17 Haziran 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

27 HAZÎRAN 2004 / SAYI 953 Tum Sabah I an ve Jord i Saval Serhan Bali Dünyanın B eyazperde ve müziğin bir araya gelmesinden doğan enfes güzellikteki görsel ve işitsel şölenlerden biriydi Alan Corneau'nun "DünyanınTüm Sabahları" isimli filmi. 1992tarihlifilmde, 17.yüzyıldayaşamış viyola da gamba üstadı SainteColombe veöğrencisı Marin Marais başroldeydiler. Filmlegelenşöhret.Savall'dan çok belki de yıllardır özdeşleştiği çalgısına ve o çalgı için en güzel müzikleri yazan insana yaradı. O tarıhten bu yana her sabah daha fazla insan deyiş yerindeyse Savall'ın 20. yüzyıldayenidenkeşfettiği Marin Marais'nin insanı bambaşka dünyalara götüren büyiilü müziğiyle uyanıyor. "DünyanınTüm Sabahları" filmi sayesinde Marin Marais kadar ismı klasik nıiızik çevresi dışına taşabilmiş bir başka isim deJordiSavalloldu. 1941 yılındaBarcelona'da doğan Savall once Barcelona Konservatuvarı'nda çello, ardından Schola Cantorum Basiliensis'de August Wenzinger ile viola da gamba çalıştı. 1973'te kurumda hoca olarak Wenzinger'in yerini alan Savall zamanla çalgısında ustalaştı. 32. Uluslararası îstanbul Müzik Festivali'nde konser öncesinde kendi siyle kısa bir görüşme yaptığım usta sanatçt viyola da gambayla tanışma macerasını şöyle anlattı: "Barcelona Konservatuvarı'nda okurken asıl çalgım çelloydu ama farklı müziklere ve onların ses dünyalarına karşı her zaman ilgiliydim. Dvorak, Haydn konçertoları çalışırken arada sırada Marin Marais'nin eserlerinin çello için yapılmış uyarlamalan da elime geçiyordu. 10 yü çello çaldıktan sonra 196465'te sesiyle beni büyüleyen viyola da gamba üzerinde yoğunlaştım." Jordi Savall, konservatuvardakihocası Wenzinger'le çalışmaya başlamadan ön dünyalarına sahip oldukları bilinci henüz yerleşmemişti. Viyola da gamba, benim de içinde olduğum ikinci jenerasyon sayesinde kendi özgün tınısına ve karakterine kavuştu." Karısı soprano Montserrat Figueras ile birlikte 1974 yılında kurduğu Hesperion XX tsonradan Hesperion XXI adını alacaktır) topluluğuyla Auvidis Astree firmasından 1976 yılında ilk CD kaydını çıkardı Savall. Kayıtta yer alan eser, sanatçının çok değil sekiz yıl önce tanıştığı Couperin'in "Pieces de violes"üydü... Tüm dünyadahayranlıklakarşılananbukayıtlar, Auvidis firmasının Savall için yeni bir edisyon kurmasına yol açtı. "Fontalis " yani "kaynağa dönüş" isımlı edisyondan tam22yılboyuncalspanyol,Fransız,Ingiliz ve Alman erken dönem repertuvarı ıçeren, ses getirmiş birçok kayıt yayımlandı. Auvidis firması, mükemmelliğin peşindeki Jordi Savall'ın önüne tüm imkânlarını serdi. Savall, Fontalis serisinden yayımlanacak kayıtlarının aynı zamanda prodüktörü de olmak istedi, çünkü o güne kadar iş yapmak istediği stüdyoların sanatçılara "daha çok süreyerine daha çok teknolojik olanak" sunma gayreti onu hep itmişti. Teknolojik üstünlük değil, daha fazla önhazırlık ve prova süresi ile daha az mikrofon kullanılan, doğal bir stüdyo ortamıydı onun istediği. Auvidis firmasıyla çahşırken iki mikrofonla halletmişti işini çoğunlukla. ŞEKER KUTULARI... 1998 yılında kurduğu kayıt şirketi Alia Vox, 6 yıl içerisinde öyle saygın bir noktaya erişti ki, yayımladığı kayıtlar tasarımındaniçeriğine kadar her biri sankimükemmellıkabidesi.Nedeolsa Jordi Savall'ın eli değmiş. Sayısız ödül kazandı Savall bu şeker kutularıyla. 1998 yılında Alia Vox'tan ilk çıkan kayıt, kimsenin bilmediği Joan Cabanilles'in kimsenin duymadığı eserleriydi (AV 9801). Sonra yine bir bilinmezjose Marin yayınlandı,"TonosHumanos"uyla (AV 9802). lcralar çoğunlukla Savall'ın ilk göz ağrısı Hesperion topluluğuyla yapılıyordu. Hesperion, Yunanca "Batıdan" anlamına geliyor. Savall'ın seçtiği repertuvara uygun bir isim bu. Arada, çalgısıyla adeta seviştiği solo kayıtları da yayımlanıyordu. Bach, Marais ve SainteColombe'un solo eserlerini seslendirdiği "LesVoixHumaines"(AV9803)bunlardan biri. Ve elbette Monsieur de SainteColombe'un bas viol için yazdığı altı süitine ayırdığı o olağanüstü kayıt (AV 9827). Aya îrini'deicra ettikleri sefarat muziklerini içeren albüm de muhakkak dinlenmeü (AV 9809). Üstadın yorulmak bilmez araştırma tutkusu, son olarak Vivaldi'nin viola da gamba'ya yer verdiği çok az bilinen yapıtlarını sevenleriyle bulıışturdu (AV 9835). Alia Vox, daha altı yıllıkgenç bir firma ama yaptığı işler büyük. Siz en iyisi, A.K. Müzik (0212 243 4151) tarafından artık ülkemize de getirilen bu şeker kutularından birkaç tane edinip diskoteğinizeyerleştirin. • BAŞKENT GÜNLERİ Can Atilla'ya selam Müşerref Hekimoğlu A .B. Şahin'in kısa yazısında uzun bir öykü var. Klasik müzik eğitiminden, seslerin en sınırsız ve özgür haline uzanan yolda bir müzik işçisi. Türkiye'den dünyaya açılan ve bu yönüyle daha çok tanınan bir sanatçı. Müzik işçisi, gönüllü besteciliğiyle günceli günü gününe koruyor ve de güncelin önünde yürümeyi amaçlayan bir sanatçı, daha doğrusu A.B Şahın, "Çağı yaratanlardan biri" diyor Can Atilla'ya. Bir müzik işçisi için yaşam öyküsünü güzel sergiliyor içten kutluyorum Can Atilla'yı. Varlığını, yeteneğini, amacını geç tanımaktan hayli geç kaldım ama bu müzik işçısini kutlamak olanağını bulmanın mutluluğunu içten duyuyorum. Cumhurıyet postamda çıkan ince kitapçık, bana büyuk sevinç ve hüzün verdi. Araya hastalıklar, kırıklar girince belli güzelliklere ıızak kalmışım. Şimdi geriye dönerek kutluyorum sevincımi. Bir Erkeğin Anatomisi, Gelincik ce, viyola da gamba'yı"otodidakt" yöntemle çözmeye çalıştı: "Orijinalelyazmalarını didikleyerek oğrendim viola da gamba çalmayı. O dönemde, bu müziğin, erken dönem müziğinde nereye oturduğunu veya nasıl tınlaması gerektiğini bana öğretecek kimseyoktu. Tek yaptığım, her gün viol'ümü ve notalarımı elime alıp sadece çalmak, çalmak ve yine çalmaktı. Çalarken enstrümanı anlamaya ve düşünmeye gayret ediyordum." PARİS, LONDRA, MADRİD... Jordi Savall deyince akla Marin Marais ismi ve viyola da gamba sözcüğü dışında, üstadın özdeşleştiği kütüphaneler geli Dünyanın Tüm Sabahları filmi olmasaydı belki de Jordi Savall ve ortaçağ enstrümanı olan viyola da gamba bu kadar tanınmayacaktı. Savall enstrümanının izlnl ortaçağ tarihi kütüphanelerinde arıyor... yor. Avrupa'nın dört bir köşesındeki ortaçağdan kalma kütüphaneler. Paris'tekı Bibliotheque Nationale ve Londra'daki BritishLibraryilebaşlayankütüphanetavaflan Barcelona, Madrid, Bologna, hatta Polonya'ya kadar uzanıyor. Savall'ın aradığı, viola da gamba için yazılmış elyazması notlar kadar dönem iızerıne eserler:" Egzersiz yapmanın dışında çalgıyı ve içinden çıktığı dönemi daha iyi anlayabilmekiçinsurekliokuyordum.SainteColombe'un öğrencisi Jean Rousseau'nun 1687'de yazdığı ve hocasına ithaf ettiği Traite de la viole, başucu kitabımdı. Rousseau bu eserinde viola da gamba'nın Fransa'daki tarihinden bahsediyor, çalım stillermi incelemenin yanı sıra çalgının yapımı üzerine de bulunmaz bilgiler veriyordu." Kuşkusuz, viola da gamba çalgısı Jordi SavalTdanöncebilinmiyorveyaunutulmuş değildi ama bubarok dönem çalgısı, çellonunsonrakiyüzyıllardabastıranezici üstünlüğüne karşı günümüzde bağımsızlığını Jordi Savall sayesinde ilan etti: "Erken dönem müziği icrasının Arnold Dolmetsch, Nikolaus Harnoncourt gibi ilk dönem temsilcileri çello çaldıkları gibi viyola da gamba da çahyorlardı. Ama o dönemde, bu iki çalgının çok farklı ses Tarlası, KuruluşOsmancık, Atatürk, Sır Çocukları orıjinal müziklerini hazırladığı sinema filmleri arasında. Kuvayi Milliye Destanıyla Avni Dilligil En iyi üpera, Özgün Tiyatro Müziği Ödülü'nü, 2001 yılında da Sanat Kurumu'nun Yılın Sanatçısı ödüliinü hak ediyor. Senfonisinin dünya promiyerinde, Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası ile birlikte Ankara Müzik Festivali'nde Elektronik Imajlar adlı yapıtıyla Türkiye'nin ilk elektronik new age konserlerinden birini gerçekleştiriyor. Can Atilla'yı tanımak olanağını ne zaman bulacağım bilmiyorum. Belki sağlığıma kavuştuğum zaman. Yazarken kalbim çarpıyor, Can Atilla'yı bilmenin sevincini hissediyorum, mutluyum böyle duygulara yabancılaşmamışım henüz! Her dalda güzel olayların haklunı verebiliyorum. Daha neler dinleyeceğim kim bılir? Ülkemizin güzel gerçeği bu. Bir yanda ölümler, trafik kazaları, uçak kazaları, hastalıklar dahası yüz kızartan olaylar ama bizim gerçeğimiz değil. Gerçek insanımız, gerçek yaşantımız umutsuzluk değil, umut veriyor insanlarımıza. Geleceğe umutla bakıyor, umutsuz davranışlara ödün vermemek gerekiyor. Bu da en doğal görevimiz ve hakkımız. • STEVE LACY Murat Beşer Solo saksofon öksüz kaldı. E fsanevi Amerikah caz saksofoncusu Steve Lacy, 4 Haziran günü 69 yaşındakansereyenikdüştü. Ölümü medyada fazla yankılanmadı, üstelik ondan altı gün sonra ölen popüler caz piyanistiRayCharles.gündemibelirleyince hepten unutuldu. Lacy sağlığında da popüler olmaktan titizlikle kaçındı. Amerikah olmasına karşın, 50'li yılların ortalarında terki diyar eyleyerek Avrupa'ya yerleşti. Uyumlu bir evlilik içinde sanatına adanmış, mütevazı bir yaşam sürdü. DevrimcimüzisyenSidneyBechet'ninetkisi altında büyüyen Lacy'nin ilk enstrümanı klarnet; ilk kaydı ise altosuyla eşlik ettiği 1941 'deki Duke Ellington şarkısı 'The Mooche' idi. 21 yaşındayken esen dixiland fırtınasının peşine takıldı, zamanmın en önde gelen müzisyenlerinin yanında çalma fırsatını yakaladı. Bunlardan Thelonious Monk, hamurunun yoğrulmasında en etkili isim oldu. 60'ların ortalarında doğaçlamanın kolektifleşmesine karşı doğan bir akımın içinde doğrudan dixiland müziğinin serbest üslubundan beslenerek yaptığı eşliksiz soloları ile başı çekenlerden biri oldu. Soprano saksofon ile modern caz yapan ve sesleri tersine üfleyerek yani enstrümanından hava emerek ses çıkaran ilk müzisyendi. Dixiland geleneği içinden gelen,merdiveninaradakibebopve coolbasamaklarmı atlayan, doğrudanözgür caza terfi eden ve Monk'u en iyi özümseyen beyaz müzisyendi Lacy. 1966'da Amerika kıtasını turladı, politik kargaşa nedeniyle Roma'ya göçtü ve modern klasikleri yorumlayan Musica Electronica Viva dörtlüsünde yer aldı. 1970 yılında Paris'e yerleşti; böylece yaşamında özgür caz ve doğaçlamalar dönemini açtı; çalışmalarını melodi ve ton üzerinde yoğunlaştırdı. Denebilir ki, bu anlamda Monk'un bayrağını bıraktığı yerden devraldı. Lacy, Avrupa'nın göçmen müzisyenleri arasında en Avrupalı olanıydı. Hayatını Isveçli şarkıcı Irene Aebi ilebirleştirmesi, onun Avrupalı kimliğini daha bir pekiştirdi. Bu evlilik, eşinin avangard sanata olan yakınlığı nedeniyle çalışmalarına yazınsal bir boyut getirdi; edebiyat ve felsefe dışında görsel sanatlar ve dans ile ilgilenmeyebaşladı. MİRASI 300 PARÇALIK ARŞİV Bu dönem çıkardığı 'The Bath' ve "The Gleam' gibi işler, onun avangard zekâsının en îyi örnekleri oldu; saksofonda geliştirdiği tonlara, ilhamını Hemingway romanlarından alan doğaçlamalar eşlik etti. Fransız hükümetinden kültür elçisi olarak tanındı. Aynı yıl karısını ve iki kardeşini bir kazada yitirdi. Fransa'da yaşadığı vergi sorunları nedeniyle Amerika'ya döndü ve en son 2002'de Brooklyn'e yerleşerek New England Konservatuvarı'nda öğretimüyeliğinebaşladı. Çok ilginç ve çağdaşlarına benzemeyen bir mirası var Lacy'nin. Kariyeri boyunca sıklıkla solo saksofon ve Amerikah piyanist Mal Waldron vejapon davulcu MasahikoTogashı gibi ilginç ortaklarla duo çalışmalar yapan Lacy, arkasında yaklaşık 300 parçalık bir arşiv ve yirminin üzerinde solo albüm bıraktı. Cazda solo enstrüman geleneğinin önemli birhalkası olarak anıldı hep.#
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle