Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
6 KASIM 2005 / SAYI 1024 Malatya'da yaşananlarla gözler yeniden yetiştirme yurtlarına çevrildi. Peki, bu yurtlar ne zaman ve nasıl kuruldu? Tarih, karşımıza Dr. Fuat Umay'ı çıkarıyor. ABD'de toplanan 100 bin dolar bağışla açılıyor ilk yuva. Kurumun ilk ismi ise Himayei Etfal. Yuvalar, yardımlarla ayakta kalıyor, ta ki... PAZAR SÖYLEŞİLERİ Azeri yazar ve şair dostlarım Ataol Behramoğlu zerbaycan'a ilk yolculuğum 1970'li yılların başlarındadır. Azeri yazar ve şair arkadaşlarla ilk karşılaşmamızın tarihi de bu olsa gerek. Sonraki yıllarda Baku'ya birçok kez gittim. Bu yolculuklardan birinde, bir sonbahar akşanıı, Hazer'den esen rüzgârda saçlarımız ve trençkotlarımız savrulurken, günümüz modern Azerbaycan edebiyatının en ünlü ve sevilen yazarı Anar bana Boris Pasternak'tan Azeri Türkçesine çevirdiği ünlü "Harnlet" şiirini okudu. Büyük ve çetrefil Rus şairinin Azeri Türkçesinde gücünü yitirmeyip kazandığı yepyeni vurgular beni büyülemişti. Birkaç yıl önce Ankara'da onuruna düzenlenen toplantıda Anar için konuşmamı yaparken bu anımı anlattım ve özetle şoyle dedim: Yazarın yurduna hizmeti, dilini bir üst düzeye yükseltmektir. Pasternak'ı Azeri Türkçesinde konuşturabilen kişi, yurduna en büyük hizmeti yapmış demektir. Büyük Azeri şairi ve Nâzım Hikmet'in yakın dostu Resul Rıza'nın oğlu olan Anar, ilk ürünlerini, kuşaktaşı şair ve yazarlar gibi 196O'lı yıllarda verdi. Bugün romanları, öyküleri ve oyunlarıyla, dünyanın bclli başlı edebiyat çevrelerinde ve Türkiye'de de tanınıyor. Anar'ın yanı sıra öykücü Ekrem Aylesü, romancı Maksut ve oyun yazarısenarist Rüstem îbrahimbekov kardeşler, şair Vâkıf ve romancı ağabeyi Yusuf Samedoğlu, şair Fikret Koca, daha genç bir kuşaktan şair Ramiz Rövşen, günümüz Azerbaycan edebiyatıntn (genç yaşta yaşamdan ayrılan Y. Samedoğlu dışında kişisel olarak da tanıyıp dostlukJarıyla sevinç duyduğum) önde gelen şair ve yazarlarıdırlar. Ve kuşkusuz, çağdaş Azerbaycan edebiyatının, Sabir'le, Celil Mehmet Kuluzade'yle, onların sonrasında da Samed Vurgun, Cafer Cabbarlı, (birkaç kez karşılaşıp görüşme şansına sahip olduğum) Resul Rıza gibi adlarla onurlanan büyük ve köklü bir geçmişi var. Adlarını andığım 60 kuşağı Azeri yazar ve şairlerinin (daha önceki kuşaklardan edebiyat ustaları gibi) sahip oldukları en büyük erdem, bence, Rus edebiyatının ve Rusçanın büyük gücünü yadsımaksızın, fakat bu gücün altında da ezilmeksizin kendi özgün, kişisel, ulusal sentezlerini yapabilmiş olmalarıdır. Onlann yaratıcılığmda Azeri Türkçesi, modern dünya edebiyatına özgü bütün kavramları yansıtabilecek bir düzeydedir. Azeri yazar dostlarım arasında Anar'a ayrı bir saygım var. Bu saygı, onun sadece yazarlığına değil, arkadaşlarını, kuşaktaşlarını ve bir bütün olarak Azerbaycan edebiyatını dünya ölçüsünde tanıtmak için gösterdiği çabayadır. Bu duygulanmı da, önceki hafta, ona ve şair Fikret Koca'ya Türkiye Yazarlar Sendikası onur üyeliği verilmesi nedeniyle düzenlenen bir toplantıda dile getirdim. Kısa süre önce Anar'ın "ütopik ve antiütopik masallan" ("Ak Koç Kara Koç"), Vâkıf Samedoğlu'nun "Ben Buradayım Tanrım" ve Fikret Goca'nın "Omrümden Anlar" adlı şiir kitapları Arif Acaloğlu'nun dil içi çevirileriyle Türkiye Türkçesinde yayımlandı. Son iki kitapta, Anar'ın, şair dostları için yazdığı kapsamlı önsözler var. Azerbaycan edebiyatını çok daha yakından tanımalıyız. Günümüz Azerbaycan edebiyatıyla Türkiye edebiyatı arasında daha yakın kardeşlik köprüleri kurulmalıdır. Bu pazar söyleşisini Fikret Koca'dan bir dördükle bitirmek istedim. "Dil içi çeviri"ye belki biraz da ben katkıda bulunarak... A Esirgemeden örselemeye: Devlet Çocuk Evleri Prof. Dr. Oya Köymen G ünlerdir televizyonlarda, gazetelerde devlete bağlı Malatya çocuk yuvasında 06 yaş grubundaki 40 civarında kimsesiz ya da bakıma muhtaç çocuğa yapılan işkenceler sergilendi. " Anne" adı verüen işkencecilermuhtemelen evlerinde koca dayağı yiyen, kendilerinin de çocuklarına şiddet uyguladığı kişiler. Hani törelerimize göre baba başlık parası alıp, kızlarını satamadığı, kızın birini sevip kaçtığı ya da tecavüze uğradığı zaman gene "törelerimize" göre katledilmesini onaylayan "aile meclis"lerinin "namus" temizlemesine konu olan kadınlar. Malatya olayı, toplumumuzdaki aile içi şiddet ve işkencenin, okullar V Anııelerle I Iiisbıhal'ı çevirenlerden biri de S. Scrtel. Axess 15 Ocak'a kadar seyahate giden yol Axess'ten geçer! • 9000 YTL'lik harcamanrza ücretsiz. gidişdönüş a t l a s j e t bileti! • 5000 YTL'lik harcamanıza ücretsiz gidişdönüş varmn bileti! Karnpanya 15 Eylut 2005 15 Ocak 2006 tarfhterl arasHida yapacagintî harcamalarm toptamı tçin geçerlidtr, AKBANK ı da, cezaevlerinde "disiplin ve terbiye" adına yapılan kötü muamelenin, sokaktaki hoyrathğın yaygınlığının bir yansıması. Sosyal Hizmetler'in bağlı olduğu AKP'li Devlet Bakanı Nimet Çubukçu "însanın olduğu yerde şiddet olur" demiş. Böylece de yuvalarda ve her yerde şiddetin olmasının doğal olduğunu öğrenmiş bulunuyoruz. Ben şimdi anılarımı didikleyerek bu iilkede şiddeti pişkinlikle doğal karşılamayan "insan olmayı başarmış" insanlardan, Çocuk Esirgeme Kurumu'nun (ÇEK) kurucusu Dr. Fuat Umay ve onunla birlikte 7 yıl Keçiören Çocuk Esirgeme Yuvası'nda müdürlük yapmış olan annem Dr. Şahende Köymen'den söz etmek istiyorum. Ilkokula başlayıncaya kadar çocukluğum Keçiören Çocuk Esirgeme Yuvası'nda geçti. 1940'ların sonlarında henüz 30 yaşlarında olan çocuk doktoru annem, Fuat Umay tarafından yuvaya müdür tayin edilmişti. Gecegündüz yuvada kalır, haftada sadece bir gün evimize giderdik. Annemin gecenin herhangi bir saatinde yuvayı dört dönüp, ortalığı denetlediğini hatırkyorum. Arada bir alt kattan bir vaveyla kopar, annem aşağıya koşup bir bakıcının bir çocuğa kötü muamelesini yakaladı mı, kendinden geçerdi; o bakıcı mutlaka cezalandırılır, genellikle de çocuklardan uzak işlere sürülürdü. O sırada yuvaya giindüzleri gelen Dr. Zeliha Tanrıöver (şimdi ABD'de) annemin yanı sıra eğitimli tek kişiydi. Yuvaya yeni doğmuş çocuklardan başlayarak her yaştan çocuk gelirdi. Yuva çocukları lise eğitimlerini tamamladıktan sonra da yurtta kalır, üniversiteye ya da meslek eğitimine giderdi. Ablalarımız ve ağabeylerimiz boş zamanlarında küçüklerle ilgilenir, dikiş atölyelerinde çalışır, spor yapar, müzik dersleri verirdi. Hayri Abi'nin kullandığı yuvanın tek aracı olan eski kamyon çocukları okula götürüp getirir, erzak taşır, yani her işe koşardı. Hayri Abi'nin izinli olduğu zamanlarda bu işleri annem yapardı. Meğer o yılların Ankara'sında annem kamyon kullanan tek kadın şoförmüş. En mutlu çocukluk yıllanm bu yuvada geçmişti. Bebekler için muhallebi ve peltelerin yapıldığı özel mutfak ilk uğrak yeriındi. Sonra yaşıtlarımla kahvaltı, oyun saatleri, piyanolu salonda müzik derslerini izleme, yemyeşil ve çiçekli kocaman bahçede koşturmacalar, dikiş atölyesine gidip ablalarla sohbetler vb. Orası hepimizin gerçek eviydi. Yıllar sonra bile yuva abla larımla bağlantımız sürdü; düğünlerine gittik, evlerinde kaldık. Annem için dünya bir tarafa, her şey yuvaydı; Fuat Bey'den sonra yerine gelen DP milletvekili Osman Şevki Çiçekdağ'ın yönetim anlayışma dayanamadı ve istifa etti. Annem ölünceye kadar da hep yuva anılarını ve Fuat Umay'ı anlatmıştır. 1910 yılında tstanbul Tıp Fakültesi'nden mezun olan Mehmet Fuat Umay (18851963) Balkan Savaşı sırasında bölgedeki Aşkeri Hastane'de görev yaptı; savaştan sonra Himayei Etfal Cemiyeti Kırklareli Şubesi'nin ve Müdafaai Milliye Cemiyeti'nin kuruluşlarında çalıştı. Milli Mücadele'ye katıldıktan sonra 19231950 arasında Kırklareli milletvekilliği yaptı. Atatürk, Fuat Bey'e eski Türk dilinde çocukların koruyucusu anlamına gelen "Umay" soyadını verdi. KÜRT YUSUF GÜLABİ ÇAVUŞ... Dr. Fuat Umay 1923 'te ABD'de yaşayan Türklerden yardım toplamak amacıyla yola çıktı. Konuyla ilgili çaiışmaları Sabiha Sertel "Roman Gibi" kitabında anlatır. Gülcemal vapuruyla Ncw York'a ulaşan Fuat Bey'in tercümanlığını Sabiha Sertel üstlenir. New York'ta ilk toplantıda Fuat Bey memleketin acıklı durumunu anlatır. Şiirler okunur, dinleyenler hıçkırıklarını tutamaz. Toplantıya katılanlardan biri de Kürt Yusuf Gülabi Çavuş'tur. Fuat Bey'in elini öptükten sonra şöyle konuşur: "Siz bana toprağımm, köyümün kokusunu getirdiniz. Sağolun, varolun. Açsürünen çocuklar arasında beııim de evlatlarım var herhal. 27 senedir Amerika'da çalışıyorum. Madenlerde işçilik ettim. Otomobil fabrikalarında, kuzeyde, Fruit Company'nin (meyve kumpanyasının) meyve bahçelerinde çalıştım. Garajlarda, parklarda yattım. On bin dolar birikmiş param var. Artık memlekete dönmeye karar verdim. Bütün paramı size verıyorum. Bana yalnız bir vapur bileti alın. Ve orada bir iş bulmama yardım edin. Işte altın saatim. Işte altın kemerim. Yurduma helal olsun." Herkes ağlar. Toplanan para ise yüz bin doların üzerindedir. Sertel şöyle yazar: "Ankara'da ilk çocuk saraylan, bakım evleri, hastane, çocuk yuvaları Amerika'daki işçilerin gönderdikleri paralarla kuruldu. Fakat Yusuf Gülabi Çavuş'a iş bulunmadı. Çocuklarm yataklarmm başucuna işçilerin fotoğrafları asılmadı"... ABD'de toplanan para 1921 'de savaş sırasında himayesiz kalan çocukları korumak amacıyla kurulan Himayei Etfal Cemiyeti'ne aktarıldı. Cemiyetin yaptırdığı üç bina ilk çocuk yuvalarıydı. Yıllar içinde başka kurumlar da açıldı ve bunlar 1980'e kadar kendi yağlarıyla kavrulmayı başardılar. Ama bu tarihten sonra tıkandılar ve dönemin kurum başkanı devletten yardım istedi, ama başbakandan yanıt bile alamadı. 12 Eylül'den birkaç ay sonra ise yurdar Milli Güvenlik Konseyi kararıyla kapatıldı. Oysa MGK Başkanı Kenan Evren, yurtları mükemmel hale getirdiğini iddia ediyordu. Peki o zaman kurumu kapatması nasıl açıklanabilir? Türk Tarih Kurumu, Türk Dil Kurumu gibi kimi kurumlar neden kapatıldıysa ÇEK de benzer nedenlerle kapatıldı denebilir, ama bunun ötesinde, ÇEK'in çok önemh' bir sosyal güvenlik kurumu olması gibi bir özelliği de vardı. Bu nedenle kapatılmayı askeri yönetim altında Türkiye'ye IMF tarafından dayatılan neoliberal politikalarla ilişkilendirmek mümkün... 1980 sonrası neoliberal küreselleşme £xrtınasıyla birlikte, devletlerin sosyal işlevlerine karşı savaş açıldı. Işte Çocuk Esirgeme'ye devlet bütçesinden yeterince kaynak ayrılmaması, işlerin taşeron firmalara havale edilip, doğru dürüst denetlenmeden onlara kaynak aktarılmasının sonuçları Malatya'da gizli kameraya takıldı. Ayrıca yoksulluk, çaresizlik ve insanlık dışı koşulların beslediği şiddetin yaygınlığını da hesaba kattığımızda, bu olayın münferit olmadığı açıktır. • ı + Yazgtya uzatıp küskün ellerini Yakıntyor herkes payının azltgına Bir tek akıl hakça dagıtılmış olmalı ki Kimsenin akıl istemek gelmıyor aklına