22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

14 BURGAZ'İN ESKİTADI YOK... Burgazada'nın 40 hektar ormanı yok eden yangının üzerinden 10 ay geçti. Yaz, yazlıkçılarla birlikte adaya neşe taşısa da hep birşeyler eksik kalıyor. Yangın anılarına göç anıları karışıyor. Şengül Durucu eçen yd Ekim ayının başıydı. Istanbul'da sanki bir şey olacakmışçasına sıkıntılı bir lodos esiyordu. Oldu da. Televizyon kanalları Burgazada'da bir yangının başladığını duyurmaya başladılar. Insanların inanası gelmiyordu, cennetten bir köşe olan Burgazada'da çam ağaçlan tutuşmuştu ve söndürülemiyordu. Ada halkı gerçek bir felaket filminin gerçek oyuncuları olmuştu. Canlı yayınlarda göz gözü görmüyordu. Insanlar el arabalarıyla sahile ve vapur iskelesine koşturuyordu. Yangından sonra, sabotaj mı değil mi, itfaiye gecikti mi gecikmedi mi tartışmaları çokça yapıldı ama 40 hektarlık çam ormanı kül olmuştu... Koca vapurun bir yaprak gibi titreyerek kıyıya yanaşmasını beklerken bunları düşünüyorum. Adadayım. Önce eski dostlara selam vermek istercesine, yıllanmış dükkanları arıyor gözlerim. Köşedeki balıkçı kapanmış, tekel bayii olmuş; çarşı içindeki küçük çorbaa da boşaltmış dükkânını. Oysa ne güzel yapardı mercimek çorbasını, ismini bilmediğim o yaşlı usta. Kıyıdaki eski balık lokantası duruyor hâlaâ hani şu çipuralarının tadına doyum olmayan... Nihayet tanıdık bir iki sima, Sahil Restaurant'ın işletmecisi Fatoş Hanım, yüzünde kucaklar dolusu bir gülümseyişle karşılıyor beni. Doğma büyüme adalı Fatoş Bucak. Bir yandan gözleriyle masaları kontrol ederken, diğer yandan benimle konuşuyor ayaküstü. G men altında plaj vardır. Insanlar gazinoda eğlenip hemen arkasından da denize giriyorlar. Manzarası da mükemmeldir. Hele de gün batımı..." "Yangında ne yaptınız?" "Evimin kapısını kilitledim ve söndürme çalışmalarına katıldım. Evim yanmış yanmamış umurumda değildi. Çok çaresizdik. îki tane kırık dökük araçla hiçbir şey yapamadık. Devlet çok yetersiz kaldı. Ve o gün müthiş bir lodos vardı, yangını dağıtıyor, genişletiyordu. SON MEYHANECt... Yangın bir türlü sönmeyince çaresizlikten, lodos yön değiştirsin diye dualar etmeye başladık. Allah sesimizi duydu herhalde ve sonunda lodos yön değiştirdi. Yoksa adanın diğer yansı da yanmıştı. Yangından sonra daha çok sahip çıkmaya başladık adaya, daha bir titiz olduk. Orman Bakanlığı'nın bütün birimleri seferber oldu. Orman temizlendi, düzenlendi, toprak taraçalandı, yollar açıldı, 54 bin fidan dikildi. Sedir, ıhlamur, akasya, gürgen, erguvan. Hepsi de tuttu. Çabuk yeşerme özelliğinde olan türler bunlar. 45 sene sonra neredeyse eski görünümüne kavuşacak adamız, rengarenk olacak. Şimdiden yangının etkisini hissetmeye başladık. Yeni sezon başladı ama eski yoğunluk yok. Insanlar gelmiyor eskisi gibi.. " Biraz ileride Barba Yani'nin nam salmış meyhanesi var. Adaya Burgazlılar yangından sonra adalarına daha da sahip çıktılar... Fotoğraflar: Şengül Ourucu gelip de Barba Yani'yi görmemek, onun bilgivezekâyüklü.inceesprilerle dolu sohbetini dinlemeden gitmek olur mu? Biz de usulü erkânı bozmuyoruz ve Barba Yani'nin yanında alıyoruz soluğu. "Bana son meyhaneci diyorlar. Ben burada yemek değil sevgi satıyorum" diyerek söze başlıyor: "Burada 20 kişiyiz. Çok az kişi kaldık. Rumlar gitmeseydi bugün adanın durumu çok farklı, çok daha guzel olurdu. Geçmişte birçok şey yaşanmış, ama şu an adadaki Müslümanlarla aramız çok iyi, birkaç istisna haricinde. Ancak bu sivri düşünceli birkaç kişi her ülkede mevcuttur, yadırgamıyorum. Bunun haricinde herhangi bir sorun yok. Bir şikâyetimiz yok çok şükür. Adadaki Rumların çoğu emekli, emekli olmayanlar da ticaretle uğraşıyor. Türk olan vatandaşlar da Rum olan vatandaşlar da aynı emekli kuyruğunda bekliyor. Yani hepimizin durumu aynı. Adada eksik olan birçok şey var. En önemli eksiğimiz pansiyonumuzun olmaması. Turizm Bakanlığı'nın artık buraya elini atması lazım. Ancak bence adaların durumunu düzeltecek tek bir şey var, o da Ruhban Okulu'nun açılması." KALPAZANKAYA GAZtNOSU Buraya gelen birçok kişi içki değil de, bu sözü ve gülüşü candan insanın su gibi akan sohbetini içmeye geliyor. Bunu, oturur oturmaz Barba Yani'yi masalarına davet etmelerinden anlıyoruz. Yangın şükür ki adanın simgele " Burasıbirbaşka" diyor," Ünlü Kalpazankaya Gazino'muz var, kuyu kebabı ve canlı Rum müzikleri eşliğinde sirtakili eğlenceleri çok meşhurdur. Zeytin ağaçları altında kuşlar sizinle tabağınız,, dan yemek, masanızdan ekmek yer. He rinden Kalpazankaya'ya ulaşamamış. Burgazada'ya gelenler, ada tutkunları iskeleden Kalpazankaya'ya giden yolu pek severler. Bitiminde bir gazino vardır. llkbaharsa, katırtırnakları gövermişse, erikler çiçeğe durmuşsa, kendinizi ayrıcalıklı olarak hissedersiniz. Yolda dünyanın en manzaralı mezarlığının eşiğinden geçersiniz. Yazın ilk günlerinde aynı yolu bu kez erik toplayarak yürürsünüz. Yangından sonra, şükür, yollara su boruları döşenmeye başlanmış; artık bir yangın istediği gibi kasıp kavuramayacak. Gazinoya ulaştık. Mehmet Yalçınkaya gazinonun eskilerinden, konuşmayı pek sevmiyor. "Ben burada çalışmaya başladığımda 11 yaşındaydım, sene 1971... En çok Rumlar gelirdi buraya. Sirtaki oynayıp şuradaki pistte tabak kırarlardı. Pistte kırık tabaktan adım atamazdın. O dönemde zaten Burgaz'da Müslüman yoktu. Varsa da sezonluk çalışmaya gelenlerdi. 1974 Kıbrıs Harekâtı'ndan sonra Rumlar gidince buraların da eski tadı kalmadı" diyor. Yangın mı? Bu konuda konuşamayacakkadarkederli... Ada turumu sürdürüyorum. Tepeye doğru sabırlı ve keşif dolu, hem yorucu, hem de dinlendirici bir yürüyüşten sonra, oksijen sarhoşluğuyla başım dönerek kilisenin bulunduğu Hristos Tepesi'ne varıyorum. Yeni fidanlar dikilmiş, cılız, ama sert rüzgâra rağmen hayata sıkı sıkıya tutunan fidanlar. Kim bilir ne kadar zaman sonra burayı orman olarak görecek insanlar. Ağacımın şimdi boş olan yerine oturuyorum. Karşıda duran Heybeliada'yı seyrederken Sait Faik'in evinin yanmamış olması az da olsa bir teselli oluyor... • Barba Yani (üstte) ve Fatoş Bucak (altta) Acemi dalgıçlık öyküsü lavşanoglll abahınkörü... Kargalardahasupanglezlerini bile yememişler... Ben, bizim İnci Tan'la kıyıdaki Diver's Delight(DalgıçKeyfi)adlı, konuklarına tekneyle sualtı ve suüstü keyfi sunan kuruluşun bürosundayım. Ege'nin mavi sularına açılacağız. Buralıların "Akvaryum" dedikleri bir koya gideceğiz. Bendeniz orada tüple dalış (scuba diving) yapacağım. Gerçi deniz dibine dalmanın hiç de yabancısı değilim. Ama benimki yülar öncesinin tam anlamıyla yalapşap dalgıçlığı. Şimdi bu işi ciddi ciddi göze almanın heyecanı var... Tekne ve dalgıç ekibi bizi karşılıyor. Diver's Delight'ın patronu Yaşar Yılmaz da bizimle... Bir grup Ingiliz turistle birlikte denize açılıyoruz. Başımızda bir de dalgıç hoca var. Adı Muhammed Ali, Hataylıymış. Bize dalmak için gereken bütün bilgüeri aktanyor. Scuba'nın açık anlamını da ondan öğreniyorum: SelfContained Undenvater Breathing Apparatus (Sualtı Nefes Alma Aygıtı)... Önce siyah wet suit (ıslak giysi) denen tuluma benzer bir şeyi kollarınızdan takıp bacaklarınızı geçiriyorsunuz. Derken onun üzerine basınçlı bir yelek takıyorsunuz. Sırtınıza bir hava tüpü, gözünüze sualtı gözlüğü, ayaklarınıza da paletleri taktınız mı kılığınız tamamlanıyor. ce, o da ne? Birden burnumdan solumaya başlamaz mıyım? Havuz derinliğinde ben panik içinde yukan vuruyorum... Hırs içindeyim... Yıllar önce metrelerce derinliğe hiçbir aygıtsız dalan bana ne oluyor? tYt Kİ DOĞDUN LEYLA... Dalgıç arkadaşlar sualtında resimlerimi çekmeye çalışıyorlar... Hadi, bir deneme daha... Üçüncüsünde rahatlıyorum... Iki dalgıç arkadaş da arkamda bir şeyler yapıyorlar, ama göremiyorum... Sonunda ilk seans bitiyor. Yan başan... "Çok iyiydin" fılan sesleri, ama kimse beni kandıramaz. öğleden sonraki seansta daha iyi olacak... Saat 16.00'ya doğru Yaşar Bey,"Hadi bakalım. Vakit geldi" diyor. iyi... Diver's Delight'tan Gül bana siyah tulumu giydirirken daha rahatım... Ali'yle el ele yavaş yavaş kendimizi sulara bırakıyoruz... Yine aynı yavaşlıkla dibe dalıyoruz... Işte,keyif bu... Ikiyanımdan irili ufaklı balık sürüleri geçiyor... Tam dibe vurunca dizlerimizin üzerine çöküyoruz... Ve sürpriz... Tam dipte beyaz bir levhanın üzerinde "iyi ki doğdun Leyla" yazıyor... Öyle ya... Bugün benim doğum günüm... Bunu tüple dalarak kutluyorum... Leyla Tavşanoğlu (ortada), dabş hocası (solda), Yaşar Yılmaz (sağda). Ali bıyık altından gülerek uyarmadan edemiyor: "Dikkat edin, sakın denizdeyken altınıza kaçırayım filan demeyin, haa..." Gülüşüyoruz... Ama bende hâlâ yürek çarpıntıları... Son anda vazgeçsem mi acaba? Ama Yaşar Bey anlaşılan bu kararsızlığımı görüyor. Hemen beni denize indirip ilk alıştırmalan yapıyor: "Bak, sakın burnundan nefes alayım deme... Hava tüpünün borusunu ağzına takıp ağzından derin derin soluk alıp vereceksin. Bir de dibe yavaş yavaş dalarken alıştırma için burnunu arada bir sık." ilk sınav başarıyla veriliyor... Ama iş ciddi ciddi dibe dalmaya gelin Sualtı fotoğraflarımı yine çekiyorlar. Meğer sabah da aynı şeyi bana sezdirmeden yapmışlar... Bütün bunları örgütleyenlerin başında da bizim Inci Tan var... Önce Ankaralı, sonra Istanbullu olmasına karşın 24 yıl önce Fethiye'ye aşık olup buraya yerleşmiş. O da burada tekne turizmi yapıyor... Ama en önemlisi de Fethiye'nin Hanımağası oluşu... Dalış hocam Ali, denizin dibinde bir deniz kestanesi alıp elime veriyor. Sonra bunu yerine bırakıyoruz. Dalgıçlıkta en önemli kural deniz dibinde hiçbir canlıya zarar vermemek... Derken Ali belime sarılıyor... Tıpkı bir dans pistindeymişçesine suyun dibinde dans etmeye başlıyoruz. Deniz dibinde swing yapmayı herkese öğütleyebilirim... Burundan mı, ağızdan mı nefes almak gerektiğini filan unutuyorum. Boğulmadığıma göre de demek ki talimatları doğru uygulamışım... Dans faskndan sonra sıra geliyor balıkları yemlemeye... Elimizdeki naylon torbadan balık sürülerine ekmek kırıntılarını atıyoruz... Sonunda da yine yavaş hareketlerle suyun yüzüne vuruyoruz... Daha tüpü ağzımdan çıkarmadan tekneden bir alkış kopuyor. Sonra suya bira tenekeleri atılıyor. Dört metre mi, beş metre mi, dalmışım ya onu kutluyoruz. Bir de bilmem kaçıncı doğum günümü... Ama final daha da sürprizli... Karaya çıkar çıkmaz bu kez koca bir bilmem kaçıncı yıl pastası bizi karşılıyor... Bir de "acemi dalgıç" sertifikam... Daha ne isteyebilirim ki? •
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle