Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
9 EKlM 2005 / SAYI 1020 MİHRİ BELLİ'NİN PORTRELERİ TROÇKİ MEHMET Partinin temel direklerinden, aktif bir adamdı. Troçki Sovyetler'de savunma bakanıyken bu ismi ona takmışlar, öyle de kalmış. 29 senesinde Izmir'de Komünist Parti tevkifatında Mehmet'i de tutuklayıp Istanbul'dan Izmir'e gönderecekler. O zamanlar vilayet kanalıyla haberleşiliyor. Istanbul'dan "Troçki geliyor karşılayın" diye habergidiyor Izmir'e. Kara gün dostu Sovyetler Birliği'yle de aramız iyi o dönem. Troçki ise bakanlıktan çoktan ayrılmış, o sıra Büyükada'da sürgün. Izmir Valisi hakiki Troçki'nin geldiğini sanıyor ve Izmir nhtımında bandolu bir karşılama töreni düzenliyor. Vapurdan çıka çıka elleri kelepçeli bizim Troçki çıkıyor. Mihri Belli, illegal komünist partinin yöneticisi olarak cezaevinde 7 yil geçirdi. Hapislik sürecinde pek çok tutuklunun portresini yaptı. Tütün işçileri, Troçki Mehmet, Sülün Osman... Şimdi bir sergiye dönüşen bu çizimler, onurlu ve güzel günleri hatırlatmak için... MUSTAFA ARHAVİ Arhavi ile ikimiz kolordu mahkemesini 5 defa reddetmiştik. Cezaevi müdürüne makamında hakaretten dava açmışlardı ikimize... Sonunda Arhavi tahliye edildi. Sürgün yeri Bursa idi. Benim de orada Amerika'dan Semih diye bir arkadaşım vardı. tyi çocuktu. Arhavi'ye ayrılırken "Semih'e selamımı söyle, sana yardımcı olsun" dedim, "ama hemen ardından söyleme söyleme o korkaktır, yardım etmez" dediğımi eklemesini söyledim. Semih'i biliyordum, ben öyle deyince korkak olmadtğını kanıtlamak için hemen sahip çıkacaktı Arhavi'ye. Öyle de oldu. Mustafa'yı meşhur Çelik Palas'a yerleştirmiş, misafir mönüsünden yemeğini de vermiş. Arhavi hayli kilo almıştı. BÖREKÇİ ALİ Cinayetten içerideydi. Yolunu kaybeden iki Iranlı bir gece Ali'nin fırında ışık görünce adres sormak için fırına giriyor. Ali ile yardımcısı bunlarda para vardır diye öldürüyorlar iki tranlıyı. Cesetleri fırmda yakmaya uğraşıyorlar olmuyor. Sonunda parçalayıp çuvallara koyarak denize atarken yakalanıyorlar. Hapishaneye düşmesi böyle. Ali 50 yaşındaydı. Resmini yapmam için bana 20 yaşında çektirdiği rötuşlu bir fotoğrafını getirdi. Ben "Fotoğraftan yapmam, sen duracaksın" dedim. Kabul etti ama, yüzünden belli, 50 yaşındaki halinin resmini beğenmedi. Bu resim bende kalsın, ilerde daha iyisini yaparız demiştim. Börekçi M idam edildi... Mihri Be i'nin desenleriyle 51 tevkifatı... Özlem Altunok M ihri Belli Türkiye solunun önemli isimlerinden. 1951 TKP tevkifatına dair yazılanları şimdi çizimleriyle anımsatıyor; pişmanhk yasasından yararlanmayı reddeden tütün işçilerini, Börekçi Ali'yi, Troçki Mehmet'i... Karşı Sanat Çalışmaları'ndaki serginin adı, Victor Hugo'nun bir dizesi: " Ve o zaman mutsuzduk. Hey gidi güzel günfer." BeUi'nin, "güzel ve onurlu günler" diye tanımladığı cezaevi sürecinde çizdiği 30 kadar portreye, portre sahiplerinin öyküleri, fotoğraf, belge ve video görüntüleri de eşlik ediyor. Mihri Belli'yle cezaevi günlerini ve resim yapmayı konuştuk. Resim hayatınıza cezaevinde tni girdi? Resme ilgim cezaevi sürecinden daha önce, 40'larda başlar. Lokantalarda kâğıt peçetelerin üstüne bir şeyler çizmek âdetimdir. Cezaevinde yağlıboya ile çahştım. Van Gogh gibi, Cezanne gibi empresyonistlerden kopyalar yapıyordum. Portreler de çizdiğim oluyordu. Ressamhkta iddiam olduğu sanılmasın. O, yüce bir meslek. Haddimi bilirim. Benimkisi sadece hobi. Devam ediyor musunuz portre çizmeye? Şimdi yaptığım el ahşkanhğından öte değil. Artık üslup biraz değişti, çizgilerle yetiniyorum, gölge vermiyorum. Büyük ressam olmadığım için portrelerim sahiplerine benzer. Ressamhkta bir iddiam yok dedim, ama gene de bu konudaki bir anımı anlatmadan geçmeyeyim... •Nedir? r Ünlü dolandıncı Sülün Osman'ın portresini yapmıştım. Çoğuna olduğu gibi ona da hediye ettim resmini. Sevinmiş, boynuna asmıştı. Bir sabah boş avluda dolanıyordu. Siyasiler koğuşu penceresinden onu seyrediyordum. Gözetlendiğinden habersiz, iki de bir çevirip öpüyordu, resmi. Cezaevinde resim yapmak iyi mi geliyordu size? Resim hayatımı kolaylaştırdı mı diye hiç düşünmedim. Önemli olan işe yarayacak resim yapmak. O da benim için hapishanede mümkündü ancak. Orada modellerimboldu... Evet, siyasi ya da adli tutuklu onlarca model... Bu serginin açılmasının iki sebebi var. illegal komünist partinin yöneticisi olarak 1951 'de ben de tutuklandm, yargılandım ve yedi yü hapis ve iki buçuk yıl sürgüne mahkum oldum. Demokrat partililerin çoğunlukta olduğu Meclis, bir yasa hazırlayarak nedamet getirenlerin cezalarını dörtte bire indirmeyi kararlaştırdı. Biz pişmanhk yasasına sığınmak davaya ihanettir kararını vermiştik. Partüi olduğunu kabul eden, ama "Bundan sonra bu işte yokum" diyenler hemen o akşam evinde olacaktı. O tevkifatta olan 30 kadar, Yunanistan'dan göç etmiş, çoğu Roman tütün işçileri pişmanhk yasasına sığınmadı. Dişlerini sıktılar ve hapis yattılar. Işçi sınıfının en çok sömürülen ve horlanan kesimi olan göçmen tütün işçisi, tarih önünde sınav verdi. Ben işte onların resmini yapum. „ Sergi adını Viktor Hugo'nun bir dizesinden alıyor... Evet, "Ve o zaman mutsuzduk. Hey gidi güzelgünler", "însanlarTanıdım" adlıkitabımada almıştım bu dizeyi. O mücadeleden alnının akıyla çıkmak, geçmiş yaşamın en güzel, en onurlu dönemlerinden biridir. Şunu da vurgulamadan geçmeyelim bugün hapishanelerde koşullar eskisinden çok daha ağır, özellikle siyasi mahpuslar için. Bu da düzenin ne denli demokratik olduğunu gösteriyor! Ve bugün infazın insanileştirilmesi için savaşım soylu bir savaşımdır. • Sergı, 15 Ekım'e kadar sürecek. 0212 245 4657 Davud'un başma gelen... Nilüfer Zengin Serkan Özkaya'nın Davud heykeli Şişhane'deki yerine yerleştirilirken kırıldı... Ve bu kırtlma sanatın yerlni alıverdi. Bir yanıyla üzüldü Özkaya, diğer yanıyla daha önceden S erkan Özkaya, bienal için Şişhane'de sergilenmek üzere bir Davud heykeli yapmıştı. Bütünüyle Batı kültürüne ait bu devasa ve görkemli eserin bir kopyası tstanbul'da sergilenecekti, bu şehre ve kültüre uzaklığına rağmen. Kırılmasaydı ve Şişhane'de gelen geçeni selamlasaydı ne olurdu? Kırıldı. Ne oldu? Bienal için hazırladığın Davud heykeli kırıldı, ne oldu? Bir sanatçı olarak biraz uzaktan bakınca ortadaki durum galiba şuydu: Istanbullu bir sanatçı ve sanatseverim. Hayatımda hiç Mikelanj'ın Davud denen o harikulade eserleriyle karşı karşıya gelmemiş biriyim. Bu eserin Batı sanat ve kültür tarihinin bir başyapıtı olduğu bana defalarca söylenmiş. Resımlerini kitaplarda görmüşüm. Sonra öğreniyorum ki, Amerikah bir bilim adamı, Stanford Üniversitesi'nde bu heykelin mükemmel bir bilgisayar modelini yapmış. O modeli eline alan herkes, ihtirasına, hayal gücüne ve parasına bağh olarak bu heykeli istediği boyutta, istediği sayıda ve istediği malzemeyle yapabilir. Ben de hiç görmediğim bu heykeli bari göreyim istedim. Hatta hiç böyle yapılara alışık ohnadığımız şehrimizde de insanlar kafalarını kaldırınca bu heykelle karşılaşsınlar istedim. Bir karar verelim bakalım hakikaten bu bir başyapıt mıdır? Nedir? Falan filan... Sözünü ettiğim bÜim adamıyla konuştum, o modeli aldım, Italyan Kültür Bakanlığı'ndan izin aldım. Modeli bilgisayarda iki katı büyütüp katmanlara ayırdım. İki santimlik binlerce strafor ahp bunları bu katmanlara uygun şekilde kesip numaralayıp sonra bunlan üst üste koyup, yapıştırıp bir metal konstrüksiyon yaptık. Üstünü sıvayıp, törpüleyip, altın rengine boyayıp, vernikleyip bitirdik. Artık elimizde 9 metrelik hakikaten de güzel görünen bir heykel vardı. Sonra planım doğrultusunda Şişhane'deki yerine yerleştirecekken yıkıldı. Gözümün önünde, bir anlamda. Yıkılır yıkılmaz birtakım kameralar peydah oldu. Heykel yerleştirileceğinden kimsenin haberi var mıydı? Yoktu. Işçiler yaralanınca ambulans geldi. Anlaşılan televizyonlar ambulans telsizini dinliyorlarmış ki, önce kameralar geldi. Ve o akşam televizyonlarda ertesi gün de gazetelerde heykelin resimlerini gördüm. Tıpkı Mikelanj'ın Davud'unun heykelinin resimlerini kitaplarda gördüğüm gibi. Kırıltna esnasında üzüntü ya da ona benzer bir şey hissettin mi? Bir yanımla üzüldüm tabii. Pek hoşuma gitmedi onu yıkıhrken görmek. Ama klişe sanatçılar gibi "yapıtlarım çocuklarımdır, gitti, kırdınız heykelimi" diyecek hahm yok. Böyle bile hissettim, ama bunu yüksek sesle söylemiyorum tabii. Bir kaç sene önce Tracy Emin, Chapman Brotlıers gibi sanatçıların eserleri yandı. Chapman Kardeşlerin dediği gibi "Ne de olsa eninde sonunda bir sanat eseri giden ". Bu eserin yapılış aşaması, kırılma hadisesi sanki esere eklemlendi... Hepsi birden eserin kendisi oldu sanki... Televizyon işin içine girdi, tam bir yüzyıl hikâyesi gibi... Zaten 11 Eylül'de oldu bu olay. Benim için kötü bir gündü. Arkadaşlanm da "ne kadar senin işine uygun bir şey, bilerek mi yaptın?" filan dediler. Ben de "bilmiyorum, emin değilim, çok da bilerek yapmadım" dedim (Gülerek). Sanat tarihinde hata diye bir şey yok.. Hitler meşhur konuşmasında, "ekspresyonistlerin ya gözleri bozuk ya da yalancı ve suçlular, çünkü gerçeği bize farklı şekilde gösteriyorlar" diyor ya, o yüzden hata bulmaya çalışmamamız gerekiyor. Olana bakmak zorundayız, yapıtın da özgürleşmesi kendi kaderini eline ahnası bu şekilde belki de mümkün diyorum, iyimser tarafımla. Kötümser tarafim da, "Neden bahsediyorsun orada inanılmaz bir ihmal ve saçmalıkla heykeli kırdılar" diye düşünüyor. Şu anda yapabileceğim, buna yaratıcı ve aklı selim bir şekilde yaklaşmak. HEM YÜCE, HEM DE ÇÖP "Bilerek mi kırdın" gibi soruların sorulması, sanatçı olarak nasıl alımlandığın konusunda bir şey ifade ediyor mu? Eleştirisini ve poetikasmı kendi içinde barındıran işler bunlar. Yaptığım şey hem yüce ve büyük hem de bir çöp. Hem etkileyici hem çirkin, hem pahalı ve değerh hem de çok ucuz gibi gerilimleri içinde banndırmasına çalışıyorum. Kimi zaman sırf bunlan barındırdığı için yapıtların belki biraz benim gibi soğuk ve tek düze olduklarını düşünüyorum. Dialı Yapı Kredi enstalasyonu ya da Radikal'in elle yapılmış kopyası da doğru düzgün oturtuhnuş neredeyse su geçirmez bir simetri taşıyordu. Kapalı ve içinde yaşama dair fazla bir şey olmayan işlerdi. Oysa şimdi bu işin "olay" olması, ona yaşama dair bir şey ekledi. Ama o boyutu da ben eklemiş değilim. Ben daha sıkıcı, erotik ama kutsal, büyük ama ucuz, gerçeğinin iki katı bir Davud yaptım. Ama bunları yapmaya çalışırken tarih ya da talih ipleri eline alarak işe yaşam kırıntısı soktu. Sergilenecek mi? Yerleştirilirken çekihniş bir videosu var, Deniz Palas'da sergileniyor. Heykel Bienal'de sergilenmeyecek. Sonrası Allah kerim...# H 1 ı «, \ M| . \ \ ^ ^^k ^^r V kurulmuş bir cümleyi yineledi, "Eninde sonunda bir sanat eseri giden"... tt *.'