17 Haziran 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

5 EYLÜL 2004 / SAYI 963 yayınevini söyleyeyim... T u N A KİREMİTÇİ Yazaı MüGEtPLÎKÇİ Yazar Amatör ruhlu editörlük... Güvenilir ve eserden yana olmalı... l lk ürünüm 1991 yılında Varlık'ta yayımlandı. Bu süre içerisinde Türkiye'deki editörlük kurumu yayınevlerinin kurumlaşmasıyla birlikte epey yol kat etti. Özellikle roman gibi çok boyutlu bir alanda yazareditör işbirliğinin önemli olduğunu düşünüyorum. Burada yazarla editör arasında kurulan (ya da kurulamayan) iletişimin belirleyici olduğuna inanıyorum. Malum, yazarlar hassas insanlar. Eserlerine dışarıdan yönelen her teklifi 'müdahale' olarak görüp arıza çıkarma olasılıklan var. Iletişim becerisi olan bir editörün önemi de burada ortâya çıkıyor: O hassas insana güven vermesi ve her adımda esçrden yana olduğunu hissettirmesi gerekıyor. Bu gerçekleştiği zaman bence editörlük gerekli ve yararlı bir kurum. Yazar ne kadar profesyonel olursa olsun esere 'dışarıdan' bakmakta güçlük çekebiliyor çünkü. Editörlüğün nasd işlemesi gerektiğini söylemem 'hariçten gazel' olur yalnızca. Ama ben editör olsaydım yazarın varmak istediği noktayı anlayıp buna hizmet edecek çözümler bulmayı önemserdim. Onun dünyasını anlayıp yaklaşımımı bu doğrultuda kurardım. Bütün o süreçte önemli olanın ben değil, yazarın yapmak istedikleri olduğunu unutmamaya çaüşırdım. Sanırım bunlar özellikle genç yazarlar için son derece önemli. ir yazarın en büyük desteğinin çalıştığı yayınevindeki editörü olduğunu düşündüm hep. Ancak Türkiye'deki editoryal çalışma amatör bir ruhla ve en hazini amatörce yapılıyorne yazık ki. Zamana karşı yarışmak önemli bir unsur elbette, ama iyi bir işin ortaya çıkması içın de zaman gerekiyor. Yayınevi politikalarının sabırla örülü böyle bir zamana yer vermedıklerınıya da veremediklerini görüyor ve yaşıyoruz. Ne kadar yetkin olursa olsun bir editörün bir kitapla uğraşma olasıhğı o kitabın piyasaya sürülmesi ile orantılı bir zaman tablosunu (hızlandırılmış zaman ritmini) izlemek durumunda. Bu da bir dizi yanlışı davet ediyor. Yazarlann "yazdıklanmın bir satırını elletmem" üslubunu tartışmayı ise yersiz buluyorum. Buradaki soru şu olabilir: Bu yanlışlara alıştık mı? Şahsen ben alışamadım. Yeni bir yapıtı yayınevinize bıraktığınız zaman belki sizin için düşünme, yazma ve üretmeden oluşan o süreç tamamlanmıştır, ama metnin kendisi için aynı şeyi söyleyemeyiz. Yazarın hararetiyle ısınmış bu metnin soğutulması, dınlendırilmesı ve yeniden kendi iç dınamiklerıyle hayat bulması gerekir. Bunu da editörlerden başka kımse yapamaz! Editör ve yazarın o noktadakı nesnel işbirliğinin çok önemli olduğunu düşünüyorum. Tabii şu lüksü de isterdim: bir metnı yazarken edıtörle temas halinde olmak...Çünkü öyle metinler vardır ki yazannı ezer geçer ve onu köşeye sıkıştınr, ona soluk aldırmaz. Bu durumda gariban yazarın çığhğını duyurabileceği kişi olsa editörü olmalıdıryazar arkadaşı, şusu busu değil. Bu ışi gerçekten iyi yapan bırkaç insan var ancak bu birkaç istisna kaideyi bozmuyor; Türkiye'de yazı yazmak, yazar olmak, yayıncılığa soyunmak ve hatta yayıncı olmak vb. eylemler züccaciyecı dükkanlarına giren fillenn lirik coşkusunu çağrıştırıyor bana. Coşku elbette güzel; devamı da aynı güzellikte gelebilse keşke... KORKUT TANKUTER Alktm Yaymkrt Lektörlük kadrosu yok ayıncılık dünyasında giderek • • starlaşan bir sistem ku,ruluyor. Editör değişimleri de bu star sisteminin içinde. Yazar transferleri de öyle. Yazılan şeyle değil, kişi isimleriyle yola çıkıldı, genç yazarlar olgunlaşamadan allanıp pullandı. Tüm bunlar medya destekli pazarın içindeki satış unsurları. Daha çok holding uzantdı yayınevleri bu sisteme yakın duruyorlar, ama ancak popülist tavırlarından sıyrılabilirlerse bu işi başarabilirler. Bence editörlükte henüz kurumsallaşma yok. Çoğu yayınevinde hâlâ editörlükten önce olması gereken lektörlük kadrosu yok. Lektör bir kitabın ön okumasını yapar, yayımlanıp yayımlanmayacağına karar verir, daha Y ' sonra editörlük çakşması başlar.. • Türkiye'de redaktörün, editörün, '„ , , v A lektorun gorevını tek başına yüruten yayınevleri var. Onun için de editör, devlet memuru gibi çalışıyor. Oysa kurumsallaşmış yayıncılık içinde editör günde 