yarattığına, oysa kadınlarda gücün erkeklerde itici bir etki yarattığına dikkat çeken Dowd, başarılı bekâr kadınların en büyük korkusu olan bu sorunun çözümünün eski terbiyede yattığına inanıyor ve " Yaşamım boyunca Carole Lombard'ın felsefesine bağlı kaldım ve bir yandan erkeklerin dünyasına ayak uydurmaya çalışırken, bir yandan da kadının öncelikli görevinin kendisine en uygun ruj rengini seçmek olduğunu hiçbir zaman unutmamaya özen gösterdim" diyor. Dowd beş kardeşin en küçüğü. En çok ailenin diğer fertleri gibi tepeden tırnağa Cumhuriyetçi olan annesini sevdi. Annesinin, 53 yaşına gelmesine karşın hiçbir erkekle birlikte yaşamadığı için kaygılanıp kaygılanmadığı konusunda Dowd, "Bunu hep dert ettiğini biliyorum, çünkü onun bebeğiydim ve biraz da dağınıktım. Olümüne az kala bu derdini dile getirdi. Keşkeonu rahatlatabilseydim. Bundan çok hoşlanacağını biliyorum" diyor. Dowd Catherine ZetaJones ile evlenmeden önce birlikte olduğu Michael Douglas için, "Gerçekten son derece nazik ve romantik bir erkek" demeden geçmiyor. Zaman zaman sinema oyuncularının kendisine çıkma önerisinde bulunduklarını belirtip "Böylesine sivri dilli bir kadınla kim baş edebilir? Michael Douglas'ın tanışmamızdan epey sonra bir akşam yemeğinde 'Senden korkmuyorum' deyişini hiç unutamıyorum. Böyle bir şeyi dile geürmek zorunda kalması sinirime dokunmuştu. Babası Kirk ile de yakınlığım oldu" diyor.' Bilindiğl kadarıyla Dowd bir başka aşk scrüvenini de Aaron Sorkinle yaşadı. Sorkin, "O düşlerdeki kızdı" diyordu "Bende hep kırklardan kalma bir filmden fırlamış izlenimi bırakmıştır. Rita Hayworth parlak bir yazar olsaydı, Maureen gibi olurdu".# The Observer'den çeviren: RİTA URGAN
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle