01 Haziran 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

6 KASIM 2005 / SAYI 1024 ONA GÖRE ASIL MÜZİK TÜRKİYE'DE BAŞLIYOR... Buzuki Orhan'la 'Maziden'... Ali Deniz Uslu alkanlar'dan Anadolu'ya kadar çok geniş bir yelpazede yöresel ezgileri müziğinc taşıyan Orhan Osman, buzukisindcki hünerini diğer telli çalgılarda da gösteriyor. Almanya'da başlayan müzik yolculuğunu, Yunanistan, Bulgaristan, Amerika, Fransa ve daha birçok ülkcde sürdüren müzisyenin son durağı Türkiye. Çünkü o burada hem müziği hem de aşkı bulmuş. Biz de Buzuki Orhan ilc müzik yolculuğunu ve "Maziden" albümünü konuştuk. Müziğe nasıl başladınız? Bir tahta parçası, dört çivi ve çamaşır ipinden bir enstrümanla başladım. Hatta yaptığım bu isimsız çalgımı çantamda saklayıp altı ay boyunca okula götürdüm ve gizli gizli çaldım. Sonra buzukiye âşık oldum. Ama müzik yolculuğum kolay olmadı. Enstrümana eli değmemiş bir insanın bunu anlaması zor. Herkes "çalgıbu, çal gitsin" der. Ailem deböyle düşünüyordu, müziği onlara kabul ettirmek için çok çalıştım. Atina'ya geldiğimde 15 yaşındaydım. Çok iyi buzuki çalmama rağmen kimse beni ciddiye almadı. Çünkü bu tarz enstrümanla sahnede bir orkestrayı sırtlayabilecek şekilde çalabilmek için en az 10 sene tecrübe gerektiğini düşünüyorlardı. B Batı Trakyalı buzuki ustası Orhan Osman'ın üçüncü albümünün adı "Maziden". Bu albümünde doğudan batıya bir müzik köprüsü kuran Orhan, dünya müziğinin de kapısını aralıyor. Sonra da Bulgaristan'a, Balkan müziğini keşfetmeye gittim. Orada iyi müzisyenlerle çalıştım. Bu da tarzımı geliştirdi. Birçok ülkeyi gezip konserler verdim. Ama Türkiye'ye gelince asıl müziğin burada başladığını gördüm. Neydi Türkiye'de olup diğer ülkelerde olmayan? Müziğin kaynağı burasıydı ve çok derin bir kültürle beslenmişti. Ayrıca buradaki samimiyet farklıydı. Çalıştığım insanlarla çok çabuk kaynaştık ve uyum sağladık. "Buzuki Orhan" ismim de bu samimiyet ve sevgiden doğdu. Ilerle yen dönemde Sezen Aksu'dan Yeni Türkü'ye kadar birçok isimle çaldım. Sayısız stüdyo kaydı yaptım.Bu sıralarda da füzyon müziğine ilgi duydum. Bu da dünya müziği yapmak istediğimi anlamamı sağladı. Artık, Irlanda'dan, Balkanlar'dan ve Anadolu'dan izler taşıyan caz kökenli bir müzik yapmak istiyordum. "Maziden" albümü de bu anlayışın ürünü mü? "Devri Alem" ve "Gökkuşağı" albümlerim bu müzikteki taverna mantığını yıkmaya yönelikti. Latin, Karadeniz, Balkan ve Yunan müziğini bir arada denemiştim. "Maziden", aslında ilk albümüm. Çünkü tüm biriktirdiklerimi bu albümde topladım. Bundan sonra çalışmalarım bu aibümdeki gibi olacak. "Maziden"in sahnede çaJdıklarımdan tek farkı, dinleyenlerin katılımı ve alkışlarının olmaması. Albüm müzikal olarak çok kültürlü, aynı bizim gibi. Albümde "On Dakika" isimli on dakikaük bir parça var. Bu sanırım ne demek istediğinizi anlatıyor... Emprovize yönü çok güçlü bir parça. On dakikaya o kadar kültürü sığdırmak kolay değil ama biz bunu başardık. Kemençe, keman, buzuki, saz... Hepsini müziğime katmak istiyorum, bu önüne geçilmez bir arzu benim için. Böyle çeşitlilik olunca da önce ben, sonra da dinleyenler müziğimden keyif alıyor. Buzuki deyince sirtaki, taverna ve tabak kırma akla geliyor. "Buzukiyi" nasıl görüyorsunuz? Ben de o yollardan geçtim. Ama buzuki çok yönlü bir enstrüman, tamamen çalanın emrinde. Armoni bakımından gitara benziyor, akor basıp ritim atabiliyorsunuz. O yüzden hissedip aktaramayacağınız duygu yok. Yunan, Türk, Balkan veya Hint fark etmez. AŞK OLMADAN MÜZİK OLMAZ tstanbul'a geldiğiniz gün müzik drşında gerçek aşkı da bulmuşsunuz. Bu film gibi hikâyeyi anlatır mısınız? Türkiye'ye geldığimin ikinci günü eşime âşık oldum. Onunla doğum günü 3 Ekim'de tanıştım. O günden bugüne büyük bir aşk ile beraberiz. Onu ilk gördüğümde nasıl bir ateş sardıysa beni, dünyaya farklı bakmaya başlamıştım. Işte bu gerçek aşktı. îstanbul'u şarkılarla gezdik. Tüm bu yaşadıklarım müziğime yansıdı. Zaten aşk olmadan müzik olmaz. Bu aşk, anneye, babaya da olur, ilahi aşk da olur, hatta bir kediye olabilir. Belki de çocuklarına duyulan aşktır en büyüğü. Ozel bir enstrüman yaptırıyormuşsunuz? Bu enstrüman ne buzuki, ne gitar, ne de bağlama. Bu enstrümanda olmasını istediğim en önemli özellik derin bir tını ve rezonans. Türk sanatçılar bunu tasarlıyor. Üstüne de bir midi aleti yerleştirip sample sesleri kullanabileceğim bir form düşünüyoruz. Bu bana ait bir enstrüman olacak. O yüzden ben de onlar da çok heyecanlıyız. Mesela bağlamacı sapını, gitar ustası teknesini, keman ustası gövdesini hazırlayacak. Enstrümanın adını ise tamamlandığında ortak koyacağız. "Maziden" albümünü müzikseveler canlı izleme fırsatı bulacak mı? 28 Kasım'da Almanya'da başlayacak 16 konserlik bir turne var. Ama ondan öncc 9 ve 24 Kasım'da Babylon'da olacağım. Ocak ayında ise "Giritli"de programım başlıyor.# Sahneye çıkma frrsatını nasıl yakaladımz? Garsonluk yapıyordum. Çalıştığım restoranın müzisyeni bir gün gelmedi. Hiç beklemeden sahneye fırladım. Patron, "dur, otur yerine, sen işini yap" dedi, ama dinlemedim. Önlüğümü attım, fırsat bu fırsat diyerek sahneye koştum. Patron beni biraz dinleyince "Sen kal orda, çalmaya devam et, servisi ben yaparım" dedi. O gün eski müzisyen işinden oldu ve ben çalmaya başladım. O günden beri sahneden hiç inmedim. Birçok ülkede müzik yaptınız. "Kâşif müzisyen" hayatına başlama kararını nasıl verdiniz? Bir zaman sonra Yunanistan'daki ortam yetmemeye başladı. Müzikal olarak doymadığımı hissettim. Farklı müzisyenlerle de tamşınca çok eksiğimin olduğunu anladım. Bunları gidermek için altı ay eve kapanıp gece gündüz çaldım. En hakiki efsane: KANDIRAL Nilüfer Zengin eklenenin aksine hayli ciddi, hatta sert bir adam Mustafa Kandıralı. Bir yandan da "esirgemeden" açıyor kendini. SoruJacak soru kalmadığı hissiyle dinliyor insan. Çünkü her şey ortada: Klarnet, yetenek, zor başlayıp güzel devam eden bir yaşam. Çalışmak, çalışmak, sonra durmak ve sakinlik. Tiril tiril giyinmiş, pabuçları gıcır gıcır bir adam. "Klarneti konuştururum" diyor. Bu konuda Miles Davis dahil, herkes hemfikir. Konuşturuyor hakikaten... Öte yandan kendine has bir kayıtsızlığı da var. Diyelim, Louis Armstrong sorulmasa, söylemeyecek kadar... Bir de, çoğumuz konuşurken, ellerimiz de jestlere başvurur ya, Kandıralı elleriyle belli belirsiz bir klarnet çalma hareketi yapıyor Kendini klarnete olduğu kadar, yaşamaya da adamış. "Kızım bana çok iyi bakıyor, makarnayı bile zeytinyağıyla yapar. Insan kendine iyi bakmalı" diyor... 79 yaşında. Allah uzun ömür versin. Kandıralı'yla, ara sıra soluklandığı Izmit'teki Asya Otel'de söyleştik. Şimdi... Dur önce ben sana lafımı anlatayım. Sen sonra istediğini sor. Okula gidip gelirken Kandıra Halkevi'nin önünden geçiyordum, sesleri duyuyordum. Saatçi Şükrü, berber Rahmi, ayakkabıcı Ekrem orada musiki yapıyorlarmış. Sülalem B de müzisyen, o sesler beni çekiyor. Bir gün içeri girdim, beni kovdular. Birkaç ay sonra klarnetimi alıp gittim. Dinleyince şaşırıp kaldılar. "Bu kovduğumuz çocuk mu? Sen kimin oğlusun?" dediler. "Çarşı Mahallesi'nden Recep'in oğluyum" dedim. 1112 yaşımda Halkevi'ne devam etmeye başladım. Bir gün radyoda Şükrü Tunar'ı dinledim. "Ya Rabbim, böyle olacağım inşallah" dedim. Yatağımdayatarken bir ses benimle konuşmaya başladı, "Burada kalma, Istanbul'a git" dedi. Kalbime koydum bu sesi. 14 yaşındayken bir gece yola çıktım yanımda 3 lira 3 5 kuruşla. îzmit'e kadar dağlardan yürüdüm. îzmit'tebit içinde bir odada kaldım. Sokakta klarnet çaldım, para verdiler. Kendime, afedersin, donadet, gömlek, pantolon aldım. Trene bindim, Haydarpaşa'ya geldim. Filmlerdeki gibi... Ama bu sefer tahta bavul değil, klarnet var kahramanımızın elinde... Evet, öyle! Sevindim Istanbul'a geldim diye. Birisi, "oğlum burâsı Istanbul değil, burası Haydarpaşa" dedi. Vapura bindirdi beni. Karaköy'de indim. Kafamı bir kaldırdım: "Olimpiya Müzisyenler Kahvesi". Bitişiği de Olimpiya Oteli. Sahibi, "otelin geceliği 60 kuruş ama madem sen fakirsin, 20 kuruşa kalacaksın" dedi. Kendimi göstereceğim ya, her gün kahveye gi rip klarnetimi temizliyor gibi yapıyordum, arada bir üflüyordum. Çok beğendiler. Beni işe götürdüler. 20 lira kazandım, çok iyi para o zaman. Sonra? Seneler geçti. Tiyatrolarda çalmaya başladım. "Kandıralı bir çocuk var, müthiş çalıyor" diye konuşulmaya başlandı. 5 lira yövmiye alıyorum, büyük para. 17 yaşında, bir konserde çalarken, seyircilerin arasından bana bir kız gülümsedi. Ben ona, o bana... Aldım, Kandıra'ya kaçırdım o Arnavut kızım. Evlendik. Sonra asker oldum. Izin ahyordum, geceleri Tepebaşı Gazinosu'nda çalıyordum. Radyo'ya başladım. îsim yaptım. İSTANBUL'DAN NEW YORK'A îsim olunca neler oldu? Çok para kazandınız mı? Bu memlekette müzisyen adam para kazanamaz. Solist 2 milyar, müzisyen 20 lira alır. Karım çok tutumluydu. Para biriktirirdi. Mecidiyeköy'de bir Çiçekçi Kamil tanıdım. O da Priştina'lıymış karım gibi. "Madem hemşeriyiz, sana bir arsa satacağım, parayı sonra sonra ödersin" dedi. O arsayı sattım, iki ev daire aldım, iki de ev yaptırdım. Kızlarıma birer ev yaptım. Karınız? Sorma, öldü 22 yıl önce. Perişan oldum. Aslında o günden beri ben ben değilim. Hiçbir yeresığmaz oldum. Nasıl teselli ediyorsunuz kendini? Nasıl geçiyor hayat? Allah kimseyi yalnız bırakmasın. Çok sevdiğim bir kardeşim var, Çeto. Birinci sınıf bir darbukacıdır. Beraber Zeki Müren'e, Sevim Tuna'ya, Mualla Mukadder'e çaldık. Ayvalık'ta Yalı PaJas diye bir otel açtı. Ayda bir, on beşte bir oraya kaçıyorum. Orada Meliha Hanım bana çok iyi bakıyor, güzel yemeklcr yapıyor. Efsanevi caz trompetçisi Miles Davis klarnetinizden çok etkilenmiş, Atlantic Records'a email göndermiş. Ama size ulaşamamrş... Onu tanımıyorum ben. 60'tan sonra Amerika'ya gittim. Louis Armstrong'la çaldım. New York'ta plak yaptılar bana. O plaklar duruyor mu şimdi? Mustafa Kandıralı şaşaalı gazino döneminde sıkışıp kalmamış, şöhret! Amerlka'ya, Almanya'ya, Mısır'a taşmış. Miles Davfs onun klarnet çalışından çok etkilenmiş. Ama o tevazuyu asla bırakmıyor, Louis Armstrong'la çaldığını satır aralarına saklıyor. Yok valla. Kızım da kızıyor saklamadım diye. Yurtdışında başka nerelerde çalıştınız, plak yaptınız? Şam'da, Suriye'de, Frankfurt'ta çalıştım. Ummü Gülsüm'le, Fairuz'la çalıştım. Hâlâ oraJarda yaptığım plaklardan gelen paralarla geçiniyorum. Oradan size telif ödüyorlar hâlâ yani... Burada yaptığınız yüz elli küsur plaktan? Onlardan bir şey gelmiyor. Ummü Gülsüm nasıl bir kadındı mesela? Böyle kısa boylu, gözleri patlak. Ama dünyada bir numara. El Sabah'ı tanıdım. Karaköy'deki müzisyenler kahvecisinde temizlediğiniz o ilk klarnetinizi saklıyor musunuz? Yok, bir fakire verdim. Kaç tane klarnetiniz var? 4 tane var. Evde kapalı duruyorlar. Hiç mi çalmıyorsunuz? Çalamam, kalp hastasıyım. Laço Tayfa'lar, Hüsnü Şenlendirici'ler... Dünya "has Türk cazı"nı keşfetti. Bunlara ne diyorsunuz? Çok güzel. Hüsnü Şenlendirici, Ismail Bergamalı, Ahmet Kuşgöz benim talebelerim. Türkan Kandıralı yeğenim. Hepsi de çok iyiler. Hatta Hüsnü 2 yıl önce beni Açıkhava'da bir konserinde sahneye çıkardı. Ama bir daha dünyaya gelmeyecek bir klarnetçi var Şükrü Tunar. O bizim işimizin peygamberidir. Müzikte yetenek, kulak olmazsa olmazlar da... Efsane olmanın farkı ne? Bak şimdi, ben klarneti çalarken ölmüşüm, dirilmişim fark etmem. Kendimi bilmez hale gelirim. Bu iş öyledir... Siz ne dinliyorsunuz, ne seviyorsunuz? Radyoyu yastığımın altına koyarım, klasik Batı müziği dinlerim. Ben Batı müziğinden beslenirim, name çıkartırım. Sonra kızım Kısmet gelir, radyoyu alır usulca, uyurum. • r .,.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle