17 Haziran 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

12 ARALIK 2004 / SAYI 977 Bîzim işimiz çi \ mek! y y Fotoğraf: SERKAN YILDIZ YİĞİT ÖZGÜR 17 yaşında, bu işi yapmak için îstanbul'a geldiğimde ilk durağım Leman dergisı oldu. Gerçek bir üretim ortamıyla karşılaştım, benim için okul gibı oldu. îlk çizdiklerim daha ayrıntılı, yoğun çizgilerdi. Esprilerse sade ve basit bir anlatımı istiyordu Yani kurduğum uzun diyaloglar benim değil, esprilerin tercihi Genelde insan ilişkilenndeki rahatsızlıklar, mantık oynamaları, absürdlükler, yanlış anlaşılmalar üzerine çiziyorum. îki insanı konuşa konuşa delirtmek, sürpriz yapmak, rutini kırmak ilgimi çekiyor. Balonlar uzayıp kısalacak ama ben galiba hep böyle olacağım. Söylediğiniz gibi standup yapacağımı sanmıyorum. Fazıl Say Türkiye'ye ilk geldiğinde beni zorla konserine götürmüşlerdi. Konser bittiğinde ise alkışlamak için ayağa ilk kalkan bendim. O bire bir ilişkiye çok özenmiştim. Sanırım ben sadece alkışlarım. Sonuçta bu, kumaş meselesi. Bende öyle bir durum yok, rezil oluruz alimallah! rum. Insanın içinde var olan bir ihtiyaç ve bir yaştan sonra ortaya çıkıyor. Mızah dergisi okumaya başladıktan sonra, sadece bu işi yapmak istediğimi fark ettim. O ana kadar düşündüğüm hiçbir şey yakın gelmemışti, ilk kez bu işi yapmak için hayaller kurdum. Getirilerini düşünmeden içgüdülerle yola çıkıhyor. Yiğit Özgür: Kimine göre seçilmiş, kimisi için de mecburen gidilebilecek bir yol. Ama başlangıçtan beri içte olan bir enerjiyi açığa çıkarma durumu. Bu dergide yapüanlar da buna bir çare aramak, deva bulmak gibi. Karşdığını almak da en güzel sonucu. Esin Özbek: 5 yaşında, Gırgır dergisiyle taniştım. Onları boyayarak, karıştırarak büyüdüm. Bir çeşit gönül işi bu, bir yerden sonra insan karar veriyor ve o yoldan devam ediyor. Derdimi çizgiyle anlatmayı sevdiğimi anladım. ESİN ÖZBEK Çizmeye Penguen'de başladım. Gide gele işin inceliklerini öğrendim. Köşem olduğu zaman bayağı heyecanlandım. İşin içine girdikçe öğrendiklerimi formüle etmeye başladım. Mika isimli bir tipim var, biraz da bana benziyor. Benimle beraber, ama benim dışımdâ^bir tip olarak gelişti. Ben, onun üzerinden konuşmaya çalışıyorum. Kafası kanşık bir tip, bir içe dönüyor, bir sosyalleşıyor. Bagınyor, koşuyor, insanlartn aWsına kanşıytn? Ve bunlardari sonuçlar çıkanyor. Mika, hayatın içindeki minik aynnolann peşiriden koşuyor. Şiirselliği seviyorum, zaten çok sert olamıyorum. Çünkü hayat yeteriöce sert, kendi içime döndüğümde mutluluk fbrmülleri üretmeye çalışıyortrm. Içimden geldiği gibi yazıp çiziyorum. Erkek ve kadın çizer arasındaki fark doğal algılanmalı. Sonuçta normal olan kendi duruşumuzla, hafızamızla, duygusallığımızla farkımızı aktarmak. HEM ZOR, HEM EĞLENCELİ Bu işten karın doyurmak korkuttu mu sizi, yoksa bugün "çizer olacağım" kararı daha rahat verilebiliyor mu? Y. Özgür: Asknda mizah dergılerinin sayısı çok da artmış değil. Bu sektörden karın doyurma kapasitesi artmışsa da, çok az artmıştır. Aynı zorluklar hâlâ sürüyor. Sonuçta beğendirmek üzerine kurulu bir iş, piyasada 60 tane dergi de olsa, karın doyurmak çok sonra gelen bir hadise oluyor. Öncelikli olan karşıhğını almak, insanlarla ilişki kurmak... E. Karabulut: Tirajlar da eskiye göre daha düşük. Gırgır'ın tirajıyla bugünkü mizah dergılerinin tirajlarıru kıyaslamak mümkün değil. Bu açıdan bakınca daha fazla kazanmak zaten söz konusu değil. Ama meslek olarak, özellikle gençler arasında daha popüler bir hal aldı. Tutku mu bu işi götüren, başka seçeneğinizin olmaması mı? Y. Özgür: Tutku. Dergiye girmeden önce de çizerek karnımı doyurabiliyordum. Dergilereillüstrasyonyapıyordum, kitap resimliyordum... Sonuçta çizerek karın doyurmanın bir sürü yolu var, ama derginin içinde var olmak bambaşka bir boyut, başka bir meslek dalı gibi. Haftalık rutin, telaş ve insanlarla ilişki kurmak mı o başka dediğiniz... Y. Özgür: Diğer işler öncelikle ılgilisiyle ya da okuyanıyla bire bir iletişime girmediğiniz işler. Sadece çizme isteğini tatmin ediyorsunuz. Burada ise adınızı yazdığınız bir köşeniz var ve insanlara haftalık periyotta bir şeyler sunuyorsunuz. Onların da size cevap vermelerinin bir sürü yolu var. Tepkiyi anında görüyorsunuz. Daha zor, ama daha eğlenceli. Özlem Altunok iri sandığındakileri döküyor, biri kendi hayallerini Mika'nın hayallerine katmış §ür yazıyor, diğeri de kurduğu başı sonu belirsiz diyaloglarla duraksız sürpriz yapıyor. Ersin Karabulut, Esin Özbek ve Yiğit Özgür. Onlar yeni kuşak çizerler. Sadece bu işi yapmak istiyorlar. Dergi tirajları eskiye göre düşük de olsa, çizerliğin bugün daha popüler olduğunu düşünüyorlar. Değişim kaçınılmaz; okurla bire bir ilişki kuruyor, daha çok söyleşiyorlar. Bu etkileşim kimi zaman üziicü, ama nereye gittiklerini görmek için onemli. Korkuları da var, kayıtsızlıkları da... Ve daha bir sürü §ey... Karikatürün vazgeçilmezliği nedir sizin için? tnsan niye çizer olmak ister? Ersin Karabulut: Bunun yanıtını tam olarak hiçbirimizin b^diğini sanmıyo B Yiğit Özgür, Esin Özbek ve Ersin Karabulut. Onlar yeni kuşak çizerler. Gelenekle bağları sürüyor, ama bol sürprizli, heyecanlı ve yeniliğe de açıklar. Samimiyeti önemsiyorlar^ Bugün okurla ilişki kurmak daha mı mümkün? E. Karabulut: Daha içli dışlı bir ilişki olduğu kesin. Okur bize hem internet hem de imza günleri aracdığıyla daha kolay ulaşabiliyor. Gırgır zamanında çok fazla söyleşi, imza günü yapılmazmış. Bu ilişki yeni kuşak çizerlerin tercihi mi, yoksa bugünle mi ilgili? Y. Özgür: Gırgır'da çızmiş ustalar, abilerle birlikte çahşıyoruz hâlâ. Sonuçta herkesin beğenilme ihtiyacı aşağı yukarı aynı, egolar daha şişkin değil yani bugün. Amaç paylaşmak. O döneme ilişkin belki Oğuz Aral'm okurla yüz göz olmamak adınabir yönlendirmesinden soz edilebilir. Bu, bana çok anlamlı gelmiyor bugün için. Bir süre sonra çizdiklerimizin