4 saat çalışır, zamanını araştırmaya, kendini geliştirmeye ayınr. Sektörleşmek için her yayınevine iyi bir satış gerekir. Ama yine de bir yayınevini yayınevi yapan bir yazar ya da kitap değüdir. Mesela bizim Ahmet Altan'ın kitaplarını 1 milyon basıp satmamızdan çok, oluşturacağımız portföy ve yayın programı önemli. Popüler yazar kitaplan yayınevini tanıtım ve kazanç anlamında öne çıkanr, nitelik anlamında çıkarmaz. Bu ikisi dengeli olmalı. *>•*»• OSMAN BAHADIR bahadirosmonOhotmall.com &D yıl önce İMIn Trahom Hastalığıyla Mücadele Trahom hastalığı ile mücadele için Sıhhiye bütçesıne 130 bin lira tahsisat konmuştur. Adana ve havalisinde bu hastalığa karşı şiddetlı mücadele yapılacağı gibi başka icap eden yerlerde de mücadeleden geri durulmayacaktır. 6 Ocak 1925 Sahneye Atılan tkinci Türk Hanımı'yla Bir Musahabe Bedia Muvahhit Hanım Darülbedayi'nin kıymetli sanatkarlarından Bedia Muvahhit Hanımefendi'den sahne hayatı hakkındaki tahassüsünü (duygularını) ve intibaını öğrenmek için bir mülakat rica etmiştim. Bedia Hanım bu ricamı birkaç gün evvel pek samimi bir surette isaf etti (yerine getirdi) ve beni hayatında çok sevdiği ve hatta aynlmak istemediği sahnede kabul etmek lütfunda bulundu. Sahneye ikinciTürk hanımı olarak atılan bu kıymetli sanatkann karşısında ilk soracağım sual, sahne hayatından memnun olup olmadığını anlamak idi. Kendisine bu suali tevcih ettiğim zaman Bedia Hanım iri ve siyah gözlerini bana çevirdi; Sahneye atüdığım gün gibi, bugün de aynı aşk, aynı zevk ve aynı heyecanla çalışmaktayım. Hatta ruhumda gittikçe taşan bir aşkın verdiği samimi heyecanlar beni sahneye daha ziyade rapt etmektedir(bağlamaktadır). Hiçbır gaye, hiçbir emel, sahnede herhangi bir eseri temsil ettiğim zaman duymakta olduğum zevk kadar benim için yüksek değıldir. Temsil ettiğiniz rollerin hangısini daha fazla seviyorsunuz? musikili temsil sahnelerini bilmem ki yaşatabilir mi? Her halde bunlann daha birkaç seneler için mümkün olmadığuıa kaniim. Çok müteessır olduğum bir noktayı bilhassa kaydetmek isterim. Memleketimize birçok ecnebi turneler geliyor. Yüksek tabakanın bizden daha fazla daima oraya koşmakta olduğunu görmekteyim. Bundan dolayı cidden çok müteessir oluyor ve kendi kendime diyorum kı, acaba biz, o turnelerden daha mı fenayız? Bedia Hanım'ı bu bahisten çok müteessir olmuş gördüm. Kendisine Darülbedayi'nin, herkesin rağbeti olduğunu ve takdir ettiğini temin ettim. Sahne açılmak üzere idi. Bedia Hanım'dan müsaade istedim. Aynlırken şu sözleri söyledi: Sahne hayatındaki heyecanı yalnız kendimden duydum. Matbuata karşı bilhassa çok müteşekkirim. Çünkü matbuat benim hiç acemiliğimi görmüyor ve beni daima teşvik ediyor, en büyük kusurlanmı bile çok samimi lisanlarıyla tenkit ediyorlar. Bu bana ayrı bir şevk ve heyecan, büyük bir cesaret bahşetmektedir. Sadri 3 Ocak 1925 Asarı Münteşire (yayımlanan eserler) Fen Âlemi Elektrik mühendisi müderris Refik Bey tarafından yukandakı unvan ile aylık bir mecmua neşnne başlanmıştır. Bu müfid (faydalı) mecmuada herkesin alaka ile okuyabileceği münderecat (konular) vardır. İdare Ikbal Kıtaphanesi tarafından îdare isimli bir kıtap çıkarılmıştır. Bedia Hanım (18971994), kocası Muvahhit Bey'le... Hepsini!... Fakat bilmem, Devlet Kuşu'ndaki rolümü daha çok sevdim. NurBaba Köşkü'nü, Gece Faciası'm da çok sevdim. Yeni bir piyes hazırladığınızı haber aldım. Evet, Muvahhit ile beraber Mahallenin Horozu namıyla bir piyes adapte ettik. Provasını yapmakla meşgulüz. Pek yakında sahneye koyacağız. Memleketimizde opera ve operet gibi musiki ile temsil edilen piyesler hakkındaki mütalaanız nedir? Şüphe yok bunlar memleket için elzemdir. Fakat memleket tek bir temaşa heyetini (tiyatro topluluğunu) bıle maalteessüf (ne yazık kı) geçindiremiyor. Opera ve operet gibi büyük masraflar ihtiyarına mütevakkıf (bağlı) olan Toprak Zirai Toprak mecmuasının 10. sayısı da intişar etmiştir (yayınlanmıştır). Tavsiye ederiz. 3 Ocak 1925 NOT: Geçen hafta," Maanf Vekili Öğretmenleri Taassuba Karşı Mücadeleye Davet Ediyor " başlıklı yazıda sözü geçen genelgeyi yayınlayan ve fotoğrafı görülen maarif vekili Vasıf Çınar Bey (18951935) idı. 'Kadın ve Kumar" oyununda (1926).
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle