Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
28 KASIM 2004 / SAYI 975 Van Gogh'tan sonra Hollanda Mine Şirin i '•I, ilm yapımcısı, yönetmen, köşe yazarı Theo van Gogh 2 Kasım günü, Amsterdam'da sokak ortasında öldğrüldü. Vuran, Faslı bir gençti, gerekçesi ise yönetmenin îslama yönelik eleştirisiydi. Yönetmen son olarak Islam toplumlarında kadına yönelik şiddeti vurgulayan bir film yapmıştı. Karşıhk gecikmeden geldi, camilere ve Müslümanların alanlanna saldırılar başladı. Bu, eski bir tartışmayı alevlendirdi. Bir yandan köktendinci bir saldırı vardı, evet, ama bu ırkçılığı meşrulaştırabilir miydi? Konuyu yıllardır Hollanda'da yaşayan yazar Sadık Yemni ile konuştuk. Hollanda'da iki yıl içinde yaşananlar akıllara durgunluk verici... Oyle ki, Pim Fortuyn başta Müslümanlar olmak üzere tam bir yabancı düşmanıydı. Oldürüldüğünde herkes gözlerini azınlıklara çevirmişti. Oysa katil zanlısı bir hayvan hakları savunucusu çıktı. Tepkiler kısa zamanda sindi. Van Gogh olayı ise uzun süre konuşulacağa benziyor... Bu iki örneğe gösterilen reaksiyon arasındaki farkı nasıl değerlendiriyorsunuz? F çeşit utanç vesilesi oldfi liberal Hollanda'nın imajı için. Meselenin bir başka yönü daha mevcut. Medya üzerinden burada doğmuş büyümüş, önemli ölçüde moderniteyi soğurmuş, kendince yorumlamı§ kimseleri aşağılamanın ne entegrasyona ne de toplumsal huzura bir yaran var. Burada amaçlanan bir nokta da şuydu: Avrupa îslamı yaratmak. Bu îslam, Arap ve Iran Islamına göre daha hoşgörülü olacak, moderniteyle barışık olacak, dil sorunu olmayacak, tahsilli olacak. Peygamber üzerine yapdan karikatürlere ve anlatılan fıkralara tahammüllü olacaklar. Bu biraz dinin içini boşaltmayı, manupile etmeyi de çağrıştırıyor belki. Biitün bu anlattıklarınızın çerçevesi içinde Van Gogh'un öliimünü nereye yerleştiriyorsunuz ? Theo van Gogh benim evime çok yakın bir yerde vahşice öldürüldü. Katil 26 yaşında Hollanda doğumlu bir Faslıydı. Beyaz çarşafla örtülü cesedinin yattığı yeri gidip gördüm. Soğuk ve puslu bir gündu. Içim soğudu. Çok üzüntü verici bir sahneydi. Şimdi fatura Fasltlara, Müslü Yönetmen Theo van Gogh'un Faslı bir genç tarafından öldürülmesl pusuda bekleyen yabancı düşmanlığını tetikledi. Hollanda'da yaşayan yazar Sadık Yemni'ye göre bu düşmanlık daha fazla büyümeyecek. Çünkü "rehber" bir ülke olan Hollanda buna Izin vermeyecek. Eğer kültürler arası tanışıklık ve anlayış artarsa... Fortuyn öldürüldüğünde güçlii Hollanda demokrasisi adına üzüldüm. Başbakan olsaydı, ki fena halde mümkündü, önemli sayıda bazı Hollandalının duşle< rinin gerçekleşme bedeli ve derecesini gözler öniine serecekti. Bu ülke aydınları ve demokratlarının aşırı sağın politik icraatlarının muhtemel zararlarını asgaride tutabileceklerine ve denetleyebileceklerine inanmaktaydım o sıralarda. Bu yakınlarda ülke çapında bir anket yapıldı. Tarihteki en büyük Hollandalıyı seçmek için. tlk 1000'e bile girmemesi gereken Fortuyn, Theo van Gogh'un bir Faslı tarafından öldürülmesi nedeniyle de, J. Cruyf'ı, Willem van Oranje'yi, C. Huygens'i falan sollayarak birinci seçildi. Akşam adamın birinciliği ilan edildı. Ertesi gün pardon oyları yanlıs, saymışız diyerek aslında Willem van Oranje'nin birinci seçildiğini bildirdiler. Elli bin kişilik bir lobinin ülke çapında gibi görünen anketi manupile ettiğinden şikâyet edildi. Bir manlara çıkarılıyor. Rahmetlinin Faslılara özel bir merakı vardı, onlara hakaretler yağdırırdı. Burada Hirşi Ayan Ali adlı Müslüman kökenli bir politikacı kadınla birlikte yaptıkları Submission adlı film de Müslüman camia arasında epey tepki çekmişti. Avrupa'da hemen hemen eşzamanlı olarak ırkçı liderlerin yabana atılamayacak bir kitle tabanına sahip olduğunu gördük; Heider, Le Pen, Fortuyn vs. Bu fitili kim ateşledi? Daralan iş alanı, ucuz işgücü talebi açıklamaya yetmiyor. Sizce neden? Büyük şirketler ucuz işgücu, sosyallikten sıyrılmış devlet modelleri istiyorlar. Bu biliniyor. Irkçı taban, en çok bu şirketlerin memurları tarafından fişekleniyor. Bu taban aynı zamanda bir tepki tabanıdır da. Çoğu kez bilgi, tanıma eksikliği ile yüklüdür. Şu anda Hollanda'da birçok kimse Müslüman komşusuyla nasıl banş yüklü bir gelecek inşa edeceğini ciddi ciddi düşünüyor. Merak edip Kııran'ı okuyorlar. Türkiye'nın tarihini araştırıyorlar. Bu bilgi artışı anlayışı getirecek. Bundan emin misiniz? Şimdilerde entegrasyonun çift taraflı olması gerektiği daha baskın şekilde, yeniden söylenmeye başladı. Bir ara bunları söyleyenler biraz dışlanıyordu. Kısa bir sure once anadilde Turkçe eğitimini entegrasyona engel oluyor diye durdurdular. Türkçe öğretmenlerinin çoğunun kultur donanımı ve dilbilgisi bir felaket düzeydeydi, ama yapılan gene de büyük bir hataydı. Bilimsel olarak şu çok açık: Çocuk evde anadilini iyi kavrarsa diğer dile de daha iyi hâkim olabiliyor. Ileri görüşsüzlükleri nedeniyle Türklerin entegrasyon derecelerinı olumsuz etkilediler. Tüm bu yaşananlar Hollandalı entelektüel çevrelerde nasıl yankı buldu? Hollandalı entelektueller ellerindeki mali güç, ifade ozgürlüğü, hukuk devleti vatandaşı olmak gibı imkânlar göz önüne alındığında son on yılda çok şiddetle zayıflamış durumdalar. Çoğu mevcut statükoya sımsıkı sarılmış durumda. Medarı iftiharları da var tabii. Onlar da olmasa yandık. Televizyonda program yapan ünlü entelektüellerin Islam üzerine bilgi ve genel tarih bilinci seviyelerini görseniz çok şaşırırdınız, sanıyorum. Yalnız pratık affetmıyor. Seve seve kendilerini toparlayacaklar. Ilk belirtilerini görmekteyim. Hollanda hızlı örgüdenebilme özelliğine sahip bir ülkedir. Dünyada kapitalizme geçen ilk ülke olduğunu unutmayın. Tüccar millet ve uyartık olmakla övünürler. Rehber bir ülkedir de aynı zamanda. Yeni fikirlere, uygulamalara başlangıç olma hassasiyederi vardır. Önü alınamayacak değişmeye karşı çıkmayı bırakanlann sayısı hızla artacak. Yeni kitabınız da bu konuları vurguluyor sanırım... Beşinci Yol adlı bir romanı yanlamış durumdayım. Bir çeşit Faust öyküsü. Amsterdam'da yaşayan bir Türk entelektueli Mefisto'yla anlaşma karşılığında AB'nin içyüzünü, Içkale'yi tanıma fırsatını elde eder. Tam zamanı değil mi? Otuz yıldır buradayım. Bu tür eserleri üretmemin zamanı geldi. Son terör olayları nedeniyle yabancılar, özellikle Müslüman kökenli vatandaşlar polis ve gizli servis tarafından fişleniyorlar., Hollandalıların Türklere bakışı çok dar menziHlvebjLilanık. Mesela bir film yapacakjar, mutlaka evdeki baskıdan kaçacak bir kız lazım. Bu da olsun tabii. Bir gerçek çünkü. Ama kültürel zenginlikleri siyah beyaza indirgeme meylini normal göremem. Benim Amsterdam'ın Güliı kitabım 1993'de ünlendiğinde filmi yapılacaktı. Birileri bu kitaptaki Türk kızlan çok modern diyerek projeyi baltaladı. Halbuki iyi bir kültür gökkuşağıydık taa o zamanlar. Şimdi dahi buna kafası basan adamları pek az. Bilgisizliğin yanı sıra kıskançlık da rol oynuyor tabii. • Yazar Sadık Yemni, Hollanda'da olup biteni iyimser bir gözle izliyor. Avrupa'da yabancı düşmanlığının artmasının suçunu büyük şirketlere yüklüyor. MAFYA, İKTİDAR VE REKABETİN SU ALT1NDAKİ HALİ... 'Köpekbalığı Hikâyesi' Aslı Selçuk O kyanusun dip derinliklerinde melek balıkları, denizanaları, ahtapotlar, köpekbalıkları, balinalar, yengeçler, karidesler, kaplumbağalar, temizlikçi balıklar, Orca'lar gibi çok sayıda canlmın yaşadığı güzel bir kent. Çok katlı binalar, sayısız reklam panoları, yoğun bir trafik var. Okyanusun su üstüne yakın, daha berrak bölümünde varsılların yaşadığı lüks semder yer alıyor. Diplerin karanlık kesiminde de yoksulların varoşları... Bu denizaltı ülkesinde dünyanın h%, kalabalık yerleşiminde olduğu gibi tojfy lumun her katmanından karakterler, yani çeşitli türlerde balıklar yaşamaktadır. Beslenme zincirinin en altında olan küçük temizlikçi balık Oscar'ın düşleri hiç sınır tanımaz. Gözü hep yükseklerdedir, Mercan kentin en yüksek noktasında olmayı ister. Bu fikre öylesine odaklanmıs,tır ki, balina yıkama servisinde birlikte çalıştığı kasiyer melek balığı Angie'nin güçlü sevgisini göremez. Kayalığın en tepesinde mafya lideri varsıl köpekbalığı Don Lino'yla iki oğlu Frankie ve Lenny yaşamaktadır. Imparatorluğunu korku ve acımasızlık üstüne kurmuş olan Don Lino'nun büyük bir sorunu vardır: Oğlu Lenny. Kuşbeyinli acımasız Frankie'nin zıddı olan Lenny çok duyarlı, ince düşünceli bir köpekbalığıdır. Üstüne üsdük bir de vejetaryendir... Babası Don Lino için yüz karasıdır. Fakat yine de tam bir yiyecek makinesi olan düşünce yoksunu budala Frankie'nin değil, akıllı Lenny'nin kendi yerine geçmesini istemektedir. Balina yıkama servisinin patronu Sykes'a borçlu Oscar, Angie'nin yardımıyla borcunu ödeyecekken denizatları yarıştnda tüm parayı kaybeder. Sykes'ın korumaları denizanalarından kaçarken, Lenny'iyle karşılaşır. Frankie bir kaza so nucu dev bir çapanın altında kalıp ölür, Lenny paniğe kapılır, babasına bu durumu nasıl açıklayacağını bilemez. îştetam bu anda ün, şan düşkünü Oscar'la gerçek kimliğini çevresinden saklayan vejetaryen Lenny işbirliği yaparlar. Vicky Jenson (Shrek), Bibo Bergeron (El Dorado Yolu) ve Rob Letterman'ın ortaklaşa yönettikleri eğlenceli komedi "Köpekbalığı Hikâyesi" çocuklardan çok yetişkinlere yönelik bir çizgi film. L Çocuklardan çok yetişkinler için bir çizgi film olan "Köpekbalığı Hikâyesi"nin yönetmenleri Vicky Jenson, Bibo Bergeron engin deneyimi olan V. Jenson özel mizah anlayışını getirirken, çizgi film kökenli B. Bergeron ışıkçıları, çizerleri ve efekt sanatçılarını yönetti, öykü ustası R.Letterman da senaryoyu oluşturdu. Çizgi film ekibi, karakterleri yaratırken o karakteri seslendirecek oyuncunun özelliklerini ve kişiliğini kaynak aldı. oturtmuşlar da. "Köpekbalığı Hikâyesi"nin müziği öteki çizgi filmlerin mıızikleri gibi değil. Hans Zimmer'in özgün müziğinin yanı sıra denizaltı kentinin çağdaş havasını yansıtmak için hip hop, rap, pop müzik, bir disko klasiği olan "Car Wash" kullanılmış. Oscar'ı seslendiren Will Smith'in filmle ilgili açıklamaları şöyle: "Her ne kadar balıkların yaşamı anlatılıyorsa da bence filmin iletisi, insanın gerçek büyüklüğünün asla yaşadığı mekândan ya da giyiminden, kuşamından gelmediğidir. Büyüklük insanın içinde saklıdır. Tüm evrenin er geç ulaşacağı gerçek, aslında gözümüzün onunde olandır." Temizlikçi küçük balık Oscar, çevresindeki değerleri ancak çıktığı içsel yolculuğun sonunda anlayacak, özbenliğinin gücünü beyninden ve yüreğinden alarak ne kadar önemli bir küçük büyük balık olduğunun ayrımına varacaktır....* SESLENDİRMENİN GÜCÜ Üç boyutlu bu çalışma, ayrıca tümüyle bilgisayar ortamında gerçekleştirilen ilk tasarı olma özelliğini de taşıyor. Klasik mafya ve gangster filmlerine göndermelerin çokça yapıldığı film, pop kültürü parodisinin tüm öğelerini de içeriyor. Romantizmle aksiyonun iç içe geçtiği bu denizaltı komedisinde etkileyici bir fantezi, düşsellik ve yaratıcılık var. Çizgi karakterler sinema dünyasının ünlülerince seslendirilmiş: Oscar'ı Will Smith, âşık melek balığı Angie'yi Renee Zellweger, baba Don Lıno'yu Robert de Niro, iyi yürekli Lenny'i Jack Black, baştan çıkarıcı hoppa Lola'yı Angelina Jolie, yaşb mafya üyesi Don Ira'yı Peter Falk, işveren kirpi balığı Sykes'ı Martin Scorsese konuşuyor. Farklı uzmanlıklardan gelen yönetmenler başarılı bir ekip çalışması yapmışlar. Oyuncuları yönetmede veRob Letterman... İNSANIN BÜYÜKLÜĞÜ... Will Smith'ın kepçe kulaklarını, Angelina Jolie'nin dolgun dudaklarını, Renee Zellweger'in konuşurken asimetrik olan ağzını, Martin Scorsese'nin kalın kaşlarını, Robert de Niro'nun komediden dramlarına dek uzanan yüz değişimlerini film boyunca kullandılar. Her karakterin birbirine benzememesine, ünlü birinin karikaturu olmamasına, eşsiz olmasına dikkat etmişler. Insan ve balık arası bir kimlik oluşturarak balık karakterleri insanlar gibi ayakta durdurup I