nereye gittiğini, nasıl görüldüğünü anlama ihtiyacı hissediyoruz. E. Özbek: Mutlaka, ustalarımızın çocuklarıyız. Ben bu değişikliği zamana bağlıyorum. Herkesin kendini anlatma biçimi, duruşu ayn ve bunu daha rahat sunabiliyorlar. Oğuz Aral ve onun kuşağı sizde nasıl bir iz bırakö? E. Karabulut: Daha çok dinleyerek, okuyarak öğrendiğimiz bir geçmiş. O dönemki anlatma biçimlerinin mutlaka üzerimizde etkisi vardır. Y. Özgür: Ustaçırak Uişkisi sonuçta bir şekilde devam ediyor. Gırgır varken okuyamadık, ama efsane gibi bize aktarıldı ve biz de o gelenekten bir şekilde beslendik. Geleneksel biçim zaten derginin yapısı itibanyla bugün de devam ediyor. ERSİN KARABULUT Köşemin adı "Sandıkıçı". Bılinçaltıma yerleşmiş ya da küçüklüğüme ait hayatıma etki edenleri anlatıyorum. Başlangıçta daha duygusal ve kötümserdi anlattıklarım. Iki yıl içerisinde ben değiştikçe, bu koşeye de yansıdı. İnsan bir hikâye anlatmayı zaman içinde daha iyi oğreniyor. Denedığim tarzın başlangıçta çok da cesaret gerektiren bir iş olduğunun farkında değildim. Safça ve naif yaklaştım. Geçen süre içinde hakkımda zaman zaman üzücü şeyler duydum. Orada hayata ,; karşı düşüncelerini anlatan, hayat üzerine tespitler , , yapan bir tip var. Kendimi çiziyorum, kendiml ' * v • J • sevdiğim için de sevimli bir biçimde çiziyorum însanlarbu tipin sevimsizolduğunu düşuonıektep,,ıu zevk alıyor herhalde. Yine de genelde iyi tepkiler ahyorum. Okuyan herkesin benim frekansımda olduğunu, onlara hitap ettiğimi sanıyordum. Öyle olmadığını, olamayacağını öğrendim. SAMİMİYET ÇOK ÖNEMLİ ltirazlarınız yok mu bu yapıya? Y. Özgür: Dergi, televizyon gibi değil, burada samimiyet çok önemli. Samimiyeti bozan şeyler zaten kendiliğinden yapının dışına itiliyor. O yüzden itiraz edilebilecek çok şey yok. Bugün eskiye oranla herkes kendi yaptığı işe, köşesine yoğunlaştı. Bu anlamda bir bireyselleşme söz konusu. Belki, bu da doğal bir süreçtir. Yeni kuşağın, bu durumu biraz da apolitikliğin sonucu olarak yaşadığı söylenebilir mi? Y. Özgür: Eskiden de bir mizah dergisinin "üçüncü sayfa mizahi'" denilen, po litik yanmı bir ya da iki kişı sırtlamış, diğer insanlar da az çok katkıda bulunmaya çahşmış, yine gündelik mizah yapmışlar. Zorlama bir ihtiyaç gibi bakınca zaten üzerinizden akar. Neden böyle mesafeli bir duruş var? Y. Özgür: Bıkmış olmaktır belki de. Bir tarafta hâlâ devam eden, çözülmemiş sorunlar, bir tarafta sürekli tekrar; bu iki durumun arasında kalıyorsunuz. Bu kemikleşmiş, süregelen konulan yepyeni bir şekilde ele alabilecek bir dâhi ya da kahraman da çıkmadı. E. Karabulut: Bir okuyucu olarak da aynı dertleri, aynı şekilde yansıtan karitürleri okumak bana sıkıntı veriyor. Y. Özgür: Tamam, ortada böyle bir sorun var, ama aslında bunları klişeleştirip tekrarlamak da zararlı. Çünkü böylece mizahın da işini bitiriyor ve rutinebağjıyorsunuz. •
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle