Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
4 ARALIK 2005 / SAYI 1028 EDİTÖR'DEN Şemse ile înci birbirlerini hiç tanımadılar. Şemse Mardinli, Înci ise Ege'nin küçük bir kentinden, belki Denizli, belki Aydın ya da Manisa... Şemse öldiirüldü, înci evlenmek zorunda kaldı. Ölüm kadınlara gerçek bir isim kazandınyor, bu yüzden Şemse'den artık rahatlıkla söz edebiliriz. Oysa înci müstear, yazıyı hazırlayan Emel Kılıç'ın ona uygun bulduğu bir isim. Çünkü biliyoruz ki gerçek, kadınları öldürüyor! Şemse ile lnci'nin öyküleri birbirine dokunmuyor gibi görünüyor, tıpkı yaşadıklan kentler gibi. Oysa dipte aynı bataklık var. Şemse (Allak) evlilik dışı ilişkiden hamile kaldığı için "töre" gereği kardeşleri tarafından taşlandı. Kimine göre bu ilişki bir tecavüzdü, kimine göre aşk. KAMER yöneticilerinden Nebahat Akkoç, töre cinayetlerini konu alan Melek Ulagay Taylan'ın "Karanlıkta Diyaloglar" belgeselinde, "Bana göre Şemse adama âşıktı" diyor: "Belki de ben böyle düşünmek istiyorum, bu bana daha iyi geliyor". Belli ki aşk, vahşeti biraz olsun bulandırıyor, daha tahammül edilebilir hale getiriyor. înci ise okumak için geldiği IstanbuPda bedeninin çağrısını ertelememek için en "meşru" yolu, evliliği seçti, üstelik imam nikâhıyla... Sonra da ailesinin zorlamasına boyun eğerek resmi nikâhla hem aklını, hem bedenini mühürledi. Çünkü söylediklerine, boşanmayı aklından geçirmesine bakılırsa o, kendisi olarak içinde değil evliliğin. Büyük ihtimal âşık da değil. Sadece sevişmenin yemek içmek kadar doğal bir şey olduğunu söyleyen aklını "büyük yalana" ikna edemiyor. Evli bir kadın olarak, "özgür Inci"yi özlemesi de bu yüzden. Şemse taşlandığında hemen ölmedi. Hastanede uzun bir1 süre yaşamda tuttu yüzünü, ta ki beş aylık bebeğini kaybedene kadar. Sonra o da bıraktı kendini. înci ne yapacak peki? Şimdilik okuluna devam ediyor, ama rengârenk saçlı, göz alıcı takılı, koyu renk makyajlı genç kızdan yavaş yavaş bir kadın yaratmaya başlamış bile. "Ben dürüstüm. Yaşadığım her şeyde dürüst davrandım" derken aklıyla yaşadıkkrı arasındaki çelişkinin iizerini örtmeye çalışıyor, imam nikâhıyla evlenmesini inancıyla açıklamaya çabalaması gibi... Yaşamak için buna, aklını korumak için de inanmaya ihtiyacı var çünkü. Yoksa... Şemse ve înci birbirlerini hiç tanımadılar. Şemse'nin yolu yasaklarla, törelerle kesildi. înci henüz 18'inde, yasakların, kuralların ortasında kendine bir yol açmaya çalışıyor... Aşk mı? Bu öykülerde ona yer yok! iyi haftalar... Berat Günçıkan bguncikan@yahoo. com Avrupa İstanbul'dur... Gilles Martin Chauffier, ParisMatch dergisinin yazıişleri müdürü. "Istanbul'un Romanı" adını verdiği îstanbuTun 2000 yılını anlatan bir kitap yazdı. Bu bir gazeteci romanı. Istanbul'suz bir Avrupa Birliği'nin olmayacağını düşünüyor. Birliğe kabul için önerisi ise şu: Kendinizi anlatın! Nilüfer Zengin Peki ya Sarkozy? Konuşmalarına bakılırsa, o böyle bir politikadan yana gözükmüyor... Fransa'da çok konuşulan ve çok tartışılan siyasi bir kişi Sarkozy. "Seçilirsem her şeyi değiştireceğim" diyor. Onu sevmeyenler de bazı şeylerin değişmesi gerektiği konusunda onunla hemfikir. 2OO7'de cumhurbaşkanlığı seçimleri var. Ya Margareth Thatcher tarzı bir politikayı benimseyen Sarkozy'ye oy verilecek ya sosyalistlere. Ama her halükârda banliyölerdeki kriz Fransa'nın bir numaralı sorunu. Hükümet bunu çözmeye çalışacak. Fransızlar banliyönün gerçelderi hakkında ne kadar bilgiye sahipler? Fransa'da kimse banliyöler hakkında gerçekten ne düşündüğünü söylemeye cesaret edemez. Fransa'da ne kadar Müslüman, Yahudi veya Hıristiyan olduğu da bilinmiyor. Çünkü ulusal istatistikler için dini inanç sorulması siyaseten doğru kabul edilmiyor. Bu aynı zamanda Fransa'nın cazibesi. Fransa çok sofistikte, toleranslı, ırkçılığa karşı temkinli, ama o kadar temkinli ki ırkçıhkla karşılaştığımızda nasıl kontrol edeceğimizi bilmiyoruz. ELLİ YIL ÖNCE, ELLİ YIL SONRA... Türkiye'nin AB üyeliğini destekliyorsunuz. Sizi, Türkiye dostu olarak tanıyoruz... Avrupa sadece Paris, Londra ve Madrid'le özetlenemez. Avrupa aynı zamanda, Atina, Bükreş, Belgrad, Sofya ve istanbul'dur da. Fikirlerin çabuk değiştiğini fark edemiyoruz. 50 yıl önce 1950'de Avrupa bir bayrak yaratmak istediğinde, tasarımı için yarışma düzenlemişti. Katılan tüm projelerde Türkiye de yer alıyordu. O dönemde bu çok doğaldı. Daha sonra gelişen olaylarla Avrupa Müslüman dünyaya karşı kuşkulu olmaya başladı. Ama Türkiye'yi Müslüman dünyası içinde gören ve bu nedenlerle dışarıda bırakanlar da güçlü... Evet, Türkiye'nin AB'ye üyeliğine karşı görüşler var. Türkiye'nin AB'ye yüksck bir maliyet getireceği ya da Ermeni meselesi gibi konulardan dolayı bu böyle. Ama Türkiye'nin üyeliğine kültürel veya tarihi olarak karşı çıkılamaz. Karşı görüşler yakın zamanlı nedenlere dayanıyor. Türkiye kültürel ve tarihi olarak her zaman Avrupa'nın parçası olmuştur. Anladığım şekliyle Avrupa, Kuzey Roma Imparatorluğu'dur ve Türkiye de bunun parçasıdır. Ve Rusya da bir gün bunun parçası olacaktır. Görüş açınız ilginç. Kimse bu açıdan bakmıyor... Bir şey çok önemli. Avrupa sayılar, kotalar, kriterler üzerine inşa edilemez. Avrupa duygu ve yürek üzerine inşa edilecektir. Bu nedenle onları kültürel olarak ikna etmek gerekiyor. Burada Türkiye'nin sunacağı pek çok argümanı var. Türkiye'nin tarihi ve kültürü konusunda kimse bir şey bilmiyor. Türkler de kendileri ile ilgili hiçbir şey anlatmıyorlar. • P arisMatch yazıişleri müdürü Gilles Martin Chauffier yeni kitabı "Istanbul'un Romanı"nın tanıtımı vesüesiyle tstanbul'daydı. "Istanbul'suz Avrupa Birliği olmaz" önermesiyle ilgili bir de konferans verdi. Chauffier, Türkiye'nin zaten Avrupa'nın bir parçası olduğunu, bunun da en iyi Istanbul'un tarihinde okunduğunu vurguluyor... Henüz Türkçeye çevrilmediğine göre, klasik bir soruyla başlamak kaçınılmaz görünüyor. Yeni romanınız "lstanbul'un Romanı"nda neyi anlatıyorsunuz? Konstantinopolis'in ve Istanbul'un 2000 yıllık tarihini yazdım. Adı roman, çünkü Istanbul'un tarihi kimi zaman o kadar eğlenceli, egzotik ve o kadar beklenmedik olaylar dolu ki... Örneğin Teodora çılgın bir imparatoriçeydi, bazı sultanlar da öyle... Bu kentte bir çeşit çılgınlık, delilik var, ama anlattığım her şey gerçek. Bu nedenle roman hissi veriyor, bir macera gibi de okunabiliyor ama aslında bir tarihi anlatıyor. Yanlış mı anlıyorum. Kitabınızı tamamıyla bir roman kalıbı içinde görmüyor musunuz? Yazdığım romanlar benim için gazeteci romanlarıdır. Mesela Balzac da gazeteci romanı yazıyor, Fransız toplumunu tasvir ediyor, topluma olduğu gibi bakıyordu... 19. yüzyıhn büyük romanlannı yazanlar gözlemcidirler. Bir gazeteci de gözlemcidir. Bu tarz hem romandır, yani kurguya dayalıdır, hem de gerçeği anlatır, yani toplumun olduğu şekliyle gözlemine dayalıdır. Işte buna gazeteci romanı diyorum. Banliyödeki olaylar Fransa'daki entegrasyon ile ilgili gerçekte bir kırılma noktası. Almanya'da belki bu tip olaylar olmadı ama Almanya'da Türk göçmenler ile Almanlar arasındaki evlilik oranı çok az. Fransa'da örneğin Cezayirliler ve Fransızlar arasında çok fazla sayıda evlilik var. Ikinci nesil Arap göçmenler arasında yüzde 50 oranında Fransızlarla evlilik var. Ama evlilik yoluyla entegrasyon da dışlanmayı, beraberinde getirdiği öfkeyi kırmamış gözüküyor... Bence her zaman sorunlar, kavgalar olacak, ama banliyöler padamayacak. Hükümet banliyölerin yeniden yaratüması için, yeni binaların yapılması, binaların tasarlanması ve daha iyi bir ortam yaratüması için para ayıracak. İş yaratmaya çalışacak. Banliyödeki problemler bir ırk veya göç sorunu değil. Bu, bir işsizlik sorunu. I SARTRE DA KÖTÜ ŞEYLER SÖYLEDİ... Türkiye'de durum daha farklı, ciddiye alınan yazarlar oldukça edebi bir tutum sergiliyorlar. Edebiyat ve gazeteciliği ayırt eden keskin bir çizgi var. Orhan Pamuk'un "Kar" romanı, Fransa'da çok büyük bir başarı elde etti. Bu kitapta gazetecilik de var. Bu sevdiğim bir edebiyat türü. Hem çok entelektüel hem de bu kente çok sosyolojik bir bakış getiriyor. •Pamuk Türkiye'nin bazı siyasi görünümlerini betimliyor, ama aynı zamanda çok edebi bir kurgusu da var. Sosyolojik bir eser veriyormuş gibi hissetmiyordur kendini. Pamuk örneğini siz verdiniz. Bu nedenle davasını da sormak istiyorum. Çok üzücü bir durum. Orhan Pamuk çok iyi bir yazar. Kendisinin birkaç sene içerisinde Nobel ödülü alacağına inanıyorum. Türkiye'de bir paranoya var, Orhan Pamuk, Türkiye hakkında kötü şeyler söylediği için ödül alır diye düşünülüyor. Bu saçma. Nobel ödülü alan JeanPaul Sartre Fransa hakkında kötü şeyler söylemiştir. Harold Pinter da Ingiltere hakkında sert eleştiriler yaptı ve Nobel aldı. Dario Fo da ttalya'yı eleştirdi. Büyük yazarlar ülkesinde her şeyin harika gittiğini söyleyen kişiler değildirler. Toplumu sorunlanyla olduğu şekliyle tasvir eden kişilerdir. Fransa tarih boyunca açık, aydınlanmacı ve sosyalist kuramların öncüsü olmuştur. Ancak milliyetçi eğilimde de artış gözlemleniyor. Le Pen yükselişe geçiyor. Bu çelişkili dew ğil mi? Dünyanın tüm ülkelerinde milliyetçilik vardır. Bu bir gerçek. Le Pen Fransa'daki seçmenlerin yüzde 20'sini temsil ediyor, ama bu orandan daha ileri gidemez. Ancak şunu da anlamak gerekiyor. Fransa'da çok büyük bir işsizlik ve çok fazla mutsuz insan var. Bu insanlar Le Pen'e oy veriyor, çünkü "eğer Cezayirliler veya Faslılar olmasaydı bizler iş bulabilirdik" diye düşünüyorlar. Bu yanlış, ama anlaşılabilir bir düşünce. Geçen haftalarda banliyölerde patlayan isyanı da anlayabiliyor musunuz? MOMENTUS MOMENTUS SIRLARI... Titonium kasa & bilezlk Su geçirmezllk 10ATM (Yaklaşık lOOm) 1 /20 sn kronomefre 60 dakikalık gerl sayım Takvim 24 saat am/pm göstergesl iki oyn alarm Çiff saat / Lokal saat Vidalı kasa kapoğı Kilitli klips Cumhuriyet DERGÎ* Imtiyaz Sahibi: Cumhuriyet Vakfı adına İlhan Selçuk Genel Yayın Yönetmeni: tbrahim Yıldız Editör: Berat Günçıkan Görsel Yönetmen: Aynur Çolak Sorumlu Müdür: Mehmet Sucu Yayimlayan: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ Baski: thlas Gazetecilik AŞ 29 Ekim Cad. No: 23 Yenibosna / Istanbul Idare Merkezi: Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sok. No: 2 34381 Şişli/lstanbul Cumhuriyet Reklam (0212)25198 7475 (0212)343 72 74 I ^Cumhuriyet Gazetesi'nin j parasız pazar ekidir. j Yerelsüreli yayın. i cumdergi@cumhuriyet. com.tr MERKEZ SAATÇÎLIK 0 212 249 00 06 www.momentuswatch.com 'a moment for us