Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
7 KASIM 2004 / SAYI 972 BEYAZ (Şovmen) NECEF UGURLU (Mizah yazarı) Kendimize gülüyoruz! Bugün eskisinden daha çok gülüyor ya da güldürüyor muyuz? Bence aslında çok da güldürmüyor ve gülmüyoruz. Böyle bir artış olduğunu düşünmüyorum. Devekuşu Kabare zamanlarında da aşağı yukarı bu orandaydı güJdüğümüz şeyler. Bugün televizyon kanallarının artmasıyla bu tür işler sadece daha çok görülüyor. Sonuçta talkshow yapan Okan ve ben varız. Standup yapan da Ata ve Cem. Bir elin parmaklarını geçmez. Televizyondaki dizilerin de pek tuttuğunu sanmıyorum. Sadece Dayı ve Avrupa Yakası tuttu. Peki bir komedi dizisinin beğenilme kıstasları neler sizce? Neyi yakalıyorlar? Mizah yapan insanlann lokal bir dünya kurması, anlattıklarının belirli bir kesime hitap etmesine yol açtyor. O zaman genel sıkıntıyı, anlatılmak isteneni, mesela Hakkari'deki insan anlayamıyor. Anlaşılır komiklik yapmak lazım. G.O.R.A bence bu anlamda Türkiye'de Devekuşu Kabare'den sonra birçok insanı bir araya getirecek bir iş olacak. Nelere gülüyoruz? Eskiden taklitlere, sonra bir ara kamera şakalarıçok gülünürdü. Hep beraber, neye güldüğümüzü çok bilmiyorum. Ama galiba ben, Yılmaz Erdoğan, Cem Yılmaz ve Ata Demirer kendimize, Türk insanına bakarak güldürmeyi başardık. Kendimizden yola çıktık. Türkiye'yi diğer milletlerden ayıran durumları göstermeye çalıştık. Biz daha önce hep başkasına, yanımızdaki insana gülüyorduk. Muhalif olmak da eskiden tniydi? Muhalif duruş biraz Leman gibi dergilerde kaldı artık. Bugün içinse en sert ve rahat eleştiren kişi olarak Okan Bayülgen gösterilebilir. Ama biz istenen ne onu tam bilmiyoruz? Çekler gibi bir geleneğimiz yok mesela. Bu halkın içinde yaşıyoruz sonuçta. Light bir iş yaparken mizahın içinde sert sözler etmek bugün itici oluyor. Mesela programımda cadde gençlerini, ti'ye alan Concon diye bir tipleme var, arkadaşlarının isimleri de Bükentay, Çisilsu gibi isimler. "Safranbolusu" ismine Safranbolu'dan eleştiri mektuplan geldi. Bu gibi şeyler insanı üzüyor, sivri taraflarını yontuyor. Ama orta yolcu olmadığımı rahatlıkJa söyleyebilirim. însanlar gülmek ve eğlenmek istiyor. Ben Bülent Ortaçgil'i konuk etmek istiyorum ama, ne o programa geliyor, ne de onu sevenler o programı izliyor. Öbür kanaldaki Mustafa Topaloğlu'nu j • ^ izliyor. Neden? uj Daha hap gibi olmaya başladı herşey. Peki siz neye gülersiniz? Arkadaşlanma gülerim en çok. Ama çok da gülemiyorum artık. îşiniz giildürmek olunca pek degülemiyorsunuz. Siyasi mizah cesaret ister • Türkiye'de erkekler epiküryen (erkek erkeğe) bir yaşam tarzınm etkisinde, bu yaşam tarzının yan tesırleri insana, her alanda olduğu gibi yaratıcı alanda da sürekli bir kabızlık çektikleri izlenimini veriyor. Ayrıca TV ekranında erkekJer çok palavra sıkıyor, durmadan kendinden bahsediyor, bir de üstüne üstlük kendilerini övüyorlar. • Yazarken koşullanm ne olursa olsun özgürlüğümü vermem, aklıma yatan kurallara, kanunlara uyarım yatmayanlara basıp geçerim. Buna mecburum, çünkü yazdıklanmdan ahlaken ben sorumluyum kurallar, kanunlar değil, vıcdanım önemli. • Bence Türkiye gülme ile ilgüi "yasaklı ve sakıncalı" halini atlatmadı. Bir toplumda özgürlükler yapılan komedinin içeriğiyle belli olur derler. Sağlıklı toplumlarda satirler yapılır, baskıcı mizah değil. Diğer bir husus; mizah sondaj yapar ve bu sondajın sarsıntısından yıkılmayan kurumlar, kişiler değer kazanır. Buna izin verilmezse, ki TV'lerde ki mevcut mali yapı ve arkasındaki düzenek izin vermiyor, o zaman aynı Meclis'teki dokunulmazlıklar gibi, mizahtan muaf tutulan imtiyazh gruplar oluşur ve şimdi televizyonlarda olanlar olur. Halk da bunları kusar, samimiyet kaybolur. Şeffaflık, değişim askıda kalır. • Maalesef artık gülmek üzerinden muhalefet yapılmıyor. Siyasi mizah cesaret ister. Mizahçı ülkesini, ülkesinin insanlarını, dünyayı, dünya insanlarını iktidarlara (her çeşit) karşı savunur. Öyle kolay iş değildir. • Bilim kurgu benzeri fılmler bu ülkede kendini kanıtlamarun yolu 'Bak ben de onların yaptığının aynısını yaptım' gibi bir ilkellikten geçer. "Angel's in America"yı bile her an çekebilirler... Bu arada zaten ridikülize (gülünçleştirme) olunuyor, olmuşken tam olalım hesatjı, kendi insanının ne kadar maskara olduğu gibi bir hakaret mizahı da var. Asıl komik olan, bu hakareti seyircilerden kimse üzerine alınmaz, perdede kim oynuyorsa ona mal eder, güler ve yolda rastladığında da o oyuncuya filmdeki ismiyle hitap eder. Bu biçimden çok para kazanılır, üstelik emniyetli bir şerittir. Maskara olan maskara ettiğini zannedendir. • Sitcom'lar 90'larm sonunda bitti. Biz atık havuzu olduğumuz için, bize atıyorlar çöp yerine. Dünya'da televizyon programcılığı ağır basıyor, bizde hâlâ yaratık dizilerle uğraşıyorlar. TV yöneticileri amaç, hedef, stratejiyle meşgul olacaklarına senaryo okumakla övünüyorlar, binlerce okuyorlarmış, insan mankafa olur. Ekranda gördüğümüzden de bu okumalann pek isabet kaydetmediğini anlıyoruz. DEMET AKBAĞ (Oyuncu) Doğal, samimi ve... Durum komedilerinin, stand upların, komedi dizilerinin sayısında artış var. Bunu neye bağlıyorsunuz? Ben artık neye gülünüyor, neye ağlanıyor, bütün bunlar neye bağlanıyor, şaşırmış durumdayım. TV'de yapılan hiçbir şeyi, hiçbir yere bağlayamaz hale geldim. Türkiye'nin böylesine mühim bir kitle iletişim aracını, bu şekilde değerlendiriyor olmasından Türk kültür tarihi birilerini sorumlu tutacaktır, umarım. Kanal sahiplerinin, yapımcıların ve hatta reklamcıların "vicdan" sözcüğünü hatırlayacaklan günü sabırsızlıkla bekliyorum. Ve bunun beyhude bir bekleyiş olmamasını diliyorum. Siz mizah konusundaki çalışmalannızda nelerden besleniyorsunuz? Tabii ki, bu ülkeden ve ülkenin insanlarından. En çok nelere gülüyoruz? Bir genelleme yaptığımıza göre, maaJesef cevabım "abartılı olana" olacaktır. Dün gülünen şeylerle bugünküler arasında bir fark var mı? Türkiye'de gündemin sürekli değişmesiyle, teknolojik gelişmelerle, espriler, doğal olarak düne göre farkhlaşıyor. Bunun dışında dün de olduğu gibi, abartısız, doğal, samimi ve zekice olan her şeye bugün de gülünüyor aslında. Bugünün hızı komediyi nasıl etkiliyor? Son sürat... Düjen bir insana, yanlış söylenen bir sözcüğe gülmemizin altında yatan neden nedir sizce? Beklenmedik oluşu. Yalnız görenin değil, olayı yaşayanm da beklemiyor olması, durumu komikleştiriyor. KADİR ÇÖPDEMİR (Oyuncu, pıogramcı) HASİBE EREN (Oyuncu) Mizahçıların seçicilikleri artıyor • Durum komedilerinin, standupların, komedi dizilerinin sayısında artış var. Çünkü insanlar daralmış, eğlenmek istiyorlar. Doğal değil mi? Krizler ülkesinde, ekonomide ve sosyal hayatta yeterince drarh yaşamış bir ulusun ahvadı, artık biraz salmak, gevşemek gülmek istiyor. Aslına bakarsanız bunu hep istedi ve kahramanlarını yarattı. Ben mizah konusundaki çalışmalarımda hayattan besleniyorum. O kadar renkli o kadar dinamik, o kadar zengin ki. Nereden nasıl baktığınızla ilgili olarak her şeyin malzemesini çıkartabilirsiniz. îster dram yap, ister mizah. Yeter ki hayatı iyi oku. • Mizah geleneği itibarıyla durum komedilerine çok aşina bir milletiz. Bence bu seçimimiz hâlâ etkisini sürdürüyor, ama yeniçağ ve modern hayatla beraber, dilin mizahi jimnastiği de artık guldüğumüz bir şey. • Turkiye'nin AB virajını alması ve kendini otobana bırakmasıyla bazı mizahi mevzulardan vazgeçebiliriz; belediye çukurlarından tutun