Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
8 ŞUBAT 2004 / SAYI933 PAZARIN PENCERESİNDEN T T" • • •• •• Koprunun ipleri... Selçuk îLrez ar bastırdığında evde kalmak zorunda kalınca eski VCD'lcri izledik. Bunlardan K19 başlıklısı beklenmedik bir şekilde kar yağdığında çektiklerimizi daha iyi yorumlamamıza yaradı. Filmin konusu, kapağında şöyle anlatılmış,: "Gerçek bir hikâyeden csinlenmiş bu filmde, Harrison Ford, mesleğinin en iyi performanslarından birini sergilemiştir. Rus donanmasında nükleer bir denizaltı olan K19'un kaptanı Polenin, yeterlı bulunmadığından görevden alınır ve yerine Aleksey Vostrikof (Harrison Ford) getirilir. Mürettebatın denızaltıda nükleer sızıntı oluştuğu uyarılarına rağmen Vostrikof, görev yerine zamanında ulaşmak için son hızla yola koyulına emrini verir. Vostrikof, durum kötüleştiği halde yakındaki Nato ussünden yardım almayı reddederek nükleer bir felakete yol açmaktadır..." Aslında K19'da ne olmuştur" 4 Temmuz 1961'de Kuzey Atlantik'te seyrcderken geminin nükleer santralının birincil soğutma sisteminde sızıntı başlamıştı. Reaktörlerin aşirı ısınmalarını önlemek için başka amaçla kullanılması gerekli su boruları sisteme yöneltilmiş, ancak bu işlemi gerçekleştiren subay ve gemıciler ağır, tüm mürettebat da ciddi boyutlarda radyasyona tabi kalmışlardı. Bunların sekizi ölmüş, diğerleri hastalanmış, gemi de başka bir Rus denizaltısı tarafından Kola Yarımadası'ndaki üsse çekilmişti. Bunlar sıradan bir aksilık miydi? Hayır, Sovyet Kuzey Atlantik Nükleer Filosu'nda 507 insanın kaybedilmesine neden olmuş çok sayıda kazadan sadece biriydi. Bu kazalar ncdcn bu kadar sık gerçekleşiyordu? Uzmanlar, nedenleri açıklamışlardır: ayım SÜLEYMAN EKİNCİ'nin belleği doksanlı yaşlarına doğru zayıfladı. Artık bugünde değil, elli hatta altmış yıl öncesinde yaşıyordu. Kars'taydı, tabur komutanıydı... Yakınları Ekinci'yi Kars'a götürdü, Kars'ta generalinden astsubayına kadar askeri alay, Ekinci'yi yeni atanmış komutan olarak karşıladı, selama durdu vebrifing verdi... ars, Kars olalı böyle bir "komutan " görmemişti. Askerler ve su baylar hizaya girmiş, önlerinden geçen doksan yaşlarındakı "komutan"larına tekmil veriyorlardı. Hayır, filmçekilmiyordıı.aslınabakarsanızortada bir oyıın da yoktu, sadece emekJi albay Süleyman Ekinci'nin yiten belleğineinat anılar canlandırılıvordu. Belki vefaydı yaşanan, bitmesıne az kalnuş bir hayata saygihydi.espı ıliydi, ama gülünemeyecek kadar da kederlıydi... Süleyman Ekinci, tam elli yıl önce Kars'ta taburkomutanhğıyapmıştı.27 Mayısçılardan olduğu için erken emekli edilmiş, birkaç yıl once eşinı yıtirince belleği de yavaş yavaş eksilivermişti... Artıkyaşanılan gün yok, elli, altmış yıl öncesi vardı... Çalmayan telefonlarıaçıpkonuşuyorduonceleri, sonra "Genelkurmay'danKars'takigörevineyenidentayin edildiği' haberini aldı. Yardımcısı Ali Aktaş da artık "emir subayı"ydı ve Sankamış'tagörevlendirilmişti... Bellek kaybının Süleyman Ekinci'yeyazdırdığı bu öykünün yine Ekinci için sahnelenmesinin zamanı gelmişti. Geçen yaz, Ekinci, oğlıı Cumhuriyet gazetesi yazarı Oktay Ekinci, yardımcısı Alı Aktaş ve bııkaç dostu Kars'ageldiler. Erzincan'a atandıktan sonra da 27 Mayıs'ın il komutanı vevalisiolarak gorevlendirilmişti. Fotoğraflar da öylesöyluyordu. () gün ise hep Kars'tan söz ettık;" Bilıyor musun, Kars'taki Camlı Köşk'ü ben yaptırdım" dedi; "O sıralarda (1950'li vıllarda) Kars'ta Topçu Tabur Komutanı'ydım. Kayak pistini biz düzelttik, şehre inen yolları tanzim ettik ve Çakmak Tepesı'nde, Kars'a en yüksek noktadan bakar durumda Camlı Köşk'ü yaptık..." Sonra, gözlerini gözüme dikti; "Kars nasıl, değişmiş mi? En kısa zamandageleceğım Kars'a" dedi. "Kaçhakaç" çoculdarından biriydi Süley man Ekinci. Güney Batı Kafkasya'nın Gümrü kentinde doğmuş, ıki yaşında, önde o, ailesi ve binlerce Azeri, arkada "Taşnak" şiddeti, Kars'a göçmü§tü...Yani"Azeribala"larındandı. Babası Demircı Haşim onu kız kardeşi Simuzer'le birlikte Cumhuriyet'in ilkLatinalfabeliilkokulundaöğrenci yaptı. Askeri okul sırasında nişanlandı eşi Feruze Hanım'la. îlk romantik armağanını da IşıklarLisesi'nden 1939'dakimezuniyetininardından "radyo "ilegönderdi. Radyodan,Safiye Ayla'nın sesinden "yollar kapandı kardan..."şarkısının "nişanlısıiçin"çalınmasını istedi... CAMLI KÖŞK'ÜN MtM ARI... tşte şimdi yaşamının çocukluğuna, hatta orta yaşmın bir bölümüne tanıklık eden Kars'taydı. Tarihi Ani kenti ören yerini gezerken, oradakisınırkarakolukomutanlarınaantik tarih, Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinden derslerverdi. Garnizonlan ziyaretindc de eski Rus yapılarının korunarak kullanılmasını devam ettiren tugay ve rümen komutanlarına"aferinsize..."demeyiihmaletmedi... SarıkamışŞehitliği'niziyaretindegözyaşlarını tutamadı. Çakmak Kışla'yı dolaşırken degözleri doldu. Öfadaki eski binalan aradı, bulamadı. CamlıKöşk'teonutaburkomutanı binbaşı, tekmiivererek karşıladı. Ikramlarda bulunsa da gönlünü tam alamadı. Çün kü camların yerinde artık beton duvarlar vardı. Kızgm, ama sevecenİ3İrsesle"Runları ben boyleyaptırmamıştım" dedi."Değiştirmişler ama yine detümüyleyıkmamışlar, sağ olsunlar". K K Cengiz Şıkh* Ekinci ailesi. Feruze ve Süleyman Ekinci, çocukları Olcay ve Oktay ile... Tabur komutanını, sanki 90 yaşında emekli bir subay değil de yeni göreve atanmış komutanıymış gibi soru yağmuruna tutuyor; adcta sınava çekiyordu. Istediği cevapları alınca da "Bravo tebrik ederim " diyor; yerinden kalkmak için hamle yapıyor; tekrar soruyor, soruyordu. Birden kalktı, ağlayarakbinbaşıyasarıldı. "Bu makam hakettiğigibi doldurulmuş, senikutlııyorum, artık huzurla ayrılabilirim. Benim gibi düşünen, davranan, bilen bir tabur komutanı var, helalolsun." Kentin sokakJarını dolaştı, heykellerin arasında, tozdan annmış, taş döşenmiş eski Kars caddelerini anımsatan yeni yollarda heyecanla yürüdü, her aynntıyı dikkatleinceledi. Ama tarihinin bir bölümü yok edilmiş eski Kars'ı aradığı belliydi. Dostlarını, akrabalarını aradı; oysa çoktan bu kentten, belki de bu dünyadan göçmüşlerdi onlar. Hüznünü biz deyaşadık. Kars'ın mcşhur Zavotlar Pazan'na götürdü. Bize peynirleri tattırdı. Neşelendi, hüzünlendi, amabirkaçgün Kars'ı yaşadı, bize deyaşattı. llerlemiş yaşına rağmen çok şık, dimdik, filinta gibi yürüyordu. Fötr şapkasıyla elinde bir kılıç gibi tuttuğu bastonuyla tam bir centilmendi. Duruşu, konuşması, hitap tarzı eğitiminiyansıtıyor.karşısındakinietkilivordu. Onun zamanındaki saat kulesi, şimdiki at heykelinin bulunduğu alandaki büyük katedral, dünyanın en güzel postane binası yine belki de ilk kez demirmakinelerebinerek aşmış olduğu coğrafyalara ulaşmak için beklediği en güzel istasyon binası yoktu artık' Süleyman Ekinci'yi Aralık2OO3 'te hâlâ o kendini Kars'ta, komutan sanırken, yani hayallcrini bir kez daha gerçekleştirirkenyitirdik...» ('") ÇEKÜL Kars TemsilcisiPsikolog >• Bu geınılerı ureten iabrıkalarda yapılan kalite kontrolünde donanmanın rolü yoktu. Gemiler, fabrika tarafından kontrol edilir ve donannıaya teslim edilirdi. Öncelık, gemilerin belli bir tarihte teslim edilmesindeydi. Bu da gemilerin yeterince denenmeden, bazı ciddi eksikliklerle teslimine yol açıyordu. >• Bakım yetersizdi, personel yeterince eğitilmeden yola çıkılmaktaydı. Bir geminin komutanı, 28 personelden ll'inın doğrudürüst Rusça konuşmadıklarından ^ikâyetçi olmuştu. u V lşbölümü iyi planlanmamıştı. ' Peki, kar yağdığında insanlarımı? neden yollarda kaldılaıV Dondular, susuz ve ışıksız kaldılar. Köprünün taşıyıcı ipi aeden koptur" Meslektaşlarımın derleyip internetten ıılaştırdıkları biriki spot, bunun ipuçlarını veriyor: CNN sunucusu, BEDAŞ Genel Müdürü'ne soruyor: Sular pompa istasyonlarına elektrik vermediğinizden mi kesildi? Cevap: Su idaresi böyle bir sıkıntı bildirnıedi. Bildirirse hallederiz. Birkaç dakika sonra, ÎSKl Genel Müdürü, Habcrtürk'ün sunucusuna açıklıyor: Su, pompa istasyonlarına BEDAŞ'ça elektrik ı'erilemediğinden kesildi, BEDAŞ vetkilileri ne diyorlar? BEDAŞ /etkililerine ulaşamıyoruz. Ulaşabüdiklerimiz, arızanm daha üst tademelcrden kaynaklandığını söylediler. Daha üst yetkililere de ulaşamıyoruz. tiar fazla yağdığında yollarda kalıp lonmamız da, fazla rüzgâr estiğinde «iprümüzün ipinin kopması da, Sovyet Jonanmasındaki nükleer denizaltıların ;iddi kazalara uğrayıp heder olmaları da ıemen hemen aynı nedenlerden caynaklanmıştır: /etersiz kalite kontrolü, bakım için belli «r plan olmaması ya da böyle bir plana ıvulmaması, ilgililer arasında işbirliğinin lüzenlenmcmiş olması vb... Sovyetler lağıldı; biz bunca yıl yine iyi dayanıyoruz! CEM AL AGA'YLA GEÇEN YILLAR... Aslında Süleyman Amca ile ilk kez KadıköySuadiye'deki evinde karşılaşmıştık. Evin her yeri eski fotoğraflarladonatılmıştı; yüzlercc fotoğrafözenlekesilmiş,yer,zaman ve kişilcr gözctilerek yan yana yapıştmlarak panolaroluşturulmui;tu... Süleyman Ekinci, genç yaşlarından itibaren meraklı olduğu fotoğraftutkusunu.şimdiiştebu "anıtabloları" ilesürdürüyordu... Bir tarih rcsmi geçidindeydim sanki... 1939'daBursaIş.ıklar Askeri Liscsi'denmezun olduktan sonra her gittiği yeri ve arkadaşlarını fotoğraflarıyla da belgelemişti. Evin duvarlarında Atatürk resimlerinin yanında Org.Cemal C îürsel'in fotoğrafları vardı. Çunkü.daha 1950'lerinbaşlarındaBalıkesir'deyken komutanı olan "Cemal Aga"nın güvenini kazanmış, tstanbulYıldız'daki Harp Akademisi'ndenkurmayolup 1%0'ta TOPLUMSAL TARİH DERGİSİ Nasyonal sosyalistsinema T oplumsal Tarih Dergisi'nin şubat sayısı ilginç bir sinema dosyasına yer vermiş... Nasyonal Sosyalist Sinema... Orhan Erden'in yazısı Nazilerin kültür politikasını nasıl orgütlediklerini anJatıyor. Nazilerin Propaganda ve Aydınlanma Bakanı Goebbels 19^3 seç\m\erinin ardından kultür, sanat, basın ve edebiyatı kapsayan yedi "oda" kurubnasını kararlaştırıyor. Bu odalardan biri de film odası. Film Odası'nın yasası da bir filmin yapım aşamasında rol alan herkesin film odasına üye olmasını öngörüyordu. Yahudilerin odalara üyeliği ise yasaklandı. Hatta, Hollywood filmlerinin jeneriklerinden bile Yahudi isimleri tek tek siliniyordu. 14 Haziran 1934 yılında çıkarılan bir yasa ile de nasyonal sosyalizmin ruhuria aykırı olan bütün fılmler yasaklanıyordu. Almanların film tutkusıı yasaldarın çok sıkı uygulanmasıyla sonuçlandı. Almanya'da toplam sayısı 5 bin 500 olan sinema salonları işgalin sonunda toplam 8 bin 6()0'e çıktı... 193345 arasında Almanva'da çekilen filmlerin sayısı ise 1100'dü. Bu filmlerden yüzde 20si ciddi konulu, yüzde 11 'i aksıyon, yarıya yakını eğlence türündeydi. Çünkü "eğlence filmleri halkta ıyimserlik yaratıyor"du. Propaganda filmleri ise yüzde 14'ü geçmiyordu. Salon sahipleri filmlerden önce haftalık haber filmini göstermek zorundaydılar. Goebbels propaganda filmlerinin halkta ters tepki yaratabileceği düşüncesindeydi. Propaganda filmlerinin ünlü yönetmeni ise Leni Riefensthal idi... Ancak o hep çektiği filmlerin nesnel ve belgesel olduğunu savunmaya devam etti.#