Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
6 KASIM 2005 / SAYI1024 'En' olmak gibi bir derdim yok Esra Açıkgöz G Songül Öden, işinde kendi kadar iyi olmak istiyor. O yüzden de başkalarıyla kıyaslanmaktan hoşlanmıyor, "En"lerden de. En büyük korkusu, "Ben oldum" demek, çünkü bu onun için durmak anlamına geliyor. Oysa o her güne hiçbir şey bilmeyerek uyanıyor. Fotoğraf: Uğur Demir ümüş dizisi 29. bölümüyle ekranda. Gümüş'ün kadın kahramanını canlandıran Songül Öden'in ısmi ise, uzun süredir gazetelerde en çok bahsedilen oyuncular arasında. Öden, bu tanınmışlığı bir televizyon dizisi ıle kazansa da, aslında o uzun ytllar devlet tiyatrolarında oyunculuk yapmış. Tiyatro Öden için hayatla ve düzeniyle ilgilı dertlerini haykırdığı bir megafon. Televizyon ise sinema için araç. Yine de televizyonun etkisinin de, tehlikesinin de farkında. O yüzden de kendinden önceki örnekleri takip ediyor. En büyük korkusu "Tamam ben oldum" demek. Kalıcı şeyler yapmak, işinde iyi olmak istese de, "en"i kovalamak gibı bir derdi yok. Çünkü ona göre hayatı zorlaştıran "en"ler. O yüzden de sadece kendi kadar iyi olmak istiyor. Öden ile oyunculuk, hayat ve şöhret olma halleri üzerine konuştuk. Özellikle son aylarda gazetelerde sık sık rasthyoruz adınıza. Yine de biz sizden dinlesek, kimdir Songül Öden? 1978 Diyarbakır doğumluyum, ama Ankara'da büyüdüm Konservatuvarda yan zamanlı şan okudum. Ankara Sanat Tiyatrosu'nda kursiyer öğrencılık yaptım. Daha sonra da Hacettepe Üniversitesi Tiyatro Bökimü'nden mezun oldum. Bir sezon Trabzon Devlet Tiyatrosu'nda, uç sezon da Diyarbakır Devlet Tiyatrosu'nda çalıştım. Devlet Tiyatroları'ndan istifa edip Köksal Engür'le iki kişilik bir oyunda, Atillâ llhan'ın şıırlerinden oyunlaştırdığımız "Ne Kadınlar SevdirrT'de oynadım. Ne anlatayım, bu kadar.. Neden şan eğitimi aldınız? Müzisyen olmak gibi bir isteğiniz de mi vardı? Yok hayır, tıyatrocu olmaya çoktan karar vermiştim. Ankara Sanat Tiyatrosu'nda kursiyerken, ağabey ve ablalarımdan şunu gördüm, bir oyuncu, şarkı söyleyebilmeli, dans edebilmeli, şive yapabilmeli... Böyle bir açlık şana ittı beni. Bu mantık aynı zamanda büyük bir tatminsizliği de beraberinde getirir. Hem de nasıl, neler bilmiyorum, bir bilseniz... Her gün bilim yeniden sınanıyor, bilgiler güncelleşiyor. Dolayısıyla sabah hiçbir şey bilmeden uyanıyorsunuz. Bu korkunç bir paniğe yol açıyor. Gerçi bu evrennde bilmek diye bir şey söz konusu değil, insan ömrü çok sınırlı. Neden oyunculuk? Aslında bunu çocuk denecek yaşlarda seçtiğinizden, nedenin çok bilincinde olmuyorsunuz. O zamanlar bu işi insanların beni izlemesinden, alkışlanmaktan keyif aldığım için seçmiştim. Bilinçlendikçe şunu anladım ki, tiyatro benim için hayatı anlatmanın bir yolu, aracı. Herkes gibi benim de yaşadığım hayatla ve onun düzeni ile ilgili dertlerim var. Yıllarca tiyatro ile uğraşmanıza rağmen, adınız bir iki ay içinde bir dizi ile duyuldu. Bu sizi rahatsız etmedi mi? Hayır, ikisı farklı alanlar. Televizyon güçlü bir araç, bılmediğinız insanların evinc konuk oluyorsunuz. Tiyatroda, salon kaç kişilikse o kadar seyirciye oynuyorsunuz. Televizyon tamamen tüketime dayalı. Tuvalete ya da mutfağa gidip gelme süresinde varsınız ve yoksunuz. Yine de ikisinde de yaptığım iş aynı, oynamak. Televizyon, biraz da sinema yapmanın bir yolu. Peki bu tüketim sizi korkutmuyor mu? Korkutmaz olur mu? Elbette korkutuyor. Eğer işinizde samımi ıseniz, 56 bölüm kadar var olursunuz. Bu bir sabun köpüğü, biricik ve muhteşem bir sanat eseri değil, bir iş. Tıpkı doktorluk, mühendislik gibi. Benden önce vardı, benden sonra da olacak. O yüzden benden evvel şöhret olmuş insanları takip ediyorum. Zuhal Olcay'ın bir röportajını okumuştum, "Televizyon nankör bir şey, arada hatırlatmak gerekiyorkendini" diyordu. Bencebubirölçüt. Gümüş'ten sonra hayatınızda neler değişti? Sokağa çıkıyorsunuz, bir sürü insan yolunuzu kesiyor, ağlayanlar, öpenler, sarılanlar... Özgür değilsiniz, sokakta da sizı izliyorlar. Hiç alışık olmadığınız bir hayata giriyorsunuz. Buna kaptırırsanız, hüsrana uğrayabilirsiniz. Zaten yaptığımız iş çok egosantrik, ancak buna elimden geldiğince kaptırmamaya çalışıyorum. Çok tatlıyım, iyiyim, ünlüyüm... En korktuğum şeylerden biri de bu. Diğer yandan bu işi yapan profesyonellerin görüntü alanına girdiğimden daha fazla iş teklifi aldım. Geleceğe yönelik projeleriniz neler? Bümediğim çok şey var. Yarım kalmış Ingilizce serüvenimi tamamlamak istiyorum. Daha ayrıntılı bir oyuncu, daha üretken biri olmak için çalışacağım. îki ay sonra Harold Pinter'ın bir oyununu AJi Sürmeli'nin katkılarıyla oynayacağız. Bu benim hayallerimden biriydi. Hırslı biri misinizdir? Ben, benim. Anneminbabamın çocuğuyum, kardeşlerimin kardeşiyim, benim sevgilimin sevgilisiyim... Başka bir mevsimde, başka bir şehirde yaşadım. Kendimı başkalarıyla kıyaslayıp, onlar gibi olmak gibi bir hırsım yok. Sürekli bir kendini sorgulama halindesiniz sanki. Felsefeye meraklıyımdır, zaman zaman insanı sıfırlayan bir şey. Yaşam "en güzel, en iyi oyuncu" gibi sorumluluklar veriyor. Hayatı zor laştıran da bu "en"ler. Asla "en" olmak istenıiyorum. Çok iyi olmak istiyorum, ama ben kadar, yetenekJerim kadar iyi olmak istiyorum. • YAPI^CKREDI