da maaş kuyruğu esprilerine kadar. Daha donanımlı, mürefîeh ve özgür fcirnayatgeçmişte bizi tabiri caizse "yaran" şeyleri ortadan kaldırınca tabi ki gülecek başka mevzular bulacağız. • Bugünun hızı mizahı çok etkiliyor. Ama neyi etkilemiyor ki mizahı etkilemesin. • Itiraf etmek gerekir ki mizahla örülü işler yapan insanların mızahtaki seçicilikleri daha da artıyor ve olur olmaz şeye tepkileri zayıflıyor. Bazen sokakta gördüğünüz bir vatandaşın yanındaki arkadaşıyla kurduğu bir diyalogdan, maç kuyruğundaki bir adamın serzenişine, sevimli bir esnafın sizi şaşırtan, aslında mizah olduğunu da bilmeden sarf ettiği cümlesinden, annenizin sizi hayrete düşüren bir "Im"ine kadar pek çok şeye gülebiliyoruz. • Düşen bir insana, yanlış söylenen bir söze gülme nedenimizin alanda yatan durum komedisine olan zaafımız. • Mizahın çok didaktik olmaması gerektiğini düşünüyorum. Daha doğal, daha sıcak ve daha "yapmıyormuş" gibi yapılan mizahı tercih ediyorum. Mizah bizim hayata dokunuşumuz. "Gerçeğin Ta Kendisi"nde de mizahi tatlar olduğu doğru. Bu bizim doğal refleksimiz. Kendiliğinden oluşan bir tat. Roller erkeklere yazılıyor Mizah yaparken nelerden besleniyorsunuz? Aklınıza gelebilecek her şeyden. Okuduklarımdan, izlediklerimden, özeUikle de gözlemleme şansı bulabildiğim insanlardan. Yaşadığımız topraklar o kadar büyük çelişkilerle dolu ki... Sadece başka türlü bakmayı başarıyorum galiba. En çok nelere gülüyoruz? Galiba en çok, alıştığımız, normal bulduğumuz şeylerin olağandışı ve alışılmadık bir biçimde bize sunulmasına gülüyoruz. Dün gülünenlerle bugünküler arasında bir fark var mı? Elbette zaman geçtikçe, geçmişte aykırı olan normale dönüştükçe bu aykırıhktan doğan gülmece de kayboluyor. Ama yerlerini başka aykırılıklara bırakıyorlar. Bugünün hızı komediyi nasıl etkiliyor? Kötü etkiliyor. Mizah yazarlığını edebı bir dal olarak sürdürebilen çok az yazar var. Mizahçılann çoğu hızh nakde dönüşen komedi dizisi yazarlığına soyunuyorlar. Dünyanın neredeyse en hızlı TV dizisi tüketen ülkesine dönüştük. Amansız bir reyting savaşı var ve diziler çok kısa ömürlü oluyor. Komedi dizileri yurtdışında 25 dakikadır, bizde daha çok reklâm alabilmek için bir saati geçiyor. Hem bir saatlik sağlam kurguyla haftada bir bolüm yazacaksın, hem de gerçekten komik olacak. Zor tabii... Elbette hepsi için konuşmuyorum ama bazen öyle sahneler ızüyoruz ki dudağımızın kenarında acı bir gülümseme kalıyor. O sahneyi oynayan oyuncuya da üzülüyorsunuz, senarist hanesine adını vermiş yazara da. Işlenen konular düşünüldüğünde kadın ve erkek komedyenler arasında ne gibi farklar var? Bence en büyük fark, her zaman erkeklere daha güzel rollerin yazılmış olduğu gerçeğidir. (!) Türkiye'de iyi kadın komedi rolü sık yazılmıyor ne yazık ki. Bu anlamda Sıdıka büyük bir şanstı benim için. Komik karakter yazılmıyor, tip yazılıyor. Örneğin ben ve benim jenerasyonumdaki oyuncu bayan arkadaşlanm aptal sekreter rolü teklifi almaktan bıktık. Her seferinde yapımcılar sanki bu cumleyi ilk kendileri sarf ediyorlarmış gibi: "Hani Mavi Ay'da Bayan Topesto vardı, onun gibi" diyorlar. Kimse artık bunlara gülmüyor. İnsanların beni dudaklarının kenarında acı bir tebessümle izlemesini istemiyorum(!) Hepimizin eğlenerek izlediği bir dizi Sıdıka. Oysa burada işlenen bir genç kızın baskıcı ailesiyle yaşadıkları, yani Türkiye'nin gerçekleri. Bu dizinin güldürmesinin nedeni sizce ne? Elbette Atilla Atalay'ın müthiş dili... Sık yaşanan aile içi şiddete dilckat çekebilmek için kullandığı abartılı ve komik yöntem... Sıdıka'nın, içinde yetiştiği ortamda asla filizlenmeyecek düşuncelere sahip oluşu ve bunu dillendirmekten çekinmediği için ailesiyle arasında oluşan çelişki... T